Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Nazim Hikmet  (Okunma sayısı 31746 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 04, 2008, 01:01:03 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Bugun (3 Haziran 1964) buyuk sair Nazim Hikmet'in olum yildonumu. Nazim Hikmet'in gunun onemine ve grubumuzun dostluk formatina uygun iki siiri altta. O zamanlar Kuzguncuk ve bogaz cevresinde cesitli azinlik mensubu vatandaslarimiz yasardi.


 
Hasan Ustayı çıkarmışlar işten.

Çocukları var

şu kadar, su kadar...

Laz fırıncı dükkânını kapatmiş,

ve Doktor Moiz

dün vurdu kendini...

Seni dinledim dinleyeli, Selim,

korkulu rüyalar görüyorum :

Şisman adamlar, kolları alabildiğine uzun,

tırnaklarında kan

omuzlarında altın çuvallari

rap, rap, yürüyorlar...

Ne çok insan öldürüyorlar, Selim,
ne çok insan öldürüyorlar...»
 
Korkma günler bizimdir

bizimdir, Rasel`im...»

Nazim Hikmet

------------------------------------------

KUZGUNCUK

Beykoz'da oturmalı

Beykoz'da çalışan adam.

Fakat Kuzguncuk şirin yerdir

ve gayet nefis yapar gül reçelini

pansiyoncu Madam

ve kızı

Rasel...

Aynada bir kartpostal :

bir manzara Nis şehrinden.

İskemle, karyola, konsol...

Denize nazırdı pencereleri...

Güneşte tavana suların ışıltısı vurur,

karanlık şilepler geçerdi geceleri

insanı olduğu yerde

eli böğründe

bırakarak...

Selim'in odası havadardı.

Kırmızı yazmalar kururdu yandaki boş arsada.

Sağda Cevdet Paşa yalısı.

Yalıda bir tavus kusu

bir de Mebrure Hanim vardı.

Mebrure Hanim

tafta entariler giyerdi.

Çok ihtiyardi

ve mavi gözleri kördü..

Tentene işlerdi Mebrure Hanim.

Uyanır bir beyaz güle başlar,

uyurken dağıtırdı gülünü...

Merhum Cevdet Paşa yalisinda

Mebrure Hanımı unutmuşlardı...

Beykoz'da oturmalı

Beykoz'da çalışan adam.

Fakat Kuzguncuk şirin yerdir

Ve kırmızı yazmalar kuruyan boş arsadan

dünyayı zapta gidecek olan

pulsuz balıklar gibi çıplak çocukların

her akşam dinlerdi çığlıklarını Selim...

Nazım Hikmet
« Son Düzenleme: Haziran 04, 2008, 01:12:25 öö Gönderen: Kirlangic »


Haziran 04, 2008, 01:05:57 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662






Nazım Hikmet, tam adıyla Nazım Hikmet Ran, lakabı "Güzel Yüzlü Şair"dir. (d. 20 Kasım 1901[1] 15 Ocak 1902[2], Selanik - ö. 3 Haziran 1963, Moskova) Türk şair ve oyun yazarı. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin öncüsü. Uluslararası bir üne ulaşmış ve adı 20. yüzyıl'ın ilk yarısında yaşamış olan dünyanın en büyük şairleri arasında anılmıştır.[3] Eserleri birçok yabancı dile çevrilmiştir. Mezarı halen Moskova'da bulunmaktadır. Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi olup ayrı ayrı toplam 11 davadan yargılanmıştır.

Eserleri birçok ödül almıştır. Ancak Türkiye'deki yaşamının çoğunu hapiste geçirmiş daha sonra Moskova'ya gitmiş ve Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır.

1938'de şairin cezaevine girmesiyle yasaklanıp ortadan kaldırılmış olan Nazım Hikmet şiiri, Türkiye'de ancak ölümünden iki yıl sonra 1965'te yeniden ortaya çıkmıştır.


Üslubu ve başarıları

İlk şiirlerini hece vezni yazmaya başlamasına rağmen içerik bakımından diğer hececilerden uzaktı. Şiirsel gelişimi arttıkça hece vezni ile yetinmemeye ve şiiri için yeni formlar aramaya başladı. Sovyetler Birliğinde yaşadığı ilk yıllar olan 1922-1925 arası bu arama tepe noktasına ulaştı. O dönemdeki birçok şairden farklıydı.

Hece vezninden ayrılarak Türkçenin vokal özellikleri ile harmoni oluşturan serbest vezini benimsedi. Mayakovski ve gelecekçilik taraftarı genç Sovyet şairlerinden esinlendi. Şiirlerinden bir çoğu müzisyen Zülfü Livaneli tarafından bestelendi. Ünol Büyükgönenç tarafından özgün bir şekilde yorumlanmış olan küçük bir kısmı ise 1979'da "Güzel Günler Göreceğiz" ismiyle kaset olarak çıktı. Birkaç şiiri ise Yunanlı besteci Manos Loïzos tarafından bestelendi. Ayrıca bazı şiirleri Yeni Türkü'nün eski üyesi Selim Atakan ve Cem Karaca tarafından bestelenmiştir.

Ailesi 





Nazım Hikmet, annesi Celile Hanım ve kız kardeşi Samiye ileBabası, Matbuat Umum müdürlüğü ve Hamburg konsolosluğu yapmış olan Hikmet Bey, annesi Ayşe Celile Hanım'dır.

Çok güzel ve alımlı bir kadın olan Celile Hanım, bir dilci, eğitimci olan Enver Paşa'nın (Mustafa Celalettin Paşa'nın oğlu) kızıdır. Evinde piyano çalan, ressam denilebilecek ölçüde iyi resim yapan, Fransızca bilen bir kadındır. Annesinin baba tarafından dedesi, Polonya'dan 1848 Ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na göç eden Polonezlerden Konstantin Borzecki'dir. Bu göçün ardından Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa Celaleddin Paşa adını almış ve Osmanlı Ordusu'nda subay olarak görev yapmıştır. Türk tarihinde önemli bir eser olan "Les Turcs anciens et meternes" (Eski ve yeni Türkler) kitabını yazmıştır.Nazım Hikmet anneannesi tarafından da kuzey kafkasya çerkezlerindendir.

Babası Hikmet Bey, Selanik'te, Hariciye'de (Dışişleri) çalışan bir memurdur. Diyarbakır, Halep, Konya, Sivas valilikleri yapmış olan Nazım Paşa'nın oğludur. Mevlevi tarikatından olan Nazım Paşa aynı zamanda bir özgürlükçüdür. Kendisi Selanik'in son valisidir. Hikmet Bey henüz Nazım'ın çocukluğunda memuriyetten ayrılır ve ailece Halep'e, Nazım'ın dedesinin yanına giderler. Orada yeni bir iş, hayat kurmaya çalışırlar. Başarısız olunca İstanbul'a gelirler. Hikmet Bey'in İstanbul'daki iş kurma denemeleri de nihayetinde iflâsla neticelenir ve hiç hoşlanmadığı memuriyet hayatına geri döner. Fransızca bildiği için yeniden Hariciye'ye (Dışişleri) atanır.


 Hayatı
Selanik'te doğdu. Aslen 20 Kasım 1901 olan doğum tarihi ailesi tarafından sene kaybetmemesi için 15 Ocak 1902 olarak kaydettirildi.[1]

İlk şiiri ‘Feryad-ı Vatan’'ı 1913'te yazar. Aynı yıl Galatasaray Sultanisi'nde ortaokula başlar. 1917'de Heybeliada Bahriye Mektebi'ne girer. Daha sonra Kurtuluş Savaşı için Anadolu'ya geçer. Fakat sağlık nedenleri ile bahriyeden ayrılmak zorunda kalır. Bu sırada Hamidye Kruvazörü'nde güverte subayıdır.

Bolu'ya öğretmen olarak atanır. Daha sonra Batum üzerinden Moskova'ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde siyasal bilimler ve iktisat okur. 1921'de gittiği Moskova’da devrimin ilk yıllarına tanık olur ve komünizm ile tanışır. 1924'te Moskova’da yayınlanan ilk şiir kitabı ’28 Kanunisani’ sahnelenir. O yıl Türkiye’ye dönerek Aydınlık Dergisi’nde çalışmaya başlar. Dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince yeniden Sovyetler Birliği’ne gider. 1928’de af kanunundan yararlanır ve Türkiye'ye geri döner. Bu kez Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar. 1938’de yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle Sovyetler Birliğine gitmek zorunda kalır. Bu yüzden DP hükümeti tarafından ülke vatandaşlığından çıkarılır ve Nazım Hikmet, mecburen büyük dedesi Mahmut Celaleddin Paşa (Konstantin Borzecki)'nın memleketi olan Polonya vatandaşlığına geçer ve Borzecki soyadını alır. Moskova'da 3 Haziran 1963 tarihinde kalp krizinden ölür.


Davaları ve sürgün





Nazım Hikmet, Çankırı Cezaevi'nde

Nazım Hikmet, Bursa Cezaevi'nde1925 yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı. 1938 yılında orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın kaldı. Bursa cezaevinde kaldığı yılları anlatan Mavi Gözlü Dev adlı film 2007 yılında vizyona girmiştir. 1950 yılında bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurtdışına kaçtı. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Sovyetler Birliği'nde Moskova yakınlarındaki yazarlar köyünde ve daha sonra da, eşi Vera Tulyakova (Hikmet)ile Moskova'da yaşadı. Memleket dışında geçirdiği yıllarda Bulgaristan, Macaristan, Fransa (Paris), Havana, Mısır gibi dünya memleketlerini dolaştı, buralarda konferanslar düzenledi, savaş ve emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı, radyo programları yaptı. Budapeşte Radyosu ve Bizim Radyo bunlardan bazılarıdır. Bu konuşmaların bir kısmı bugüne ulaşmıştır.

Davaları

1925 Ankara İstiklal Mahkemesi Davası
1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1931 İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1938 Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
1938 Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası

 Ölümü ve sonrası 



Nazım Hikmet'in mezarı, Moskova3 Haziran 1963 sabahı saat 06:30'da gazetesini almak üzere 2. kattaki dairesinden apartman kapısına yürümüş ve tam gazetesine uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucunda yaşama veda etmiştir. Ölümü üzerine Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan törene yerli yabancı yüzlerce sanatçı iştirak etmiş ve tören siyah beyaz olarak kaydedilmiştir. Ünlü Novo-Deviçye Mezarlığı'nda (Новодевичье кладбище) gömülüdür. Mezar taşı siyah bir granitten olup meşhur şiirlerinden biri olan rüzgâra karşı yürüyen adam figürü taş üzerinde ebedileştirilmiştir.

2006 yılında Bakanlar Kurulunun Türk vatandaşlığından çıkarılmalar ile ilgili yeni bir düzenleme yapması durumu belirdi. Yıllardır tartışılmakta olan Nazım Hikmet'in Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi gözükmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu maddenin sadece yaşamakta olanlar için düzenlendiğini ve Nazım Hikmet'i kapsamadığını öne sürerek bu öneriyi reddetti.[4]

Şair Nazım Hikmet'in 2008 yılının ilk günlerinde, eşi Piraye'nin torunu Kerem Bengü tarafından, Piraye'nin evrakları arasında, “Dört Güvercin” adında bir şiiri ve 3 adet tamamlanmamış roman taslağı bulundu.[5]


 Bazı eserleri 

Memleketimden İnsan Manzaraları
Kafatası
Unutulan Adam
Taranta Babu'ya Mektuplar
Ferhad ile Şirin
Kurtuluş Savaşı Destanı
Kız Çocuğu
Tahir ile Zühre
Şeyh Bedrettin Destanı
Sevdalı Bulut, (Tiyatro oyunu)




 Hakkında Yazılan Filmler 

Mavi Gözlü Dev



 Şiir kitapları

835 Satır, (1929)
Jokond ile Si-Ya-u, (1929)
Varan 3, (1930)
1 + 1 = 1, (1930)
Sesini Kaybeden Şehir, (1931)
Benerci Kendini Niçin Öldürdü, (1931)
Gece Gelen Telgraf, (1932)
Taranta Babu'ya Mektuplar, (1935)
Portreler, (1935)
Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı (1936)
Saat 21-22 Şiirleri, (1965)
Kurtuluş Savaşı Destanı, (1965)
Şu 1941 yılında (Memleketimden İnsan Manzaraları'nın 3. kitabı), (1965)
Dört Hapishaneden, (1966)
Rubailer, (1966)
Memleketimden İnsan Manzaraları (İlk bölüm), (1966)
Memleketimden İnsan Manzaraları, (1966-1967)
Kuvayi Milliye, (1968)

 Oyunları

Kafatası (1932)
Bir Ölü Evi (veya Merhumun Hanesi) (1932)
Unutulan Adam (1935)
Ferhat ile Şirin (1965)
Sabahat (1965)
İnek (1965)
Ocak Başında / Yolcu (iki oyun birarada), (1966)
Yusuf ile Menofis (1967)
Yolcu

 Romanları 

Kan Konuşmaz, (1965)
Yeşil Elmalar (yedi yazardan derleme), (1965)
Yaşamak Güzel Bir Şey Be Kardeşim, (1967)
Ivan Ivanovic Var midir Yok mudur?, ()

 Fıkraları

İt Ürür, Kervan Yürür (Orhan Selim adıyla gazetelerde yazdığı yazılar), (1965)

 Masal kitabı

Sevdalı Bulut, (1968)

« Son Düzenleme: Haziran 04, 2008, 01:11:03 öö Gönderen: Kirlangic »


Haziran 04, 2008, 02:37:44 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

Kendileri ulusalcı ve vatan şairiydi sonra kominizm etkisinde kalarak başka yerlere yönelmiştir.Hiçbir zaman kendisinin orham pamuk gibi polemik yaratarak(bugünlerde de fatih terim'e ve milli takıma laf attı) bir yerlere gelme amacında olmadığını düşünerekten, çıkarsız olduğunu düşündüğüm bu değişiminde neden değiştiğini anlamış değilim.
 Atatürk hayattayken rahat durmamış;
1924'te Moskova’da yayınlanan ilk şiir kitabı ’28 Kanunisani’ sahnelenir. O yıl Türkiye’ye dönerek Aydınlık Dergisi’nde çalışmaya başlar. Dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince yeniden Sovyetler Birliği’ne gider. 1928’de af kanunundan yararlanır ve Türkiye'ye geri döner. Bu kez Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar. 1938’de yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle Sovyetler Birliğine gitmek zorunda kalır. Bu yüzden DP hükümeti tarafından ülke vatandaşlığından çıkarılır.
kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/N%C3%A2z%C4%B1m_Hikmet_Ran

Kendisinin Atamızla ilgili bir şiiri var ama Atamıza saygısızlık yapmamak için buraya koymak istemiyorum zaten biliyorsunuzdur.

CUMHURİYET GAZETESİ : MİLLET NAZIM'IN YÜZÜNE TÜKÜRSÜN
 1 Temmuz 1951, 1. sayfa
Kızıllar ve Ticaniler (Nadir Nadi'nin baş yazısından bir parça)
Yurdundan kaçarak Demir Perde gerisine sığınan kızıl şair Nazım Hikmet, Moskova hava alanına iner inmez:
"- Gözlerimin ışığını Stalin'e borçluyum, her şeyimi ona borçluyum. Beni o yarattı, beni o yaşatıyor!" diye bağırmış.
Sosyal hayatta her olayın bilimsel izahını yapmaya çalışan, daima objektif kalmaya gayret harcayan, hiç bir şeye hayret etmemeye yıllardır alışmış bir adam olduğum halde yukarıdaki sözleri okuyunca doğrusu şaşırdım. Kızıllığın psikolojik özünü bildiğimden Nazım'ın kaçışı beni sinirlendirmemişti... Fakat Moskova'ya vardığı dakikada, ayağının tozu ile söylediği sözlere pes dedim... İlk önce düşündüm: "- Belki o böyle konuşmamıştır da onun ağzından radyoda uydurmuşlardır" diyesim geldi. Bu hükmün yersizliğini çabucak anladım. Nazım Moskova'nın da Demir Perde'nin de ne olduğunu elbet biliyordu. Oraya giderken kendi adına yayınlanacak bütün demeçleri, şiirleri ve yazıları peşinen imzalamaya hazırlanmıştı. Bu yönden bir kaygusu olsa idi, Türkiye'den ayrılmaz, Demir Perde'ye bir adım yaklaşmak içinden gelmezdi. Şu halde, yıllardır Nazım'ın samimi inancı budur...
 
Diğer gazete haberleri,nazım ran'ın ilginç yaşantısına başka bir yönden de bakmak için buyrun : http://nazimhikmet.net/ahmet_bican.html
http://img220.imageshack.us/my.php?image=kapak1dip5.gif



Haziran 04, 2008, 08:53:31 öö
Yanıtla #3
  • Skoç Riti Masonu
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 919
  • Cinsiyet: Bay

Konuyu açan Sn.Kırlangıç'tan özür dileyerek bende büyük şairin
çok beğendiğim bir şiirini ilave etmek istedim.
Saygılarımla...

YAPIYLA YAPICILAR
Yapıcılar türkü söylüyor,
yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama.
Bu iş biraz daha zor.

Yapıcıların yüreği
bayram yeri gibi cıvıl cıvıl,
ama yapı yeri bayram yeri değil.
Yapı yeri toz toprak,
çamur, kar.
Yapı yerinde ayağın burkulur,
ellerin kanar.
Yapı yerinde ne çay her zaman şekerli,
her zaman sıcak,
ne ekmek her zaman pamuk gibi yumuşak,
ne herkes kahraman,
ne dostlar vefalı herzaman.

Türkü söyler gibi yapılmıyor yapı.
Bu iş biraz daha zor.
Zor mor ama
yapı yükseliyor, yükseliyor.
Saksılar konuldu pencerelere
alt katlarında.
İlk balkonlara güneşi taşıyor kuşlar
kanatlarında.
Bir yürek çarpıntısı var
her putrelinde, her tuğlasında, her kerpicinde.
Yükseliyor
yükseliyor
yükseliyor yapı kanter içinde.


NAZIM HİKMET RAN
stilus absentis...


Haziran 04, 2008, 10:37:24 öö
Yanıtla #4
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 574
  • Cinsiyet: Bay

Kendisinin en sevdigim siirini sizlerle paylasmak istiyorum;

   

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.


Haziran 04, 2008, 05:17:06 ös
Yanıtla #5
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Yaşamaya Dair -1-

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
                       bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
                       yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
                        beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
                                    insanlar için ölebileceksin,
                        hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
                        hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
                        hem de en güzel en gerçek şeyin
                                      yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
           hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
           ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
                                      yaşamak yanı ağır bastığından.


Haziran 04, 2008, 05:20:50 ös
Yanıtla #6
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Hasan Hüseyin'in HAZİRAN'DA ÖLMEK ZOR şiiri (ki Grup Yorum tarafından bestelenmişti de) her Haziran'da dilimden düşmez

Aslında Nazım Usta'nın ben ölüm yıldönümünü bilmem yani doğumgünü daha güzeldir niçin ölüm günü olsun ki onun?

Anısı önünde yine saygıyla eğiliyorum.

...
HAZİRANDA ÖLMEK ZOR

işten çıktım 
sokaktayım 
        elim yüzüm üstümbaşım gazete 
   

sokakta tank paleti 
sokakta düdük sesi 
sokakta tomson 
        sokağa çıkmak yasak 
   

sokaktayım 
gece leylâk 
       ve tomurcuk kokuyor 
yaralı bir şahin olmuş yüreğim 
uy anam anam 
haziranda ölmek zor! 
   

havada tüy 
havada kuş 
havada kuş soluğu kokusu 
hava leylâk 
       ve tomurcuk kokuyor 
ne anlar acılardan/güzel haziran 
ne anlar güzel bahar! 
kopuk bir kol sokakta 
              çırpınıp durur 
   

çalışmışım onbeş saat 
tükenmişim onbeş saat 
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım 
anama sövmüş patron 
       ter döktüğüm gazetede 
sıkmışım dişlerimi 
ıslıkla söylemişim umutlarımı 
             susarak söylemişim 
sıcak bir ev özlemişim 
sıcak bir yemek 
ve sıcacık bir yatakta 
             unutturan öpücükler 
çıkmışım bir kavgadan 
                    vurmuşum sokaklara 
   

sokakta tank paleti 
sokakta düdük sesi 
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki 
             dallarda insan iskeletleri 
   

asacaklar aydemir'i 
asacaklar gürcan'ı 
       belki başkalarını 
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim 
dökülüyor etlerim 
               sarı yapraklar gibi
 

asmak neyi kurtarır
       sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
               ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
        hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil
        asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
               budur işte asıl sorun!
 

sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
             ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
        yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
                               kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı
 

işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
        gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
              ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
                    gitme korkusu
ah desem
       eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
       tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır
       öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
               güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
       ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak
 

ah yavrum
ah güzelim
canım benim / sevdiceğim
                     bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
       n'eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
              ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben
nerdeyim ben
       nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
        kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
            göçen kim dünyamızdan?
 

asmak neyi kurtarır
       öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
       ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
              söyler hangi güzelliği?

kökü burda
        yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
       göçtü memet diye diye
              şafak vakti bir çınar
           silkeledi kuşlarını
                         güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
                                                                      memet!»

gece leylâk
       ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
       uy anam anam
       haziranda ölmek zor!
 

bu acılar
bu ağrılar
              bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku
        kim bu umut
ne adına
              kim için?
 

«uyarına gelirse
       tepemde bir de çınar»
             demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
              geride kalanlara
 

nerdeyim ben
        nerdeyim?
kimsiniz siz
        kimsiniz?
 

yıllar var ki ter içinde
       taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
                      3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı 
                    şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
                    iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
       yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
              iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı 
                      nâzım ustanın
 

gece leylâk
       ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
              şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
 
Hasan Hüseyin Korkmazgil


Haziran 04, 2008, 08:10:43 ös
Yanıtla #7
  • Skoç Riti Masonu
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 919
  • Cinsiyet: Bay

Yarın (05.06.2008 perşembe) "Siyaset Meydanı" adlı programın (Ali Kırca)  konusu "Nazım HİKMET" tir.
Bilginize
stilus absentis...


Haziran 05, 2008, 01:09:36 öö
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

MEMLEKETIMI SEVIYORUM

Memleketimi seviyorum :
Çinarlarinda kolan vurdum, hapisanelerinde yattim.
Hiçbir sey gidermez iç sikintimi
memleketimin sarkilari ve tütünü gibi.

Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kursun kubbeler ve fabrika bacalari
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkik biyiklari altindan gülen halkimin eseridir.

Memleketim.
Memleketim ne kadar genis :
dolasmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, Izmir, Ulukisla, Maras, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasini yalniz türkülerinden taniyorum
ve güneye
pamuk isleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
                                                                  utaniyorum.

Memleketim :
develer, tren, Ford arabalari ve hasta esekler,
kavak
          sögüt
                   ve kirmizi toprak.

Memleketim.
Çam ormanlarini, en tatli sulari ve dag basi göllerini seven
                                                                                alabalik
                    ve onun yarim kilolugu
                                  pulsuz, gümüs derisinde kiziltilarla
                                                       Bolu'nun Abant gölünde yüzer.

Memleketim :
Ankara ovasinda keçiler :
kumral, ipekli, uzun kürklerin pirildamasi.
Yagli, agir findigi Giresun'un.
Al yanaklari mis gibi kokan Amasya elmasi,
zeytin
        incir
               kavun
ve renk renk
                      salkim salkim üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sigir
ve sonra : ileri, güzel, iyi
                                    her seyi
                hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazir,
çaliskan, namuslu, yigit insanlarim
                                        yari aç, yari tok
                                                             yari esir...
 

N. Hikmet Ran


Haziran 18, 2008, 08:48:42 ös
Yanıtla #9
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Nazım Hikmet Kendi Sesinden Şiirleri
http://rapidshare.com/files/122504139/Naz__305_m_Hikmet__kendi_sesinden_46_siir.rar
 
 
 

Nazım  - Fazıl Say
Eserler Nazım Hikmet, besteler ve piyanoda Fazıl Say, şarkılar Sertab Erener ve şiirler Genco Erkal işte sizlere yüzyılın müzik olayı diyebileceğimiz eşsiz bir eser... Kültür Bakanlığı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu, TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu ve dünyaca ünlü başarılı sanatçılarımız Fazıl Say, Sertab Erener ve Türk Tiyatrosunun yaşayan efsanesi Genco Erkal gibi 220'ye yakın sanatçı dünyaca ünlü şairimiz Nazım Hikmet'in ölümsüz ve evrensel şiirlerini çoksesli bir platforma taşıyorlar... "Memleketim", "Yaşamaya Dair", Kız Çocuğu", "Hiroşima", "Vatan Haini", "Üç Selvi", "Ben İçeri Düştüğümden Beri" gibi ölümsüz Nazım Hikmet şiirlerini içeren bu muhteşem albüm İmaj Müzik'in yapımı olarak Balet Plak dağıtımı ile Türk dinleyicisine sunulacaktır.

http://rapidshare.com/files/122502521/Nazim_Hikmet___Fazil_Say_CD1.rar
http://rapidshare.com/files/122504168/Nazim_Hikmet___Fazil_Say_CD2.rar


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
5 Yanıt
18636 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2015, 03:58:03 öö
Gönderen: Risus
Nazım Hikmet Ran

Başlatan arteizm Edebiyat

1 Yanıt
5260 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 04, 2013, 12:28:05 öö
Gönderen: Tij
1 Yanıt
5626 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 13, 2009, 04:56:13 ös
Gönderen: khanjar
1 Yanıt
4597 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 02, 2013, 05:31:26 ös
Gönderen: Samuray
1 Yanıt
3744 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 15, 2011, 10:21:09 ös
Gönderen: hakan_34_06
0 Yanıt
3736 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 30, 2011, 07:41:11 ös
Gönderen: karahan
1 Yanıt
3158 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 06, 2013, 04:29:33 ös
Gönderen: khanjar
0 Yanıt
2136 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 21, 2015, 03:44:56 öö
Gönderen: Risus
0 Yanıt
2712 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 21, 2015, 09:42:54 öö
Gönderen: guinding