Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Niyazî-i Mısri  (Okunma sayısı 7804 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 19, 2008, 12:44:07 ös
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Mehmet Niyazi, II. Osman devrinde, hicri 1027, miladi 1617 yılında Malatya’da doğmuştur. Babasının ( Ali Çelebi) bir Nakşibendi tarikatı mensubu olmasına rağmen, henüz 21 yaşında genç bir vaiz iken Halvetî Tarikatı şeyhi Malatyalı Hüseyin Efendi’ye intisab etmiş, kadiri bir mutasavvıftan istifade etmiş olan bu şair sufi nin kabiliyetlerini geliştirebilecek kişileri bulabildiği söylenebilir.

Diyarbakır ve Mardin de mantık ve kelam okudu, o zamanlar hocası yalnız Mısır’da bulunan "Miftah-ı Ulumil Gayb" (Gayb ilimleri anahtarı) ilmini öğrenmek üzere Mısır’a gidip Ezher Camii civarında kadiri bir şeyhe bey at etti.

Bir gün şeyhi ona “Zahir ilim talebinden tamamen vazgeçmedikçe tarikat ilmi sana açılmaz” dediğinde niyaz ile Allah’a istihare ettiğini, rüyasında Abdülkadir-i Geylani Hazretlerinin Niyazi'ye nasibinin bu şehirde olmadığını ve “Senin şeyhin bu şehirde değildir” diye Anadolu tarafını işaret ettiğini Mevaidu’l-İrfan (İrfan Sofraları) adlı eserinde anlatmaktadır.

Bunun üzerine şeyhinden ısrarla izin ister, rüyasını duyan şeyhi, kendisine hilafet vermeyi teklif eder ise de o gitmede ısrar eder ve izin alıp Mısır’dan ayrılır Anadolu yoluyla İstanbul'a gelir. Sokullu Mehmet Paşa Medresesi'nde bir hücrede irşada başlar (1646).

İstanbul'dan Bursa'ya gidip orada Veled-i Enbiya Camii kayyimi Ali Dede'nin evinde ve Ulu Cami yakınındaki medresede oturan Niyazi-i Mısri, yine bir rüya üzerine Uşak'a giderek Halvetiyyenin Elmalı'lı Yiğitbaşı Ahmet Efendi kolundan ve Ümmi Sinan Halifelerinden Şeyh Mehmed'e intisab eder. “Akıbet Şeyhim, göz bebeğim, kalbimin devası” olarak ifade ettiği Şeyh Ümmi Sinan Elmalı (k.s) ile Elmalı'ya giderek şeyhinin dergahında imamlık, hatiplik ve şeyhinin oğluna öğretmenlikte bulunur. Kırk yaşına ulaştığında Mısri Ümmi Sinan’dan hilafetini alarak irşada başlar. İşte onun mücadele hayatı bundan sonra başlar. Uşak, Çal, ve Kütahya’da bulunmuş; Bursa, Edirne’den sonra bir müddet İstanbul’a yerleşmiştir. Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri ile komşu olmuştur.

1669 tarihinde Bursa’ ya gelmiş, Bursa’da Ulu Camii civarında bir hücrede irşad, camide va’azlara devam etmiş; bir yandan da geçimini temin ve yoksullara yardım maksadıyla mum yapıp satmıştır. Abdal Çelebi adlı bir tüccar Niyazi'ye bir dergah yaptırır. Bursa’da Ulu Cami’nin kıble tarafında şu anda postanenin bulunduğu köşede, dergah 1080 (1669-1670) tarihinde merasimle açılmıştır. Bursa’da tekkesini kurduğu yıllar tekke – medrese tartışmalarının en yoğun olduğu yıllara rastlar; sesli zikir meclisleri yasaklanmıştır. Mısri bu karara uymamış ve açıkça mücadele etmiştir. Hacı Mustafa adlı birinin kızı ile evlenir. Bir kız çocuğu olur.

Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa'nın daveti üzerine Edirne'ye giden Niyazi, cifre dayanarak bazı sözler söylediğinden 1087 (1673)’ te Rodos'a sürülür. Dokuz ay sonra affedilerek Bursa'ya döner.

Dönüşte Bursa’da  çalışmaya devam etmiş, 1677’de Rusya seferi için halkı cihada davet etmek amacıyla 300 kişilik bir derviş grubuyla Edirne’ye geçmiş, Selimiye Camii’ndeki bir hutbesinden dolayı bu kez Limni Adası’na sürgün edilmiştir. İki sene sonra affedilmesine rağmen dönmez ve Limni’ de  Mısri dergahı kurar. On beş yıl sonra tekrar Bursa’ya gelir.

Padişah II.Ahmed’ in, şeyhe mahsus bir koçu araba, dervişler için de para gönderdiği bilinmekte olup, Niyazi'yi çok saydığı anlaşılmaktadır. Niyazi-i Mısri'nin padişaha, iş başında bulunan hainleri keramet ile birer birer haber vereceği şayiası, devlet adamları arasında telaş uyandırır. Sadrazam Bozok'lu Mustafa Paşa, Mısri Efendi'nin duasını almak isteyen ve sonra sefere çıkılmasını münasip gören II. Ahmed’i, bu zat geldiği takdirde büyük bir fitne zuhur edeceği yolundaki telkinleriyle fikrinden vazgeçirdi. Niyazi, 26 Şevval, 1104 (30 Haziran 1693) Salı günü Edirne'ye gelip va'zetmek üzere Selimiye Camiine indiği zaman, halk caminin etrafını almış, kalabalıktan içeriye girilemez olmuş idi. Bu durum karşısında Sadrazam, Niyazi-i Mısri'nin eğer derhal sürgün edilmezse büyük bir karışıklık çıkacağını padişaha telkin ederek, Niyazi-i Mısri'nin Limni'ye gönderilmesi hususunda bir ferman alır. Tekrar Limni’ye sürülür (1693). Orada, bir müddet sonra 20 Recep 1105 (16 Mart 1694)’te, 78 yaşında vefat eder.



Temmuz 19, 2008, 12:44:36 ös
Yanıtla #1
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Derdim bana derman imiş

Dermân arardım derdime
Derdim bana dermân imiş.
Burhân arardım kendime
Aslım bana burhân imiş.

Sağım solum gözler idim
Dost yüzünü görsem deyü
Taşralarda arar idim
Ol cân içinde cân imiş.

Öyle sanırdın ayrıyım
Dost gayrıdır ben gayrıyım
Benden görüp işiteni
Bildim ki o cânan imiş.

Savm u selât u hacc ile
Sanma biter zâhid işin
İnsân-ı kâmil olmağa
Lâzım olan irfan imiş.

Kandan gelir yolun senin
Ya nereye vârır menzilin
Nerden gelip gittiğini
Anlamayan hayvân imiş.

Mürşid gerektir bildire
Hakk'a sana hakk-al-yakîn
Mürşidlî olmayanların
Bildikleri günam imiş.

Her mürşide verme gönül
Yolunu sarpa uğratır
Mürşidi kâmil olanın
Gayet yolu âsan imiş.

İşit Niyâzî'nin sözün
Gizlemez aslâ Hak yüzün
Hak'dan ıyan bir nesne yok
Gözsüzlere pinhan imiş.


Temmuz 19, 2008, 12:54:59 ös
Yanıtla #2
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Bahr içinde katreyim bahr oldu hayran bana


Bahr içinde katreyim bahr oldu hayran bana
Ferş içinde zerreyim arş oldu seyran bana

Dost göründü çun ayan kalmadı bir şey nihan
Tufan olursa cihan bir katre tufan bana

Surette ne'm var benim sirettedir madenim
Kopsa kıyamet bugün gelmez perişan bana

Kaf-ı dil ankasıyım sırrın aşinasıyım
Endişelen hasıyım ad oldu insan bana

Niyazi'nin dilinden Yunus'durur söyleyen
Herkese çun can gerek Yunus durur can bana



Temmuz 19, 2008, 12:56:02 ös
Yanıtla #3
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Sende Bul

İster isen bulasın cananı sen
Gayre bakma sende iste sende bul
Kendi mir'atında gözle anı sen
Gayre bakma sende iste sende bul

Her sıfat kim sende var izle anı
Gör ne sırdan feyz alır gözle anı
İrişince zatına özle anı
Gayre bakma sende iste sende bul

Kenz-i mahfi aşikar hep sendedir
Yazın kış,leyl-ü nehar hep sendedir
İki alemde ne var hep sendedir
Gayre bakma sende iste sende bul

Men-aref sırrına ir ko gafleti
Gör ne remzeyler bu insan sureti
Haşr ü neşr ile tamu'yu cenneti
Gayre bakma sende iste sende bul



Temmuz 19, 2008, 12:57:35 ös
Yanıtla #4
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Anlar Bizi


Zat-ı Hakk'da mahrem-i irfan olan anlar bizi
İlm-i sır'da bahr-i bi-payan olan anlar bizi

Bu fena gülzarına talib olanlar anlamaz
Vech-i baki hüsnüne hayran olan anlar bizi

Dünye vü ukba'yı tamir eylemekten geçmişiz
Her taraftan yıkılıp viyran olan anlar bizi

Biz şol Abdal'ız bırakdık eğnimizden şalımız
Varlığından soyunup üryan olan anlar bizi

Kahr u lütfu şey'-i vahid bilmeyen çekdi azab
Ol azabdan kurtulup sultan olan anlar bizi

Zahid'a ayık dururken anlamazsın sen bizi
Cür'a-yı safi içip mestan olan anlar bizi



Temmuz 19, 2008, 01:00:48 ös
Yanıtla #5
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Ağyar Kalmadı

Ben sanurdum alem içre bana hiç yar kalmadı
Ben beni terk eyledim bildim ki ağyar kalmadı

Cümle eşyada göründüm har var gülzar yok
Hep gülistan oldu alem şimdi hiç har kalmadı

Gice gündüz zar u efgan eyleyüp inlerdi dil
Bilmezem noldu kesildi ah ile zar kalmadı

Gitdi kesret geldi vahdet oldu halvet dost ile
Hep Hak oldu cümle alem şehr ü bazar kalmadı

Din,diyanet,adet ü şöhret kamu vardı yele
Ey Niyazi noldu sende kayd-ı dindar kalmadı



Temmuz 19, 2008, 11:47:44 ös
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Anlar Bizi


Zat-ı Hakk'da mahrem-i irfan olan anlar bizi
İlm-i sır'da bahr-i bi-payan olan anlar bizi

Bu fena gülzarına talib olanlar anlamaz
Vech-i baki hüsnüne hayran olan anlar bizi

Dünye vü ukba'yı tamir eylemekten geçmişiz
Her taraftan yıkılıp viyran olan anlar bizi

Biz şol Abdal'ız bırakdık eğnimizden şalımız
Varlığından soyunup üryan olan anlar bizi

Kahr u lütfu şey'-i vahid bilmeyen çekdi azab
Ol azabdan kurtulup sultan olan anlar bizi

Zahid'a ayık dururken anlamazsın sen bizi
Cür'a-yı safi içip mestan olan anlar bizi




Ifadelerdeki lezzete bakin ya. Yani insan lal kesiliyor. Bukadar mi guzel ifade edilir... Ah eskimeyen eskiler.. Nerdesiniz? Biz mi kaybettik sizi yoksa siz mi gocup gittiniz aramizdan?!...


Temmuz 19, 2008, 11:52:45 ös
Yanıtla #7
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 181

Alıntı
Ifadelerdeki lezzete bakin ya. Yani insan lal kesiliyor. Bukadar mi guzel ifade edilir... Ah eskimeyen eskiler.. Nerdesiniz? Biz mi kaybettik sizi yoksa siz mi gocup gittiniz aramizdan?!...

Biz kaybetmişiz efenim...Biz...
...Söyleceklerimi yukarda söyledim zaten...


Kasım 15, 2009, 11:38:01 ös
Yanıtla #8
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Çün sana gönlüm mübtelâ düştü

Çün sana gönlüm mübtela düştü
Derd ü gam bana aşina düştü.

Zühd ü takva'ya yar idim evvel
Aşk İle benden hep cüda düştü.

Vaiz eydür gel aşkı terk eyle
Nideyim sabrım bi-vefa düştü.

Nice terk etsin aşkı şol aşık
Ona karşı sen mehIika düştü.

Vechini görsem dağılır aklım
Zülfün bana çün mukteda düştü.

Kim seni buldu, kendi yok oldu
Vaslına ey dost can baha düştü.

Aşka uşşakın davet etmişsin
Can kulağına ol seda düştü.

Bu Niyazi'nİn hiç vücudunda
Zerre komadı hep beka düştü.
« Son Düzenleme: Kasım 15, 2009, 11:41:54 ös Gönderen: skullG »


Kasım 16, 2009, 12:20:57 öö
Yanıtla #9
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Dağıla terkibim otuziki harf ola tamâm,
Nokta-i sırrım kamûnun cevherine kân ola.

Cümle efkâr-ı havâsım haşr ola bu arsada,
Kalkalar hep yeniden sankim bahâristân ola.

Yevm-i Tüblâ’dır o gün her mânâ bir sûret giyer,
Kimi nebat ve kimi hayvan , kimisi insân ola.

Kabrime dostlar gelip fikredeler ahvâlimi,
Her biri bilmekte âciz vâlih-ü hayrân ola.

Her kim ister bu Niyâzi derdimendi ol zaman,
Sözlerini okusun kim sırrına mihmân ola.