Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Arşimet'in Öyküsü  (Okunma sayısı 10675 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 13, 2012, 04:47:27 ös

M.ilin-E.Segal'ın "İnsan Nasıl İnsan Oldu" adlı eserinin, 295-306 sayfaları arasıdır. Tarafımca buraya aktarılmıştır.

------------------------------------------------
Arşimet Yasası

Bir yanda kum taneciği, öte yanda dağ. Bir zamanlar insan, böyle küçük ve dar bir dünyada yaşamıştı. Derken başının üzerindeki gök, on milyar stadion yükseldi. Kum taneciğinin de başlı başına bir dünya olduğu anlaşıldı.

Arşimet, Demokritos'un gözle görülmez zerrecikler hakkındaki öğretisini bilirdi. Ve zerreciklerin bağlı oldukları yasaları anlayabilmek için, küçk dünyanın kapısını çalmıştı. Bu kapıları açmak, pek de kolay değildi.

Kum taneciği, taşın içine nasıl sokulmalıydı? Orada zerrecikler birbirine sımsıkı bağlı değiller miydi? Ancak ağır bir çekiç, taşı parçalara ayrılmaya zorlayabilirdi. Suya girmek daha kolaydı. Suda oynak ve hızlı zerrecikleri, el bile kolayca ayırabilirdi.

Arşimet, su âlemini inceliyordu. Ve bu âlemin, kendisine özgü yasaları olduğunu gittikçe daha iyi anlıyordu. Ağırlıksız cisimlerin olabileceği harikalar âlemine girmek için, uzaklara gitmeye gerek yoktu, elini su dolu bir kaba bırakmak yeterdi. Bu olağanüstü âlemde her şey, ağırlığından bir şey kaybediyordu. Bazıları batacak yerde suyun yüzüne çıkıyor, bazıları suyun ortasında kalıyor ve yalnız en ağır cisimler dibe çöküyordu. Arşimet, dünyadaki bütün cisimlerin, görülmeyen zerreciklerden meydana geldiğini bilmeseydi, bu olayları zor anlardı.

Arşimet, suyun neden içinde bulunduğu kabın şeklini aldığını anlamaya çalışıyordu. Kalabalığın insanlardan meydana geldiği gibi, suyun da zerreciklerden oluştuğunu düşünüyordu. Meydanı dolduran bir kalabalık, o meydanın şeklini almıyor muydu? Suyun da, bulunduğu kabın şeklini almasının sebebi aynı değil miydi?

Arşimet suya bir ağaç parçası batırıyor, niçin dalmadığını düşünüyordu. Su, zerreciklerden oluştuğuna göre, diyordu kendi kendine herhalde üstteki zerreciklerin ağırlığı alta basıyor. Suya daldırılan bir ağaç parçasının alt zerreciklere basıncı, suyunkinden zayıftır. Çünkü ağaç sudan hafiftir. Denge bozuluyor. Şimdi aynı derinlikte birbirinden farklı basınç yapan zerrecikler toplanıyor. Fazla basınçlı zerrecikler, az basınçlı zerrecikleri sıkıştırıyor. Bunlar da ağacı zorlayarak suyun üstüne atıyorlar. Suya batırılan cismin ağırlığı, taşırdığı suyun, yani cismin hacmi kadar suyun ağırlığına eşit olunca denge kuruluyor.

Böylece Arşimet, cisimlerin yüzme olayı üsünde kafa yorarken, kendi adını taşıyan yasayı buluyor. Ve binlerce yıl sonra bu yasayı öğrenciler bile biliyor.

Arşimet, en zor matematik ve mekanik meselelerini çözüyor ve kendisinden çok daha önce, Demokritos'un bu meselelerden bir çoğunu zaten çözmüş olduğunu görüyor. Arşimet, İskenderiye'de yaşarken Demokritos'un adını işitirdi. Demokritos tanrısızlığıyla ünlüydü. Bilimsel tartışmalarda onun adını anmak, densizlik sayılırdı.

Syrakuzai'ye döndükten sonra Arşimet, Demokritos'un kitaplarını okumaya koyulmuş ve onlarda en zor mekanik ve matematik meselelerini çözebilecek anahtarı bulmuştu. Bu anahtar, atomlara yani bölünmez zerreciklere dair bilgiydi.

Arşimet piramit, koni, küre ve silindir hacimlerinin Demokritos usulüyle kolayca hesaplandığını görmüştü. Bunun için cismi, küçük yassı dilimlere bölmeliydi. Bilindiği gibi Demokritos'a göre, cisimler yüzeylerden, yüzeyler çizgilerden, çizgiler de noktalardan oluşuyordu.

Arşimet İskenderiye'deki bilim ocağına, eski dostu Erathosthenes'e bir mektup yazmıştı. Hükümdarın himayesi Erathosthenes için değer biçilmez bir şeydi. Tanrısız Demokritos'un düşmanıydı. Erathosthenes yalnız bir astronom ve filozof değil, aynı zamanda saraylıydı.

Arşimet bunu iyi bildiği halde, bilim için faydalı gördüğünü Erathosthenes'e söylemeyi kendisine borç saymıştı. Arşimet şunları yazmıştı: "Ben seni ciddi bir bilgin ve seçkin bir filozof sayıyorum. Bunun için sana teoremlerin ispatında faydalı olan özel bir usulü izah etmek isterim. Bunu ilk kez olarak Demokritos teklif etmiştir. Ben bu usulü yazılı olarak anlatmayı kararlaştırdım. Çünkü bununla matematiğe oldukça önemli bir hizmette bulunacağıma inanmışımdır. Bu usulü inceleyerek olanlardan çoğunun, benim aklıma gelmeyen yeni teoremler bulabileceği kanısındayım."

Arşimet, muzeumdaki öbür bilim adamlarının da bu mektubu okuyacaklarını biliyordu. Bilim için tek başına bile herkese karşı koymaya korkmazdı. Arşimet, hep böyle davranmıştı.

Kum Taneciklerinin Hesaplanması adlı eserinde de, İskenderiyeli bilginler kurulunca reddedilen öğretiyi hesaplarına temel olarak almıştı. Bakın o zaman ne yazmıştı: "Samoslu Aristarkhos, bir sıra varsayımların bulunduğu bir eser yazmıştı. Dünyanın, zannettiğimizden kat kat büyük olduğu çıkıyor bu varsayımlardan. Çünkü Aristarkhos, yıldızların ve güneşin sabit olduğu, dünyanınsa güneşin etrafında döndüğü kanısındadır."

Böylece Demokritos'un yolu, antik dünyanın en büyük bilginleri Aristarkhos'la Arşimet'in yürüdüğü ana bilim yolu olmuştur.

Arşimet yalnız bilgin değildi, aynı zamanda mühendisti de. Onun zamanında mühendislik zanaat sayılırdı.

Platon, dostu Archytas'ı, mekanikle uğraştığı için kınamıştı. Archytas, ağaçtan uçan bir güvercin yapmıştı. Platon'a göre bu, filozofa yaraşmaz bir işti. Mekanik bir zanaattı, varsın bununla zanaatçılar uğraşsındı. Arşimet, bunda da Platon'a ve taraftarlarına karşı koymuştu. Mekaniği dakik bir bilim haline getirmek için çok emek vermişti.

İnsanlar mekaniğe şaşırıyor, fakat anlamıyorlardı. Kaldıraç yardımıyla, az bir güçle yük kaldırmak onlara anlaşılmaz bir mucize, büyü gibi geliyordu. Hatta kaldıracın doğa yasalarına aykırı olarak işlediğini sanıyorlardı.

Arşimet, Archytas ve başka birçokları gibi, kendi kendine hareket eden oyuncaklar değil, gerçek makineler ve aletler yapıyordu. Bakırdan bir gökküresi yapmıştı. Bu gökküresini, suyla çalışan bir motor çeviriyordu. Gökküresi harekete geçince, Ay'ın sabahları yerini Güneş'e nasıl bıraktığı, Ay tutulurken dünyanın gölgesinin Ay'a nasıl düştüğü, gezen yıldızların, yani gezegenlerin, gökte nasıl yer değiştirdikleri görülüyordu.

Arşimet İskenderiye'deyken, Mısır'da tarlaları sulamada kullanılan, "Arşimet burgusu"nu mükemmelleştirmişti. Daha sonraları Arşimet burgusu maden ocaklarında kullanılmıştı.

İspanya'da madenciler, sık sık yeraltı ırmaklarına rastlarlardı. Irmakların hızlı akıntılarına karşı, suları eğik hendeklere akıtarak savaşırlardı. Arşimet burgusu sayesinde madenciler, bütün suları çıkarıp derinliklerdeki ırmakları boşaltabilmişlerdi.

Arşimet, inşaatçılara yardım etmek için Mesnetler Kitabı adlı bir kitap yazmıştı. Bu kitabın yardımıyla, sütunların taşıyabilecekleri yük hesaplanabilirdi. Her dülgerin gemi yapıp suya indirebildiği zamanlar geçmişe karışmıştı. Arşimet'in yaşadığı Syrakuzai'de balkonlu, koridorlu, jimnastik salonlu, bodrumlu ve hatta değirmenli, yüzer şehirler limana demirlemişlerdi. Geminin bordasında, bir şehrin kale duvarlarındaki gibi kuleler yükseliyordu. Böylesine büyük bir yüzen şehir yapabilmek için, usta olmak yetmiyordu, mühendis olmak gerekirdi.

Söylentiye göre, gemilerden biri o kadar büyük ve ağırmış ki, suya indirilememiş. Bütün Syrakuzai halkı, gemiyi çekmeye koşulmuşsa da gemi yerinden oynamamış. Arşimt'i yardıma çağırmışlar. Arşimet için bu çözülmez bir iş değildi. Çünkü kaldıraç yasalarını kendisi bulmuştu. Onun " Bana bir dayanak noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım" sözünü herkes tekrar ederdi.

Arşimet, dev geminin etrafına bileşik bir kadıraç ve makaralar sistemi kurmuş. Yüzlerce el, halatlara sarılmış ve ağır gemi, rahatça suya indirilmiş.

Yine söylentiye göre, bunu gören Syrakuzai hükümdarı Hieron; "Bundan sonra, Arşimet ne derse ona inanılmasını istiyorum!" diye bağırmış.

Bir zamanlar insanlar, dev Herakles'e, gök kubbeyi omuzlarında tutan Atlas'a dair masallar çıkarmışlardı. Daha sonralarıysa, yarı tanrı devlet yerine bilim adamları, Herakles yerine Arşimet hakkında masallar anlatılmaya başlanmıştı.

Bir gün Syrakuzai'de kuyumcular, hükümdara altından bir taç yaparlar. Kuyumcuların, altının bir kısmını gizleyip yerine taca gümüş karıştırdıklarından şüphelenir. Hükümdar, Arşimet'i çağırtıp:

-İşte tacım, der. Bunda ne kadar gümüş olduğunu anla, yalnız tacı bozma.

Arşimet, bu zor meseleyi çözebilmek için geceli gündüzlü düşünür. Herkes uyuduğu halde, bu mesele kendisine rahat vermez. Yemek yerken, gezinirken, hatta hamamda bile, aklı fikri bu meselededir.

Bir gün Arşimet'in hamamda eve çırılçıplak koşarak sevinç içinde, "Eureka!" yani "Buldum!" diye bağırdığı söylenir.

Gerçekten de meselenin çözümünü bulmuştu. Arşimet yavaş yavaş banyoya girdiği zaman, su kenarlarından taşar. Bu da kendisine, bir defa da tacı su dolu bir kaba batırmayı düşündürür. Taç suya batırılınca suyun bir kısmı taşar. Bunun üzerine aynı ağırlıkta bir altın külçesi bulup aynı şeyi tekrarlamayı düşünür. Eğer saf altının taşırdığı su tacınki kadarsa, demek taç saf altındandır. Fazlaysa, taca gümüş karıştırılmıştır. Çünkü gümüş, altından hafiftir. Ve böyle de yapar.

Altına gümüş karıştırıldığı anlaşılır. Arşimet, her ikisinden de taşan suyu tartarak, taçta ne kadar gümüş olduğunu hesaplar. Böylece, hırsızlık ortaya çıkar.

Herkes şaşar. En çok şaşan, hırsızlar olur. Çünkü bunlar çok usta kuyumcular oldukları için, dünyada kimsenin altına gümüş karıştırıldığının farkına varamayacağını düşünmüşlerdi.

Belki bu sadece bir hikayedir. Bunu anlatan Syrakuzaililer, cahil insanlardı. Cahiller içinse, bir bilginin nasıl düşünüldüğünü anlamak zordur. Arşimet'ten söz açılınca, akıllara hep banyo geldiği gibi, bir gün Newton'un sözü olduğunda da, ağaçtan düşen elmayı hatırlayacaklardır.

Bir bilginin hakkında böyle hikayeler anlatıldığına göre, insanlar bilimin gücüne, aklın kuvvetine inanıyorlar demektir.

Romalılar Syrakuzai'ye saldırdıkları zaman Arşimet, bilimin tüm gücünü düşmana karşı yöneltmişti. Tarihçi Plutarkhos, bu münasebetle şunları anlatır: Marcellus, ordusuyla Syrakuzai'ye doğru yürümüştü. Sekiz büyük geminin yan yana getirilip bağlanmasını emretmişti. Bunlara bir mancınık yerleştirerek, genişçe ve dikkatle yapılan hazırlıklara, bir de ününe güvenerek, Syrakuzai surlarına doğru yönelmişt.

Bütün bunlar Arşimet ve onun savaş araçları karşısında oyuncaktı... Vaktiyle hükümdar Hieron, mekaniğin önemini anlayarak Arşimet'ten, hem savnma, hem de kuşatmada hücum için kullanılabilen çeşitli makineler ve tesisler yapmasını istemişti. Şimdi bu makineler Syrakuzaililerin işine yarayacaktı.

Romalılar şehri iki yandan kuşattıkları zaman, Syrakuzaililer korkmuşlardı Çünkü böyle korkunç bir kuvvete direnebileceğini hiç ummuyorlardı.

Tam o sırada Arşimet, savaş araçlarını harekete geçirmişti. Çeşitli oklar ve inanılmayacak kadar büyük taşlar, gürültüyle ve korkunç bir hızla düşman piyadesine doğru uçuyorlardı. Bunların darbesine hiçbir şey dayanamıyordu. Düştükleri yeri yıkıp düşmanın saflarını bozuyorlardı.

Denizde duvarlardan ansızın eğri koçbaşlar havaya kalkıyordu. Bunlardan bazıları gemilere yukarıdan inip batırıyor, bazıları da demir pençeleriyle ya da leylek gagası gibi çengelleriyle gemilerini burunlarından kaldırıp ters çevirerek batırıyorlardı.

Marcellus'un gemilere yerleştirdiği mancınık daha surlara yaklaşamadan, kaleden on talent ağırlığında bir taş atılmış, arkasından bir daha, bir daha. Taşlar korkunç bir gürültü ve kuvvetle mancınığa isabet ederek onu parçalamış, somunlarını, cıvatalarını darmadağın etmişlerdi.

Ne yapacağını şaşıran Marcellus, donanmasıyla hemen denize açılmayı kararlaştırıp piyadeye geri çekilme emrini vermişti. Piyade bir hayli geri çekilmiş, ama oklar kendilerine ulaşarak ağır kayıplar verdirmişti.

Romalıların bir çok gemisi tahrip edilmişti. Romalılarsa düşmana hiçbir zarar verememişlerdi. Çünkü Arşimet'in savaş araçlarının çoğu surları siper edinmişti. Romalılar, fıçılar içinde gizlenmiş düşmana karşı savaşıyorlardı sanki, başlarına bela üstüne bela geldiği halde, düşmanı görmüyorlardı.

Marcellus, kendi mekanikçileriyle ve makinistleriyle alay ederek "Yani" diyordu, "durduralım mı dövüşü bu dev matematikçiyle. Baksanıza, o deniz kıyısında rahatça oturmuş, gemilerimizi batırıyor ve bize bu kadar oku birden atarak yüz kollu devleri gölgede bırakıyor..."

Plutarkhos'un bu sözlerinde, bilime, yüz kollu olan dev Briareus'u gölgede bırakan matematikçiye ne büyük hayranlık var!

Arşimet'in gücünün, yalnız bilimden ileri gelmediğini Plutarkhos anlamıştı. Arşimet'in yüz değil, binlerce eli vardı. Şehri bütün halkla birlikte savunmuşlardı. Kendisini dev yapan da buydu.

Plutarkhos şöyle demişti: "Sanki Syrakuzaililer, Arşimet'in savaş makinelerinin yalnız bedeni, bunların hepsini harekete geçiren, yöneten ruh da, Arşimet'ti." Gerçek bir Platoncu olan Plutarkhos, bedene değil de, ruha verir üstünlüğü: Her şeyi yöneten ruhtur, yani krallar, hükümdarlar, başbuğlar, filozoflar ve bilginler; halksa, ruha itaat eden bedenden başka bir şey değildir.

Arşimet'i halkından, tüm insanlıktan ayırabilmek mümkün mü? Arşimet Syrakuzailiydi, şehirler kuran insanların torunuydu. Tarih bunların adlarını yazmamıştır. Oysa Arşimet'in bu kadar azimle savunduğu evler, sokaklar, rıhtımlar, gemiler bağ ve bahçeler, hep onların çalışmalarıyla meydana getirilmişti.

Arşimet'in makinelerini yapan binlerce eldi. Arşimet'ten çok daha önce binlerce kafa, kaldıraçları, makaraları ve palangaları düşünmüştü.

Plutarkhos, hikayesini bitirirken, Romalıların uzun bir ablukadan sonra ne yapıp yapıp Syrakuzai'yi ele geçirmeleri anlatılır. Romalılara yardım eden ihanet olmuştu. Arşimet'in de bağlı olduğu halk partisine düşman olan zenginler Romalıları tutmuşlardı. Romalılar şehre dalarak ele geçirdikleri herkesi kılıçtan geçirmişlerdi.

Eski bir mozayik resim, bu anı tespit etmiştir. Resimde Arşimet yatağa yanlamasına uzanmıştır. Önünde üç ayaklı bir masa. Masada, üzerine kum serpilmiş bir tahta. Arşimet, bu kumların üzerinde geometrik resimler çizerken, başının üstünde Romalı askerin kılıcı. Askeri gören Arşimet'in "Dairelerime dokunma!" dediği söylenir.

Arşimet, kendini unutmuş, aklını fikrini hep bilime vermiştir. Bilim, cahil Romalı askerin nesine gerekti! Ve Arşimet, yaptığı resimlerin üzerine yüzüstü düşer. Arşimet, dünyayı yerinden oynatabilirdi, ama bir kılıç darbesiylr öldürülmüştü.

Syrakuzai, Roma'ya bağlı bir şehir olmuştu. Arşimet'in yurdunda adını bile unutturmak için Romalılar, ellerinden geleni yapmışlardı. Çünkü onu, kendi can düşmanları saymışlardı. Romalı hatip ve devlet adamı Cicero, Arşimet'in mezarını nasıl aradığını şöyle anlattır: "Sicilya'dayken, Syrakuzai'de, Arşimet'in mezarının nerede olduğu hakkında meraklı bilgi topladım, fakat anlaşılan bu hususta o kadar az şey biliyorlardı ki, mezardan bir iz bile kalmadığını söylediler. Araştırmalarıma devam ederek, sonunda Arşimet'in deve dikenleri arasındaki mezar taşını bulabildim. Elimdeki bilgiye göre, mezar taşına oyulmuş olması gereken birkaç mısra ve bunların üzerinde yine bulunması gereken küre ve silindir şekilleri, mezarı bulmama yardım etti. Syrakuzai Kalesi'nin dışına çıkınca mezarlarla kaplı bir boşluk çıktı önüme. Dikkatle etrafa bakarken, birden tepesi çalılıklar arasından yükselen küçük bir sütun ilişti gözüme. Aradığım küre ve silindir, bu sütunun üstüne çizilmişti. Bana katılan Syrakuzaililere, bunun muhakkak Arşimet'in mezar taşı olduğunu söyledim. Gerçekten de, dikenleri temizlenmek üzere çağrılan insanlar işe başlar başlamaz, sütunun kaidesinde bir yazı gördük. Mısraların bir kısmı okunabiliyordu, daha ötekileri zaman silmişti. Yani bir zamanlar dünyaya nice bilim adamları veren ve ünlü Yunan şehirlerinden biri, en dahi yurttaşının nerede gömülü olduğunu bile bilmiyordu."

Romalılar, Syrakuzai'de Arşimet'in hatırasını bile silebilmişlerdi. Yüzyıllar geçince, Romalı fatihlerin zaferleri de anıdan ibaret kaldı. Arşimet'in, insanlık için yaptıklarıysa kaybolmadı.

Arşimet, matematik üstüne yazdığı eserlerinden birini, Dosipheus adlı bilim adamına gönderirken şunları yazmıştı: "Bu teoremler uzun zaman rahatımı kaçırmıştı. Çünkü bunları birkaç kez inceledim ve bunlarda birçok zorluk buldum." Bu yorulmaz insan, güçlükleri yenmeyi bilirdi.

Arşimet, başka bir mektubunda, gelecek araştırıcılara yardım olsun diye, keşiflerini herkese bildirmeyi borç saydığını yazar. Arşimet, bilimin ancak elden ele geçmekle gelişebileceğini bilirdi.

Matematikçi Konon'un ölümüne acımıştı. "Sağ olsaydı, geometrinin sınırlarını muhakkak genişletirdi." demişti. Arşimet, Konon'un başladıklarını bitirmeyi borç bilmiş, onun ispatsız bıraktığı teoremleri ispatlamıştı.

Arşimet'ten bize kalan kitaplar, kendi adını taşıyan yasalar hakkında anlatılan bütün hikayelerden daha güzeldir. Arşimet, bir zamanlar sözünü ettiği  o "geleceğin araştırıcı"larına şimdi bile yardım ediyor.

İnsanlar, bir gemi yaptıklarında, gemi inşaatçısı Arşimet'ten faydalanırlar. Onsuz ne bina kurulur, ne de makine yapılır. İnsan, hangi kaldıraca baksa, aklına Arşimet gelir.

----------------------------------------

Arşimet'in hikayesi burada bitiyor. İnsanlığa kattıkları ise sonsuzluğa uzanıyor.

Saygılarımla.
« Son Düzenleme: Ağustos 13, 2012, 05:27:37 ös Gönderen: peacewings »
• Laborare est Orare XXII.
• ... Bense daha önce duyulmamış, yeni şeyler söylediğim için onların ilenç ve lanetlemelerine maruz kalmaya devam edeceğim.... Simon Magus


Ağustos 13, 2012, 05:34:38 ös
Yanıtla #1
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

Merhaba,

sn peacewings güzel bir aktarım yapmış.

Ben de birkaç ekleme ile katkıda bulunmak isterim.

Arkhimedes (Arşimed) (MÖ 287-212)

Kuramsal matematik, mekanik ve hidrostatik alanlarında çalışmıştır. Siracusa doğumludur.Eukleides'in öğrencisidir. En önemli buluşlarından birisi sonsuz vidadır( Arşimed vidası-burgusu). Bunun sonucunda mancınık, makara ve palangalar yapılabilmiştir. Gemiler ve madenlerde biriken sular bu burgu yardımı ile yapılan pompalar sayesinde boşaltılabilmiştir.Bunu mısır ziyaretinde tarlaları sulamak için keşfettiği söylenir.


"Yüzen cisimler üzerine "(peri ochoumen) adlı eseri günümüze ulaşabilmiştir.

Suyun kaldırma kuvvetini bulmuştur. Cisimlerin hacimleri üzerine çalışmıştır. Gerçekliği tartışmalıda olsa çukur aynalar ile gemileri yaktığı söylenir.
 Ölürken son sözü "dikkat et şekillerimi bozuyorsun" olduğu rivayet edilir.



Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3145 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 19, 2009, 08:33:06 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3233 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 20, 2009, 01:47:53 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3721 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 21, 2009, 09:18:14 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3762 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 22, 2009, 07:53:39 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3464 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 23, 2009, 08:33:14 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3062 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2009, 09:14:47 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3115 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 25, 2009, 08:57:21 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3057 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 26, 2009, 08:06:56 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
1745 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 18, 2013, 07:56:30 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
2260 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 01, 2014, 01:59:28 ös
Gönderen: ADAM