Masonlar.org - Harici Forumu

Sanat => Diger Sanatlar => Sinema => Konuyu başlatan: Thoth - Ocak 24, 2011, 04:12:47 ös

Başlık: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Thoth - Ocak 24, 2011, 04:12:47 ös
BEKİR COŞKUN'un yazısıdır...

Muhteşem Memleket...

“Muhteşem Yüzyıl” dizisi için “Tarihe mal olmuş şahsiyetin mahremiyetine hassasiyet gösterilmedi” diyen 74 bin kişi kızdı ve RTÜK’e başvurdu diyorlar…
Eeee millet hassas…

Şu bizim muhteşem sekiz yılda insanların yatak odalarına girildi, kadınlarının-kızlarının mahrem bantları yandaş medyaya dağıtıldı, iç çamaşırlarının olduğu çekmeceler taşındı…

Hassas vatandaş rahatsız olmadı…
Kendisi de zaten telefonla eniştesiyle konuşmaya korkuyor hımbıl…
Ama dizide Kanuni Sultan Süleyman’ın mahremiyetine girildiğine kızdı…
*
Dizide gördüğünüz (ki ben ömrümde ilk kez bir diziye oturup baktım) o sevimli küçük Veliaht Mustafa var ya…
İleride Sultan Süleyman onu boğduracak… Koklayarak öptüğü bebeğini, dilsiz cellatlar boğarken de hırıltılarını yan çadırda dinleyecek…
İyi mi?..
*
“Muhteşem Yüzyıl” dediğiniz, yağmaya ve istilaya dayalı ekonomisi, bebek yaşta annesinden-babasından koparılmış devşirmelerden ordusu, adı ve kimliği değiştirilmiş insanlardan oluşan devleti, saçından sürüklenerek getirilmiş el kızlarının hamama sokulup sokulup padişaha sunulduğu, kalanlarının paylaşıldığı, babanın oğlu, kardeşin kardeşi boğdurduğu ve ha bire kafaların kesildiği öyle bir yüzyıl işte…
Eksik bile; ya sarayın “oğlan”larını gösterselerdi…
*
AKP’nin Batı’dan uzaklaşıp Araplara kayması “Neo Osmanlı” diye tam da millete yutturulurken… Ve o gaza gelmiş muhteşem zat eski Osmanlı topraklarında kılıç kuşanırken oldu bunlar…
*
Ve dizide “milli ve manevi değerlerin rencide edilmesine” kızdı demek ki vatandaş…
Atatürk’e televizyonda hakaret ettiler, kılı kıpırdamadı…
“Türk” kelimesini ekranlarda aşağıladılar, tınmadı…
Cumhuriyetimizi tekmeliyorlar, alınmadı…
Ama diziye bakınca “milli ve manevi değerleri” incindi…
Muhteşem memleketin…

kaynak:http://www.ilk-kursun.com/2011/01/muhtesem-memleket/
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Mustafa Kemal - Ocak 24, 2011, 04:42:23 ös
Ana fikrini beğendiğim bir yazı. Ancak yaptığı Osmanlı tanımlaması ne kadar doğrudur, şaibeli...

Olayları, yaşandığı devirlerin şartları içinde yargılamak gerektiği düşüncesindeyim. BC'un Osmanlı hakkında anlattıkları büyük ölçüde doğrudur. Ancak 2011'den o tarafa bakıp yargılamak doğru olur mu? Bütün dünya insan haklarına son derece saygılı demokrasilerle yönetiliyordu da, sadece Osmanlılar mı bunu yaptı? Yoksa dönemin sosyal yapısı, yönetim anlayışı bütün dünyada böyle miydi?

Verilen örneklerin hepsi için sayfalarca tartışma yapılabilir aslında. Gerekli midir? Bence hayır. Yazının asıl vurgusunu kaçırırız o zaman.

1 yıl içerisinde RTÜK toplam 60.000 civarında şikayet alırken, bir dizi daha yayınlanmadan 74.000 şikayet alıyorsa, bunda organize bir hareket aranır. Bir statta hasbelkader bir araya gelen insanlara organize suçlu muamelesi yapılan bir ülkede, bu 74.000 kişiye organize denmemesi zaten zihniyeti anlatıyor.

Dahası, ecdadımıza laf söyletmeyiz diyen bu insanların, devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e yapılan her türlü saldırıyı adeta "salyaları akarak" büyük bir keyifle izliyor ve alkışlıyor olduklarını bilmek de cabası.

Çok sevdiğim bir yazar olan Bekir Coşkun'la ilgili yorumum: Haklı olmak yetmez haklı kalmayı bilmek lazım.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Isis - Ocak 25, 2011, 01:40:32 öö
Sn Mustafa Kemal'e buyuk olcude katiliyor ve acizane sunu da eklemek istiyorum.

Hakli olmak yetmez, hakli kalmayi bilmek hele hic yetmez. Muhim olan hakliligini ispat icin butun hayatini hakperestlige adamak, her turlu hakkin, hakikatin ve haklinin yaninda olup, haksizligin icinde bile en ufak bir hak varsa bulup cikarmak ve butun butun reddiyeci olmamak , hakkin ve haklinin icinde de en ufak bir haksizlik varsa onu da nesredip, nehyetmek, dahasi uretici, cozumleyici ve duzenleyici olmaktir bencileyin.
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: ozkann - Ocak 25, 2011, 08:28:31 öö
Muhteşem yüzyıl dizisinde halkın tepki gösterdiği kimi olaylar 'ecnebi' kaynaklı, atamızı, geçmişimizi küçük düşürme gayreti olarak yabancıların uydurduğu şeyler olarak -biz öyle eğitildiğimiz için böyle- düşünüldüğünden,  bu noktaya geldiğimizi düşünüyorum.

Hani vardı ya 'Barbar Türkler'. Hep yabancıların işi... Halbuki hiç Osmanlı barbarlık yapmış mı? Forum üyelerimizden alınan lütfen olmasın, Osmanlı'nın millete medeniyet -ki o çağın medeniyeti- öğrettiği konular da olmuştur, devşirmelerin psikolojik yapısını bozmak için şu anda bile hiçbir midenin kaldıramayacağı olaylar da yaşatılmıştır.

Dizi, bizim çoğunluğumuz tarafımızdan düşünülmeyen ve kabul edilmeyen, belki farkında bile olunmayan, ancak dünya tarafından Osmanlı olarak hatırlanan bazı noktalara temas ediyor. Kabul.
Tv başında kahramanlık izleyip galatasaray şampiyonluk maçı heyecanını tekrar yaşamak istiyoruz, dizi buna izin vermiyor kabul. (prodüksyona, artık kahramanlıklara geçelim diye ileti de gönderdiler ama ...)
Kamera açıları, dekor, kostümler de eleştirilebilir bu dizide. Kabul. Saray o kadar mı basitmiş, mış, müş. Tamam...

Dizi hakkında ama birkaç cümle daha ileri gidilebilir ama...

Toplum -doğaldır ki-  okullarda belirli düşünce kalıpları ve bakış açılarını savunmak üzere eğitiliyor. Her konuda olmasa da düşündüğümüz birçok şey bize ne düşüneceğimiz öğretildiği için düşünülüyor.

Türklerin barbar olduğu iddiası, saraylarda dönen olaylar hep yabancıların bizleri küçük düşürmek için ortaya attığı iddialar olarak öğretildiği için toplum bu tepkiyi duyuyor ama sayın Bekir Coşkun un bunu çok iyi bildiği halde hemen bir ergenekon bağlantısı imalı baskınlara konuyu çevirerek artık demagoji yapıyor. Bir kere toplumu aşağılayarak, diziyi eleştirdin, baskını niye eleştirmiyorsun diyerek bu ciddi davayı cıvıtıyor. Kuşu uçarken görse; kuç uçtu, peki delil bombalar da mı uçtu diyecek. Telif istemem kullanabilir...

Kendince ortaya koyduğu ve saydığı yazısındaki konulardaki tepkisizliğe, toplumu bir üst perdeden küçümseme tonlu 'muhteşem memleketim' diyor.
Atatürk, ergenekon ve karşı taraf olarak akp yerleştirilerek bir dizi ve neyi düşüneceği öğretilmiş toplumun düşündükleri üzerinden, bir sabah tek gözü kapalı halde bile bulunabilecek dahiyane bir bağlantı ile muhteşem süleyman dizisini bu konulara bağlıyor.

Bak bir tane demagoji de benden; Bekir Bey Osmanlıdaki oğlanlar meselesine değinmiş, Osmanlıyı beğenmiyor. Şu anda yaşayan Türkler Bekir beyin istediği tepkileri vermemiş (!) şu andakileri de beğenmiyor. Kendisine yeni bir millet ve tarih bulması için selam yolluyorum, muhteşem Bekirim.

acele çıkıyorum, hatamız varsa affola

sevgiler saygılar
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Mustafa Kemal - Ocak 25, 2011, 10:55:36 öö
Bekir Coşkun'un yazısında 2 bölüme ayrı bakmak lazım:

Birincisi Osmanlı hakkında yazdıkları ki, ilk yazımda cevap vermiştim. Çok da gerekli olmayan bir toptancılık ve kolaycılık var gibi geldi bana.

İkinci bölüm "Muhteşem Memleket" olarak tanımlanan kitle. Burda neyin anlatıldığını anlamak için Coşkun'u, en azından arada bir, okuyor olmak lazım sanırım. "Karnını kaşıyan vatandaş" tiplemesi ile ortaya çıkan belli bir grup insandan bahsediyor burda.

Bütün milleti kastettiği düşünülürse, bir küçümseme çıkar doğrudur. Ancak kastedilen o değildir. Yazılanları bu şekilde eleştirmek, eleştirdiğiniz şeyi kendiniz yapmaktır.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: ceycet - Ocak 25, 2011, 01:54:33 ös
Cumhuriyetimizin temelleri dinamitlenirken, bütün temel kurumları ardı ardına zayıflatılıp birbirine düşürülürken, Teğmen Kubilay’ı şehit edenlerin yakınları ile, bölücü terörden nemalananların durup dururken  ‘Osmanlıcılığa’ soyunmaları tesadüf değildir. Bu zevat nasıl  ‘Türk’  sözünü bölücülük nedeni olarak görüyorsa, Osmanlı padişahları da aynı biçimde  ‘Türk’  sözcüğünü kullanmaktan özenle kaçınmışlar, hattâ horlayıp küçük görmüşlerdir.

 

Osmanlı devleti gerçekte yeterince güçlü olup iyi yönetilebilse ve çağdaş gelişmelere ayak uydurabilseydi yıkılmazdı. Ama ne gezer... İmparatorluğun son günlerinde  ‘Padişahımız Efendimiz’  Sultan Vahdettin’in, sıradan bir İngiliz işgal ordusu subayı kadar bile gücü ve iradesi kalmamıştı... Kalkıp bir de Mustafa Kemal’in önderliğindeki  ‘Anadolu Kurtuluş Hareketi’ni İngilizlere şikâyet etmiş, Mustafa Kemal’in tutuklanmasını istemiş, İngilizlerin taşeronu olan Yunan kuvvetlerinin Anadolu’ya girişini ve Kuvây-ı Milliye’ye saldırarak ülkesini savunan yurtseverleri öldürmesini  ‘olumlu karşılamış’, hattâ  ‘memnuniyetle izlemiş’tir.

 

Ulusal bir kanalımızda yeni yayına giren  ‘Muhteşem Yüzyıl’  dizisinin aslında hayli  ‘mâsumâne’  olan ilk bölümünde anlatılanlar şimdilik  ‘hiçbir şey’dir. Gerçekte sarayda yaşanan sefahatin ve yozlaşmanın neredeyse sınırı yoktur. Padişah analarının neredeyse hiç birisi Türk değildir. Hattâ kimileri Hristiyan olarak ölmüşlerdir. Tabii ki ne ırkçı bir şoveniz ne de Hristiyanlığa düşman. Ama görünüşte dinsel esaslara dayalıymış gibi gösterilmeye çalışılan ikiyüzlülüğe karşıyız.

 

Padişaha sayısız  ‘cariye’  hediye ve ikram edilir, o da aralarından beğenip hoşnut kaldıklarını  ‘gözde’ yapardı. Bu ikinci adımdı.  ‘Gözde’ler erkek çocuk doğuruncaya kadar gözde olarak kalır, doğurdukları kız çocukları kaale alınmazdı. Erkek çocuk doğuran gözdeler  ‘şehzade annesi’  olarak haremde daha iyi bir yer edinir, güçleri ve itibarları da aynı oranda artardı. Veliaht anneleri  ‘sultan’, en kıdemlileri de  ‘haseki’  olurlardı. Tabii bir de  ‘padişah anası’  demek olan  ‘valide sultan’ vardı. Ancak padişahlar hiçbir zaman resmiyet anlamında nikâh yapmamış, hattâ düğün töreni de düzenlememişlerdir. Nasıl yapsınlar ki, ne kayınpederlerini ne de kayınvalidelerini tanıyorlardı...

 

İşte lüks ve sefahat düşkünlükleri nedeniyle gün gelip Galata’nın ve Pera’nın gayrımüslim tüccarlarından faizle borç almak zorunda kalanlar, bu padişahlardı. Öte yandan, özellikle duraklama ve gerileme dönemlerinde sarayda biseksüellik ve eşcinsellik alıp yürümüştü. Halk ve devlet ise kimin umurundaydı ki... Yani halkımız yoksullukla pençeleşirken onlar çoktan müsrifliğe ve sefahate düşmüşlerdi.

 

Oğullarını, kuzenlerini, yeğenlerini hunharca katledenler; analarının kucağından koparılan bebek şehzadeleri bile boğduranlar işte bu padişahımız efendilerimizdi. Fatih’le başladığı söylenen, ama ilk örneklerini Sultan Osman’dan itibaren görmeye başladığımız, Kanunî ile hızlanan ve güya  ‘Devlet-i Âl-i Osmanî’nin bekâsı için’  kılıfı uydurulmuş olsa da asıl amacı tahta çıkan padişahın kişisel güvenliği olan bu vahşetlerin sonucunda padişahlık Deli İbrahim’e ve ileride göreceğimiz diğer psikopatlara kalmamış mıydı?  Deli İbrahim’in öyküsü de hayli ilginçtir.  IV. Murat bütün kardeşlerini boğdurunca kendisinden sonra tahta çıkabilecek tek şehzade  ‘akıl hastası olduğu için dokunmadığı’  Deli İbrahim kalmıştı. Tarih kitaplarında heybetli tasvirleri çizilen IV. Murat, kardeşlerinden başka tam altı vezir-i âzamını boğdurarak bu konuda da rekor kırmıştı.

 

Devlet yönetiminden âciz bu zevat, kendi yakınlarından başka çok sayıda vezirini, paşasını ve sadrazamını da idam etmekten çekinmemiştir.

Rüşvetin ve yolsuzluğun dizboyu olduğu tarih kayıtlarında mevcuttur. Zaten devlet adamlarının idamlarındaki başta gelen gerekçelerden birisi de  ‘rüşvet ve yolsuzluk’tu. Fuzulî’nin  ‘Selam verdim, rüşvet değildir deyû almadılar’  mısraı da bu konudaki samimi ama hazin bir yakınmadır. Zaten şiirin adı da  ‘Şikâyetnâme’dir.

Padişahların çoğunun yaşantısı ne Türk örf, âdet ve geleneklerine ne de İslam’ın esaslarına uygundu. Ama Yavuz’dan sonra halifeliği de ele geçirmiş olduklarından, görünürde güya dinsel esaslara saygılı bir yaşantıları olduğu izlenimini vermeye çalışıyorlardı. Osmanlı’da ticaret ve sanayi tamamen yabancıların ve onların işbirlikçisi olan yerli gayrımüslimlerin elinde idi. Yıkılma nedenlerinden birisi de ulusal sermayenin ve burjuvazinin oluşmaması, Türk özel sektörünün ise engellenmiş olmasıydı. Ama  ‘korku imparatorluğu’  bütün hızı ve sahte ihtişamıyla güya ayaktaydı... Korku öylesine  ‘dağları bekliyordu’  ki, Kanûnî’nin babası Yavuz Selim doğu seferine giderken  ‘berâ-ihtiyat’  yirmibinden fazla Alevî’yi kılıçtan geçirmişti. Ardından Celâlî isyanları çıktı. Bu kez de çoğu Kürt ve Arap asıllı olan otuzbin kişi kılıçtan geçirildi... Ama sular bir türlü durulmak bilmedi... Örneğin adı geçen dizide, eğer doğru anlatılacaksa,  Kanûnî önce büyük oğlu Mustafa’yı, sonra öteki oğlu Beyazıt’ı, ardından da en yakın arkadaşı İbrahim’i (önce paşa, sonra vezir, en sonunda vezir-i âzam yapmış olsa da) boğarak öldürtecektir. İmparatorlukta, İstanbul’un Fethi’nden Tanzimat’a kadar geçen sürede tam 46 vezir-i âzam (başbakan), sayılamayacak kadar da çok vezir (bakan) idam edilmiştir.

 

Ve yine ilginç bir not; Padişahımız III. Murat’ın yüzotuz kadından yüzon çocuğu olmuştu. Öldüğünde sayısı tam belirlenemeyen çok sayıda hamile cariye bırakmıştı. Ancak ardından tahta çıkan oğlu III. Mehmet daha ilk gecede ondokuz erkek kardeşini birden öldürtmüştü. Hamile cariyeler ile lohusa gözdeler, emzikteki bebekleriyle birlikte birkaç gün içinde yokedildiler. Bütün bu sayılanlara dair bilgi ve belgeler devlet kütüphanelerindeki orijinal elyazmalarında mevcuttur.

 

.....

Maalesef ki devletimiz de onu yönetenler de sanıldığı gibi güçlü değildi. Çoğunun  ‘kaderleri’  de hazin ve ibretliktir. Örnek vermek gerekirse; padişahlarımızdan, isyanlar sırasında öldürülmüş olanlar, saraya girilerek kafası kesilenler bile vardır. Bütün tarihçiler bu gerçekleri bilirler, ama nedense resmî tarih kitaplarında bunlardan hiç sözedilmez. Kısacası onyıllardır kendi kendimizi kandırmaya devam ediyor ve gerçek tarihimizle ya da tarihimizdeki gerçekliklerle bir türlü yüzleşemiyoruz. O zaman da 2011 yılına geldiğimiz halde Osmanlı’ya hiç de haketmedikleri ısmarlama ve dayatmacı övgüleri, üstelik sonunun nereye varacağını düşünmeksizin, bilgisizce ve bilinçsizce sıralayabiliyoruz. Oysaki gerçekleri kendimizden bile gizlemek bize hiçbir zaman bir şey kazandırmamıştır, kazandıramazdı da...

 

Devam edersek; II. Beyazıt  zehirlenmiş; I. Mustafa  akıl hastası olduğu için  ‘indirilmiş’;  bugün hiçbirimizin adlarını dahi bilmediği (çünkü öğretilmemiştir)  II. Osman  darbeyle indirilip ırzına geçildikten sonra linç edilmiş;  I. İbrahim  bir başka askerî darbe ile  ‘indirildikten’  sonra isyancılar tarafından boğularak öldürülmüş;  IV. Mehmet,  II. Mustafa,  III. Ahmet  hep darbeler ve ayaklanmalarla tahttan indirilmişlerdir. Dahası var;  III. Selim, şeriat isteyerek ayaklananların önderi olan Kabakçı Mustafa’nın isyancı gürûhunun saraya girmesi sonucu tahttan indirilerek öldürülmüştür.  IV. Mustafa, Alemdar Mustafa Paşa’nın yönettiği askerî darbe sonucunda tahttan indirilmiş, yerine geçen kardeşi II. Mahmut tarafından boğdurulmuştur. Daha sonra Abdülaziz,  V. Murat ve  II. Abdülhamit de darbelerle tahttan indirilmişlerdir.

 

Zayıflama ve gerilemenin önemli nedenlerinden birisi de devlet yönetiminde disiplin ve ciddiyetin yokedilmesi olmuştur. Öyle ki;  ‘paşa’lık,  ‘vezir’lik,  hattâ  ‘sadrazam’lık  bile kişisel ilişkilerle rastgele ve fütursuzca dağıtılan unvanlar  hâline gelmiştir.  Okuma yazması olmayan  ‘yedi-sekiz Hasan Paşa’  öyküsü tamamen gerçektir. Hiç şaşırmayınız, abartmıyoruz; padişahlarımızın, çocukluk dönemi arkadaşlarından, saray arabacılarından, hattâ zamanında iyi geçinmiş oldukları hamalbaşılar ve cellatlardan bile vezir ve sadrazam yaptıkları olmuştur.

 

Böylesi gerçeklerden, nedense  ‘Tarihin Arka Odası’  gibi programlarda söz edilmez. Çünkü daha önce bir başka yazımızda belirttiğimiz gibi, onlar çağdaş anlamda tarihçi değil, adeta birer  ‘kronolog’durlar.

 

.....

III. Selim ve II. Mahmut’tan sonraki son yenilikçi padişah Abdülmecit idi. Bu üç padişah, Osmanlı’yı çağdaşlaştırmak, daha güçlü ve modern bir orduya, sağlam bir maliyeye kavuşturmak; eğitimi çağın gereklerine uygun biçimde yeniden düzenlemek istemişlerse de başarılı olamamışlardır. Böyle olunca da  ‘çöküş’  ve  ‘yıkılış’  kaçınılmaz olmuş; geriye, özellikle son dönemleri için hiç de öğünülmeyecek bir  ‘enkaz’  bırakmışlar; son padişah da tam anlamıyla bir  ‘halk düşmanı’  olarak ülkeden kaçıp gitmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ü, ulusal bağımsızlık ve özgürlük istediği için  ‘vatana ihanet’le suçlayanların ülkeden nasıl kaçtıklarını bir kez daha hatırlatmak istedim.

 

Koskoca bir Osmanlı döneminde, tâ ki Tanzimat’a kadar, bir tek düşün adamı yetişmemiş, ulusal sermaye birikimi sağlanamamış, pozitif bilimlere hiç ilgi gösterilmemiş, Anadolu baştan sona ihmal edilmiş; buna karşılık en küçük bir başkaldırı bile kitlesel katliamlarla bastırılmıştır.

 

Özetle, bugün hâlâ Osmanlı’yı savunmak, tek kelimeyle  ‘cumhuriyet ve medeniyet düşmanlığı’dır. Milletimizin onuruna yakışır tek yönetim biçimi vardır, o da cumhuriyettir.

 

‘Muhteşem Yüzyıl’  dizisinin yayınlanması, Osmanlı döneminin sorgulanmasını sağlamış olması nedeniyle bir anlamda  ‘hayırlara vesile’  olmuştur denilebilir.

 

Bilinçle ve farkındalıkla kalınız...


A.Kerim SOLEY
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Isis - Ocak 25, 2011, 02:33:32 ös
Muhterem Prof. Ernst Hirch'in babasinin daima ogluna soyledigi bir sey var.

"Nereden geldigini unutma oglum"
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Supeluta - Ocak 31, 2011, 12:15:35 ös
Güzel dizi,  aşklar, entrikalar, biraz siyaset vs vs. İlgini çekiyorsa izle, yoksa zapla gitsin, bu kadar basit.
Kalkıpta millete tarihi bilinç aşılamasını bekleme, çünkü tek tip bir toplum değiliz biz, bir taraf peygamber gibi görüyor
padişahları, bir taraf bizans tipi yaşam tarzları olan yöneticiler olarak, bir taraf osmanlıdan hiç hoşlanmazken, bir taraf
osmanlı özlemiyle yanıp tutuşuyor.

E sen ne yaparsan yap, bu insanlara yaptığın şeyi beğendiremeyeceksin zaten, bir taraf mutlaka karşı çıkacak.
Onun için bunun senaryosu olan bir dizi olduğunu unutmamak gerekir ve ilgimizi çekiyorsa oturur izleriz.

Bu arada muhafazakarlar da dizinin bedava reklamını yaptılar.
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: symbol - Kasım 28, 2012, 03:28:48 ös
Muhteşem Süleyman

Doç. Dr. Erhan Afyoncu’ya göre, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan ya “cariye ya da Kırım Hanı’nın kızıydı.” Kimi tarihçiler ise bu muhterem padişah anasının Helga adında Polonya kökenli bir Yahudi olduğu savındadırlar. Biz ise resmi tarih yazımında kendimize yakışan seçimi yapmış, Hafsa Sultan’ın Kırım Hanı’nın kızı olduğu söylemini benimsemişizdir.

46 yıl süren iktidarının 30 yılını at üzerinde -I. Viyana Kuşatması (1529) bozgunu göz ardı edilecek olursa- zaferden zafere koşarak geçirmiş bir kahraman olan Kanuni Sultan Süleyman elini namahreme sürmesine gerek bırakmayan dört evlilik yapmıştır.

Tarihçi Yılmaz Öztuna, eşlerinden ilkinin adının bilinmediğini ancak 1496-1550 yılları arasında yaşayıp padişaha Mahmud adlı bir evlat verdiğini belirtir. İkinci eşi Şehzade Mustafa’nın annesi Mahidevran Sultan Haseki (1499-1581), üçüncü eşi Gülfem Hatun (1497-1562), dördüncü eşi ise Kanuni’ye bir kız (Mihrimah) ve beş şehzade (Mehmed, Selim, Bayezid, Cihan­gir ve Abdullah) doğuran Hürrem Sultan Haseki idi.

***

Televizyondaki o uyduruk Muhteşem Yüzyıl dizisinde gösterilenlerin tersine Sultan Süleyman sadık bir eş olduğu gibi sayıları on beş olan erkek evlatlarına karşı adil ve şefkatli bir babadır da... Bakalım.

1515 yılında doğan oğlu Mustafa’yı 1553 yılında Konya Ereğli’de, 1526 doğumlu Mehmed’i 1543’te Bursa’da boğdurmuştur. 1525 doğumlu Bayezid, 1543 doğumlu Orhan, 1545 doğumlu Osman babalarının “siparişi” üzerine 1562’de İran Şahı tarafından Kazvin’de boğdurulmuştur. Abdullah 14 yaşında, Mehmed de 3 yaşında aynı akıbete uğramışlardır. 1531 doğumlu Cihangir ise ağabeyi veliaht Mustafa’nın ida­mında geçirdiği şoka bağlı olarak 21 gün sonra, 27 Kasım 1553 günü ölmüştür. (Kaynak: Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2005)

***

Bir baba için yedi evlat canı almak kolay değildir; kararlılık ve buz tutmuş bir vicdan ister. Kanuni Sultan Süleyman bu yanıyla “eğer söz konusu iktidarsa geri kalanı teferruattır” özdeyişinin yaratıcısıdır.

Tekrar o uyduruk diziye dönecek olursak… Bu diziyle amaçlanan, tarihi çarpıtarak Osmanlı’yı küçük düşürmektir. Örneğin, anne babaları tarafından padişaha “bacılık” yapsınlar diye Saray’a teslim edilip Harem ordusuna katılmış cariyeleri “indir bindir” görüntülerine malzeme yapmanın başka ne amacı olabilir ki?

Başbakan yerden göğe haklıdır. O senaryo yazarı, o yönetmen, o televizyon sahibi bir an önce kafa kafaya verip doğru yolu bulmalıdır. Yoksa “yüce Türk yargısı” bugün değilse yarın kapıyı çalabilir.

Unutulmasın ki burası Türkiye’dir ve Türkiye’de hiçbir yer, hiçbir kişi, hiçbir şey Silivri’ye uzak değildir.

28 Kasım 2012 - Cumhuriyet (Deniz Kavukçuoğlu)
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Masor1976 - Kasım 28, 2012, 05:11:48 ös
Tarih konusunun bende ilgi çekici kılan tek yanı komplo teorileri üretilmesidir. Aksi taktirde klasik tarih kitapları insanı esnetmekten öteye gidemiyor.

Muhteşem Yüzyıl kendini izletmeyi başaran tek tük Türk dizilerinden biridir ki 74. bölüm oldu. Çok başarılı bir yapım. Eğer engellenirse ve yayından kalkarsa çok üzüleceğim. Spoiler okumayı sevmediğimden dizide olabilecek olayları önceden bilmek dizi izleme zevkini kırdığı için tarihi verilere bakmamaya çalışıyorum. :) Dizinin sonunda veya başında bu tarihi olaylardan esinlenerek yapılan bir kurgudur diye yazı geçiyor olması hukuken koruyabilir mi avukatlara sormak lazım.

Hollywood'da da tarihi kişiler hakkında kurgular yapılagelmiştir. Örneğin Spartacus dizisinin gerçek hayatta yaşanmış olaylarla çok alakası yoktur. Örneğin gladyatörler ölümüne dövüşmezlerdi. Aç bırakılmaz bir kahraman gibi özel yemekler vb. imkanlar sunulurdu. Spartacus dizisi hakkında Amerikada tarihçi bilim adamları neden ayağa kalkmıyorlar veya kalkıyorlar mı? Bu tarz eleştiriler var mı?

Başlık altında Sayın Ceycet'in yazısı ilginç tespit ve eleştiriler barındırıyor. Bence de osmanlı ve Türk kavramı fazla abartılıyor. Türklerin başarılı olmalarının altında yatan ana sebep yaşadıkları çağdaki kaosların etkisiyle insanların onlara sığınmak zorunda kalışıdır. Örneğin eğer islam orduları olmasaydı günümüze kadar ortadoks, protestan, ermeni, süryani, yahudi  gibi kavramlar olmaaycaktı çünkü Katolikler kendileri haricinde her kezi doğruyorlardı. İslamın yayılması ve toprak kazanımlarının tek nedeni katoliklerin katlimandan kurtulmak için diğer mezhep ve dinlerin islam şemsiyesi altında toplanma ve sığınmasıydı.

Fakat hayat şartları değişince sekülerizmin doğuşu ile birlikte katoliklerin uslu durması nedeniyle yahudi ve hristiyan gruplar Türklere ve müslümanlara ihtiyaçları kalmayınca osmanlı gibi kavramlar dağılıverdi. Katoliklerin katletmeye azmettiği ve osmanlı ve islam kavramına sığınan bu gruplar katolikler uslanınca kendileri azdılar ve sığındıkları yapıları tahrip edip katliamlar düzenldediler ve düzenlenmeye de devam ediliyor.

Saygılarımla.

Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: frekans - Kasım 28, 2012, 06:46:33 ös
 Böyle bir durumdan rahatsızlık duyuluyorsa, yapılması gereken RTÜK'ü aramak değil diziyi izlememektir. Her sezon birsürü dizi yayına giriyor, büyük çoğunluğunun birkaç bölümden sonra yayın hayatı son buluyor. Eminim ki o şikayet telefonlarını edenlerin büyük bir kısmı, dizinin yayınlandığı akşam hiçbir plan yapmayıp o diziyi izlemiştir.
 Aslında dizi başlamadan önce, 'Bu dizide anlatılanlar tarihten esinlenilse de hepsi gerçek değil, yoksa diziyi izlemezsiniz ;)' tarzı bir uyarı şart, çünkü insanlar dizilerdeki hayatları gerçek hayatla karıştırıyor.
 Tatillerde eve gittiğimde bazen denk geliyorum, acaba benim izlediğim sahneler mi öyle ama dizi kadınların haremde birbirlerine bakışmaları ve ego tatminleri üzerine kurulu. Diziyi takip eden ev hanımlarının, sanırım kendi hayatlarındaki entrikalar yetmiyor ki bu diziler bu kadar tutuyor. Bence üzerinde konuşmaya bile değmez, ticari bir yapım işte, adamların tarih anlatmak gibi bir derdi de yok. Yapılan şey gündemin değiştirilmesinden başka birşey değil benim gözümde.
 Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: karahan - Kasım 28, 2012, 07:08:48 ös
Değerlerin ne olduğuna karar vermeden olmazsa olmazlarımış gibi yarattığımız değerleri taparcasına savunmak ve canı pahasına korumak işte olan sadece bundan ibaret.

Sn.Symbol aslında çok ilginç ve benimde savunduğum ve doğru bulduğum bir yönden olayı yakalamış ve giriş yapmış ama biraz ıskalanmış ne yapmış sn.symbol kronolojik olarak öldürttüğü çocuklarının sıralamasını vermiş.

Bir çoğumuz babayız gerçi 15 çocuğumuz yok bolluğundan böyle davrandı diye düşünüp kabul edeceğimiz ama garip.

Hangi duygu bu ölümleri onaylarki ne tip bir duyguya kapılmıştır acaba mesela babasından genetik olarak onamı geçmiştir.Atıp tutmayı bir kenara koyarsak bu konuyu biraz irdeleyelim çünkü konu sadece aslında bir film adı üstünde her bölümde tamamen kurgudur dendiği halde kurgu kelimesini kimse kaale almadan hatta sn.başbakan bile verip veriştiriyoruz demekki Atatürkü tabu yapmaya kızıyor isek osmanlıyada edecek bir kaç çift sözümüz olmalı değilmi.

Kudretini elindeki gücü korku üzerine kurarsan ve etrafını bu şekil ile biat ettirmeyi düşünürsen ki empati yapmak için öyle olsun diyelim,
En yakınımı veliahtımı kendi çocuğumu bile öldür canını aldırırım tavrı sanırım gerekli korku düzeneğini kurmaya yeter.

Böyle bir kudretle böyle vahşi bir karar almak akıl işimi?aklı nereye koydu acaba mesela katli vaciptir fetvasını ebu suud efendiden istemişmidir günahtan kurtulmak için.

Kanuni her ne yapmış olursa olsun yada her neyi iyi yapmış olursa olsun kendi çocuklarının katilidir bu bu kadar basit.,
O dönemde bu uygulama su götürür yada haklı nedenler arayabilirsiniz ama iyi bir lider bu sorunu böyle çözmez topluma bu yönü ile örnek olmaz.

Osmanlının o kadar çok sorgulanmayan ve irdelenmeyen yönü varki bizlere sadece muhteşem galibiyetleri ve fetihlerini bilinç altımıza verip işte asıl hedef orasıdır asıl özlem budur demek cüretini yıllardır süslü sözlerle beynimize kazıdılar.

Alii -osman  ejdadı fatihan ve benzeri sözler ve osmanlı torunuyuz süslemeleri ile uyutulmaya çalışıldı bu millet ,hep hedeften uzak durmamız istendi bir bakıma.

Konu aslında çok basit birileri sadece ticari bir hedef için bir iş yapmış ve kurguyu kullanıyor ve bununda kurgu olduğunu en başından beri söylüyorlar,anlamadığım ise bir sürü akıllının bu kurgunun peşine düşüp osmanlıyı koruma altına almaya çalışması işte en traji komik tarafıda bu işin budur arkadaşlar bana göre.

Saygılarımla
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: frekans - Kasım 28, 2012, 07:12:36 ös
 Tarihteki Türk devletlerinin yıkılma sebeplerine bakacak olursak, dışarı sebeplerden çok içeride iktidar kavgalarından yıkıldık diyebiliriz. Osmanlı'da yetiştirilen bir padişah, doğduğu günden beri, vakti geldiğinde, kardeşleri veya çocuklarını öldürmeleri gerektiği bilinciyle yetiştirilmiştir. Kendi oğlunu öldürtmek elbet çok acı bir karar, ancak onlar bu kararı vermeye hazırdı.
 Saygılarımla
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Tij - Kasım 28, 2012, 08:31:15 ös
Neyazikki vede neacidirki 21.yüzyilda hala icimizde kardes katilligini ve evlat katilligini sebebi herneyse iyi görenler, savunmaya calisanlar cikiyor.

Onlarin torunlari degilmidirki  "vatan, millet,sakarya" edebiyatiyla "JITEM" leri "ERGENEKON"lari kurup yüzlerce hatta binlerce insanimizi katlettiler.

Kendi kardesine acimayan, Kürt komsusuna acirmi hic.

Kendi evladina acimayan Alevi arkadasina acirmi hic.

Daha gerilere gitmeyelim.

Saygilar
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: frekans - Kasım 28, 2012, 08:54:05 ös
 Sayın Tij,
 Mesajınızı biraz da üzerime alınarak cevaplamak isterim. Kardeş katliamının uygulanma sebebi ve yöntemiyle, faili meçhul (!) cinayetler arasında büyük farklar var bence. Kardeş katliamını desteklemesem de, taht kavgalarını önlediği bir gerçek. O günün şartlarında bulunmuş bir çözüm. Padişahlar uzun süren seferlere çıktığında akıllarında, onların yokluğunda İstanbul'da alternatif padişahlar tarafından provoke edilecek bir isyan kuşkusu olmaması gerekir. Böyle bir durumda, uçağa atlayıp gelmek gibi bir lüksleri de yok, haberi bile kaç gün sonra gelir kim bilir. Dolayısıyla, o gün için bulunmuş bir çözüm olarak değerlendirmek lazım.
 Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Masor1976 - Kasım 29, 2012, 12:20:07 öö
Fakat bir de şurdan bakmak lazım. Böyle bir geleneği bildikleri için gerek padişah adayları kardeşler gerekse onların anneleri sürekli olarak bir katliam planları ve hesaplarıyla boğuşmaktan devlet yönetmeleri zor olur. Padişahın rakip kardeşlerini öldürtmesini iç savaş çıkıp binlerce masum ölmesin diye kendi kardeşlerini feda etmek gibi kutsal bir giysiyle süslemeye çalışılsa da Bence iç kargaşadan daha fena bir durum bu. iç  savaşlar bir şekilde biter en kötü ihtimalle birden fazla devlet oluşur fakat kardeşlerin birbirini öldürmeleri ve devletin başının hanesinde böyle süikastler ve güven ortamının kayboluşu bana hiç açıklanabilirliği ve mantıklı tarafı var gibi gelmiyor.

Sayın Tij'in yakaladığı benzerlik bence de doğru. Mantığı itip dogmatik davranan insanların devlet yapısı da böyle oluyor demek ki. Devlet kavramı için gerekirse tüm vatandaşını ezmekten ve aç bırakmaktan çekinmeyen bir devlet yapısı. Ki devlet ve millet kavramı çok sanal bir kavramdır. Fenerlilik galatasaraylılık gibi bir şey.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: symbol - Kasım 29, 2012, 11:41:00 öö
Muhteşem Sansür

İtalya’nın Akdeniz kıyılarında, “Sperlonga” isimli küçük bir köy var...

Köy, hilal biçimindeki ince kumlu plajı, dik kayalara tünemiş Arap “Medine”si tarzındaki evleri, sokaklarıyla ve burada Türklere meydan okumuş olan dillere destan Giulia Gonzaga’sı ile meşhur…

Sperlonga’ya ayak basar basmaz bana hemen Gonzaga’nın öyküsünü anlatmışlar, bu korsanlık öyküsüyle özdeşleşen köydeki bir avluya götürmüşlerdi.

Bembeyaz, revaklı evlerle çevrelenen avlu içinde yalnız ufak bir kuyu bulunmaktaydı. Avlu etrafındaki mor begonvil salkımları arasından da resimli duvar yazıları okunmaktaydı…

16. yüzyıl İtalyancasıyla anlatılan olay duvarlarda şöyle naklediliyordu:

“Âşık burada size bu tatlı kıyılara, kana susamış vahşi bir hayvan gibi çıkan Türk’ün yol açtığı karanlık ve acı bir günü anlatacaktır!” (Messer favolatore è qui a narrare della giornata trista e tenebrosa che vide il turco, fera sanguinosa, sbarcar a questa ripa delitiosa.)

O anlatılacak gün nedir?

Barbaros Hayrettin’in Sperlonga kıyılarını yakıp yıktığı gün.

Neden?

Bir kadın için.

Giulia Gonzaga isimli bir dilberi padişaha sunup, aferin almak için...

Barbaros Hayrettin, tepelerin üzerindeki bu ücra köyü, Akdeniz’e güzelliği ile nam salan bu tek kadını ele geçirmek için kuşatmış.

Sperlonga halkı kadını köyün damlarından kaçırdığı için amacına ulaşamamış ve seferden eli boş dönmüş…

Dizideki öykü gerçek

Sperlonga badiresini, malum dizinin geçen haftaki son bölümünü izlerken hatırladım.

İbrahim’le Barbaros arasında dizide şöyle bir sohbet geçiyor:

Barbaros, Pargalı’ya, “Paşam bahsettiğim şu düşes Giulia Gonzaga”… diyor.

Pargalı: “Tiziano’nun resmettiği meşhur düşes mi” diye soruyor.

Barbaros; “Ta kendisi!” yanıtını veriyor: “Tunus seferine giderken onu almak için İtalya kıyılarını topa tuttum. Papa kendisi için geldiğimi zannedip, Roma’yı boşaltıp kaçmış.”

Karşılıklı gülüyorlar ve Barbaros devam ediyor:

“Giulia Gonzaga’yı kaçırdılar. İzini sürdük. Ama bulamadık. Hususi olarak bir ağaya vazife verdim… Elbet bir gün yakalar, hünkârımıza sunarız!”

Koltuktan düşüyordum. Konuşulanlar birebir vaki çünkü.

Başbakan “cenk” yerine “harem” öykülerine aşırı iltifat ettiği için diziyi gerçeklikten uzak buluyor ya…

Kendisine bir küçük Sperlonga turu öneririm…

Ecdadımızın bu sevimli Akdeniz köyünde bıraktığı, “unutulmaz anıları” yerinde görüp, teşhis ve tespit etmesi için…

Dizide tabii ki hayal unsuru çok sayıda öğe var. Öyle olmasa dizi olmaz, belgesel olurdu. Ama hayal unsurları yanına bu yaşanmış olaylar serpiştirilince, ortaya 150 milyonun seyrettiği başarılı bir dizi çıkıyor…

Neden şimdi?

Benim diziyle ilişkim, dostum Meral Okay’ın ölümüyle sona erdi. Onun ölümünden sonra pek izleyemedim. Ta ki Başbakan’ın “fetvasına” dek!

Başbakan’ın öfkesi ister istemez aklıma “Neden şimdi” sorusunu getirdi...

Gündem değiştirme iddiasına -olayın yaşadığımız her şeyi özetleyen boyutları nedeniyle-prim vermedim. 2. yılındaki diziye, Başbakan durup durup neden şimdi bindirmişti? Son bölümde özellikle keyfini kaçıran şeyler olabilir miydi?

Bir okurumdan; “İyi bir tarih okuru olarak dizinin son bölümünü izlerken, Ebussuud efendi ile Pargalı diyaloğunu izleyince ‘hah!’ dedim…” şeklinde bir mail de alınca; geçen haftanın bölümünü internetten indirip izledim.

“Yunus’u okumak küfürdür!” diyen, daha sonraki yıllarda şeyhülislam olacak İstanbul kadısı Ebussuud Efendi bu bölümde “zülfü yâre” dokunan çeşitli konulara giriyor.

Başbakan’ın hayran olduğu iddia edilen Ebussuud efendi, yüksek makamlardakilerin mağrurluğunu örneğin eleştiriyor.

“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah kendini beğenmiş ve durmadan övünen kimseleri asla sevmez!” buyuruyor: “Makamlar geçicidir” diye ekliyor: “Dikkat etmek lazım. Cehenneme giden yollar, iyi niyet taşlarıyla döşelidir!”

Kapitülasyonlara ayrıca karşı çıkıyor. “Bugün devlet kuvvetli. Yarın bu imtiyazlar bela olur” diyor ama laf dinletemiyor.

İlaveten bu bölümde ilk kez “kardeş katli” gibi netameli konulara dalınıyor; kardeşler arasına taht gölgesi düşüyor.

Süleyman, Hürrem’den olma büyük oğluna misal; “Tahta çıkan kardeşin, diğerlerini katletmesinin mübah olduğunu” söylüyor; ulemanın onayını hatırlatıyor; “Atamız Sultan Mehmet Han, kanunnamelerimizde böyle buyurmuştur!” diyor.

Şimdiye dek izlediğim bu “en politik” bölümünün ardından “Başbakan sadece Firuze’den kıl kaptığı için Muhteşem Yüzyıl atağını yapmış olamaz!” diye düşündüm; “Asıl mesele ecdadın bu tabu yönleriyle ele güne tanıtılması olmasın?”

Bir de konjonktür var.

Toplumun “muhafazakârlaştırılması” son kerteye ulaşmış, laikler ötelenmişken; “ses getiren” popüler kültür ürünlerinin hâlâ laik kesimler tarafından üretiliyor olması, Başbakan’ı sinirlendiriyor olmalı…

Kütahya konuşmasında Erdoğan’ın muhteşem fetvasına, tam da muhalefete giydirirken girdiği; özetle “Ecdad dizisi yapmak bunlara mı kaldı?” dediği görülüyor.

Gettolaşan laikler bu iddialı projelerden de artık el ayak çekmeli ve ekranlar da yaşamın kendisi gibi dibine dek “muhafazakârlaştırılmalıdır” diyor kıssadan hisse Başbakan.

29 Kasım 2012 - Cumhuriyet (Nilgün Cerrahoğlu)
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: NOSAM33 - Kasım 29, 2012, 12:18:55 ös
Bu alıntıda sanki eleştirirken aba altından tayyippppp proğandası yapıyor , sonuçta onunla ilgili olumlu ve olumsuz haberler bu arkadaşın proğandası için malzeme oluyor.
Örnek olarak gördüğüm ve hergün hepimizin şahit olduğu AMBULANS rezaleti , nasıl mı SİRENLERİ bağırtarak yollarda arzı endam ediyorlar , burda terslik abi bu ambulanslardaki hastaların hepsimi acil de SİREN sonuna kadar açılıyor.Bizde bu kültürde oluşmamış benim bildiğim acil durumda çalınır ve giderken SİREN kapatıldımı hasta EKS (öldüğü) anlaşılr . Bunun anlamı tabiri caizse işin cılkını çıkarmak bizim olmazsa olmazımız sonrada neden kimse bizi sevmiyor diyerek sızlanıyoruz.Acı olan burası ...

Saygılar
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Masor1976 - Kasım 29, 2012, 03:57:46 ös
Sayın Nosam33, Millet Tayyipi sevdiği için oy vermiyor. Çağdaş ve laik sıfatını taşıyan siyasiler cumhuriyet tarihi boyunca hiç hizmet sunmadılar ve her seferinde insanlar ağaç kabuklarını soyup yemek zorunda kalacak hale geldiler. Tayyip vb. muhafazakarlar ise iktidar ellerine geçtiğinde halka hizmet sunuyorlar. Belki de çok çalışmıyorlar, çağdaşlar hiç çalışmadıkları için Tayyip vb. çok mükemmel hizmet sunuyor gibi duruyor.

Yani demek istediğim çağdaşlar cumhuriyetçiler filan daha çok ağlarlar.

Osmanlının güçlenmesinin arkasında yatan ana sebep, osmanlı ordularının güçlü olduğu ve osmanlı yönetiminin insaflı insancıl olduğu değil;  Katoliklerden daha insaflı oldukları için yok edilmekten korkan katolik olmayan insanlar osmanlının genişlemesine hayatta kalabilmek için izin verdiler. Osmanlı çok insaflı bir yapı olsaydı çevre ülkelere saldırmaz sadece ağabeylik yapardı. Kendi topraklarına katma, milletin alıştığı bayrağı değiştirme ister istemez halkta bir kin duygusu yaratıyor. Bu yüzden ABD emperyalizmi çok uyanık davranıyor işgal ettiği ülkelerin bayrağına, diline ve devlet başkanının milliyetine filan dokunmuyor. Bence osmanlının yıkılmasının ardında bu kin duygusu yatıyor. Katolikler uslanınca bu kin duygusunu osmanlının hakim olduğu topraklarda yerlilerin müslüman katliamı yaparak adeta kustuğunu görmekteyiz.

Cumhuriyetçilerin Katolikler gibi uysallaşması, halkın diline dini inancına başörtüsüne vb. yasaklar koymayı bırakıp  halka hizmet sunması halinde Tayyip vb. leri de osmanlı gibi yıkılacaktır. Aksi taktirde Tayyip vb. zihniyet  darbeyle vb. yıkılamayacak gibi duruyor.


Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: NOSAM33 - Kasım 29, 2012, 11:57:29 ös

Sayın Masor1976 ;

Alıntı
Sayın Nosam33, Millet Tayyipi sevdiği için oy vermiyor.


Haklısın , halkım ASİL olduğu için ,Karşısındakinide hep öyle zannettiğinden başına bunlar geliyor ve sonuçta  ET  yemediği için hep aynı kısırdöngüde sorunlar devam ediyor.Mesala Fakirlik bitmiyor ve bitmeyecekte üstelik bu halk Avrupa insanına sonunda HİZMET EDECEK ...

Alıntı
Yani demek istediğim çağdaşlar cumhuriyetçiler filan daha çok ağlarlar.


Eminmisin şu ankiler sonunda ağlamasın  ???

Alıntı
Bu yüzden ABD emperyalizmi çok uyanık davranıyor işgal ettiği ülkelerin bayrağına, diline ve devlet başkanının milliyetine filan dokunmuyor.

Keşke yapsa ama onun zihniyetinde kendinden olmayanı ÖTEKELEŞTİRME var .

Alıntı
Bence osmanlının yıkılmasının ardında bu kin duygusu yatıyor. Katolikler uslanınca bu kin duygusunu osmanlının hakim olduğu topraklarda yerlilerin müslüman katliamı yaparak adeta kustuğunu görmekteyiz.

Adamlar ŞEREFSİZSE Ondan başka bir şey beklemezsin.HAAAA aklıma geldi hesaba alınmayan bir avuç YAHUDİ kökenli KARDEŞLERİM gerekeni yapıyorlar .ANLAYANA 


Alıntı
Cumhuriyetçilerin Katolikler gibi uysallaşması, halkın diline dini inancına başörtüsüne vb. yasaklar koymayı bırakıp  halka hizmet sunması halinde Tayyip vb. leri de osmanlı gibi yıkılacaktır. Aksi taktirde Tayyip vb. zihniyet  darbeyle vb. yıkılamayacak gibi duruyor.

UNUTMAKİ Sayın Masor1976 bu gün O İnsanlar o beğenmediğin İnsanların sayesinde o mevkilere sahip oldular .Unutma üstte verdiğim örnekte bir avuç kavimin koca bir MÜSLİM denen devleti dize getirdi neden acep .Biraz da HAK denen ve TANRININ Dahi taraf olmadığı bir KAVRAMDEAN Bahsediyorum , ama nerde bu sözümü anlayacak İnsanlar .

Saygılar

Not: Size değer verdiğim için zaman ayırdım,Fikirlerin benim görüşün terside olsa KAVRAMLARA bazı KLASİKLEŞMİŞ doğma FİKİRLERİ KENDİNCE DİLE GETİRMEN HOŞUMA GİDİYOR .
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Masor1976 - Kasım 30, 2012, 12:41:07 öö
Sayın Nosam33, yanılıyorsam lütfen düzeltin. Yahudiler ile müslümanlar tarih boyunca hiç tartışmamışlardır. Türkler ile Kürtler de... Pkk ile İsrail aynı şeydir dersek yalan olmaz. Pkk kürtleri temsil edemez, israil de yahudileri temsil edemez. Her ikisi de terörist bir yapılanmadır.

Terörist nedir, belli güçlerin silahlandırıp görev ve emir verdiği yapılanmalardır.

Yahudiler tarih boyunca çok ciddi soykırımlara tabi tutulup aşağılanmış bir millet olduklarından ötürü bu gün sayıları çok azdır. Yahudilerin tarihten silinmemesinin tek nedeni osmanlı ve islam ordularıdır. Benzer şekilde ermeni, süryani, ortadoks gibi populasyonun hayatta kalmasının tek nedeni de osmanlı ve islam ordularıdır. Ki örneğin Hz.Ömer'e süryanice Faruk (kurtarıcı) lakabını süryaniler Katoliklerin soykırımından kurtarılırız belki umuduyla süryani halkı tarafından takılmıştır. Demek istediğim islam ve osmanlı kavramını o kadar da yobaz ve adi görmek doğru değildir.

Bizim cumhuriyetçiler de Katolikler gibi baskıcı ve yok edici karakter sergilediler. Neticede millet Tayyip Erdoğan gibi tipleri kurtarıcı olarak algıladılar. Eğer cumhuriyetçiler biraz bilimsel yaklaşabilseydi sosolojik açıdan vb. daha mülayim olabilselerdi bizde toplumsal kaoslar, terör örgütleri vb. oluşmazdı. Bir makarnaya oy veriyor diye halkı aşağılayacaklarına  biz bu milleti bir makarnaya muhtaç bıraktık diye kendilerinden utanmaları gerekirdi. Hatta japonlar gibi harakiri daha yakışıklı olurdu eğer japonlar kadar gururları olsaydı tabi ki.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: NOSAM33 - Kasım 30, 2012, 01:17:13 öö
Alıntı
Bir makarnaya oy veriyor diye halkı aşağılayacaklarına


OYUNU SATAN ADAM HİÇ BİR ZAMAN ONURLU BİR İNSAN DEĞİLDİR.
O tip İnsanlar menfaati uğruna vatanıda SATAR ...
Kaç defa TOPRAK REFARANDUMU diye yazdım bir ALLAHIN KULU ' da bu nedir diye cevap yazmadı .
1980 Öncesi BİZ' dik , 1980 Sonrası BEN olduk ...

SONUÇ Boş lafa gerek yok Elindeki APPLE marka telefon oluncamı medeni olursun daha doğrusu Bilgi çağını yakalamış olursun yoksa ONU ÜRETİNCEMİ .Acı olan benimde en uyuz olduğum bir konuda Kadın ve Erkek HALK OTÖBÜSÜNE elindeki telefonla konuşarak  biniyor ve hala konuşmaya devam ediyor .Gören Yönetim Kurulu toplantısına talimat veriyor sanır ; APTAL hadi özel şöförlü otomobilinde olursunda işini takip için konuşursun , benim akıllı kardeşim bindiğin HALK OTOBÜSÜ  havan , ÇALIMIN KİME ?
Neden böyle sen devlet olarak bu insanların düşünmeyen 2 ayaklı DİNAZOR yaptın , APTAL' laştılar  kendilerini farklılaştırarak sınıf atladığını zannettiler .Nerden bulursan bul ama mutlaka bul mantığı , gerekirse vücudunu sat lakin o fakirler gibi olma farklı ol . O zavallı Erkek ve Kadında böylelikle kendini sanal olarak Ötekileştiriyor .
Duydunuzmu bilmem bir zaman önce İcra kanalıyla Mersin Genel evi içinde bir villa satılığa çıkarıldı ve alıcı çıkmadı ; Hımmmmmmm ilginç Ülkem dindar oldu sanırlar başta saf DİNDAR' lar  . Ama dostum ne yazıkki kazın ayağı hiçte öyle değil FUHUŞ denen kötülük Apartmanlara taşındı ,eskiden yasal dı şimdi Leğal oldu .Pislik her tarafa yayıldı .İşte bu Hükümetin masalının sonu bu Ülke bu halde .

Alıntı
Pkk ile İsrail aynı şeydir dersek yalan olmaz.


Sana şimdi RECEP İVEDİK  gibi cevap vermek farz oldu .  '' Bak oldumu şimdi  ''  BU SANA YAKIŞMADI İSRAİL dediğin bir devlet .Öbürü ise Özgürlük savaşçısı diyorlar ben pek anlamam  benim için Sistemin fakirleştirdiği ve buna isyan eden EŞKİYA ' dır .Vatan Haini diyende var , lakin bunların vatanıda var lakin işin özü RANT !!!

Alıntı
Yahudiler ile müslümanlar tarih boyunca hiç tartışmamışlardır

Şimdi neden kanlı bıçaklı oldular sence , şöyle hafızanı yokla Burası Muştur yolu yokuştur  diye başlayan ağıtlar durup duruken çıkmadı .Neyse fazla konuştum sonuçta Milletin Derdi beni Germiyor , ADAM olursan itibarında olur ve sana ŞEREFLİ bir ADAM' dı derler. Onursuzsan sabaha kadarda konuşsam nafile , Boş ...
Saygılar
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: Masor1976 - Kasım 30, 2012, 01:30:08 öö
Pkk ile israil aynı şeydir dersek yalan olmaz. Çünkü ingilizler silahsızlandırdıkları filistin bölgesinden çekilirken ordunun silahlarını pkk tarzı yahudi çetelere bırakmıştı. Yani israil pkk tarzı bir terör örgütü tarafından kuruldu. Tabi ki bunu orda yaşayan halk dile getiremiyor getirebilenler yok ediliyorlar. Nasıl ki doğuda pkk kepenk kapatma kararı alınca esnaf mecburen kepenkini kapatıyorsa korku üzerine kurulmuş bir devlet yapısı. İsraile bir devlet gözüyle bakmak çok zor, çok gelişmiş silah ve teknolojiye sahip bir terör örgütü diyebiliriz. Yani yahudi terör grupları silahsızlandırılmış bir coğrafyada kafalarına göre terör estirerek toprak ve ülke sahibi oldular.

Orada yaşayan yahudilere çok göremiyorum çünkü mafyalaşmış bir yapı içinde yaşadıkları için korkudan dolayı her şeyi dile getiremiyorlar.

Gerçi dünyanın hangi ülkesinde insanlar özgürce siyasi otoriteleri eleştirebiliyor ki?

Saygılarımla.

Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: NOSAM33 - Kasım 30, 2012, 01:37:51 öö
Alıntı
Gerçi dünyanın hangi ülkesinde insanlar özgürce siyasi otoriteleri eleştirebiliyor ki?

Biz ne yapıyoruz deminden beri .  ??? ??? ??? ??? ??? ??? ???

Alıntı
Orada yaşayan yahudilere çok göremiyorum çünkü mafyalaşmış bir yapı içinde yaşadıkları için korkudan dolayı her şeyi dile getiremiyorlar.


Senin kadar bilgim yok bu konuda , İnşallah Allah bizede böyle güçlü devlet olmayı nasip eder .

Saygılar
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: NOSAM33 - Kasım 30, 2012, 01:41:40 öö
Farkınmasın ben Toprak refarandumu diyorum , İnsanıma AŞ ,iŞ , EŞ peşindeyim sen ise aynı mantıkla cevap veriyorsun .YANILIYORMUYUM SENCE ... Yahudi Mafyaymış bana ne  sana ne , o onların sorunu ben Ülkeme bakıyorum , gidipte ARAP için gözyaşı dökmüyorum .Önce HALKIN GELİR ...
Saygılar
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: karahan - Kasım 30, 2012, 06:49:37 ös
Konu muhteşem yüzyıldı.
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: NOSAM33 - Kasım 30, 2012, 06:55:12 ös
Bendeki Toprak refarandumu ateşini Sayın karahanın sayesinde oldu . Üstadım biz Millet olarak DÜNYADA zaten ÇILGIN TÜRKLER olarak algılanmıyormuyuz ?
Saygılar
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: symbol - Aralık 20, 2012, 10:11:50 öö
Batı’nın Kanuni Süleyman’da gördüğü “ihtişam” Sultan’ın kişiliği değil, devletin zirveye varan rakipsiz gücüydü. Duraklama ve çöküş işte o zirvede, devletin ölümsüz olduğu yanılsamasıyla başladı. Hanların hanı, şahların şahı, dünyanın ölümsüz imparatoru hakan, Françeska Kralı’nı kurtarmayı denedi ama kendi kaderini değiştiremedi.

Muhteşem imparatorluklar birer ikişer dağılır yıkılır; kendileri gider, adları tarihe yadigar kalır. Tarihçi İbn Khaldun, devletlerle medeniyetlerin canlılar gibi doğup büyüdüğünü ve çöküp dağıldığını söyler. Uzakdoğu’nun Çeng (Çin) İmparatorluğu’ndan Mısır’a, Persler’e, Roma’ya, İslama, Cengiz Han’a, Bizans’a, “Üzerinde güneş batmayan” Büyük Britanya’dan dünya varoldukça yaşayacağına inanılan “ebedi devlet” Osmanlı’ya hepsi yıkıldı. Sovyetler Birliği kendiliğinden dağıldı, ABD’nin günleri değilse bile yılları sayılı görünüyor. Dünyamız, büyük ve güçlü devletlere belki dar belki büyük geliyor. Nedenleri, BBC’nin yayındaki Dünya Tarihi’nde izlendiği gibi çok farklı olsa da sonuç sanki hiç değişmiyor; bu tarih dersi geçerliğini günümüzde de sürdürüyor.

Okul tarih kitaplarında, Osmanlı Devleti’nin neden gerilediği sorusu, “Kimi sultanlarımızın hasta ve deli olmaları, at sırtında elde kılıç, ‘dar’ül harbi’ fethe çıkacaklarına, sarayda zevk ve sefaya dalmalarıyla” açıklanırdı. Kuşkusuz öyleleri de vardı ama hepsi öyle miydi? Batı’nın Kanuni Süleyman’da gördüğü “ihtişam” Sultan’ın kişiliği değil, devletin zirveye varan rakipsiz gücüydü. Duraklama ve çöküş işte o zirvede, devleti ölümsüz olduğu yanılsamayla başladı. Hanların hanı, şahların şahı dünya ölümsüz imparatoru hakan, Françeska Kralı’nı kurtarmayı denedi ama kendi kaderini değiştiremedi.

Bin atlı akınlar ve at sırtında fatihler

Ozanımız, “bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik” dizeleriyle o mutlu çağların özlemini dile getirmişti; ama Doğu’nun büyük bilgeleri, “Ülkeler at sırtında kılıçla fethedilir ama yönetilemez!” demişlerdi. Neden? Tarih felsefesinin iman mı akıl mı, güç mü hukuk mu, özgürlük mü özerklik mi, savaş mı barış mı tartışmalarına girmeden, hemen hatırlayalım ki atlı göçebeler ve askeri fetihler çağı sona ermiş görünüyor. Güçlüler, küçülen “dünya köyü”nde diledikleri gibi at koşturamıyor artık. Ülkeler günümüzde roketlerle işgal ediliyor da helikopterle tahliye edilemiyor. Devir devran değişti. Savaş kolay, barış zorlaştı. “Medeniyetler çatışması” dünyayı korkuttu ama sindiremedi. Yükselen barış cephesi, “savaşa hayır” diyor. Erkek egemen dünyanın kadınları uyandı ve Tanrı adına insanlığı yönetmeye kalkanlara hak, hukuk, özgürlük ve insanlık adına sömürnüye “hayır” diyor. Küreselleşen dünyanın ve iletişim devriminin görülen hedefi refah toplumu olmadı ama belki barış ve özgürlük olabilir.

Güçlü yöneticilerin güçsüzleri yönettiği bir toplumda, güçlü efendilerin kullarından daha mutlu olmadığı biliniyor. En otoriter olandan en demokratik ve en liberal topluma, siyasal iktidarın temelinde güç değil halk desteği, hak ve hukuk var. Ata yadigarı “Adalet mülkün temelidir” sözü bugün de geçerli; yalnız mal-mük için değil, hepsinin dayanağı olan devlet varlığı için. Birey için sağlık ne ise toplum içinde en yüce devlet, adalettir.

Anadolu-Türk hümanizmasının –insanlık idealinin– sözcülerinden, Mevlana Celaleddin Rumi ünlü dörtlüğünde aynı görüşü şöyle aktarmış günümüze:

“Dünle beraber gitti, cancağızım

neler varsa düne ait, şimdi,

yeni şeyler söylemek lazım!”

Kahraman atalarımızın, at binip kılıç kuşanarak dünyayı fethetmelerini bilmez, küçümser değilim. Ancak at ve kılıçla fethettiğimiz o dünya geçmişte kaldı. At sırtında kılıçla fethettiğimiz Rumeli’ye veda edişimizin ibret verici öyküsü ekranlarımızda. Günümüzün dünyası, dinle imanla değil, teknoloji, ideolojik eğitim ve emir kulu medya ile yönetiliyor. Atalarımızın muhteşem başarılarını unutmayalım, yaşatalım; ama selatin camilerinin minare/şerefe sayısıyla değil, yüzyıllar sonra saygıyla anılacak sanat eserleri yaratarak. Rasathaneyi topa tutarak değil, bilimi, sanatı ve felsefeyi yasaklayıp üniversiteyi medreseye dönüştürüp çağdaş ülkelerden “müneccim” ithal ederek; selameti, “maneviyat bakanlığı”nda arayarak değil. Sönen “asker ocağı”nın, Mısır Hidivi karşısındaki yenilgilerini, meşrutiyetçi Mithat Paşa’nın düzmece yargılamasını ve infazını, özetle, “Osmanlı’nın –geçmek bilmeyen– en uzun yüzyılı”nı unutmadan...

Öyleyse n’apalım?

İslamiyeti bilmedikleri gerekçesiyle ülkücü Platon’u, gerçekçi Aristoteles’i küçümseyip Hegel’in diyalektik tarih felsefesini, doğabilimci Darwin’in evrim kuramını “metafizik” olarak dışlamadan, siyasal bilimci Marx’ın yabancılaşma kuramını (komünizm diye) tarihe gömmeden... N’apalım? Tarih öncesinden günümüze etik felsefenin izlediği ve önerdiği en yüce erdem“kendini bilmek”tir. Sen “kendini [haddini] bil’mez isen bu nasıl okumaktır?” Ey insan, dön kendine ve sor, sen kendini bilmeden, ötekini nasıl yargılarsın?

Beğensek de beğenmesek de bildik dünyanın sona erdiğini izliyor ve seziyoruz.

Bilemediğimiz gelecek, yaygın kaygılara yol açıyor. Ben de bilmiyorum ve kaygılıyım. Sokrates de “tek bildiğim, bilmediğimdir” demişti. O günden bugüne, bilemediğimiz bir geleceği inşa ettiğimizi öğreniyoruz.

Bilgin ve bilge Einstein da bilmiyordu ama insanlığı uyarmıştı:

“Layık olduğumuz ya da hak ettiğimiz bir geleceği inşa ediyoruz!”

Bozkurt Güvenç yazısıdır...

20 Aralık 2012
Başlık: Ynt: Muhteşem Yüzyıl
Gönderen: shakespeare - Aralık 20, 2012, 07:33:18 ös
Yayınlanmakta olan dizi sonuçta bir dizidir , sinema bile değil. Hele hele bir sahne eseri olarak telafuz bile edilemez
neden böyle bir açıklama yaptım?

bir çok mevcut iktidar yanlısı medya organları ve yazılı basınında gördüğüm eleştirilerde ki cümlelerin bazıları şöyle:
" bu sinemaya bir an önce son verin ve böyle filmlerin gösterimini bir an önce durdurun, bu sahnelerimizdeki ecdadımızı karalayan soytarılıklar bir an evvel durdurulsun...."

tekrar belirtmekte fayda var teknik olarak 6 gün içerisinde hem haftalık senaryosu , hem çekimi , hemde montajıyla kurgusu tamamlanan bir dizidir.

gelelim bu dizinin nasıl olması gerektiğine?

evvela tarih, tarihi kitaplardan ve benzeri akademik çalışmalarla beraber belgesellerden öğrenilir, yani sanatsal bir üretimin önceliği tarihi doğru anlatma kaygısı olamaz, o zaman zaten sanat olmaz. insanlar danimarka krallığının tarihini merak ediyorsa, tamamen eski kaynaklardan esinlenerek kurgusal yazılmış shakespeare hamlet okumaz, yada roma tarihini bilmek isteyen kişi aynı yazarın jül ceasar eserine direkt başvurmaz. Bu eserler en başta yazarı tarafından olmak üzere tarihsel süreçte yaşamış veya efsanevi olarak yaşatılmış kişilere piskolojik boyut katarak karakter boyutuna yükseltilip ve sonra hem yazarın kendine münhasır yorumyla, ve hemde yazardan sonra ortya çıkan eserden faydalanarak, bir diğer sanat alanında çalışan yönetmen, oyuncu, besteci gibi sanatkarların kendilerine özgü yorumu ile çeşitli versiyonlarla günümüze gelir, vede devam edecektir. Sanatçının asıl anlatmak istediği kronolojik olay dizisinden ziyade , bahsettiği kişinin karar alma mekanizmasını etkileyen piskolojik kıvrım ve kırılmaların ve buna bağlı olarak çatışmaların sahnede kişi üzerinden bir aktarımı bir tezahürüdür.  Örneğin jül sezar oyununda ki sezarın bıçaklanma sahnesinde şöyle bir replik vardır : " sendemi brutus , öyleyse yıkılsın sezar." aslında bu replik hem tüm oyunu hemde adeta shakespeare i anlatmıştır bize , çünki yaşamsal gerçeklikle bakarsak tüm senato üyelerinden tek tek bıçak darbesi alıpta bi türlü yıkılmayan sezar, en son brutusun darbesini görünce  önce yukarıda yazmış olduğum repliği söyler sonra yıkılır. oysaki tüm bu shakespearene anlatıma tamamen sembolik ve alt metinde esasında anlatılmak istenen başka bir yorum vardır, gözüyle bakmaz isek, metin bizim için komik ve güldürücü olur

sonuç olarak, diziye dönersek dizinin yönetmenleride bir dönemin padişahının aşk kavramına bakışını, saray içindeki özel hayatını ve bu hayatın çeşitli etkileşimlerle beraber karar alma mekanizmasını nasıl etkilediğini yorumlamak  ( dikkat yorumlamak) istemiştir.

aslında anlayana o dönem padişahının bırakın yerilmesi övgüsü bile yapılmaktadır. Çünki padişah salt fetih ve savaş düşünen barbar  bir tipten çıkarılıp, kuyum zanaatı olan, şiir yazan , kadına özellikle o dönem için değerlendirelim, günümüzde bile benzerine rastlanmayan romantizimle yaklaşan ve saray içinde düzgün bir aile saadeti kurmak isteyen bir karaktere evrilmiştir.

unutulmasınki tarihi şahsiyetleri,  at üstünde yüksek hırs ve terminatör bilinci ile adam öldürüp sonrasında da fütürsuzca  işgalleri değil, yaşamı yorumlamaları, aşkı dillendirmeleri, sanata bakışları ve kendilerince geliştirdikleri karakterleriyle beraber bilgelikleri ve yönetim ustalıkları ile adlandırmak ve anlatmak onlara yapacağımız en doğru yorumlar olacaktır.

mevcut dizide de dönem padişahının bu vasıflarının bir hayli altı çiziliyor, lütfen diziye yönetmenin yorumunu önce anlamaya çalışarak sonra da saygı duyarak izlmeye çalışalım

tüm bunlardan sonra diziyle beraber ve yönetmenin yorumuna paralel şu sorular ile diziye bakarsak daha bir keyif alacağımızı düşünüyorum;

Bir dönemin en kudretli kişisinin kadın ve aşk kavramlarıyla ilişkisi nedir? en güçlü olmak ne demktir? seçilmiş olduğuna inandığın halde bir kişiye bu kadar bağlı kalmak ne yaman bir sevgidir? bir yandan hummalı devlet meseleleri ile uğraşırken, beri yandan hemde zaman zaman seferlerde bile, sevdiğine " şu cihana padişah iken sana kul olmak benim en yüce şerefimdir" niteliğinde yüzleri aşkın edebi şiirler yazmak ne güçlü bir karakterdir?

normal hayatta kadına ve kadınlara bakışımız ortadadır, dönemin şartları altında eğer padişah olsaydım bende aşkı bu şekilde yaşardım diyen varsa gönüllerin padişahıdır, eğer yoksa dönem padişahına saygı duymayı bilip yönetmenlerin yorumunu da bu mihvalde izlemeyi tercih etmelidir. Daha dizinin teknik olarak çekildiği hd kalite, kostüm zenginliği, mekan zenginliği v.b. konulara girmiyorum bile, onlar zaten harkulade...

tekrar ediyorum dönem padişahın iç dünyasındaki yüceliği, donanımı ve tipten ziyade karakteri görmek isteyen bu diziyi izlesin... cumhuriyet tarihinin en güzel kotarılmış televizyon çalışmalarından biridir, hatta alanında tektir...


sevgiler...saygılar...