Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde, Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı. Konumuz, bir hurafeye dayalı. Dînimize yerleşmiş olan hurafelerden bir tanesi de şudur: “Lâ ilâhe illallah Muhammeden resûlullâh, diyen kişi mutlaka cennete girer.” Böyle deniliyor.
Kelime-i şahadet getirmek, hiç kimseyi Allah’ın cennetine götüremez. Kelime-i şahadet getirenler, çok güzel bir şey söylemiş olurlar, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i anmış olurlar. “Lâ ilâhe illâllah Muhammeden resûlullâh” demek; “Allah’tan başka ilâh yoktur. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, O’nun Resûl’üdür.” demektir. Ama zaten sadece “Lâ ilâhe illallah” demeyi bile, cennete girmenin mutlak işareti sayan bir zihniyet hâlâ yaşıyor.
Allahû Tealâ Kur’ân’ı indirmiştir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında, Kur’ân’dan başka hiçbir yazılı beyan yoktu. O, Allah’ın kendisine indirdiği, kalbine yazdığı Kur’ân-ı Kerim’i herkese okuyordu. Kalbine yazdığı ve Allahû Tealâ’nın, O’na kalbinden okuttuğu Kur’ân-ı Kerim’i…
Kur’ân-ı Kerim bütün kitapların anasıdır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-6/EN'ÂM-38: Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne).
Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rab’lerine haşrolunacaklar (olunurlar).
Herşeyi muhtevî olan Kur’ân-ı Kerim’de, bir insanın, “Lâ ilâhe illallah” derse cennete gideceğine dair hiçbir işaret mevcut değildir. Tam aksine; eğer bir insan Allah’a ulaşmayı dilemezse, onun mutlaka cehenneme gideceği ifade buyrulmuştur. Eğer bir insan ömür boyunca her gün yüzlerce defa “Lâ ilâhe illallah” derse ama Allah’a ulaşmayı dilemezse, o kişinin gideceği yer cehennemdir.
Bir insanın “Lâ ilâhe illallah Muhammeden resûlullâh” kelimelerini, sadece “Lâ ilâhe illallah” ya da “Lâ ilâhe illallah Muhammeden resûlullâh” şeklinde beraberce söylemesi zararlı bir şey midir? Asla zararlı bir şey değildir. Çok güzeldir. Bu sözün, “Lâ ilâhe illallah Muhammeden resûlullâh” sözünün tekrar tekrar söylenmesinde fayda vardır. Kişiye derecat kazandırır. Ama bu kazandığı derecelerle, hiç kimse Allah’ın cennetine giremez. Çünkü bir kişi Allah’a ulaşmayı dilemezse, kazandığı bütün dereceler boşa gider. İşte Kehf Suresinin 103, 104 ve 105. âyet-i kerimeleri açıkça bir hususu ifade ediyor. Allahû Tealâ diyor ki:
-18/KEHF-103: Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).
De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”
-18/KEHF-104: Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).
Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.
-18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.
İşte bir insan düşünelim; Allah’a ulaşmayı dilememiş ama yüzlerce defa “Lâ ilâhe illallah Muhammeden resûlullâh” demiş. Bu kişinin bu sözü söylemesi çok güzel bir şeydir ama onu cennete ulaştırması ne yazık ki mümkün değildir. Peki söylenmesin mi? Çok söylensin. Ne kadar çok söylenirse, o kadar güzel olur. O kişi derecat kazanır. Ama o kazandıkları derecelerin hepsi, Allah’a ulaşmayı dilemediği için boşa gider, heba olur.
Mademki Allahû Tealâ böyle söylüyor, Kehf-103, 104 ve 105’te bu muhteva yer almış, öyleyse Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir insanın kelime-i şahadet getirmesi, onu hiç bir zaman Allah’ın cennetine ulaştıramaz. Bu kişi Allah’a ulaşmayı dilemedikçe, ne yazık ki cehennemden kurtulamaz ve Allah’ın âyetlerinden de gâfildir. Allah’a ulaşmayı dilemelidir ki; Allah’ın cennetine girsin. Zaten dilemesi, Allah’ın âyetlerinden gâfil olmadığının en güzel göstergesidir. Bugün 21. asırda, 3. milenyumda (3. binyılda) bütün insanlığa Allahû Tealâ’nın emri; Allah’a, ruhlarını ölmeden evvel ulaştırmaları emridir. Hayattayken, şu dünya hayatını yaşarken herkesin, ruhunu Allah’a ulaştırması, Allahû Tealâ tarafından kesin şekilde emredilmektedir.
Allahû Tealâ herkesin mutlak olarak saadete ulaşmasını istiyor. Hadi gelin Kur’ân’a başvuralım. Bakalım bir insan Allah’a ulaşmayı dilemezse cehennemden kurtulabilir mi? Nereye bakıyoruz? Yunus Suresinin 7 ve 8. âyetlerine bakıyoruz:
-10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
-10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
Öyleyse Allah’ın âyetlerinden gâfil olmaktan kurtulmak için, bir insanın bilmesi lâzımgelen ilk âyetler, bu âyetlerdir. Yunus Suresinin 7 ve 8. âyetleri, Allah’a ulaşmayı dilemenin mutlak zaruretini ifade eden âyetlerdir ve kişinin cennete girebilmesi için yapması lâzımgelen şey de açık olarak ortaya çıkıyor: Allah’a ulaşmayı dilemek. Allah’ın cennetine girecek olanlar, sadece Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
Neden Allah’a ulaşmayı dileme kavramı unutulmuştur? Çünkü iblis, bütün insanların cehenneme gitmesini kesin şekilde kendisine hedef tayin etmiştir. Allahû Tealâ’ya diyor ki:
-7/A'RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin’e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.
-7/A'RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
Ne yazık ki; insanların çoğu bu sözün kurbanı olacaklardır.
Herkes için, Allah ile olan ilişkilerinde mutlaka cennete girmek hedef alınmalıdır. Bunun için de yapılması lâzımgelen bir tek şey vardır: Allah’a ulaşmayı dilemek. Gördük ki; kişi dilemezse cehenneme gidiyor. Cennete girmenin yolu, Allah’a ulaşmayı dilemektir.
Ne kaybedersiniz ki... Allahû Tealâ, sizden sadece bir dilek istiyor. Diyeceksiniz ki: “Yarabbi, Ben ruhumu ölmeden evvel Sana ulaştırmak istiyorum.” Kalbinizden bir dilek, Allah’a doğru yükselecek. Ya da deyin ki: “Yarabbi, Senin bunca ermiş evliyan var. Ben de o ermişlerden birisi olmak istiyorum. Beni de ermişlerinden birisi yap.” Bu da, ruhunuzu Allah’a ulaştırmak konusundaki temel talebinizi oluşturur. Bunun mânâsı, ruhunuzun Allah’a ulaşmasını istiyorsunuz demektir. “Ermiş evliya” demek; ruhunu hayatta iken Allah’a ulaştırmış evliya demektir.
İşte kişi, hayatı boyunca hep “Lâ ilâhe illallah” desin, desin, desin ama Allah’a ulaşmayı dilemesin. Dilemezse ne olur? Dilemezse, takva sahibi olamaz. Dilemezse, şirkte kalır. Allahû Tealâ Rum Suresinin 31. âyet-i kerimesinde, Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişinin şirkte kalacağını ve takva sahibi olamayacağını söylüyor. Takva sahibi olamayan kişinin, Allah’ın cennetine girmesi hiçbir şekilde mümkün değildir. Allahû Tealâ diyor ki:
-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Görüyorsunuz ki; kelime-i şahadet, Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişi için tek başına bir cennet müjdesi sağlayamaz, o kişiyi şirkten kurtaramaz ve o kişiyi takva sahibi kılamaz. Allah’ın tekliği, Kur’ân-ı Kerim’in temelini teşkil eder. Kur’ân-ı Kerim ise, Hz. İbrâhîm’in hanif dînine, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in sahip olduğunu ifade ediyor. Rum Suresinin 30. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.
Hanif dîni, Hz. İbrâhîm’in dînidir. Yani Allahû Tealâ: “Sen de hanifsin. Bütün insanlar da hanif fıtratıyla yaratılmıştır. Allah’ın dîninde değişiklik göremezsin.” diyor. Yani Allahû Tealâ, hem dîni sadece hanif dîni olarak yaratmıştır hem de bütün insanları hanif dînini yaşayabilecek olan özelliklerle donatmıştır. Kişi, hanif dînini yaşayabilecek özelliklerin sahibi kılınıyor. Hanif dîninin özelliği budur. Hem dîn, kıyâmete kadar hanif dîni olarak kalacak hem de bütün insanlar hanif fıtratıyla; o tek dîni yaşayabilecek olan özellikle yaratılacaklar.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) hanif ise, o zaman Hz. İbrâhîm’in hanif dînine bakıyoruz. Neyi ifade ediyor?
1. Tek Allah’a inanmak.
Allah tektir ve hanif dîni, tek Allah’a inanmayı ifade ediyor. Bu, Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin vahdet akîdesidir, Kur’ân-ı Kerim’in de vahdet akîdesidir.
1. Allah’a ulaşmayı dileyenlerin vücuda getirdiği tek bir fırkayı oluşturmak.
Cehennemden kurtulabilenler, sadece Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Öyleyse böyle bir müessese yoksa hiç kimsenin cehennemden kurtulması mümkün değildir. Yani kişi Allah’a ulaşmayı dilemiyorsa, o kişi cehennemden kurtulamaz.
1. Teslim (Allah’a teslim olmak).
İnsanların, Allah ile olan ilişkisinde hanif dîninin 3. faktörü de bu şekilde geliyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V) hanif olduğunu göre, Hz. İbrâhîm’in dîniyle mücehhez olduğuna göre, Kur’ân-ı Kerim hanif dîninin temel kitabıdır. Başka bir dîn de hiç olmamıştır. Hanif’in lügat mânâsı, “Allah’a teslim olmak” demektir. Zaten dînin Kur’ân-ı Kerim’deki adı da, “İslam” dînidir; Allah’a teslim olanların dîni.
Teslim kelimesi, selâm kelimesi, selâmet kelimesi, müsellime kelimesi, müsellim kelimesi, müslim kelimesi, İslâm kelimesi, müslüman kelimesi, hepsi aynı kökten geliyor. Allah’a teslim olmak...
İşte Allahû Tealâ’nın hepinizden istediği şey, kesinlikle bu dizayn içersindedir. Allahû Tealâ, hepinizin mutlak olarak Allah’a ulaşmayı dilemenizi istiyor. Elbette ne kadar çok “Lâ ilâhe illallah Muhammeden resûlullâh” derseniz, size o kadar faydalı olur. Ama kelime-i şahadet, İslâm’ın 5 şartından bir tanesidir. Diğer 4 şartı da düşünelim; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek.
Kelime-i şahadet getirmek, 5 temel şartın 5.’sidir. Bir insan diğerlerini de yerine getirse; her gün 5 vakit namazını kılsa, her ramazan ayında orucunu tutsa, zekâtını verse, hacca gitse ve bunlarla beraber bir günde birçok defa kelime-i şahadet de getirse, o kişi Allah’ın cennetine giremez. Kur’ân-ı Kerim bunu mümkün görmüyor.
Öyleyse Allahû Tealâ, bütün insanları aslında cennetine girmelerini dileyerek yaratmıştır. Ama serbest iradeyi de biz insanlara vermiştir. Serbest irade sebebiyle herkes, dilediğini yapmakta serbesttir. İşte ya insanlar Allah’a ulaşmayı dilerler ya da dilemezler. Dilerlerse, gidecekleri yer mutlaka Allah’ın cenneti olur. O zaman onların bütün günahları örtülür, mürşidlerine ulaştıkları zaman da sevaba çevrilir. Onlar mutlaka Allah’ın cennetine girerler. Neden? Mu’minun-102 ile 103 şöyle söylüyor:
-23/MU'MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.
-23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin amellerini boşa çıkarıyor. Allahû Tealâ Kehf-105’te buyuruyor ki:
-18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.
Allahû Tealâ: “Kim Allah’a mülâki olmayı inkâr ederse, onların amelleri boşa gider.” diyor.
Kişinin amelleri boşa gitmişse, kazandığı bütün dereceler yok olmuş demektir. Bu kişinin kaybettiği dereceler, mutlaka kazandığı derecelerin ötesindedir ve gideceği yer de kesinlikle cehennemdir.
Sözlerimize kulak verin. Biz hepinizin kurtuluşu için konuşuyoruz. Hepinizin gideceği yer Allah’ın cenneti olmalı. Bunun için de yapmanız lâzımgelen kesin bir emir var: Ruhunuzu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmayı dilemek. Dilediğiniz takdirde, şirkten de kurtulursunuz, cehennemden de kurtulursunuz, hüsranda olmaktan da kurtulursunuz, dalâletten de kurtulursunuz ve takva sahibi olursunuz. Bütün güzellikler, Allah’a ulaşmayı dilediğiniz taktirde gerçekleşecektir.
Hepinizin Allah yolunda, Allah’a ulaşmayı dileyerek başarıyla yürümenizi, ruhunuzu Allah’a ulaştırmanızı, sonra fizik vücudunuzu da nefsinizi de iradenizi de Allah’a teslim ederek İslâm’ın bütün boyutlarını yaşayarak irşad makamına tayin edilmenizi, Yüce Rabbimizden dileyerek, sözlerimizi inşaallah burada bitirmek istiyoruz.
İmam İskender Ali M İ H R