Masonlar.org - Harici Forumu
Sanat => Edebiyat => Siirler ve Sairler => Konuyu başlatan: Isis - Haziran 04, 2008, 01:01:03 öö
-
Bugun (3 Haziran 1964) buyuk sair Nazim Hikmet'in olum yildonumu. Nazim Hikmet'in gunun onemine ve grubumuzun dostluk formatina uygun iki siiri altta. O zamanlar Kuzguncuk ve bogaz cevresinde cesitli azinlik mensubu vatandaslarimiz yasardi.
Hasan Ustayı çıkarmışlar işten.
Çocukları var
şu kadar, su kadar...
Laz fırıncı dükkânını kapatmiş,
ve Doktor Moiz
dün vurdu kendini...
Seni dinledim dinleyeli, Selim,
korkulu rüyalar görüyorum :
Şisman adamlar, kolları alabildiğine uzun,
tırnaklarında kan
omuzlarında altın çuvallari
rap, rap, yürüyorlar...
Ne çok insan öldürüyorlar, Selim,
ne çok insan öldürüyorlar...»
Korkma günler bizimdir
bizimdir, Rasel`im...»
Nazim Hikmet
------------------------------------------
KUZGUNCUK
Beykoz'da oturmalı
Beykoz'da çalışan adam.
Fakat Kuzguncuk şirin yerdir
ve gayet nefis yapar gül reçelini
pansiyoncu Madam
ve kızı
Rasel...
Aynada bir kartpostal :
bir manzara Nis şehrinden.
İskemle, karyola, konsol...
Denize nazırdı pencereleri...
Güneşte tavana suların ışıltısı vurur,
karanlık şilepler geçerdi geceleri
insanı olduğu yerde
eli böğründe
bırakarak...
Selim'in odası havadardı.
Kırmızı yazmalar kururdu yandaki boş arsada.
Sağda Cevdet Paşa yalısı.
Yalıda bir tavus kusu
bir de Mebrure Hanim vardı.
Mebrure Hanim
tafta entariler giyerdi.
Çok ihtiyardi
ve mavi gözleri kördü..
Tentene işlerdi Mebrure Hanim.
Uyanır bir beyaz güle başlar,
uyurken dağıtırdı gülünü...
Merhum Cevdet Paşa yalisinda
Mebrure Hanımı unutmuşlardı...
Beykoz'da oturmalı
Beykoz'da çalışan adam.
Fakat Kuzguncuk şirin yerdir
Ve kırmızı yazmalar kuruyan boş arsadan
dünyayı zapta gidecek olan
pulsuz balıklar gibi çıplak çocukların
her akşam dinlerdi çığlıklarını Selim...
Nazım Hikmet
-
(http://img149.imageshack.us/img149/6756/180pxnazimhikmethk1.jpg) (http://imageshack.us)
Nazım Hikmet, tam adıyla Nazım Hikmet Ran, lakabı "Güzel Yüzlü Şair"dir. (d. 20 Kasım 1901[1] 15 Ocak 1902[2], Selanik - ö. 3 Haziran 1963, Moskova) Türk şair ve oyun yazarı. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin öncüsü. Uluslararası bir üne ulaşmış ve adı 20. yüzyıl'ın ilk yarısında yaşamış olan dünyanın en büyük şairleri arasında anılmıştır.[3] Eserleri birçok yabancı dile çevrilmiştir. Mezarı halen Moskova'da bulunmaktadır. Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi olup ayrı ayrı toplam 11 davadan yargılanmıştır.
Eserleri birçok ödül almıştır. Ancak Türkiye'deki yaşamının çoğunu hapiste geçirmiş daha sonra Moskova'ya gitmiş ve Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır.
1938'de şairin cezaevine girmesiyle yasaklanıp ortadan kaldırılmış olan Nazım Hikmet şiiri, Türkiye'de ancak ölümünden iki yıl sonra 1965'te yeniden ortaya çıkmıştır.
Üslubu ve başarıları
İlk şiirlerini hece vezni yazmaya başlamasına rağmen içerik bakımından diğer hececilerden uzaktı. Şiirsel gelişimi arttıkça hece vezni ile yetinmemeye ve şiiri için yeni formlar aramaya başladı. Sovyetler Birliğinde yaşadığı ilk yıllar olan 1922-1925 arası bu arama tepe noktasına ulaştı. O dönemdeki birçok şairden farklıydı.
Hece vezninden ayrılarak Türkçenin vokal özellikleri ile harmoni oluşturan serbest vezini benimsedi. Mayakovski ve gelecekçilik taraftarı genç Sovyet şairlerinden esinlendi. Şiirlerinden bir çoğu müzisyen Zülfü Livaneli tarafından bestelendi. Ünol Büyükgönenç tarafından özgün bir şekilde yorumlanmış olan küçük bir kısmı ise 1979'da "Güzel Günler Göreceğiz" ismiyle kaset olarak çıktı. Birkaç şiiri ise Yunanlı besteci Manos Loïzos tarafından bestelendi. Ayrıca bazı şiirleri Yeni Türkü'nün eski üyesi Selim Atakan ve Cem Karaca tarafından bestelenmiştir.
Ailesi
(http://img442.imageshack.us/img442/937/180pxnazc4b1mhikmetcelirn9.jpg) (http://imageshack.us)
Nazım Hikmet, annesi Celile Hanım ve kız kardeşi Samiye ileBabası, Matbuat Umum müdürlüğü ve Hamburg konsolosluğu yapmış olan Hikmet Bey, annesi Ayşe Celile Hanım'dır.
Çok güzel ve alımlı bir kadın olan Celile Hanım, bir dilci, eğitimci olan Enver Paşa'nın (Mustafa Celalettin Paşa'nın oğlu) kızıdır. Evinde piyano çalan, ressam denilebilecek ölçüde iyi resim yapan, Fransızca bilen bir kadındır. Annesinin baba tarafından dedesi, Polonya'dan 1848 Ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na göç eden Polonezlerden Konstantin Borzecki'dir. Bu göçün ardından Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa Celaleddin Paşa adını almış ve Osmanlı Ordusu'nda subay olarak görev yapmıştır. Türk tarihinde önemli bir eser olan "Les Turcs anciens et meternes" (Eski ve yeni Türkler) kitabını yazmıştır.Nazım Hikmet anneannesi tarafından da kuzey kafkasya çerkezlerindendir.
Babası Hikmet Bey, Selanik'te, Hariciye'de (Dışişleri) çalışan bir memurdur. Diyarbakır, Halep, Konya, Sivas valilikleri yapmış olan Nazım Paşa'nın oğludur. Mevlevi tarikatından olan Nazım Paşa aynı zamanda bir özgürlükçüdür. Kendisi Selanik'in son valisidir. Hikmet Bey henüz Nazım'ın çocukluğunda memuriyetten ayrılır ve ailece Halep'e, Nazım'ın dedesinin yanına giderler. Orada yeni bir iş, hayat kurmaya çalışırlar. Başarısız olunca İstanbul'a gelirler. Hikmet Bey'in İstanbul'daki iş kurma denemeleri de nihayetinde iflâsla neticelenir ve hiç hoşlanmadığı memuriyet hayatına geri döner. Fransızca bildiği için yeniden Hariciye'ye (Dışişleri) atanır.
Hayatı
Selanik'te doğdu. Aslen 20 Kasım 1901 olan doğum tarihi ailesi tarafından sene kaybetmemesi için 15 Ocak 1902 olarak kaydettirildi.[1]
İlk şiiri ‘Feryad-ı Vatan’'ı 1913'te yazar. Aynı yıl Galatasaray Sultanisi'nde ortaokula başlar. 1917'de Heybeliada Bahriye Mektebi'ne girer. Daha sonra Kurtuluş Savaşı için Anadolu'ya geçer. Fakat sağlık nedenleri ile bahriyeden ayrılmak zorunda kalır. Bu sırada Hamidye Kruvazörü'nde güverte subayıdır.
Bolu'ya öğretmen olarak atanır. Daha sonra Batum üzerinden Moskova'ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde siyasal bilimler ve iktisat okur. 1921'de gittiği Moskova’da devrimin ilk yıllarına tanık olur ve komünizm ile tanışır. 1924'te Moskova’da yayınlanan ilk şiir kitabı ’28 Kanunisani’ sahnelenir. O yıl Türkiye’ye dönerek Aydınlık Dergisi’nde çalışmaya başlar. Dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince yeniden Sovyetler Birliği’ne gider. 1928’de af kanunundan yararlanır ve Türkiye'ye geri döner. Bu kez Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar. 1938’de yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle Sovyetler Birliğine gitmek zorunda kalır. Bu yüzden DP hükümeti tarafından ülke vatandaşlığından çıkarılır ve Nazım Hikmet, mecburen büyük dedesi Mahmut Celaleddin Paşa (Konstantin Borzecki)'nın memleketi olan Polonya vatandaşlığına geçer ve Borzecki soyadını alır. Moskova'da 3 Haziran 1963 tarihinde kalp krizinden ölür.
Davaları ve sürgün
(http://img529.imageshack.us/img529/508/180pxnazc4b1mhikmetbursgj9.jpg) (http://imageshack.us)
Nazım Hikmet, Çankırı Cezaevi'nde
Nazım Hikmet, Bursa Cezaevi'nde1925 yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı. 1938 yılında orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın kaldı. Bursa cezaevinde kaldığı yılları anlatan Mavi Gözlü Dev adlı film 2007 yılında vizyona girmiştir. 1950 yılında bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurtdışına kaçtı. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Sovyetler Birliği'nde Moskova yakınlarındaki yazarlar köyünde ve daha sonra da, eşi Vera Tulyakova (Hikmet)ile Moskova'da yaşadı. Memleket dışında geçirdiği yıllarda Bulgaristan, Macaristan, Fransa (Paris), Havana, Mısır gibi dünya memleketlerini dolaştı, buralarda konferanslar düzenledi, savaş ve emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı, radyo programları yaptı. Budapeşte Radyosu ve Bizim Radyo bunlardan bazılarıdır. Bu konuşmaların bir kısmı bugüne ulaşmıştır.
Davaları
1925 Ankara İstiklal Mahkemesi Davası
1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1931 İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1938 Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
1938 Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
Ölümü ve sonrası
(http://img442.imageshack.us/img442/3076/200pxnazimhikmetmezarun5.jpg) (http://imageshack.us)
Nazım Hikmet'in mezarı, Moskova3 Haziran 1963 sabahı saat 06:30'da gazetesini almak üzere 2. kattaki dairesinden apartman kapısına yürümüş ve tam gazetesine uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucunda yaşama veda etmiştir. Ölümü üzerine Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan törene yerli yabancı yüzlerce sanatçı iştirak etmiş ve tören siyah beyaz olarak kaydedilmiştir. Ünlü Novo-Deviçye Mezarlığı'nda (Новодевичье кладбище) gömülüdür. Mezar taşı siyah bir granitten olup meşhur şiirlerinden biri olan rüzgâra karşı yürüyen adam figürü taş üzerinde ebedileştirilmiştir.
2006 yılında Bakanlar Kurulunun Türk vatandaşlığından çıkarılmalar ile ilgili yeni bir düzenleme yapması durumu belirdi. Yıllardır tartışılmakta olan Nazım Hikmet'in Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi gözükmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu maddenin sadece yaşamakta olanlar için düzenlendiğini ve Nazım Hikmet'i kapsamadığını öne sürerek bu öneriyi reddetti.[4]
Şair Nazım Hikmet'in 2008 yılının ilk günlerinde, eşi Piraye'nin torunu Kerem Bengü tarafından, Piraye'nin evrakları arasında, “Dört Güvercin” adında bir şiiri ve 3 adet tamamlanmamış roman taslağı bulundu.[5]
Bazı eserleri
Memleketimden İnsan Manzaraları
Kafatası
Unutulan Adam
Taranta Babu'ya Mektuplar
Ferhad ile Şirin
Kurtuluş Savaşı Destanı
Kız Çocuğu
Tahir ile Zühre
Şeyh Bedrettin Destanı
Sevdalı Bulut, (Tiyatro oyunu)
Hakkında Yazılan Filmler
Mavi Gözlü Dev
Şiir kitapları
835 Satır, (1929)
Jokond ile Si-Ya-u, (1929)
Varan 3, (1930)
1 + 1 = 1, (1930)
Sesini Kaybeden Şehir, (1931)
Benerci Kendini Niçin Öldürdü, (1931)
Gece Gelen Telgraf, (1932)
Taranta Babu'ya Mektuplar, (1935)
Portreler, (1935)
Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı (1936)
Saat 21-22 Şiirleri, (1965)
Kurtuluş Savaşı Destanı, (1965)
Şu 1941 yılında (Memleketimden İnsan Manzaraları'nın 3. kitabı), (1965)
Dört Hapishaneden, (1966)
Rubailer, (1966)
Memleketimden İnsan Manzaraları (İlk bölüm), (1966)
Memleketimden İnsan Manzaraları, (1966-1967)
Kuvayi Milliye, (1968)
Oyunları
Kafatası (1932)
Bir Ölü Evi (veya Merhumun Hanesi) (1932)
Unutulan Adam (1935)
Ferhat ile Şirin (1965)
Sabahat (1965)
İnek (1965)
Ocak Başında / Yolcu (iki oyun birarada), (1966)
Yusuf ile Menofis (1967)
Yolcu
Romanları
Kan Konuşmaz, (1965)
Yeşil Elmalar (yedi yazardan derleme), (1965)
Yaşamak Güzel Bir Şey Be Kardeşim, (1967)
Ivan Ivanovic Var midir Yok mudur?, ()
Fıkraları
İt Ürür, Kervan Yürür (Orhan Selim adıyla gazetelerde yazdığı yazılar), (1965)
Masal kitabı
Sevdalı Bulut, (1968)
-
Kendileri ulusalcı ve vatan şairiydi sonra kominizm etkisinde kalarak başka yerlere yönelmiştir.Hiçbir zaman kendisinin orham pamuk gibi polemik yaratarak(bugünlerde de fatih terim'e ve milli takıma laf attı) bir yerlere gelme amacında olmadığını düşünerekten, çıkarsız olduğunu düşündüğüm bu değişiminde neden değiştiğini anlamış değilim.
Atatürk hayattayken rahat durmamış;
1924'te Moskova’da yayınlanan ilk şiir kitabı ’28 Kanunisani’ sahnelenir. O yıl Türkiye’ye dönerek Aydınlık Dergisi’nde çalışmaya başlar. Dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince yeniden Sovyetler Birliği’ne gider. 1928’de af kanunundan yararlanır ve Türkiye'ye geri döner. Bu kez Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar. 1938’de yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle Sovyetler Birliğine gitmek zorunda kalır. Bu yüzden DP hükümeti tarafından ülke vatandaşlığından çıkarılır.
kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/N%C3%A2z%C4%B1m_Hikmet_Ran
Kendisinin Atamızla ilgili bir şiiri var ama Atamıza saygısızlık yapmamak için buraya koymak istemiyorum zaten biliyorsunuzdur.
CUMHURİYET GAZETESİ : MİLLET NAZIM'IN YÜZÜNE TÜKÜRSÜN
1 Temmuz 1951, 1. sayfa
Kızıllar ve Ticaniler (Nadir Nadi'nin baş yazısından bir parça)
Yurdundan kaçarak Demir Perde gerisine sığınan kızıl şair Nazım Hikmet, Moskova hava alanına iner inmez:
"- Gözlerimin ışığını Stalin'e borçluyum, her şeyimi ona borçluyum. Beni o yarattı, beni o yaşatıyor!" diye bağırmış.
Sosyal hayatta her olayın bilimsel izahını yapmaya çalışan, daima objektif kalmaya gayret harcayan, hiç bir şeye hayret etmemeye yıllardır alışmış bir adam olduğum halde yukarıdaki sözleri okuyunca doğrusu şaşırdım. Kızıllığın psikolojik özünü bildiğimden Nazım'ın kaçışı beni sinirlendirmemişti... Fakat Moskova'ya vardığı dakikada, ayağının tozu ile söylediği sözlere pes dedim... İlk önce düşündüm: "- Belki o böyle konuşmamıştır da onun ağzından radyoda uydurmuşlardır" diyesim geldi. Bu hükmün yersizliğini çabucak anladım. Nazım Moskova'nın da Demir Perde'nin de ne olduğunu elbet biliyordu. Oraya giderken kendi adına yayınlanacak bütün demeçleri, şiirleri ve yazıları peşinen imzalamaya hazırlanmıştı. Bu yönden bir kaygusu olsa idi, Türkiye'den ayrılmaz, Demir Perde'ye bir adım yaklaşmak içinden gelmezdi. Şu halde, yıllardır Nazım'ın samimi inancı budur...
Diğer gazete haberleri,nazım ran'ın ilginç yaşantısına başka bir yönden de bakmak için buyrun : http://nazimhikmet.net/ahmet_bican.html
http://img220.imageshack.us/my.php?image=kapak1dip5.gif
-
Konuyu açan Sn.Kırlangıç'tan özür dileyerek bende büyük şairin
çok beğendiğim bir şiirini ilave etmek istedim.
Saygılarımla...
YAPIYLA YAPICILAR
Yapıcılar türkü söylüyor,
yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama.
Bu iş biraz daha zor.
Yapıcıların yüreği
bayram yeri gibi cıvıl cıvıl,
ama yapı yeri bayram yeri değil.
Yapı yeri toz toprak,
çamur, kar.
Yapı yerinde ayağın burkulur,
ellerin kanar.
Yapı yerinde ne çay her zaman şekerli,
her zaman sıcak,
ne ekmek her zaman pamuk gibi yumuşak,
ne herkes kahraman,
ne dostlar vefalı herzaman.
Türkü söyler gibi yapılmıyor yapı.
Bu iş biraz daha zor.
Zor mor ama
yapı yükseliyor, yükseliyor.
Saksılar konuldu pencerelere
alt katlarında.
İlk balkonlara güneşi taşıyor kuşlar
kanatlarında.
Bir yürek çarpıntısı var
her putrelinde, her tuğlasında, her kerpicinde.
Yükseliyor
yükseliyor
yükseliyor yapı kanter içinde.
NAZIM HİKMET RAN
-
Kendisinin en sevdigim siirini sizlerle paylasmak istiyorum;
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.
-
Yaşamaya Dair -1-
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
-
Hasan Hüseyin'in HAZİRAN'DA ÖLMEK ZOR şiiri (ki Grup Yorum tarafından bestelenmişti de) her Haziran'da dilimden düşmez
Aslında Nazım Usta'nın ben ölüm yıldönümünü bilmem yani doğumgünü daha güzeldir niçin ölüm günü olsun ki onun?
Anısı önünde yine saygıyla eğiliyorum.
...
HAZİRANDA ÖLMEK ZOR
işten çıktım
sokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak
sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
ve tomurcuk kokuyor
ne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!
kopuk bir kol sokakta
çırpınıp durur
çalışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
susarak söylemişim
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
ve sıcacık bir yatakta
unutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadan
vurmuşum sokaklara
sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
dallarda insan iskeletleri
asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan'ı
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi
asmak neyi kurtarır
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?
asılmak sorun değil
asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!
sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
yağlı ipte sallanan morluğundan!
neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı
işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
gitme korkusu
ah desem
eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
tutuşacak soluğum
asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak
ah yavrum
ah güzelim
canım benim / sevdiceğim
bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
n'eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
nerdeyim ben
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
göçen kim dünyamızdan?
asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
söyler hangi güzelliği?
kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet!»
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?
kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?
«uyarına gelirse
tepemde bir de çınar»
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?
yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü
bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
Hasan Hüseyin Korkmazgil
-
Yarın (05.06.2008 perşembe) "Siyaset Meydanı" adlı programın (Ali Kırca) konusu "Nazım HİKMET" tir.
Bilginize
-
MEMLEKETIMI SEVIYORUM
Memleketimi seviyorum :
Çinarlarinda kolan vurdum, hapisanelerinde yattim.
Hiçbir sey gidermez iç sikintimi
memleketimin sarkilari ve tütünü gibi.
Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kursun kubbeler ve fabrika bacalari
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkik biyiklari altindan gülen halkimin eseridir.
Memleketim.
Memleketim ne kadar genis :
dolasmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, Izmir, Ulukisla, Maras, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasini yalniz türkülerinden taniyorum
ve güneye
pamuk isleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
utaniyorum.
Memleketim :
develer, tren, Ford arabalari ve hasta esekler,
kavak
sögüt
ve kirmizi toprak.
Memleketim.
Çam ormanlarini, en tatli sulari ve dag basi göllerini seven
alabalik
ve onun yarim kilolugu
pulsuz, gümüs derisinde kiziltilarla
Bolu'nun Abant gölünde yüzer.
Memleketim :
Ankara ovasinda keçiler :
kumral, ipekli, uzun kürklerin pirildamasi.
Yagli, agir findigi Giresun'un.
Al yanaklari mis gibi kokan Amasya elmasi,
zeytin
incir
kavun
ve renk renk
salkim salkim üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sigir
ve sonra : ileri, güzel, iyi
her seyi
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazir,
çaliskan, namuslu, yigit insanlarim
yari aç, yari tok
yari esir...
N. Hikmet Ran
-
Nazım Hikmet Kendi Sesinden Şiirleri
http://rapidshare.com/files/122504139/Naz__305_m_Hikmet__kendi_sesinden_46_siir.rar
Nazım - Fazıl Say
Eserler Nazım Hikmet, besteler ve piyanoda Fazıl Say, şarkılar Sertab Erener ve şiirler Genco Erkal işte sizlere yüzyılın müzik olayı diyebileceğimiz eşsiz bir eser... Kültür Bakanlığı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu, TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu ve dünyaca ünlü başarılı sanatçılarımız Fazıl Say, Sertab Erener ve Türk Tiyatrosunun yaşayan efsanesi Genco Erkal gibi 220'ye yakın sanatçı dünyaca ünlü şairimiz Nazım Hikmet'in ölümsüz ve evrensel şiirlerini çoksesli bir platforma taşıyorlar... "Memleketim", "Yaşamaya Dair", Kız Çocuğu", "Hiroşima", "Vatan Haini", "Üç Selvi", "Ben İçeri Düştüğümden Beri" gibi ölümsüz Nazım Hikmet şiirlerini içeren bu muhteşem albüm İmaj Müzik'in yapımı olarak Balet Plak dağıtımı ile Türk dinleyicisine sunulacaktır.
http://rapidshare.com/files/122502521/Nazim_Hikmet___Fazil_Say_CD1.rar
http://rapidshare.com/files/122504168/Nazim_Hikmet___Fazil_Say_CD2.rar
-
Malesef Nazım Hikmet'i şair olarak göremiyorum lakin şu satırlar üst düzey şairlerin yazacağı cinsten değil ;
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
Midye koyun serçe akrep ? Kapalı rahat , sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunç , sürüye katılıveren ??*
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
dünyayı çocuklara verelim
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler
23 Nisan şiiri mi yazıyorsun usta?
........ yağmurlu bir gün
yemişlerden ve senden uzak
daha bir tek ağaç bahar açmadı
kar yağması ihtimali bile var
Bursa cezaevinde
acayip bir duyguya kapılarak
ve kahredici bir öfke içinde
inadıma yazıyorum bunları,
kendime ve sevgili insanlarıma inat.
Bu nasıl bir şiirdir biçim nedir üslup nedir?
Burda amacım kimseyle polemiğe girmek değil bu yönde iletileri dikkate almayacağım , kişisel görüşümdür ; Nazım Hikmet sözde solcu entellektüel ve zulüm görmüş kimliğiyle sistem için biçilmiş kaftandır. İnsanlığa fayda için yaşadığını söyleyip tek derdi keyfine bakmak olan sahte solcu tipler , kaypak entellektüeller falan pek severler nazımı, gazetelerde dergilerde bol bol görürsünüz , Nazımı sevmek solculuğun ilk şartıdır ayet gibi duvarlara asılır. Tehlike arzetmeyen kimliği derinlik bakımından kısır yazıları şiirleri türkiyede faşizmin en yoğun yaşandığı yıllardaki iktidar camiasını rahatsız etse de demokrat kılıçlarıyla yontulmuş çağdaş kapital düzenin pek bir hoşuna gider.
Her defasında belirtmem gerektiği için tekrar söylüyorum kişisel görüşümdür ; Nazım hikmet yazıları ve şiirleriyle üçüncü sınıf bir yazardır. Ne insanın edebiyat yolculuğundaki gelişiminde ne de siyasetin leş kokulu idam bahçelerinde görülmese de olur. Velhasılı bu'dur
-
Sn.Daemon polemik için de değil ama
siz şair nedir kimdir nasıl şiir yazmalı konusunda ki uzmanlığınızı önce bizimle paylaşsanız yoksa sizi uzaktan gazel okuyanlar listesine koyabilirim.
Ayrıca zaten bu forumda MASON üyelerimiz hariç kimse belirli bir grup adına paylaşımda bulunmuyor.Velhasıl yorumunuz kişiseldir zaten.
-
Beni uzaktan gazel okuyanlar listesine koymanızda bir mahzur görmüyorum kişisel görüşlerimi belirttim katılır katılmaz insanların bileceği iş
-
Yazıktır nazımı nazım yapanın üçbeş satırlık dizeler oldugunu sananlara .Yazıktır ona sadece sistemin ihtiyaç duydugunu sanıp, gene sırf bu yüzden yaratılıp abartılmış ,fazlasıyla kullanılmış ,koftiden bolan şair sayanlara .Ve yazıktır ortalıkta ün toplamamış onca çakma şair dururken birkaç neslin kitabesi saydıgı şiirleri yazan adamı bulup, seçip, eleştirip birde buna şahsa aittir damgası vuranlara ....
Belki abartıdır ama Nazım ,Nazım olmaktan çıkalı geçti en az bir kırk elli yıl .kalkıp şimdi orda olmayan şeyleri eleştirmenin kime ne faydası var anlamam ,
Söz Nazımdan açıldımı biçim nedir, üslup nedir ,imge nedir , bunlardan kime nedir ....Kaç şair kendini sevevnler cephesi kurabildi ona bakınız siz ...Biz nazımı senler nazımı sevdiğimiz içinmi solcuyuz ,solcu oldugumuz içinmi biçilmiş kaftanı giyeriz burası şahsi meseledir. ( Gerçi bu şahsi meselelnin cevabını verenler veriyor uzaktan en gazelvari şekliyle)
Bu mesele üzerine yorum yapılmış, nazımı begenmeyenlerden yapılmış kaldırırırm ..Ancak yorum sevmeyenlerden yapılmışsa ,teklefım olur ,bize ne.Pek fazla klişe olucak ama mevzu Nazım'sa anlatılmaz yaşanır diyorum ve lafımı kesiyorum ..............
-
Yazıktır nazımı nazım yapanın üçbeş satırlık dizeler oldugunu sananlara .Yazıktır ona sadece sistemin ihtiyaç duydugunu sanıp, gene sırf bu yüzden yaratılıp abartılmış ,fazlasıyla kullanılmış ,koftiden bolan şair sayanlara .
çok güzel özetlemişsiniz bende aynen bunu söylüyorum , nazım dediğiniz gibi bana göre tam bir "koftiden şair". Nazım hikmet'in şahsiyeti nedir neler yaşamış çok fazla ilgilenmiyorum , altını çizdiğim nokta Nazım Hikmet'in ne yazar ne de şair olarak hiç de üst düzey bir adam olmadığı , üçüncü sınıf edebiyat dergilerinde yazanları nazımdan daha başarılı buluyorum , türkiyede kalitesizlik daima abartılır nazımda bu sistemden ödülünü almıştır , ne şairlerimiz vardır kimse adını bilmez dünya çapında şiir yazar
-
Halk için şiir, yada halka ragmen şiir. Siz begendikten sonra aradaki farkıda yok sayıverirsiniz .Mademki şiirlere verilen degerlerde toplumlardan daha üst bir otoritesiniz.Ozaman ne mutlu size ve sizin begenip hiçbir etki yaratmayıp 3, 5, yıla dergi arşivlerinde unutulan o dünya çapında şairlerimize ( Şiirde dünyanın çapınıda siz çizdiniz ya olsun ,onca lafın ardına ancak bu yakışır )....
Bakınız , halen siz mevzu Nazımın şiirlerini begenip begenmemek sanıp;'' sanane be adam bana göre böyle sana göre öyle'' de diyebilirsiniz'.
Ancak mevzu görüntüden yada sizin söylediğinizden ötedir .Aksi kanıda olsaydım zaten cevaba layık görmezdim .Mevzunun aslı sizin nazımın şiirlerinden çok kendini sevmeyişinizdedir.Benim öfkemde işte tam bu sebebpten. Kaynagı ayan beyan ortada olan suçlama ve alaylarınıza zorlama bir objektiflik , dahada ötesinde burjiva bir sanat eleştirmeni kılıfı giydirmenizedir....Eger aksi olsaydı ,Yazılarınızın sadece % 10 da şairliğinde ve şiirlerinden bahsedip gerisini şahsiyetine yöneltmezdiniz .
-
Şahsiyet nerden çıktı sayın paragon dikkat ederseniz sürekli vurguluyorum nazımın kimliği beni ilgilendirmiyor yazdığı yazılar ve şiirler bana göre beş para etmez diyorum , söylemek istediğimiz tam aksi yönünde algılıyorsunuz ben ısrarla kişiliğini bilmem sanatı ucuz diyorum siz nazımın kişiliğine kafayı taktığımı söylüyorsunuz , burda aynı şeyleri okuyup ayrı şeyler anlama durumu söz konusu , özetle efendim ; nazım hikmet hiç ama hiç büyük edebiyatcı değildir haa dersiniz ki çok mükemmel bir insandı on sene hapiste yattı hayatı ve insanlığı çok severdi , o farklı mevzudur değerlendirmesi başka kulvarda yapılır , nazım hikmetin sanatına teleskop tutacak olursak kusura bakmayın ama hiç kimse bu ucuz ilkokul çocuğuna hitaben yazılmış şeyleri sanat diye yutturmaya çalışmasın ,
sistem sizin önünüze bazı isimler koyar toplum olarak onları kutsamanızı ister nazım hikmet böyle bir adamdır , mustafa kemal böyledir , yada hz.muhammed de böyle biridir , örnekler çoğaltılır .. bu insanların nitelikleri , ortaya koydukları eserler tartışılmaz tam da sizin yaptığınız gibi "büyük adamdı" denir tapılır , bunları seveni herkes sever , bunlardan nefret edenden herkes nefret eder ,
Şu Varna deli etti beni,
divâne etti.
Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası,
radyoda "Ha uşaklar!" Karadeniz havası,
rakı kadehte aslan sütü, anason,
uy anason kokusu!
bu nedir allahaşkına birazcık entellektüel vicdan taşıyan şuna şiir bunu yazana sanatcı diyebilir mi !!
-
Sagolasın kardeşim sen farkındasında biz degiliz öylemi ? öyle olsun. Sen Nazımı sevenlerin çogu şöyledir böyledir, kendi sözde solcudur sözde ezilmiş ve sözde entellektüeldir diyip birde kalkıp yorumlarım sadece şiirlerinedir diyorsun ...Bana kalırsa sen suçlmamayla eleştirinin temel farkını dahi bilmiyorsun ,Şiiri yazıp altına bu şiir kötüdür, şaiir koftiden şairdir diyorsun ama arıyorum arıyorum suçlamanın nedeni ? niçini ? yok
En sonuncu yazındada beni ve çevremi dahada ötesi çoğu solcuyu sistemin oyuncagı olarak görüyorsun sen farkındasın demek sistem tarafından kandırıldıgımıznda biz degil öylemi? Sen farkındasın demek sistem sev dediği için sevdiğimizi de biz degil öylemi ..........Ben sevilecek hayran olunacak bişey gördüğüm için sever ve hayran olurum.Sistem sev ve hayran ol dediği için degil . Sistem dediğin o şeyde işte tam bu sebebpten kaynagını benim gibi sevdalı gönüllerden alır .......
-
Sn. Daemon,
epik şiir hakkında bir bilginiz var mı? hani neyin şiir olduğuna ve neyin şiir olmadığına ve hatta neyin kaçıncı sınıf şiir ve kimin kaçıncı mevki şair olduğuna karar verebilecek kadar iyi şiir bilgisine sahip olduğunuz için soruyorum. Poetik görüşünüz nedir?
ATLILAR Dergisi'nin 11. Sayısında NURİYE MONOLOGLARI" başlığı ile yayınlanan bir Hakan ARSLANBENZER (ki o, son dönem türk şiirinin ismi öne çıkmış genç şairlerindendir) şiiri var. Mesela o şiir sizce şiir midir? eğer evet şiir ise acep kaçıncı sınıf bir şiirdir?
başka bir şairin bir şiirinden bir bölümü aktarayım bir de bunun için görüşünüzü alayım
"TAHTAKURUSU
Mangoca alâkasız
Beethoven kadar yakın
Karıncadan sinik pireden enli
Geceyi profesyonel bir sevgiliyle geçirmekten daha güvenli
Ansiklopedik müktesebatıyla biti yaya bırakır
Güldürü verir münderecata kakır kakır
İnsanların sağlıklı gıdalar alması ve
Sarımsak yutmaları taraftarıdır
Bedence çalışarak halsiz
Kalmaktan yana
Alkole karşıdır."
-
Epik şiir tarzına pek olumlu yaklaşmam lakin Nazım Hikmet epik şiirin de en kötü örneklerini ortaya çıkarmıştır , televizyon izlerken açtığı kanalda çıkan şarkıyı görüp
Ne güzel şarkıydı o
onu söyeleyen ne güzeldi
bahar geldi aklıma
ve daha yeni açan çiçekler
gibi ucuz basit bayağı örnekler bırakmıştır arkasından. Sizin üstte verdiğiniz şiir de bence sanata hakaret sıfatını taşıyan şiirler listesine konulabilir.
Che guevara mesela. O da kapital düzenin hayli kullandığı onbeş yaşındaki çocukların sırtına tişörtünü giydirdiği isimlerden biridir , ne yönde popülerdir peki? devrimci ülkesi için mücadele etmiş bütün latin amerikayı dolaşmış yoksulluğu görmüş isyan etmiş vs.. Bir sürü kitabı var che'nin lakin insanlar onu sanatcı kimliğiyle tanımaz , o kimlikle ilahlaştırılmamıştır. Diyorum ki Nazımın verdiği bir mücadele varsa onu da Aksiyoncu kimliğiyle tanıyalım-tanıtalım , bu ucuz bayat özenti kalitesiz işlerle büyük sanatcı diye anmayalım
Benim derdim sanatın kalitesinin düşürülüp bunun da hakiki sanat olarak algılatılmaya çalışılması ; Sn.Paragon ve Skullg
Sizden ricam lütfen özel hayatınızda olsun bu site ve diğerlerinde olsun sanatsever vicdanı adına Nazım Hikmete bir daha sanatcı demeyin n'olur
saygılarımla
-
Sizin üstte verdiğiniz şiir de bence sanata hakaret sıfatını taşıyan şiirler listesine konulabilir.
Bayım o yukarıda "TAHTAKURUSU" başlıklı şiire sanata hakaret sıfatını taşıyan şiir kategorisine koydunuz demek. O şiirin şairi İsmet ÖZEL'dir. İsmet Özel'in dünya görüşünü benimseyin ya da benimsemeyin onun şiirlerine ve şairliğine laf atamazsınız. Benim İsmet Özel'in bugün geldiği politik konumunu benimsemem söz konusu bile olamaz. Ama onun şiirine ve şairliğine söz atabilecek kadar sıyrık bir tip de değilimdir.
Aman siz iyi ki nuriye monologlarını okumamışsınız. yoksa allah vermeye Hakan'ı da asardınız kanımca :) hos beni de asarsınız onun yanında neo-epik şiir görüşünü benimsemiş asın bunu :)
şaka bir yana POETİKA'nız neydi?
-
İsmet Özel'in iyi şair olması demek bütün şiirlerinin üst düzey olduğu anlamına gelmez , ayrıca konu Nazım hikmete sanatcı demenin ne kadar şaşkınca bir tavır olduğu , konu benim nasıl şiirlerden hoşlandığım da değil , ha çok merak ediyorsanız satrik şiir didaktik şiir severim dediğim epik şiirden nefret ederim dramatik de severim , sanatın sanat için yapılması gerektiğini bunun da ancak üst düzey entellektüel bilinç birikim estetik emek ve kaliteyle olacağını düşünüyorum , zaten bunların bir önemi yok ben neyi seversem seveyim nazım hikmet kötü edebiyatcıdır hiçbirşeyi sevmesem de olur bilmem anlatabiliyor muyum?
ben inanmam ama tanrı vardır ben inanırım tanrı yoktur :-* ne önemi var benim neye inandığımın, hakikat önemli akıl zeka vicdan karışımıyla çözebiliyorsun meselin vasfını , okuyorum şiirlerini yazılarını bu adam dandik edebiyatcı diyorum ne mutlu bunu diyebilene bu da bi marifettir
sevgiler
-
POETİKA'nız neydi?
"dandik edebiyatçı" ifadesi kullanan birine bu soru 10 numara büyük sn.SkullG.
-
"Eğer bir şeyi bütün olarak görebilirsen, hep güzelmiş gibi görünür.Gezegenler,yaşamlar... Ama yakından bakıldığında bir dünya yalnızca toz ve kayadan oluşur.Günden güne yaşam daha da zorlaşır. Yorulursun, ritmi kaçırırsın. Uzaklığı ararsın,ara vermeyi...Dünyanın ne kadar güzel olduğunu görmenin yolu,onu Ay gibi görmekten geçiyor.Yaşamın ne kadar güzel olduğunu görmenin yolu.Ölümün bakış açısından bakmaktan geçiyor!"
ursula k. le guin.
-
“Şairin şiiri, onun kişiliğidir, bütün hayatıdır. Bu anlamda şiirsel yapının, neredeyse organik bir şey olduğunu düşünüyorum. Yaşayan, kımıldayan, soluk alıp veren canlı bir organizma…”
Ataol Behramoğlu
Konuyu kapatıyorum saygılar
-
BEN İÇERİ DÜŞTÜĞÜMDEN BERİ...
<embed src='http://video.eksenim.mynet.com/necdeter/Nazim_Hikmet_anisina_Ben_Iceri_Dustugumden_Beri/30645.swf' type='application/x-shockwave-flash' wmode='transparent' allowfullscreen='true'width='400' height='334'></embed>
Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ona sorarsanız:
“Lâfı bile edilmez,
mikroskobik bir zaman.”
Bana sorarsanız:
“On senesi ömrümün.”
Bir kurşun kalemim vardı
ben içeri düştüğüm sene.
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
Ona sorarsanız:
“Bütün bir hayat.”
Bana sorarsanız:
“Adam sen de, bir iki hafta.”
Katillikten yatan Osman,
ben içeri düştüğümden beri,
yedi buçuğu doldurup çıktı,
dolaştı dışarlarda bir vakit,
sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri,
altı ayı doldurup çıktı tekrar,
dün mektup geldi, evlenmiş,
bir çocuğu doğacakmış baharda.
Şimdi on yaşına bastı,
ben içeri düştüğüm sene,
ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, ince, uzun bacaklı tayları,
rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.
Fakat zeytin fidanları hâlâ fidan,
hâlâ çocuktur.
Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde
ben içeri düştüğümden beri.
Ve bizim hane halkı
bilmediğim bir sokakta
görmediğim bir evde oturuyor.
Pamuk gibiydi, bembeyazdı ekmek
ben içeri düştüğüm sene.
Sonra vesikaya bindi,
bizim burda, içerde, birbirini vurdu millet
yumruk kadar, simsiyah bir tayın için.
Şimdi serbestledi yine,
fakat esmer ve tatsız.
Ben içeri düştüğüm sene
İKİNCİSİ başlamamıştı henüz.
Daşav kampında fırınlar yakılmamış,
atom bombası atılmamıştı Hiroşima’ya.
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman.
Sonra kapandı resmen o fasıl,
şimdi ÜÇÜNCÜDEN bahsediyor Amerikan doları.
Fakat gün ışıdı her şeye rağmen
ben içeri düştüğümden beri.
Ve “Karanlığın kenarından
ONLAR ağır ellerini kaldırımlara basıp
doğruldular” yarı yarıya.
Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine,
ben içeri düştüğüm sene
ONLAR için yazdığımı:
“Onlar ki toprakta karınca
suda balık
havada kuş kadar çokturlar,
korkak, cesur,
cahil, hakîm
ve çocukturlar,
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
şarkılarımda yalnız onların mâceraları vardır.”
Ve gayrısı,
meselâ benim on sene yatmam,
lâfü güzaf.
-
YAŞADIM DİYEBİLMEK İÇİN...
<embed src='http://video.eksenim.mynet.com/necdeter/Nazim_Hikmet_anisina_Yasadim_diyebilmen_icin/30622.swf' type='application/x-shockwave-flash' wmode='transparent' allowfullscreen='true'width='400' height='334'></embed>
Yaşamak şakaya gelmez
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...
-
VATAN HAİNİ
<embed src='http://video.eksenim.mynet.com/necdeter/Nazim_Hikmet_anisina_Vatan_Haini/30898.swf' type='application/x-shockwave-flash' wmode='transparent' allowfullscreen='true'width='400' height='334'></embed>
"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
28.7.962
-
'Burjuva Kemal'in omzuna binmiş,
Kemal kumandanın kordonuna.
Kumandan kahyanın cebine inmiş,
Kahya adamların donuna.
Uluyorlar.
Hav, hav, hav.... Hak tu.....
Nazım Hikmetoffff.
-
davet
Dörtnala gelip uzak asyadan
akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim,
bilekler kan içinde,dişler kanetli,ayaklar çıplak
ve ipekbir halıya benziyen toprak,
bu cehennem,bu cennet bizim.
kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edip insanın insana kulluğunu !
bu davet bizim.
yaşamak ! bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman ğibi kardeşçesine,
bu hasret bizim ! 1947 nazım hikmet
-
kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet!»
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?
kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?
«uyarına gelirse
tepemde bir de çınar»
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?
yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü
bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın
"Hasan Hüseyin'in Haziranda Ölmek Zor şiirinden"
Mavi Gözlü Dev, aramızdan bedenen ayrılışının 47. yıldönümünde, yine işsever bir devrim hamalı , güzel umutlar taşıyor yine yurtsever ve ortasında hâlâ halkı için kavganın! Bunu da yazın dokuz sutuna apak kıpkızıl sapsarı harflerle !
Nazım halkı için hâlâ kavganın ortasında!
-
Bugün Dünya Nazım Hikmet'siz geçen bir 47 yıla merhaba diyor.
O, edebiyat dünyasının 'Mavi Gözlü Devi.'
Yüreğinde sevdaları, davaları, yasaklı kelimelerine rağmen yazmaya devam eden kalemi ve vatan hasretiyle geçmiş bir hayat Nazım Hikmet'inki.
1925'te 15 yıl hapse mahkum edilmesi sebebiyle Sovyetler Birliği'ne kaçmasıyla başlayan sürgün hayatı gel gitlerle ölümüne kadar devam etti.
25 Temmuz 1951 yılında da 'vatan haini' ilan edilerek Türk vatandaşlığından çıkarılan Nazım Hikmet hep hasretini çektiği vatanından uzakta 3 Haziran 1963'te kalp krizi geçirerek hayata veda etti.
Tam 58 yıl sonra 2009'da tekrar Türk vatandaşlığı verilen, Nazım Hikmet için bugün birçok yerde anma etkinlikleri düzenleniyor.
İşte 'büyük usta'yı anmak isteyenler için düzenlenen etkinliklerden bazıları...
NAZIM İÇİN ŞARKILAR
İstanbul Kadıköy ve Maltepe'de iki şubesi bulunan Nazım Hikmet Kültür Merkezi 3 Haziran'da başlayan ve tüm hafta sürecek etkinlikler düzenliyor.
Nazım Hikmet Kültür Merkezi'ndeki Nazım Günleri boyunca şiir dinletileri ve Nazım'ın hayatından kesitlerin yanı sıra Nazım için şarkılar söylenecek.
NAZIM'IN ÇOCUKLUĞU OYUNCAK MÜZESİ'NDE
Nazım Hikmet anısına düzenlenen bir diğer etkinlik ise Göztepe'deki İstanbul Oyuncak Müzesi'nde gerçekleşiyor.
Hikmet’in çocukluk eşyaları İstanbul Oyuncak Müzesi’nde sergilenecek. Şairin ölümünün 47. yıldönümü için Nazım Hikmet Vakfı’nın katkılarıyla düzenlenen sergide, sanatçının çocukluk pelerini, hırkası, ayakkabısı, mama kaşığı ve Moskova’daki çalışma odasında bulunan oyuncaklar yer alıyor.
Nazım Hikmet’in çocukluğunun önemli bir bölümü, Göztepe semtindeki Taşmektep Sokağı’nda geçmiştir. Bu sergiyle şairin çocukluğu koşup oynadığı Göztepe’de yıllar sonra yeniden canlanıyor…
Oyuncak Müzesi’nin kurucusu şair ve yazar Sunay Akın, sergiyle ilgili şunları söyledi:”Nazım Hikmet oyuncakları çok severdi. Nerde bir oyuncakçı dükkânı görse, ellerini camekâna bir çocuk gibi dayar, uzun süre seyre dalardı. Bu yüzden şiirlerinde ve yazılarında oyuncaklar çokça çıkar karşımıza. Örneğin, Beyoğlu’ndaki Japon Mağazası’nın vitrinindeki oyuncakları Orhan Selim imzasıyla yazdığı Akşam gazetesinde anlatır. Nazım Hikmet Vakfı’nın katkısıyla düzenlenen bu sergide, ünlü şair ilk kez bir oyuncak müzesinde yer alacaktır. Nazım Hikmet’in sergilenen eşyaları, yüz yıl önceki çocuk dünyasının izlerini taşıması açısından ayrıca önem taşıyor.”
Sergi, 4 Temmuz 2010 tarihine kadar İstanbul Oyuncak Müzesi’nde görülebilir.
İstanbul Oyuncak Müzesi, Göztepe’deki Dr. Zeki Zeren Sokağı’nda pazartesi hariç hafta içi her gün 09.30–18.00 saatleri, haftasonu 09.30–19.00 saatleri arasında ziyarete açık.
HAYDARPAŞA GARI'NDA NAZIM
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin merkez projelerinden Haydarpaşa Garı’nda Bahar, Nazım Hikmet’e ölümünün 47. yılında bir saygı, sevgi ve doğduğu topraklardan selam niteliğinde, 3 Haziran Perşembe günü başlayacak. İstanbul’un yoğun göçle değişen sosyal yapısının konu edildiği romanlardan, filmlere birçok esere esin kaynağı olmuş Haydarpaşa Garı, 3-6 Haziran tarihleri arasında İstanbul’un en yoğun kültür sanat merkezi olacak.
Nazım Hikmet ve göç temalı etkinlikler dizisinde, Haydarpaşa Garı sabah 11.00’dan gece yarısında kadar dört gün boyunca sanatın İstanbul’daki kalbi olacak. Tiyatro oyunları, dans performansları, film gösterimleri ve konserlerden oluşan program, tüm İstanbullu sanatsever tarafından ücretsiz takip edilebilecek.
İZMİR'DE NAZIM İÇİN KÜRSÜ
İzmir Büyükşehir Belediyesi de ölümünün 47. yılında Nazım Hikmet için Kültürpark'taki anıtı başında 3 Haziran'da anma töreni düzenleyecek.
Belediyeden yapılan yazılı açıklamaya göre, Nazım'ın serbest kürsüde anlatılacağı etkinliğin ardından, şair Ataol Behramoğlu ile müzisyen Haluk Çetin katılacağı Şiirlerle Şarkılarla Nazım Hikmet Programı gerçekleştirilecek.
Anma programına Büyükşehir Belediyesinin yanı sıra, Besam İzmir Temsilciliği, Birleşik Metal İş İzmir Şubesi, Buca Emekli Sen, Cumalı Seferis Gökyüzü Derneği, Demokrasi Dostluk Dayanışma Derneği, Dil Derneği İzmir Temsilciliği, Edebiyatçılar Derneği İzmir Temsilciliği, Ege 78'liler Dayanışma ve Demokrasi Derneği, Egeli Kadın Yazarlar Platformu, Ege Kültür Platformu Derneği, İzmirli 68'liler Platformu, İzmir'i Sevenler Platformu, Kadın Yazarlar Derneği, Pen Yazarlar Derneği İzmir Temsilciliği, Tiyatro Evi, TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, TOBAV İzmir Temsilciliği ile Türkiye Yazarlar Sendikası İzmir Temsilciliği de katkı koyacak.
Anma etkinliği kapsamında, Kültürpark'taki İzmir Sanat'ın bahçesinde Nazım Hikmet Anıtı'nda saat 18.00'de bir anma töreni yapılacak. Törende, etkinliğe katkı koyan tüm kuruluşların temsilcileri serbest kürsü oluşturarak, ünlü şairle ilgili duygu ve düşüncelerini aktaracak.
Şiirlerle Şarkılarla Nazım Hikmet başlıklı anma programının ücretsiz olan ikinci bölümü Tarihi Havagazı Fabrikası Kültür Merkezi'nde şair Ataol Behramoğlu ile müzisyen Haluk Çetin'in katılımıyla 20.00'de başlayacak.
NAZIM'A ORATORYO ANTALYA'DA
Nâzım Hikmet'in Ölümsüzlüğünün 47. Yılı Anısına Fazıl Say'ın Müziği İle Yeniden Hayat Bulduğu Nâzım Oratoryosu, 3 Haziran Perşembe Günü Saat 21.30'da Antalya Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu'nda Gerçekleştirilecek.
Aynı gün, Heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından tasarlanan "Nâzım Hikmet Hapiste" heykelinin açılış töreni ise saat 18.00'da Karaalioğlu Parkı'ndaki birinci miradorda yapılacak.
Say'a dev orkestra ve koro eşlik ediyor
Piyanodaki güçlü ve sınırsız yorumu ile izleyici karşısına çıkacak Fazıl Say'a eserinde, Şef İbrahim Yazıcı yönetimindeki Antalya Devlet Senfoni Orkestrası ve Ankara Devlet Çoksesli Korosu eşlik edecek. Konserde ayrıca şiirde Genco Erkal, vokalde Sertab Erener, Güvenç Dağüstün, blok flüt İrem Alpay, Glockenspiel Elif Ceren Fitoz ve çocuk solist olarak Kansu Tanca sahne alacak.
http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/haber/14915610.asp?gid=282
-
Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!..
Yürümek;
dost omuzbaşlarını
omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup
yürümek!..
Yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
bilerek
yürümek...
Yürümek;
yürekten
gülerekten
yürümek
-
Şu karşıki ışıklara iner bu asfalt.
İnekler üçer üçer yüklenmiş kamyonlara,
sallanıyor başları ağır, rahat.
Şu karşıki ışıklara iner bu asfalt.
İnekler üçer üçer yüklenmiş kamyonlara,
karası, alacası, sarısı,
Hiç kimse anlatamaz onlara:
mezbahaya gidiliyor gece yarısı.
Şu karşıki ışıklara iner bu asfalt.
İnekler üçer üçer yüklenmiş kamyonlara,
sallanıyor başları ağır, rahat. ( 1 Eylül 1960 Nazım Hikmet )
IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......
-
DİYET
Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
İki gözünüzle bakarsınız,
İki kurnaz,
İki hayın,
Ve zeytini yağlı iki gözünüzle
Bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
Ve topraklarına çiftliklerinizin
Ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
İki elinizle okşarsınız,
İki tombul,
İki ak,
Vıcık vıcık terli iki elinizle
Okşarsınız pomadlı saçlarınızı,
Dövizlerinizi
Ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
İki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
İki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
Ve bütün kaygınız
İki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
Halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
Vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
Ve ben al kan içinde ölürken
Çığlığımı duymamanız için
Kaçırdı bacaklarınız sizi arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
Ölüler otomobilden hızlı gider,
Kör gözlerim,
Kopuk ellerim,
Kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum Adnan Bey,
Göze göz,
Ele el,
Bacağa bacak,
Diyetimi istiyorum,
Alacağım da. ( NAZIM HİKMET RAN )
IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......
-
MEHMET ÇAVUŞA!
Vatan için ey kahraman
Hayatına hor baktın
Arslan gibi saldırarak
Namertleri hep yaktın
Kurşun bitip tüfeğin de kırılınca
Düşmanına taş attın
Bu besâlet karşısında hangi kale
düşmez ki
Bu şecaat karşısında hangi düşman
kaçmaz ki
İşte senin düşmanın
Tabiî ki kaçacak
Yine büyük Türk adı
Dağlar taşlar aşacak
Yine Türkün bayrağı
Kaleleri yıkacak
Yine Türkün gemisi
Denizleri aşacak
Yine Türkün sanatı
Avrupa'ya taşacak
Yine Türkün sinesi
Vatan aşkıyla dolacak
İşte bunlar emin ol
Emin ol ki olacak
Yine Türkün tarihi
Yaldızlı sahifeler yazacak.
22 Şubat 1330 [1914]
IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......
-
IRKIMA
Ey ırkım sen bir zaman
Avrupa'yı titreten
İstanbul'u fetheden
Fâtihlere maliktin
Ateş saçan sahralarda harp eden
Cengâvere sahiptin
Bir zamanlar Avrupa
Cehl içinde yüzerken
Yine sen ey ırkım
İlm-i vakte âşinâ
Âlimlere maliktin
Neden bugün Avrupa
Sana meydan okusun
Neden bugün
O cehalet yuvası
Sana ilim öğretsin
IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......
-
İNTİKAM
İntikamım alın diye bağırıyor
Haç asılmış camiler
İntikamım alın diye bağırıyor
Süngülenmiş masumlar
İntikamım alın diye bağırıyor
Öksüz kalmış yetimler
İntikamım alın diye
Hep ağlıyor dedeler
İntikamım alın diye
Hep inliyor semalar
İntikamım alın diye
Bağırıyor Rumeli
Sen ey ulu neslin evlâdı
Bu feryada susacaksın öyle mi?
IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......