Bilimin Eğemenliği Ele Geçirmesi
Din ve bilim, bilimin olgunluğunu ele geçirdiği son 150 yılda belirgin olarak çatışmaya girmişlerdir. Eski Yunanistan’da din, bilim ile bugünkü anlamda bir mücadele içinde değildi. Ortaçağ Avrupa’sında ise din bilim mücadelesi, dinin baskı altına aldığı bir bilim şeklindeydi. Hıristiyanlığın, bütün beşeri hayata hakim olma sevdasının olduğu bu dönemde bilimin verilerinin ve felsefi düşüncenin ürünleri bir şekilde, dinle uyum içinde yorumlanması gerekmekteydi. Bu yapılmazsa, dinin baskısı altında ezilen bir bilim şekli ortaya çıkmaktaydı. Bilim ve dinin kendi alanları ne kadar geniş olursa olsun, yetki ve hareketlerini bu alanlarla sınırlama eğiliminde değildiler. Son 150 yıldır kontrolü mele geçiren bilim, bütün gerçekler dünyasının kendi inceleme alanında olduğunu öne sürerek dine açıkça savaş ilan etti. Sonuçta kavga kaçınılmaz oldu.
Din duygusu insanoğlunda bizzat dış dünyanın algılanması ile oluşmuştur. İnsan suda, aynada ve rüyada kendi hayalini görür. Başka insanları da rüyasında görür. Gördüğü bu “eşler” aslına benzemesine karşın, aslı ile aynı değildir. İlk yapılan şey bunları ayrı varlıklar olarak değerlendirmektir. Ancak rüya bitince “eş” ne oluyor? Muhtemelen daha sonraki rüyalarda da benzer görüntüleri gördüğünden, demek ki “eş”ler yok olmuyor düşüncesi doğar. O zaman “ben ölünce” eş ne olacak düşüncesi de bir ölümsüzlük fikrini geliştirir. Ve buradan da bedenden ayrı var olan, farklı bir bilinç durumu olan rüyalarda gözükebilen “ruh” kavramı ortaya çıkar. Bu bakış, sonra da dinin söylemi olarak ruh-beden ikiliği olarak karşımıza çıkar.
Bilimin, insan=ruh+beden konusunda söyledikleri ya da söyleyebildikleri aslında çok fazla değildir. Bilim insanları, konunun kendi alanları içinde olmadığını söyleyerek ilgi göstermezler. Çünkü tek kabulu vardır: monizm (bircilik). Yani, beden madedir ve maddeden başka bir şey yoktur. Bilim insanlarının ilgisinin uzağında kalan bu alan, ilahiyatçıların ve metafizikçilerin elinde kalmak zorunda kalır. Onlarda boş buldukları bu alanda akıllarına geleni ve kendi kişisel bilgilerini, herhangi bir yönteme sokmadan söylerler. Zaten, konu bilimin yöntemi içinde değildir.
Tablo. Bilim ve Din Çatışmalarının Temel Noktaları
BİLİMİN SÖYLEDİKLERİ
DİN(LER)İN SÖYLEDİKLERİ
İnsan kainatın merkezi ve gayesi olamaz. İnsan varlıklar zinciri içinde bir halkadan ibarettir. Canlı madde bizzat yaratma ve değişme özelliğine sahiptir. İnsanın üstünlüğü, omurgalı hayvanların evrimi esnasında, diğer hayvanlara göre daha ileri evrim aşamasına gitmiş olmasındandır.
İnsan seçkin bir varlıktır ve doğaüstü varlık olan “Tanrı” tarafından tüm evren kendisine hizmet için yaratılmıştır. Evrim yoktur ve insan bizzat Tanrı eli ile yaratılmıştır. Diğer türler de insandan ayrı yaratılmıştır.
Dünya ve evren yoktan değil, doğanın kendisinde olan güçlerin bir sonucu olarak var olmuştur.
Yoktan var ediliş vardır ve kanun denilen güçlerin doğaya verilişi, doğaüstü olan Tanrı tarafındandır.
İnsanda ruh ve ölümsüz ruh diye bir kavram yoktur. Beden yalnız başına vardır ve ruh olarak hissettiğimiz, beynimizi oluşturan maddenin etkileşimin bir sonucudur. Ölümle ortadan kalkar (monizm/bircilik).
İnsanda, bedenden ayrı olarak Tanrı tarafından yaratılan ve bedenle birleştirilen ruh vardır. Beden ruhun geçici konağıdır. Ölümle ruh bedenden ayrılır (dualism/ikicilik)ve varlığına başka bir boyutta devam eder.
Doğada, bilim ve yine doğa ile açıklanamayacak hiç bir şey ve mucize yoktur.
İnsanın anlayamayacağı doğaüstü kuvvetler, olaylar, mucizeler vardır.
Tek gerçek olan bilimsel yöntem ve nesnel gerçekliktir. Bu bilgi de doğadan elde edilir.
Bilimsel bilginin dışında vahiy bilgisi de vardır. Vahiy Tanrının bize ulaşma yolu ve bilgisidir. Doğaüstü bir bilgidir.
Bilimin bilgisi sürekli olarak kendini değiştiri ve yeniler.
Tanrı bilgisi değişmez ve sabittir. Sadece yorumları ve anlaşılması farklıdır.
İnsan zihninin tüm özellikleri zaman içerisinde bilimle anlaşılabilecek ve sır kalmayacaktır.
İnsan zihninde ve ruhunda, daima anlaşılamayacak sırlar olacaktır.
Bilim ise ortak aklın ürünüdür ve deneyim ve gözlem kişiler arası farklılık gösterse bile çok azdır. Din esas itibari ile bireyseldir. Ne kadar din ve dindar varsa o kadar farklı dini bakış açısı vardır.
Evet, dini tecrübenin özelliği bireysel olmasıdır. Ancak din herkes için geçerli evrensel kurallar da içerir. İnsanların yaşadığı bakış açısı farklılıkları onların olgunlaşma aşamaları ile ilgilidir.