Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Doğru düşünmenin önündeki engel olarak TAASSUP  (Okunma sayısı 14128 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 04, 2007, 12:15:54 ös
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay


Din konusu eskiden beri felsefenin en önemli problemlerinden biri olmuştur. Filozoflar böyle bir konuya hiçbir zaman ilgisiz kalmamışlardır. İlkçağdan beri filozofu meşgul eden üç önemli problem vardır: Tanrı, insan ve alem. Zaman zaman bunlardan biri ağırlık merkezi olmak üzere ötekiler ona bağlı olarak araştırılmıştır. İlkçağ Yunan filozoflarında alem ağırlık problemi olmuş, sonra onun yerini insan almıştır. Gittikçe Tanrı problemi ağırlık merkezi olup, orta çağda da istisnasız olarak Tanrı konusu ağırlık merkezi olmaya başlamıştır. Bu problemlerden her biri bazı somut veya soyut verilerden hareket eder. Bu verilerle ilgili açıklamalara girer. Dinin konusu aşkın varlıktır. " Din daima bilgiyi aşan bir problem olarak kendini bize kabul ettirir. Bilginin sınırlı oluşu, parçalı ve sonlu bilgileri bütünleştirme zorunluluğu tecrübemizin her cephesinde bize bir aşkınlık problemini zorlar. Böylece verileri bilmek ve verilerin imkanları üzerinde düşünmek yetmez. Bu imkanları da aşan, düşünülemeyen veya bilinmeyen bir sahanın onu çevirdiğini hissetmek bize yani bir ufuk verir ki bu da inanmadır. Aşkınlığın mutlak olarak konulması bundan dolayı bilme sahasını olduğu kadar, düşünme sahasını da aşan bir inanma sahası meydana getirmektedir" 1

Hilmi Ziya Ülken'in de işaret ettiği gibi "düşünce tarihinde değişik yönlere doğru düşüncenin sapmaları bu Uç ağırlık merkezinden herhangi birinin ötekileri eritmesi veya onlar içinde erimesinden ileri gelmiştir. Mistisizm insanı Tanrı'da eritir ve alemi yok sayar. Panteizm, insanı ve alemi Tanrıyla birleştirir. Materyalizm, Tanrıyı inkar eder ve insanı alem içinde eritir veya aleme irca eder" 2

Doğru düşünme açısından; din, bilim ve felsefenin yöntemlerinin çok iyi belirlenmesi gerekir. Din ve felsefesinin iki ayrı saha olduğunun belirtilmesi gerekir. Dini hayatta aklın önemli bir rolü vardır.

Dini ve felsefi akımlar üzerinde düşünüp tartışırken her disiplinin kendi yöntem ve özelliklerini göz önüne alarak düşünmeliyiz. Yani her disiplini kendi alanında değerlendirmeliyiz. Böylece din, bilim ve felsefe arasındaki yetki sorununu da ortadan kaldırmış oluruz.

Bilimsel metot farklılıkları, değişik bilgi kaynaklan, zihniyet farklılıkları ve akıl ilkeleri insanların farklı düşüncelere sahip olmasını sağlamıştır. Bu bakımdan insan adeta çoğulculuğa mahkum edilmiştir. Bu çoğulcu yapıyı dikkate almamak, dar bir fikre saplanıp, kendi fikir ve inancını çok üstün tutarak başka fikir ve inançlara karşı düşman olma tavrını oluşturur. Bu da taassup halidir.

Taassup farklı alanlarda kullanılan bir kavramdır. Farklı dinlerde, farklı fikir ve ideolojilerde mutaassıp kimseler vardır. Hangi tür taassup olursa olsun, her türlüsü ferdin insanca yaşamasını, toplumların gelişmesini engeller.Burada önemli bir noktaya işaret etmek gerekir ki, "başka inanç ve kanaatlere saygılı olmak ve onlara hak tanımak, kendi inanç ve kanaatine bağlı olmamak demek olmadığı gibi, bütün inanç ve kanaatler karşısında da kayıtsız kalmak demek değildir. Herhangi bir inanç ve kanaate sıkı sıkıya bağlı olan bir kişi pekala hoşgörü sahibi olabilir. 3

Din ve ideolojilerde taassubun çok zararları olmuştur. Din, vatan, millet, insanlık gibi değerler taassubun aleti olarak kullanılmış, tarih boyunca niceleri bu yüzden işkencelere maruz kalmışlardır. Taassubun kurbanı olan bazı filozof ve bilim adamları vardır. Bunların kimisi ölüme, işkenceye ve çeşitli cezalara maruz kalmışlardır.

İdeoloji, kelime anlamıyla 'fikir sistemi' demektir. Bir fikir sistemi bir şahsın veya zümrenin olabilir. Tasavvurların oluşum tarzını, kaynağını ve konularını arayan ilim anlamında kullanıldığı gibi boş ve soyut bir takım fikirlerin tartışması anlamında da kullanılır. Ayrıca siyasi, ahlaki, felsefî ve dini sahalardaki bilimlere benzer kesin bilgi getirmek iddiasında olan teorilere de ideoloji denir. İdeoloji, bir topluma, bir sosyal gruba has inanışların bütününü ifade ettiği gibi, genellikle siyasi ve sosyal mahiyetteki bir doktrin, bir yönetimin bir sosyal gurubun faaliyetlerini de ifade eder. Bu bakımdan Marksizm, Ateizm ve Kapitalizm birer ideolojidir.

İdeoloji, olguların tetkikinden çıkarılsa bile ütopik (hayali) bir proje olmak durumundadır. İdeolojilerin kaynağı ütopyalar veya ütopya şeklindeki tasavvurlardır. İdeolojiler bilim değildir.

İdeoloji kitleleri toplayıp onlara bir hırs, bir değer aşılamaya, bir takım sloganları doğru diye zihinlerde yerleştirmeye çalışır. İdeolojiler ancak propaganda ile yayılmakta ve küçük toplumlardan büyük toplumlara geçmekte ve asla bütün toplumlar tarafından kabul edilmemektedirler. Bir toplumda bilgisizlik, yaygın çıkmazlar derin olursa, toplum bir ideolojiye sanılabilir.

İdeolojiler bir fikir ve hareket sistemi olmakla beraber bilimsel değildirler. Çünkü, ideolojiler dogmatiktir, bilim ise dogmatizme karşıdır. İdeolojiler, bazı peşin kabullerin problemlere uygulanması yolunu tercih ederler. İnsanın düşüncesini ve özgürlüğünü ideolojinin kalıpları içerisine hapsederler. İdeolojik taassuptan kurtulmanın yolu problemleri bir sosyal bilimci ve bir düşünür olarak ele almaktır. Problem bilimsel metotla ortaya konur, buna göre tesbit ve tahliller yapılırsa ideolojiden bu ölçüde uzak kalınabilir.4

Yeni Çağ'ın ünlü filozofu Descartes da fikir taassubunu çocukluk dönemine kadar götürür. Ona göre çocukluğumuzda uzun zaman arzu ve nefretlerimizle eğitimcilerimiz tarafından idare ediliriz, halbuki, bunlar çok zaman birbirine karşıt olduğu gibi, belki de hiçbiri bize en iyi hareket tarzını tavsiye etmemektedir. Dolayısıyla hükümlerimiz, çocukluğumuzdan beri bütün aklımızı kullanmak ve ancak kendimize rehber edinmekle vermiş olacağımız hükümler kadar yanlışsız ve sağlam olması hemen hemen imkansızdır.

Descartes'a göre, "fikri taassuptan kurtulmanın yolu şudur: Doğruluğunu apaçık olarak bilmediğimiz hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmemek, yani acele hüküm vermekten ve peşin hükümlere saplanmaktan dikkatle çekinerek verdiğimiz hükümlerde açık ve seçik olarak kavradığımız şeyleri bulundurmakla" 5 olacaktır.

Prof. Dr. Necati Öner'in de işaret ettiği gibi, "fikir mutaassıpları fikirlerini belli bir düzeyde tutamamış; bir fikir adamı olmaktan çok politik trendli kimseler olmuşlardır. Bunların dayandığı kanıtlar bilimsel gerçeklerden çok, politik görüşlerdir". 6

Kısaca diyebiliriz ki, fikir taassubu bilimsel zihniyetle ve metotlu düşünceye karşıt, akılcı ve bilgiye dayalı bir yöntemden uzaktır. Akli açıklama ve özgür araştırmanın düşmanı olan taassup insanlık tarihînde din kavgalarının milletler arasında büyük savaşlara neden olduğu acı sayfalar olarak kayıtlıdır.

Özellikle Orta Çağ'da görülmeye başlanan dini taassup acılı sahnelere neden olmuş, taassup artıkça aşın gitmeler çoğalmış, bilim, fikir ve akıl yolundan ayrılmalar olmuştur. Bu yüzden pek çok insan inançlarından dolayı ızdırap çekmiştir. Kör inancın, bağnazlığın, hoşgörüsüzlüğün dünyamızın birçok yerinde bugün bile kol gezdiği bir gerçektir.7

İnsan zaman zaman saldırganlığını meşru kavramlar arkasında gizlemeye çalışmış bu arada onların ifade ettikleri değerlerin yozlaşmasına neden olmuştur. Yüksek değerler bu değerleri kabul edenler veya etmeyenler tarafından saldırganlığın aleti olarak kullanılmışlardır.

Okunan gazete ve kitaplarda kullanılan kelime ve kavramlar da, taassup malzemesi olarak kullanılmışlardır. Belli kavramları kullananlar daha dindar, vatansever, muhafazakar sayılmış, bazı kavramları kullananlar da dini hayatına sokmayan, aydın, ilerici ve çağdaş sayılmıştır. Bu durum da insandaki hoşgörüsüzlüğü belli çizgilere götürmüştür.

Taassubun arka planındaki görüşler insanın hoş göremediği davranışlardır. Fizik veya toplum planındaki görünüşlerdir. İnsanlar çok defa eksiklerini örtmek hatta bazı çıkarlar sağlamak için bir toplum içinde idealize edilmiş dokunulmaz değerler meydana getirirler. Sonra bunların gölgesine sığınıp onlar vasıtasıyla açıkça karşısına çıkamadığı inanç ve kanaatlere sığınırlar. Aslında bu kişilerin davranışları alet ettikleri Mitos'dan çok, saplandıkları herhangi bir kanaatin taassup içerisinde ifadesi ve ilkel zihniyetin bir belirtisidir.8

Asıl tolerans gösteremediğimiz, o davranış ve görünüşün arkasındaki farklı kanaatler, inançlar, görüşlerdir. Yani temel noktada fikri seviyeden, hoşgörüden mahrumuzdur. Bunun arkasında insan olmak bakımından kişiliğimizle ilgili bir problem vardır ki o da kendimizi yine kendimiz üzerine katlamamız, adeta düşman saldırılarına uğrayan bir kale gibi, farklı fikirler karşısında kendimizi savunma zorunluluğu hissetmemizdir. Dışa açılmayı, adeta bir parçalanma, kendimizden koparılma şeklinde düşünür, gerçeğin ne olursa olsun bizde ve bizimki olduğuna inanırız. 9

Taassubun temel nedeni bilgisizliktir. Daha çok bilgili olmanın başkasına zararı yoktur. Çünkü bilgi insanı rahatlatır ve kendi kendisiyle barışık yapar. Bilgili insanda ise hoşgörü kendiliğinden gelişir. "Bilge" ve "kültürlü" insan başkalarını zorla iknaya çalışmaz. Mutaassıp kimseler başkalarının bilgisizliğine ve saflığına dayanarak kendilerine güç sağlama gayreti içinde bulunurlar. Böyle kimseler çıkar kaygısıyla haklılıklarına olan güvensizlikleri nedeniyle hoşgörü kavramından nefret ederler.

Medeni toplumlarda taassup kaybolur. Taassubu ortadan kaldırmanın yolu insanlar arasında bilgi ve kültürü yaymakla olabilir. Zira sağlam bir inanç ve doğru bilgiye sahip insan eldeki doğrularını kendinde hapsetmez, az da olsa başkalarıyla paylaşabilir, hiç değilse bu doğrulan tartışabilir. İnsanın kendisine güvensizlikten kaynaklanan bir korkusu ve bilgisizliği hoşgörüsüzlüğe zemin hazırlayan faktörlerdendir. Bilinçli kişilik dışa açık, daima başka şahıslarla temas halinde olan, onlar karşısında tavır alabilen bir kişiliktir.Kişiliğin oluşturulması ve kavranması, daima başkalarının önünde, ama onlara  cephe alarak değil, onlarla beraber söz konusu olabilmektedir. Kişiliğin oluşturulmasındaki birinci adım insanın kendi kendisiyle tanışmasıdır. İnsanın kendi kendisiyle tanışması ise kendindeki "insanlar" yani bütün bir insanlık dünyasıyla ilişki kurması demektir. Bunun en güvenilir yolu ise, insanın manevi başarılarının başlangıçtan bugüne tabiata ilave ettiklerinin zemini ve yekunundan başka bir şey olmayan kültür dünyası ile tanışması demektir. Çünkü insanın, biyolojik değil ama manevi anlamda nefes alıp verdiği, insan olarak yaşamayı ve yaşatmayı öğrendiği yer bu kültür dünyasıdır. Kültür evrendeki insan dokusudur. Topyekun bir insanlığın hatasıyla sevabıyla bütün faaliyetlerinin izlerini taşıyan tarih, bu kültür dünyasında belirir. İnsanın insanla tanışması, insanın insan olarak kendisiyle tanışması aslında kültürle tanışmasıdır. Bu da bir olgunluk halidir, bir irfandır. Her türlü hoşgörünün temelinde olması gereken bir seviye, bir medeniliktir. 10

Hürriyetsizlik hali de, taassubun temel nedenlerinden birisidir. Mutaassıp kimse hürriyet davranışının hem dışında hem de karşısındadır. Çünkü bağnazlık ile akılcı düşünme birbiriyle bağdaşmaz. Özgürlük, akılcı düşünmenin temel ilkelerindendir. Mutaassıp kimse kendi saplandığı inanç ve görüşün yanlış olabileceğinden şüpheye düşse, hatta görüşlerinin yanlışlığı ispatlansa bile onlan değiştirmemekte ve savunmayı sürdürmektedir. Bu noktada eleştirici bir düşüncenin mahsulü olan felsefe bir arada yaşamak zorunda olan insanların hayatlarım düzenleyen olumsuz yönde her alandaki taassubun panzehiridir. Hoşgörülü, medeni insan yetiştirmek için felsefeye ihtiyaç vardır 11.

Taassubun önemli nedenlerinden birisi de toplumlardaki hızlı yapı değişiklikleridir. Çünkü çok farklı duygu ve fikir seviyelerine mensup insan gruplan bir arada yaşamak zorunda kalmışlardır. Taassup, belli bir sınırdan öteyi görmeyi reddedip kendini, yine kendi egosu çerçevesinde hapsetmeyi tercih eden ve bu anlamda kendine karşı savaş vermeyi düşünmeyen genel bir insan karakterinin ürünüdür. Bu noktada her birimiz kendi doğrularımızın evrenselliğini iddia etmiş, farklı doğrular karşısında kendimizi kapatarak, dışarıda olanlarında doğrularının bulunabileceğini reddetmişizdir. Belirli bir ideolojiye saplanan kimse, birdenbire her şeyi değiştirebilecek bir sistem bulduğunu sanıp kendinden olmayanlara karşı saldırıya geçmiş, onları yok etmeye çalışmış, sonuçta taassup çizgisine gelmiştir. 12 Taassubun en kötü yönü de saldırganlık halidir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, bilimsel metot farklılıkları değişik bilgi kaynaklan, farklı zihniyet ve akıl ilkeleri insanların farklı düşüncelere sahip olmasına neden olmuştur. Bu bakımdan insanda çoğulcu bir anlayış vardır.

Bu çoğulcu yapıyı dikkate almamak, dar bir fikre saplanıp, kendi fikir ve inancını üstün tutarak başka fikir ve inançlara karşı düşman olma tavrını oluşturur. Bu da taassup halidir. Taassubun her türlüsü ferdin insanca yaşamasını, toplumların gelişmesini engeller.

Taassubu ortadan kaldırmanın yolu, insanlar arasında bilgi ve kültürü yaymakla olabilir.




SONNOTLAR

1 Hilmi Ziya Ülken, Felsefeye Giriş, II. Kısım, Ank. Univ., İlahiyat Fakültesi Yaytm, Ankara 5958, s. 228 vd.
2 Hilmi Ziya Ülken, Felsefeye Giriş, s. 234.
3 Necati Öner, İnsan Hürriyeti, İstanbul 1982, s. 120; Necati Öner, "Niçin Felsefe" Erdem, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara c. I, Sayı: 2, Ankara. 1985, s. 500; John Locke, Hoşgörü Üstüne Bir Mektup, çev. Melih Yürüşen, Ankara 1998, s.6.
4 Erol Güngör, Sosyal Meseleler ve Aydınlar, istanbul 1993, s. 9; Süleyman Hayri Bolay, Felsefi Doktrinler Sözlüğü, İstanbul 1981, s. 130 vd.; Nusret Köymen, Eğitim Sosyolojisi, İstanbul 1975, s. 142.
5 Descartes, Metot Üzerine Konuşma, çev. Mehmet Karasan, İstanbul 1986, s. 120.
6 Necati Öner, "Din Aleyhtarlığı ve Din Dersleri", 4 Eylül 1981 tarihli Tercüman Gazetesi'ndeki yazı, s. 2.
7 Bertrand Russell, Din ile Bilim, çev. Akşit Göktürk, İstanbul 1983, s.9.
8 Necati Öner, İnsan Hürriyeti, s. 120
9 Necati Öner, İnsan Hürriyeti, s. 120; Kenan Gürsoy, "Felsefe ve Hoşgörü", Felsefe Dünyası, Sayı: 1, Ankara 1991, s. 18 vd.
10 Kenan Gürsoy, "Felsefe ve Hoşgörü", s. 18 vd.
11 Necati Öner, "Niçin Felsefe" adlı makale, s. 500; İlter Uzel, "Hoşgörü ve Tenkid" Bilge, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi, Sayı: S, Ankara, 1995, s.3.
12 Kenan Gürsoy, "Felsefe ve Hoşgörü", s. 18.


------0-------

p.s.:  bu yazıya niçin tarafımca forumda yayınlama gereksinimi duyuldu? bunu bir hâmiş olarak belirtmem gerekli. Bilimin aydınlığı ve akıl ve hikmet, bizi boş inançtan ve taassuptan uzak tutabilecek yegane dayanaklarımız. körü körüne bağlanma ve doğru kabul edilenin dışında herşeyi reddetme tavrı insanın ilerlemesi önündeki en belirgin engel.

doların üzerindeki göz vesaire gibi cocukca bir kaşif edasıyla açılan başlıklara yapılan yorumlar veya tek doğru yolun kendi inandığı olduğuna kani olmuş olanların diğerlerinin inançlarını peşinen yadsıması ile ilgili yaklaşımlar niçin insanlığın taassup ve dogmalarla bir savaşım içine girmesi gerektiğini niçin bilimin süzgecinin gerekli olduğunu niçin akıl-hikmet bağlamının hayatımız için hayatiyet arzettiğini durmaksızın bir kez daha göstermekte...

işte bu yazı bu saiklerle forumda yayınlanıyor. ama bu dürtüyle yayımlanan bu yazı, korkarım ki, ne üstünde düşünülecek ne de -pek çok üye tarafından- sonuna kadar okunma gayreti gösterilecek. uzun bir yazı vaktim yok denilecek ve geçilecek. çünkü bu yazı bir tartışmanın başlangıç noktası olmak iddiasında değil. çünkü bu yazı hadi biri tersinden bir soz soylese de site şenlense düşüncesiyle aktarılmadı. bu yazı sadece "bilmek isteyene", sadece "ışığı aradığını" söyleyenlere, bu yazı sadece nasıl bir düşünce paylaşımı olabilir ve ben buradan nasıl daha fazla bilgi alabilirim diyenlere hitap ediyor. umarım onlar için faydalı olmuştur ve umarım pek bilindikşeylerin tekrarı gibi duran bu uzun yazı okuyanına katre kadar bir fayda sağlar ya da meyvesiz bir ağacın sıcak bir ağustos öğleninde bir yolcuya gölgelik olması kadar...

En kalbî sevgilerim ve en derin saygılarımla...


Ağustos 13, 2008, 01:40:31 ös
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 180
  • Cinsiyet: Bay



Ağustos 13, 2008, 01:58:53 ös
Yanıtla #2
  • Skoç Riti Masonu
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 919
  • Cinsiyet: Bay

Sayın SkullG
Aktarımınızın güzelliği ve faydası kadar hamişiniz de bir o kadar içerikli.
Size her iki paylaşım için teşekkür ederim.
Saygılarımla
stilus absentis...


Eylül 30, 2009, 10:03:01 ös
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

dogru dusunmek degil genel olarak dusunmenin uzerinde bir engel oldugunu dusunmekteyim taassup denilen bu baski unsurunun.


Eylül 30, 2009, 10:45:42 ös
Yanıtla #4

dogru dusunmek degil genel olarak dusunmenin uzerinde bir engel oldugunu dusunmekteyim taassup denilen bu baski unsurunun.

Sence bu engel dediğin Tanrı olmasın ;)

Bu arada anlamadığım nokta şu; Tanrı'yla ne alıp veremediğiniz var? Sizli konuşmam, senin ve senin gibilerini kastediyorum. Yanlış anlaşılmasın lütfen burada kişinin görüşlerine herhangi bi saldırıda bulunduğum düşünülmesin.. Aksine böle davranmanın temelindeki görüşü irdelemeye çalışıyorum. Bazan Insan Psikolojisi üzerinde çalışmanın bi getirisi olarak düşündüğüm, aynı zamanda kendimi de içeren geniş bir açıdan bakabilmeyi öğrenmek adına işte kıt bi kapasiteyle nasıl başarılı olunacaksa gerçi sınırları zorlamaya çalışıyoruz ama umarım bi şekilde sonuç bulunur, diye düşünüyorum.. her neyse..

Şimdi neden bu kanaate vardığımı da söylemem gerekirse ki gerçek centilmenlik işte bu noktada başlar. Durup dururken eleştirel bi tavırla Sayın Ayn'a ithafen yazılarımın yoğunlaşması akla başka bişeyi lütfen getirmesin, siz de Sayın Ayn:)

Amacım gerçekten böyle düşüncenin neden kaynaklandığıdır, bence olay tamamen yanlış nitelendiriliyo, gerçi beni bağlamaz ama herşeye karşın kendi görüşümü belirtmekte birazcık yüzssüzümdür. 

Affola..
« Son Düzenleme: Eylül 30, 2009, 10:50:37 ös Gönderen: Isabell »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Eylül 30, 2009, 10:50:24 ös
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

hayir taassup,en azindan benim sahsi kanaatim bu yonde, toplumlarin meydana getirdikleri ortak '' ahlak '' normlaridir.ben tanri karsiti bir insan degilim. tabii tanrilarin ozelliklerine gore onlara ne kadar yakin veya uzak oldugum, ne olcude hoslanip ne olcude hoslanmadigim degisebiliyor ama oyle tanrilar vardir ki, sizde bilirsiniz, dusunmenin,sanatin,eglencenin,cinselligin onunde engel degildirler aksine bu gibi eylemlerin yarattiklari enerjiler onlara daha yakindir.bu da tanrilarin karakterleri oluyor iste ve bu karakterlere gore kisinin tanriya yakinligi veya uzakligi belirlenebiliyor.kisi de elbette bunu kendisi belirlemekte ozgurdur.


Eylül 30, 2009, 10:55:33 ös
Yanıtla #6

hayir taassup,en azindan benim sahsi kanaatim bu yonde, toplumlarin meydana getirdikleri ortak '' ahlak '' normlaridir.ben tanri karsiti bir insan degilim. tabii tanrilarin ozelliklerine gore onlara ne kadar yakin veya uzak oldugum, ne olcude hoslanip ne olcude hoslanmadigim degisebiliyor ama oyle tanrilar vardir ki, sizde bilirsiniz, dusunmenin,sanatin,eglencenin,cinselligin onunde engel degildirler aksine bu gibi eylemlerin yarattiklari enerjiler onlara daha yakindir.bu da tanrilarin karakterleri oluyor iste ve bu karakterlere gore kisinin tanriya yakinligi veya uzakligi belirlenebiliyor.kisi de elbette bunu kendisi belirlemekte ozgurdur.

Yani sizce, anladığım kadarıyla Tanrı, kıskançtır ve bazı şeyleri bize yasaklamıştır sonra Kendisi gibi olmamızı istememiştir vs. vs. gibi deyişler devam eder.

Eğer böle bi durum varsa şuna açıklık getirmek isterim, çok özür diliyorum, bu belki benim haddimi aşıyordur ama yasaklanan şeylerin insanoğluna ne derece zararlı olduğu günümüz dünyasının en önemli gerçekliklerindendir. Bunu anlayabilmek için taa varoluşun kaynağına inmek lazım.. İşte o zaman ne demek istediğim anlaşılır. Fazla detayına inemiyorum çünkü her ne kadar bazı şeyleri üstü kapalı olarak ima etmeye çalışsam da bunu pek beceremediğim için bazan ne yazıkki elime yüzüme bulaştırabiliyorum. Farklı bilinçlerin bulunduğu bi ortamda her ne kadar size atfen de yazmış olsam diğer kardeşlerimin de tabi bu yönde araştırma eğilimi olanları kastediyorum kafalarının karşışmaması için bu şekilde bir yol çiziyorum.

Saygılar,  
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Eylül 30, 2009, 11:07:15 ös
Yanıtla #7
  • Ziyaretçi

had hudut meselesi degil tabii ki istediginizi soyleyebilirsiniz ama soyle bir sey de var ki bu ''mutlaka o yasaklananlar insanogluna zararlidir,mutlaka kotudur'' anlayisina katilmam mumkun degil. dinlerde yasaklanan bazi seyler vardir zaten medeni bir insanin yapacagi,yapmaktan zevk alacagi / yapacagi seyler degildir misal adam oldurmek,hirsizlik yapmak vesaire bazi yasaklar vardir ki insanoglunun kisisel zevkleridir,bazen insanogluna tanrilar gibi olmayi gosteren anahtardir kisacasi onemliden onemsize pek cok olan yasaklarin hepsinin insanoglunun yararina olduguna katilmiyorum.


Eylül 30, 2009, 11:15:22 ös
Yanıtla #8

had hudut meselesi degil tabii ki istediginizi soyleyebilirsiniz ama soyle bir sey de var ki bu ''mutlaka o yasaklananlar insanogluna zararlidir,mutlaka kotudur'' anlayisina katilmam mumkun degil. dinlerde yasaklanan bazi seyler vardir zaten medeni bir insanin yapacagi,yapmaktan zevk alacagi / yapacagi seyler degildir misal adam oldurmek,hirsizlik yapmak vesaire bazi yasaklar vardir ki insanoglunun kisisel zevkleridir,bazen insanogluna tanrilar gibi olmayi gosteren anahtardir kisacasi onemliden onemsize pek cok olan yasaklarin hepsinin insanoglunun yararina olduguna katilmiyorum.

Evet, sanırım uç noktaları biraz olsun belirlemeye başladık.. Şunu ifade etmek istiyorum. Bazı yasaklar vardır çiğnenmek içindir, hem yasağı ihlal eden kişi için hem de çevresinden bunu görmek zorunda kalanlar için örnek bir olay teşkil edilir. Sanırım bu hususta bi sıkıntı yok..

Geçelim diğer meseleye.. ben mi yanlış biliyorum yoksa gerçekten kastedilen dinlerin insanoğluna vermiş olduğu zarar mı şeklinde bi düşünceye de sahip olunmuş. İki farklı kutupta olmamız nedeniyle sizinle tartışmak benim için aynı zamanda bi zevktir ama sizin için zevk değilse benim için de herhangi bir önem taşımaz.

Düşüncelerim böle Sevgili Ayn; dilerseniz devam edebiliriz.

 
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Eylül 30, 2009, 11:24:18 ös
Yanıtla #9
  • Ziyaretçi

burada kastettigim aslinda tum dinlerin degil ''bazi'' dinlerin insanoglunu geriye goturdugu ve zarar verdigi yonundedir evet. ha denge icin bu gerekli midir, elbette gereklidir burasi da ayri bir tartisma konusudur tabii.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
DOĞRU İŞE DOĞRU İNSAN

Başlatan LuckyEye Mizah

2 Yanıt
3673 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 19, 2013, 12:22:36 öö
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
2941 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 04, 2007, 02:19:12 öö
Gönderen: Supeluta
0 Yanıt
5021 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 05, 2009, 12:06:37 öö
Gönderen: arte
1 Yanıt
2937 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 29, 2009, 06:47:06 ös
Gönderen: amurdad
30 Yanıt
17253 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 12, 2014, 12:00:37 öö
Gönderen: Hacamat
8 Yanıt
5316 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 10, 2010, 04:54:03 ös
Gönderen: Onien
24 Yanıt
14642 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 19, 2017, 07:27:36 ös
Gönderen: Ankara
0 Yanıt
3515 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 20, 2015, 07:16:10 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
1883 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 15, 2015, 07:13:01 ös
Gönderen: Risus
3 Yanıt
3082 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 04, 2015, 02:02:30 ös
Gönderen: Risus