Masonlar.org - Harici Forumu

Inanc => 3 Buyuk Din => Islam => Konuyu başlatan: shaGrot - Aralık 14, 2010, 07:46:31 ös

Başlık: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: shaGrot - Aralık 14, 2010, 07:46:31 ös
Müslümanlıkta müslümanlara gönderilen ilk ayet ''OKU'' olmuştur. Oku bilim, eğitim, konularında insanlara kendinizi eğitin bilimle uğraşın manasındadır. Masonluk bir bilgidir bilimdir.
Bu ayetle, müslümanlık ve masonluk bağlantılaştırılabilir mi ?
Masonluk üç büyük dindeki ince ve değerli kavramları almış olabilir mi ?
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Prometheus - Aralık 14, 2010, 09:01:08 ös
Evet olabilir, böyle benzetmelere bayılırım, mesela ateistlere budala deme hakkını da dinlerden almış olabilirler. Ritüellere dinler gibi sahip çıkma incelikleride bu yüzden olabilir.

Saygılarımla...
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: hakan_34_06 - Aralık 14, 2010, 11:08:49 ös
Aslında ilk ayet oku değil, o elmayı yeme idi.
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Prometheus - Aralık 14, 2010, 11:21:26 ös
:D
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: ceycet - Aralık 15, 2010, 09:35:21 öö

Müslümanlıkla Masonluğu bağdaştırmak olmaz;zira Masonluk,din değildir!...

Masonluk,ezoterik bir oluşumdur ve bu münasebetle tüm dinlerden,gizem öğretilerinden,felsefi yaklaşımlardan,birtakım unsurları bünyesinde barındırması,öğretisinde kullanması,özellikle kendisi gibi ezoterik olan oluşumların kullandığı simgeleri ve alegorileri tekrarlaması doğaldır.

Kuran'da ki "Oku"ayetinde ki telkin,Kuran'ın kendisi için yapılmıştır.Nitekim Kuran,kelime anlamı olarak "Okunası kitap"anlamındadır.

Malesef müslümanların bu ilk ayeteteki telkine uyduklarını söyleyemeyiz.Müslümanlar,daha çok "Dinleme"yi tercih ederler;bu nedenle de zihinleri,dincilerin,kabukçuların,istismarcıların,inanç tecavüzcülerinin,aptalların,delilerin,yalancıların uyduruk dogmalarıyla dolmuş,tembel,araştırmayan,okumayan,bağnaz,yobaz,bilimden ve çağdaşlıktan bihaber bir müslüman topluluğu oluşmuştur.

Bu haliyle müslüman topluluğu,dünyanın sırtında bir yük haline gelmiştir.Ümidimi kaybetmemeyi umarak,müslümanların biran önce silkineceğine inanmaya çalışıyorum.


Saygılarımla
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Son of Hades - Aralık 15, 2010, 09:46:05 öö
İlk ayet oku Müslüman olup kitabını hiç okumamış olanlar? Milyarlarca :) iyiki masonlar böyle bir "ilk ritüel" yapmamışlar :P
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Prenses Isabella - Aralık 15, 2010, 09:01:52 ös
Okuyun; Ilmi eserlerden tutun da, tum klasik eserlere varincaya kadar okuyun. Okudukca Bilinc kazanacaksiniz. Ata' miz '' En Hakiki Mursit Ilimdir '' demistir. O sadece Turkiye'nin degil, tum Evrenin bir mursidiydi. Baris slogani ise, '' Yurtta Sulh, Cihanda Sulh '' idi.


İlk ayet oku Müslüman olup kitabını hiç okumamış olanlar? :P


:D  Maalesef.. Ne yazikki.. Tablo ortada.. dunyanin yuz karaligi.. ibret verici ..

Gerci konu basligindan hareketle - Masonlukla ilgisi tartisiliyor ama - ben sadece '' Oku '' kismini aldim.

İlk Ayet ''OKU'' :

Islamin Kitabi, Peygamberi olan Hz. Muhammed 'e yazdirilirken Kendileri zaman zaman suphelere dusmus olabilir. O, insanlari aldatacak birisi olmadigindan sk sk Kendisine '' And olsun ki '' kelimesi kullanilmistir. Bu kelime elbetteki Toplumu inandirmak icin degil, Peygamberi tatmin etmek, inandirmak ve huzura kavusturmak icin soylenilmistir.  
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Prenses Isabella - Aralık 15, 2010, 09:16:16 ös

Malesef müslümanların bu ilk ayeteteki telkine uyduklarını söyleyemeyiz.Müslümanlar,daha çok "Dinleme"yi tercih ederler;bu nedenle de zihinleri,dincilerin,kabukçuların,istismarcıların,inanç tecavüzcülerinin,aptalların,delilerin,yalancıların uyduruk dogmalarıyla dolmuş,tembel,araştırmayan,okumayan,bağnaz,yobaz,bilimden ve çağdaşlıktan bihaber bir müslüman topluluğu oluşmuştur.


Gercek ama cok aci.. Hatta ben sirf bu yuzden Islam Dinini ve Peygamberini, Islamin Kitabi olan Kuran 'dan yillarca uzak durdum da hic arastirmaya bile yonelmemistim. Sonra gozumu acan bir Dost' um, O'nu hala Saygiyla animsiyorum :) bana gercek guzelligini aksettirdi. Oysaki bu saydiginiz agza bile alinamayacak tipler oldugundan sanki onlarin dininin insanlari bu hale getirdigi yanilgisina ne yazikki kapilmistim. Cok uzgunum ama ilk zamanlarda Islam Dinine nefret ve ofkeyle bakiyordum. Megersem butun Dinler O'ndan geliyorsa neden boyle bir durum olsun ki bu kanaate cok gec de olsa vardim. ( Gunah cikartiyorum bu arada :D ) T.B.
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: hakan_34_06 - Aralık 15, 2010, 10:15:01 ös
Aslında ilk ayet oku değil, o elmayı yeme idi.
ilk ayet o elmayı yeme idi. bunun üzerinde duran yok. ilk emre itaat etmeyen insan il emre de itaat etmeyecekmiydi. yoksa ders alıp okuyacak mıydı.
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Mustafa Kemal - Aralık 16, 2010, 02:19:17 ös
Nüzul (iniş, Hz. Muhammed'e tebliğ edilme) sırasına göre ilk sure, Kur'an'da 96. ayet olan el-Alak suresidir. Alak, döllenmiş yumurta demektir, ve surede insanın yaradılışı anlatılır.

"Oku ismiyle o rabbının, ki yarattı. İnsanı bir alaktan yarattı" (Elmalılı Meali)

Burada kastedilen, yani oku denilen, tabi ki Kur'andır. Mütedeyyin çevrelerin ısrarla iddia ettikleri gibi özgür düşünmeyi, okumayı teşvik eden bir emir değildir.

Başlığın en başında yer alan "Masonluk üç büyük dindeki ince ve değerli kavramları almış olabilir mi ?" sorusuna verilecek cevap bellidir aslında. Sayıyı 3'le kısıtlamayınız. İnsanın düşünsel tarihinde "ince ve değerli" hangi kavram varsa, Masonluğun içinde bulabilirsiniz. Unutmamak gerekir ki dinler dogmatiktir. İlla bu bağlamda karşılatırma yapmak gerekiyorsa, Masonluk ise bir öğretidir.

İlk ayet "elmayı yeme" olabilir mi? Hz. Adem'i Müslüman kabul ediyorsanız olabilir. Ama en katı Müslümanlar bile, yok artık bunu da söylemeyelim diyerek, Adem'in Hanif Din mensubu olduğunu söyler. Yani ilk ayet bu değildir. Elmanın aslında ne olduğu, kime yememesi söylendiği konuları sanırım bu başlığa çok uygun değil.

Müslümanların zaten okumadıkları, kutsal kitap dahil, bu sebeple bağnaz, yobaz, vb. oldukları konusuna gelince: Bu iddiada olan arkadaşların Kur'anı okuduklarından şüphe ederim ben. Lütfen baştan sona okuyunuz ve sadece Kur'an okuyarak nasıl "aydın düşünce sahibi" olunacağını bir daha düşününüz. Kur'an, sadece lafzından yola çıkarak insanları biryerlere götürecek bir metin değildir. Son derece yalın bir anlatımla tarihle, sosyal yaşamla, değerlerle ilgili bazı bilgiler içerir doğru. Ama gerçekte ne anlattığını anlayabilmek için çok uzun bir ezoterik yol katetmek gerekir. Kimsey kırmak istemem ama "Müslümanlar Kur'an bile okumuyorlar ondan cahiller" gibi bir önerme bana hiç makul gelmiyor.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Mustafa Kemal - Aralık 16, 2010, 02:23:38 ös
Sn. Prometheus,

Masonlar ateistlere budala demezler. Bu ifadenin geçtiği tek bir yer vardır, onu da dönemin koşulları ve ne sebeple söylendiği göz önüne alarak değerlendirmek gerekir.

http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10828.msg68873;topicseen#new (http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10828.msg68873;topicseen#new)

Ritüellere dinler gibi sahip çıktıkları da, bence, doğru değildir.

http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10775.msg68794#msg68794 (http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10775.msg68794#msg68794)

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: ceycet - Aralık 16, 2010, 04:23:17 ös
Nüzul (iniş, Hz. Muhammed'e tebliğ edilme) sırasına göre ilk sure, Kur'an'da 96. ayet olan el-Alak suresidir. Alak, döllenmiş yumurta demektir, ve surede insanın yaradılışı anlatılır.

"Oku ismiyle o rabbının, ki yarattı. İnsanı bir alaktan yarattı" (Elmalılı Meali)

Burada kastedilen, yani oku denilen, tabi ki Kur'andır. Mütedeyyin çevrelerin ısrarla iddia ettikleri gibi özgür düşünmeyi, okumayı teşvik eden bir emir değildir.

Başlığın en başında yer alan "Masonluk üç büyük dindeki ince ve değerli kavramları almış olabilir mi ?" sorusuna verilecek cevap bellidir aslında. Sayıyı 3'le kısıtlamayınız. İnsanın düşünsel tarihinde "ince ve değerli" hangi kavram varsa, Masonluğun içinde bulabilirsiniz. Unutmamak gerekir ki dinler dogmatiktir. İlla bu bağlamda karşılatırma yapmak gerekiyorsa, Masonluk ise bir öğretidir.

İlk ayet "elmayı yeme" olabilir mi? Hz. Adem'i Müslüman kabul ediyorsanız olabilir. Ama en katı Müslümanlar bile, yok artık bunu da söylemeyelim diyerek, Adem'in Hanif Din mensubu olduğunu söyler. Yani ilk ayet bu değildir. Elmanın aslında ne olduğu, kime yememesi söylendiği konuları sanırım bu başlığa çok uygun değil.

Müslümanların zaten okumadıkları, kutsal kitap dahil, bu sebeple bağnaz, yobaz, vb. oldukları konusuna gelince: Bu iddiada olan arkadaşların Kur'anı okuduklarından şüphe ederim ben. Lütfen baştan sona okuyunuz ve sadece Kur'an okuyarak nasıl "aydın düşünce sahibi" olunacağını bir daha düşününüz. Kur'an, sadece lafzından yola çıkarak insanları biryerlere götürecek bir metin değildir. Son derece yalın bir anlatımla tarihle, sosyal yaşamla, değerlerle ilgili bazı bilgiler içerir doğru. Ama gerçekte ne anlattığını anlayabilmek için çok uzun bir ezoterik yol katetmek gerekir. Kimsey kırmak istemem ama "Müslümanlar Kur'an bile okumuyorlar ondan cahiller" gibi bir önerme bana hiç makul gelmiyor.

Saygılarımla.



Sadece Kuran okuyarak aydın düşünce sahibi olunacağı,okuyanın kolaylıkla aydınlanabileceğine yönelik iddialar aydınlanmaya aşina olanlar tarafından yapılabilir mi,bilmiyorum.Ancak,okumayanların aydınlanamayacağını söyleyebilirim.

Nitekim aydınlanma bir varış değil,anbean devam eden bir süreçtir.Okuyarak da olsa anlamakta ısrarcı olanlar,okuduklarını sorgulayacaklardır.Kutsallığa atfedilen bir metinden herkez aynı anlamı çıkarıyorsa,o anlam günün şartlarına göre değişmeden kalıyorsa,bende o metnin kutsallığından şüphe ederim.

Ezoterizm,aydınlanmanın olmazsa olmazı olabilir,ancak Masonluğu aynı katagoride benzer şartlarla sınıflandıramayız.Masonluk da diğer ezoterik oluşumlar gibi bir seçenek olarak kalacaktır.Kuran'ı anlamaya çalışan ve bu çalışmayı kendine bir hedef olarak belirlemiş kimi ezoterik örgütlerin benimsedikleri yorumların geçerliliğini günümüzde de korudukları şaibelidir.Dolayısıyla Kuran,bireye hitap eden bir kitap olarak benimsenmeli ve bu kabulün öngörüsüyle yorumlanmalıdır.Aksi taktirde,kendisini referans kabul edenleri siyasallaştırdığına yönelik yaftadan kurtulması mümkün olmayacaktır.



Saygılarımla

Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: shaGrot - Aralık 19, 2010, 04:49:16 ös
Sayın hakan_34_06 ;
İlk ayet elmayı yeme değildir. O ilk yapılmaması gerekenşn uyarısıdır Havva anaya verilen bir emir ve sonucunda uyulmaması koşuluyla ama bu kurala uyulmamış ve ceza olarak cennetten çıkarılmışlardır. İlk ayet Hz. Muhammet e vahi ile gelen Oku dur.
                                                                                                                                                                                                                              Sayıgılarımla
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: AuthenticVisions - Aralık 24, 2010, 05:29:20 öö
Zaten Kuran da elma diye bir şey geçmiyor. Kuran da zakkum ağacının meyvesinden söz ediliyor.
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Rohani - Aralık 24, 2010, 02:02:13 ös
Kur'an'ın ilk emri tartışmalı bir Konudur,İkra' ( oku ) birinci surenin birinci ayeti olduğunu söyleyenler olduğu gibi,Necm ( Parça ) Suresinde ilk olduğunu söyleyenler olmuştur...

Dikkat çeken ikinci Sure ise Kalem süresidir, ( Yaz ) emri.. Okumak ve yazmak...

Ayrıca ''Hadis Külliyatları'' ve Rivayet esasına dayalı belli ve farklı farklı Usuller yolu ile bizlere kadar gelen ''Hadis/Rivayetler'' çoğunlukla asılsız ve Akıl ve Bilim dışı olduğu kadar,Kur'an'ın öğretisine de büyük ölçüde uymamaktadırlar...

Kur'an-ın ilk emri Elma yeme olayı değildir...Bu İncil'de geçen bir olay olarak karşımıza çıkar... Kur'an a göre, Suçlu olan Kadın Havva değildir...Kur'anda Aı geçen Elma ağacı değil,sadece ''Ağaç'' olarak geçmektedir...Suçlu olarak Taha süresi 122-125 ayetlerinde Adem'in adı geçer...

Konuyu Masonluk ve ''Oku'' emri ile bağdaştırarak yorumlayamıyorum,çünkü ''Masonluk'' hakkında yeterli bilgiye sahip değilim...

Fakat şu bir Gerçek ki ''Bilim'' okumak ve öğrenmek her İnsanın Doğasında vardır...Çocuklukta Ataerkil bir öğrenim yolu ile gelişen insanlık yetişkinlikte ''Yanlız İrade'' si ile sorgulayabilme yeteneğine sahip olmaktadır...Bunda Çocukluğundan kalma Ataerkil öğretilere Körü körüne bağlılıkta taklit sonucu aldığı bilgileri mutaassıb Göz ve kafa yapısı ile bakmaya devam ederse ,Geleneksel olanı pekiştirmiş olur..Fakat 'Geleneksel öğretilerde Bağımsız bir irade ile ''Araştırmna ve soruşturma'' yapma yoluna gidebilirse,Gelenksel olandan da faydalanarak daha Erdemli bilgilere ulaşabileceği umulur...
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Mustafa Kemal - Aralık 24, 2010, 02:37:28 ös
Sn. Rohani'nin yazdıkları hakkında birkaç ilave...

"Nuzul sırasına göre" tanımlaması yapılırken,hatırda tutulması gereken, surelerin bütün olarak gelmedikleridir. Büyük çoğunluk ilk inenlerin Alak suresinin ilk 5 ayeti olduğu üzerinde hemfikirdir. "Oku", Alak suresi 1. ayetinde geçer.

Bu ilk 5 ayetten sonra Fatiha suresinin geldiği kabul edilir. Kalem suresi bunlardan sonradır. Buradaki kalem kelimesi de, bildiğim kadarıyla, yazmayı değil doğrudan "bir kalemi" işaret eder. O kalem de Kuran'ı yazan kalemdir.

Yasak meyveyi yeme konusu Taha Suresinde ve Bakara SUresinde yer alır. Meyveyi hem Adem hem Havva yemiştir. Ancak her ne hikmetse sadece Adem pişman olur,af diler.

Sn. AuthenticVisions, meyvenin adı ne Taha Suresinde, ne de Bakara Suresinde yer alır. Bildiğim kadarıyla Zakkum da geçmez. Hatta tefsirlerde bile zakkum adı yer almaz. Buğday, üzüm veya incir olduğu iddia edilir. Buğdayı tanımlamak için kullanılan "sünbüle" klimesi vardır, belki karışıklık buradan kaynaklanıyordur.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Rohani - Aralık 25, 2010, 03:59:07 ös
Kıssada “ağaç”, “kişi/öteki” anlamına geliyor. Yani ‘kişi”ye (Sümerce kişi=giş; ağaç) dokunma; canına, malına, ırzına, namusuna, aklına, nesline dokunma… Onlar sana yasaktır. Öldürmek, leş, kan, zina, hırsızlık, yolsuzluk, yalan, aldatma vb. yasak ağaçlardır; bunlara yaklaşma…

Peki, her ağacın tohumu olduğuna göre “yasak ağacın” tohumu ne dersiniz? Yani “yasak ağaçtan yeme dürtüsünü” içimizde oluşturan nedir?

Kıssaların anası onu da veriyor: Birinci sahnede “sağlarından, sollarından, önlerinden, arkalarından” diye ifade edilen ve “yeryüzünde insanlara süslü gösterildiği” söylenen şehvet, şöhret, servet ve siyaset ‘hırsları’… Bunların hepsinin de kökünde “iktidar” tutkusu yattığından, tohum da bu: Mülk!

“Melek olmak” (en tekune melekeyn)…”

Buradaki melek olmayı ‘nurdan varlığa dönüşmek’ olarak anlayamayız çünkü hemen sonraki ayette tefsiri geliyor: “Yıkılmayacak bir mülke (mulk-i la yebla) kavuşmak…”

İşte “vesveselerin anası” da bu!

Görüldüğü gibi yine mülk meselesi… Yani mal ve iktidar; yani şehvet, şöhret, servet, siyaset; yani yeryüzünde insanlara süslü gösterilenler; yani sağdan, soldan, arkadan, önden ‘adamı’ sersemleten, paçavraya çevirenler; yani şöhretin, şehvetin, servetin, siyasetin (iktidar) insanın “Tanrı-Ben”ini okşayan dayanılmaz hafifliği…

Bütün bunların kökünde “mülk” hırsı var!

Şu halde daha derine inildiğinde yasak ağaç kişideki “mülk hırsı” oluyor!

Demek ki “vesveselerin anası” insanoğlunun iki büyük zaafını kullanıyor; mülk ve huld tutkusu. Yani güç, kudret, para, servet, şan ve şöhret elde etme, böylece bütün dertlerinden kurtularak rahat ve lüks bir hayat yaşama, tanrılar gibi herkese hükmetme, ne isterse onu yapabilme hırsı… Daha yakından bakılırsa bunların insandaki “açlık” ve “korku” güdülerinden beslendiği görülür. Şöyle ki: Zenginliğe duyulan açlık, şöhrete yönelik açlık, cinsel açlık ve iktidara yönelik açlık mülk arzusunu… Yok olup gitme endişesi, unutulma acısı, ölüm kâbusu vs. de huld (ebediyet/sonsuzluk) ihtiraslarını beslemektedir.

Eğer insanoğlunun gözünü bunlar bürümüşse her şey yapabilir. Aç ve doyumsuz, üstelik korkularla dolu bir insanın eğer kendini gemlemezse yapmayacağı bir kötülük yoktur. Bu uğurda her vaade kanabilir. İşte şeytanlık tam da burada ortaya çıkmakta ve insan bu hırslarına kendini kaptırarak son derece yırtıcı bir mahlûk haline gelebilmektedir. Dikkat edilirse hayatta bütün suç ve günahların kökünde bu ihtiras, bu ihtirasın kökünde de mülk ve huld tutkusu vardır.

( Alıntı )
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Prometheus - Aralık 25, 2010, 09:54:15 ös
Sn. Prometheus,

Masonlar ateistlere budala demezler. Bu ifadenin geçtiği tek bir yer vardır, onu da dönemin koşulları ve ne sebeple söylendiği göz önüne alarak değerlendirmek gerekir.

[url]http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10828.msg68873;topicseen#new[/url] ([url]http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10828.msg68873;topicseen#new[/url])

Ritüellere dinler gibi sahip çıktıkları da, bence, doğru değildir.

[url]http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10775.msg68794#msg68794[/url] ([url]http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10775.msg68794#msg68794[/url])

Saygılarımla.


Sayın Mustafa Kemal öncelikle geç cevap yazdığım için özür dilerim.
Verdiğiniz linklerde ki yazıları okudum, bana çok zorlama bir yorum gibi geldi. Benim anladığım kadarıyla ya "ateistler budala" kelimesi doğru farzedilecek veya "akıllı bir ateist mason olabilir" fikri çıkacak. Ayrıca, o dönemin koşullarına ve ne sebeple söylediğine bakılmalı derseniz, bu seferde masonluğun dogmatik olduğu ve çağlara göre değişemediği sonucu ortaya çıkıyor. Tabi ben hala dogma=öğreti konusunu anlayabilmiş değilim, şu an araştırıyorum.
Ayrıca ritüelsiz masonluk olmaz, olamaz diye forumda da detaylı olarak konuşulmuştur. Yani dinler ritüellere ne kadar sahip çıkıyorsa masonlarda ritüellere o kadar sahip çıkıyorlar.
Bu konu başlığı altında bu yazışmaların doğru olmadığını düşünüyorum, uygun görürseniz ayrıca başlık açmayı daha doğru buluyorum.

Oku kelimesi ilk veya son ayette gelirse ne değişecekti bilemiyorum. Müslümanlar ayetlerin önem sırasına göre indiğini veya bir sıralaması olduğunu düşünüyorlarsa, neden çağlar boyunca en geri kaldıkları konu  okumaktır sormak isterim.

Saygılarımla...
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: sundance - Aralık 25, 2010, 10:10:49 ös
 Ateistler neden Mason olamaz sorularıyla ilgili,forumda yapılmış bir söyleşiden ilgili soruyla  ilgili 32. derece bir Masonun verdiği cevabı paylaşmayı gerekli görüyorum.
"Admin: Peki ateistler? onlar iyi insanlar değil mi? Hem de erkeklerde var?
K.: Bu başka bir konu. Ateistlerin içinde iyi insanlar olabilir. Ama Masonluk, kişinin Yüce bir Yaradana inanmasını gerektirir. Yeminlerimiz ve dualarımız Yüce Yaradana bağlı olduğu için ateistlerin  yapacakları yeminler ve dualar herhangi birşeye bağlanamaz."
Ve Masonlukta ki dogmalar konusuyla ilgili Sayın MASON'un "Masonluk Dogmalara Karşımıdır" başlıklı konuda yapmış olduğu yorumdan bir kesit alıntı yapmak istiyorum.Bence dogmalar konusunu oldukça kesin ve yalın bir şekilde açıklamışlardır.
"Her dogma ayni degildir. Dogmalarin miktari ve bu dogmalarin uygulandigi topluluk onemlidir. Bunlar goz onunde bulunduruldugunda, topluluguna gore dogma miktari rahatsiz etmeyecegi gibi, iliskileri ve bagliligi kuvvetlendirir.

Dogmalar, bir tapinagin sutunlari gibidir. Onu ayakta tutar ve dayanikli olmasini saglarlar. Yanliz dogmalarin fazla miktarda olmasi, elbette gorusu azaltir ve rahatsiz eder. Bu nedenle dogmalarin miktarlari topluluguna gore degisir.

Masonluktaki dogmalar onu sapasaglam ayakta tutan en onemli kurallardir. Miktarini tartismam yanliz gerekli olduklari kesindir. Masonluktaki dogmalar, size bilimsel yada dini yonde bir engel yaratmaz. Masonlugun dogmalari celik kadar saglam ama camdandir. Icindekinide bilirsiniz, arkasindakinide, orada bulunma nedeninide." (http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=637.msg2346#msg2346 (http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=637.msg2346#msg2346))

Saygılarımla

Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: ceycet - Aralık 30, 2010, 10:18:38 öö

Açıkça hem söylemek hem de paylaşımcılara sormak istediğim bir konu var.

Kuran'daki sembolleri ve alegorileri,sembol veya alegori olduklarını bilerek mi okumalıyız;yoksa,binlerce yıldır müslümanlara dayatılan hikayeler,efsaneler gibi mi...

Ayetler göken inmiş,

Adem ile Havva yasak meyvayı yedikleri için cezalandırılmış,

Bütün insanlık ensest ilişkiden türemiş,

Tufandan insanları bir gemi kurtarmış,

Kabe'de şeytanı taşlayınca arınacakmışız,

Namazda(İbadet te diyelim)Tanrı'nın sözlerini O na tekrarlayınca makbul bir inanan olacakmışız,

Ölünce makbul olanlarımıza şarap eşliğinde huriler sunulacakmış,vs.vs.vs.


Gerçekten Allah'ına inanan birisi,bunlara inandığını savunabilir mi!?...


Allah'ını seven yapmasın,yoksa oturup ağlayacağım...


Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Rohani - Aralık 31, 2010, 09:25:11 ös
Sayın Ceycet,

Üstte yazmış olduğunuz konularda size farklı bir perspektif den açıklamalar getirebilirim,yani bu sorularınıza cevap verebileceğime inanıyorum...Yani bunlar Müslümanlara dayatılan anlamda açıklanamaz.

Öncelikle 1. sorunuz olan ( Kuran'daki sembolleri ve alegorileri,sembol veya alegori olduklarını bilerek mi okumalıyız;yoksa,binlerce yıldır müslümanlara dayatılan hikayeler,efsaneler gibi mi ?)

Alegori, Yerine, bir görüntü, bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde canlandırıp dile getirme sanatıdır. Soyut bir düşünceyi heykel ya da resim ile göstermek, örneğin adalet düşüncesinin gözü bağlı ve elinde terazi bulunan bir kadınla(Themis) anlatılması gibi.( Wikipedia ) Kur'an bundan dolayı Edebiyat Mucizesi olarak bilinir...

Tanrı'ya : Kamu Vicdanı...

Süleyman'ın Karıncası ve Hüdhüd'ün Konuşması...

Yine Süleyman'ın Rüzgarın emrine verilemeside böyledir..

Musa'nın Asa/sı ile Kızıldeniz'i yarması olayıda..

yazılarını ara ara takip ettiğim bir Yazar'ın yazıları bana bu konuda İlham olmuştu.

Örneğin İslam'ın Ritüelleri ve Sembolleri hakkında  bilgi vermiş yazar alta alıyorum yazıyı..


İSLAM’IN RİTÜELLERİ

“Ritüel” sözcüğü Hind-Avrupa kökünde “ritu” (saymak) imiş… Oradan Letinceye “ritus” (ayin, tören, merasim, örf, adet) olarak geçmiş, Orta-Latincede “ritüale”  olmuş… Ordan da Fransızcaya  “rituel”, İngilizceye “ritual” olarak yerleşmiş…

“Âyin” kelimesi ise Türkçeye Farsçadan geçmiş ve görenek, tören, merasim anlamına geliyor. Osmanlıcada kullanılan “Şehrâyin” bu anlamda tören, merasim, şenlik ayı demek. “Ayna” kelimesi de bu kökten.  Ayin ve törende belli hareketlerin tekrar “aynısı” yapılır, aynada da kendinin “aynısını” görürsün. “Aynen” de bu kökten olup tekrar ifade eder…

Görüldüğü gibi ritüel veya ayinde bir hareketin “sayısı, tekrarı ve aynılığı” esastır: Her yıl Ganj nehrine girersin (Hinduizm)… Her Pazar kilisede toplanırsın (Hristıyanlık)… Her ramazan ayında bir ay oruç tutarsın… Namazda bir rüku iki secde yaparsın… Abdestte dört uzvunu yıkarsın… Hacda şeytan taşlarsın… Kabe etrafında yedi defa dönersin (İslam)…

Kur’an’da ritüeli karşılayacak kavramın “nüsuk/menâsik” olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla “İslâm’ın ritüelleri” aslında “İslâm’ın nüsukları” demek oluyor.

Nusuk/menâsik kelimesinin Arapçada toprağı ıslah için gübrelemek (nusuku’l-ard), yeni yağmur yağıp yeşillenmiş toprak (ardun nâsike), bir adamın alıştığı yer (en-Neseki) kelimelerinden da anlaşılacağı gibi “gübrelemek, alışmak” gibi anlamları var.

Kur’an’da nusuk altı yerde salât, oruç, hacc, kurban vb. ile birlikte kullanılır.  Bütün ritüelleri kendinde topladığı için özellikle hacc için “menâsik” denir ki aslında diğerlerini de kapsar. Kur’an namaz, oruç, hac, kurban vb. ritüllere ibadet demez. İbadet Kur’an’da 278 civarında yerde geçer ve hiç bunlarla birlikte kullanılmaz.  (bkz. ‘Din ve ibadet anlayışımız 1-2” ve “Dinin direği nedir?” başlıklı makaleler).

Şu halde İslam’ın ritüellerine nüsuk diyeceğiz.

Nüsuk belirli hareketlerin sayılı, tekrarlı ve aynı tarzda yapılması bakımından ritüel ve ayine benzer. Fakat kelime kökünden de anlaşılacağı gibi bunlardan maksat sırf “aynı şeyleri tekrar” edip durma değildir. Amacını kaybetmiş, manasız tekrar olunca ayin, hayatın içindeki bir amaca  “alıştırma” veya hayatta ürün almak için “gübreleme” olunca tekrarlanan hareketler nüsuk oluyor. Bu durumda nüsukun amacı “ibadet” oluyor. İbadet ise bir şeyi hayatın içinde yapmak, iş ve değer üretmek, ortaya çıkarmak, etmek, eylemek demektir.

***

Şimdi, bu ikili ayırım (nüsuk-ibadet; gübre-ürün) çerçevesinde İslam’ın belli başlı tekrar edilen hareket, tören ve merasimlerine (ritüellerine) bakalım.

HACC:

Nüsuku: Her (kamerî) yıl sonunda Mekke’deki Kabe (Beyt) etrafında toplanılır. İhrama girilir. Beyt tavaf edilir; etrafında yedi kez dönülür. Arafat’da vakfe’ye durulur…

İbadeti: Hayatta eve (beyt) dayalı yaşamı yüceltmeyi ve yaşatmayı ifade eder. İnsanlığın ve uygarlığın kökenini hatırlatır. Kabe’yi Adem yapmıştır. Çünkü Adem/Adam ilk ev (beyt) kuran, aileye dayalı yaşamı başlatan, bir arada yaşama hukuku getiren (şeriat) ve insanoğlunun (yeme içme, şehvet, tutku, ihtiras) konusunda kendini frenlemesi (savm/oruç) bilinci uyanan ilk insanın/insanların sembolüdür.

İlginçtir “Allahuekber” e benzer tek ifade Kur’an’da “Hacc-ı ekber” olarak geçer (Tövbe; 3). Dikkat ediniz; Allah yerine Hacc geçmiş. Bu durumda Hacc, insanlığın toplaşma, karışma, kaynaşma ve eşitlik ritüeli oluyor. Verdiği mesaj Allahuekber’in yere indiğinde nasıl anlaşılması gerektiğinin tatbikatıdır: Allah’tan (en-Nâs’tan/halktan/toplumdan) daha büyük değilsin! Ona dön!

Hacc “yöneliş” veya “yürüyüş” demek olduğundan, etrafında dönülen Kabe bir an için yukarıya çekilip alınsa ortada esas amaç kalır.  Geriye iki parça beze bürünmüş, karışmış, kaynaşmış, sınıf, tabaka ve kastlardan arınmış, “eşit” hale gelmiş insanlık (en-Nâs) kalır.  İşte tüm yeryüzünde “yöneliş” buna, “yürüyüş” buna doğrudur.

Hac boyunca telbiye yapılması [Lebbeyk Allahume lebbeyk… La şerike leke lebbeyk… İnne’l-hamde, ve’n’imete ve leke mülk la şerîke leke lebbeyk…] topluca yeri göğü inleterek mülkün Allah’a ait olduğunun ve şirkin esasında mülk ile ilgili olduğunun apaçık ilanıdır. [Anlamı: Buyur Allahım buyur. Senin ortağın yoktur buyur. Hiç şüphesiz övgü sanadır, nimet ve mülk (zenginlik, mal ve egemenlik) senindir; kimse sana ortak olamaz , buyur…]

Demek ki hacc ritüelinin bize öğrettiği rütbe, tabaka ve kastlardan arınmış (ihram/tavaf) sınıfsız topluma yöneliş ve insanlıkta/yeryüzünde/toplumlarda bunu sağlamak için durmadan çaba, gayret ve yürüyüş halinde olmaktır. Asıl ibadet budur, diğerleri bunu öğretmeye yönelik menâsiktir. Haccın diğer bütün nüsukları (Arafat, Müzdelife, Mina, Şeytan taşlama, kurban, bayram) bunun nasıl sağlanacağına yönelik sembolik hareket ve ritüellerdir. Her biri bu amacın bir aşamasını/safhasını öğretir. Hacılar bunları öğrenmiş ve hacc menâsikinden gerekli talimatları çıkarmış olarak memleketlerine dönerler. Asıl ibadet döndükten sonra başlar.


Konuya istek olursa diğer İbadetlerde ki ''Sembolik Ritüeller'' ile  devam edebilirim..

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: semsin - Aralık 31, 2010, 10:53:23 ös


Nasıl  cansız putlara taş atim oysa canlı putlar yer yüzünde yaşıyorlar. ( Hz Hüseyin )
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Prenses Isabella - Ocak 01, 2011, 02:38:04 ös

Konuya istek olursa diğer İbadetlerde ki ''Sembolik Ritüeller'' ile  devam edebilirim..


Gordugum kadariyla Sayin Rohani; guzel ve anlamli paylasimlar sergiliyorsunuz. Bundan ben de yararlanmaktayim. Bilgi dagarcigimi geniletmeye calisiyorum. Bu nedenle rica etsem diger ibadetlerdeki '' Sembolik Ritueller '' ile devam etmeniz mumkun mu ?

Saygilarimla 
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Rohani - Ocak 01, 2011, 11:12:15 ös
İSLAM'IN RİTÜELLERİ

Ritüeller hakkında Sayın ,Prenses Isabella 'Namaz' konusunu paylaşacağım, Konuya rağbet olursa diğerlerinide paylaşabilrim 'Alıntı' yaptığım yazılar bu konularda çalışma yapan Bir İlahiyatçı'nın Mekalesi,ancak ben bu konularda İlahiyatçı Yazar'a katıldığım için paylaşmak istiyorum...



NAMAZ:

Nusuku: Günün belirli vakitlerinde en önemli hareketleri rüku ve secde olan hareketleri yapmaktır. Hac, cuma ve bayram namazlarında saf halinde dizilinir ve topluca (cemaat halinde) yapılır.

İbadeti: Hayatta hiç kimsenin önünde eğilmemek (ruku), mütevazi olmak (secde) ve eşitliktir (saf).  Eğer ömrünüz onun bunun önünde eğilerek geçiyorsa yaptığınız ruku sadece nüsuk olarak kalır ve ibadete dönüşmüş olmaz. Peygamberimiz der ki: “Kim birisinin önünde sırf zengin olduğu için eğilirse (ayağa kalkarsa) dininin yarısı gider.” (Beyhakî)… Keza kibirli, kendini beğenmiş, kasıntılı, böbürlenerek yürüyenlerin namazı boştur. Yaptıkları sadece nusuk olarak kalır; ibadet yapmış olmazlar… Yine namazda safa dizildiği, önündeki bir yoksulun çorabının dibine secde ettiği halde dışarı çıkınca kâşanelerine çekilenlerin, topluma üstten bakanların, kast yaratıp sınıf oluşturanların, öksüzü korumayan ve yoksulun yanında olmayanların namazı boştur.

 Çünkü eşitlik ritüelinden (saf halinde diziliş) çıkıp toplumda eşitsizlik yaratmaktadırlar. Bunların yaptıkları da sadece nusuk olarak kalır, ibadet olmuş olmaz. İbadet dışarıda, hayatta olur; tapınakta değil.

ABDEST:

Nusuku: El ve yüzü su ile yıkama, baş ve ayakları da mesh etme (veya ayakları yıkama) ritüelidir. Gusl abdesti ise bütün vücudu su ile yıkamadır.

İbadeti: Eline, yüzüne (gözüne, kulağına, ağzına), başına (kişiliğine) ve ayaklarına (gittiği yere) sahip olmaktır. Abdest ve gusl bu anlamda “Eline, beline, diline sahip ol” sözünün anlamını çağrıştırır. Çünkü su dinî sembolizmde arınmayı ifade eder.  Bunları su ile yıkamak, bunlara sahip olmak, buralardan insanların zararına bir şey çıkarmamak, yapmamak demektir. Bunları yaparsınız ibadet yapmış olursunuz, aksi halde nusuk olarak kalır.



Saygılarımla.
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Rohani - Ocak 01, 2011, 11:15:00 ös
Ancak bu İslam'ın Ritüelleri'ni okurken altta geçen Yazarın ntanımı Dikkate alınmalıdır,bundan dolayı bu tanımı olduğu gibi alta alıyorum..

İSLAM’IN RİTÜELLERİ

“Ritüel” sözcüğü Hind-Avrupa kökünde “ritu” (saymak) imiş… Oradan Letinceye “ritus” (ayin, tören, merasim, örf, adet) olarak geçmiş, Orta-Latincede “ritüale”  olmuş… Ordan da Fransızcaya  “rituel”, İngilizceye “ritual” olarak yerleşmiş…

“Âyin” kelimesi ise Türkçeye Farsçadan geçmiş ve görenek, tören, merasim anlamına geliyor. Osmanlıcada kullanılan “Şehrâyin” bu anlamda tören, merasim, şenlik ayı demek. “Ayna” kelimesi de bu kökten.  Ayin ve törende belli hareketlerin tekrar “aynısı” yapılır, aynada da kendinin “aynısını” görürsün. “Aynen” de bu kökten olup tekrar ifade eder…

Görüldüğü gibi ritüel veya ayinde bir hareketin “sayısı, tekrarı ve aynılığı” esastır: Her yıl Ganj nehrine girersin (Hinduizm)… Her Pazar kilisede toplanırsın (Hristıyanlık)… Her ramazan ayında bir ay oruç tutarsın… Namazda bir rüku iki secde yaparsın… Abdestte dört uzvunu yıkarsın… Hacda şeytan taşlarsın… Kabe etrafında yedi defa dönersin (İslam)…

Kur’an’da ritüeli karşılayacak kavramın “nüsuk/menâsik” olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla “İslâm’ın ritüelleri” aslında “İslâm’ın nüsukları” demek oluyor.

Nusuk/menâsik kelimesinin Arapçada toprağı ıslah için gübrelemek (nusuku’l-ard), yeni yağmur yağıp yeşillenmiş toprak (ardun nâsike), bir adamın alıştığı yer (en-Neseki) kelimelerinden da anlaşılacağı gibi “gübrelemek, alışmak” gibi anlamları var.

Kur’an’da nusuk altı yerde salât, oruç, hacc, kurban vb. ile birlikte kullanılır.  Bütün ritüelleri kendinde topladığı için özellikle hacc için “menâsik” denir ki aslında diğerlerini de kapsar. Kur’an namaz, oruç, hac, kurban vb. ritüllere ibadet demez. İbadet Kur’an’da 278 civarında yerde geçer ve hiç bunlarla birlikte kullanılmaz.  (bkz. ‘Din ve ibadet anlayışımız 1-2” ve “Dinin direği nedir?” başlıklı makaleler).

Şu halde İslam’ın ritüellerine nüsuk diyeceğiz.

Nüsuk belirli hareketlerin sayılı, tekrarlı ve aynı tarzda yapılması bakımından ritüel ve ayine benzer. Fakat kelime kökünden de anlaşılacağı gibi bunlardan maksat sırf “aynı şeyleri tekrar” edip durma değildir. Amacını kaybetmiş, manasız tekrar olunca ayin, hayatın içindeki bir amaca  “alıştırma” veya hayatta ürün almak için “gübreleme” olunca tekrarlanan hareketler nüsuk oluyor. Bu durumda nüsukun amacı “ibadet” oluyor. İbadet ise bir şeyi hayatın içinde yapmak, iş ve değer üretmek, ortaya çıkarmak, etmek, eylemek demektir.

(Alıntı)

Saygılarımla
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: ceycet - Ocak 02, 2011, 07:03:29 ös

Sayın Rohani'nin yazılarını ilgiyle takip ediyorum.Katıldıklarım olduğu kadar,katılmadıklarım da var.

Namaz,oruç,abdest,kurban uygulamalrı İslam'ın ifşasından önce,İslam peygamberinin de mensubu olduğu Sabii'likte uygulanmaya başlamıştır.

Hatta Kurban uygulaması çok daha öncelere aittir.

İbadet,değer üretmek demektir,yani sayın Rohani'nin belirttiği gibidir.

Bu uygulamaların nasıl yapılacağı(ritüele edileceği)Kuran da açıkça belirtilmemiştir.

Uzun zamandır zaman,zaman namaz kılmama rağmen,namaz esnasında,ayetleri(Bilindiği anlamıyla Tanrı'nın sözlerini)yeniden "O"na tekrar etmenin akl-ı hikmetle bağlantısını çözemedim.

Hacc,sembolik anlamıyla Tanrı'ya "O"nun evine,yani müminin kendi kalbine yönelmesidir.Bizlere şahdamarımızdan daha yakın olanı başka yerde aramanın ne anlamı olabilir.

Sembol dilini yani kuş dilini anlamakta,anlatmakta tefekkür gerektirir.Zira sembol dili,bilinç altının evrensel dilidir.

Bu söylemler,benim şahsi düşüncelerim ve tamamı değişime açıktır.Şimdiik kısa kesmeliyim,gerekirse sonra devam ederiz.


Saygılarımla



Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Rohani - Ocak 02, 2011, 11:32:31 ös
Sn Ceycet

Kurban ve Namaz,Oruç,abdest ve daha bir çok uygulama ''Şirk Toplumu'' nun Sosyolojik yapısında yaşanmaktaydı ,buna dair bir çok Tarihi kaynakda yazılı olarak geçer, bu ''Ritüeller'' in yeni olmadığı, bu yüzden Namaz'ın şekli Kur'anda yoktur..Çünkü Muhammed'in Dünya Görüşünü yaymak istediği Kentte Halkın büyük çoğunluğu Namaz kılıyor,Oruç tutuyor,Hacc Görevini yapıyor ve ayrıca Kent'te ''İmtiyazlı Dindar Aileler'' tarafından Kabe'nin ( Beyt ) in ziyaretçileri misafir ediliyor ve bu İmtiyazlı Aileler tarafından ANAKENT yönetiliyordu...Tüm Ritüller bilindik bir konu olduğu için yabancısı değillerdi...

Hacc İbadeti : Halkın Rabb Allah önünde ''Eşitliğini ve Statüsü,Sınıfsız,Hiyarerşik olmayan'' ve ''Yeniden Doğuş'' Ritüeli olarak İnsanın Aklı ve Elleri ilk İnşaa etmiş olduğu Mahremi olan Alet kullanma beceresini kullandıkları,Hayvan Irkından büyük farklılıklarını ortaya koydukları ''Sembol'' leridir..Bundna Dolayı Allah bu Ev'e ''Beytullah'' yani ( Allah'ın/Benim Evim ) demektedir.

Ancak bu Toplumda ''Fakirler,Düşkünler,Miskinler ve Köleler'' en ağır şartlar altında yaşıyordu ''Zekat-İnfak-sadaka-Maun ve bir çok Mülkü ve Sosyal yapıyı ilgilendiren Konuda ''Sınıflı'' Hiyerarşik bir toplum ortaya çıkmış...Halkın bir çoğu Gücü ve Emeği sömürülüyordu..Kutsal İmtiyazlı Aileler tarafından Halk'ın İş Gücü ve emeği sömürülmekteydi.

Faiz gibi İktisadi sorunlar büyüdüğü için Halk fakirlik ve düşkünlük sonucu 'Kız Çocuklarının'' bu tefecilerin eline düşmemesi ve Fuhuşa sürüklenmesi için Öldürüyordu...

Kur'an da   hiçbir yerde Namaz'da Kur'an okuyun yazmaz...Bunun yerine ''Zikir veya Dua'' edin yazar...

Sabiiler ile Müslümanların Sembolik ve Teolojik anlamda birçok benzerlikleri var.Sosyolojik anlamda da birçok Ritüelleri aynı..Fakat Sosyolojik boyutu ile İslam bir Reform Hareketi olarak ortaya çıkar...Diğer ''Dünya Görüşlerini'' ve Yozlaşmış Kültü ve Sömürgeye dayalı anlayışı ortadan kaldırmak amaçlı bir Hareket Noktasından ilerler.

Alıntı
Sembol dilini yani kuş dilini anlamakta,anlatmakta tefekkür gerektirir.Zira sembol dili,bilinç altının evrensel dilidir.

Bu konuda size katılıyorum özellikle ''allegori'' olarak anlatımlar Kur'anda sık sık Beyan edilir...Bunlar 'içrek'' bir bilgi barındırır...

Örnekleri: Melekler ,Şeytan,İblis,Cin,Dağlar,Ağaç v.s gibi Unsurlar ile Kur'anda ''prolog'' ve ''allegori'' kullanarak Sembolik konuşma yoluna gider.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: ceycet - Ocak 03, 2011, 11:43:14 öö

Sayın Rohani,

işte tam bu vurguladığınız konularla ilgili olarak size birkaç soru yöneltmek isterim.

Sizce Kuran,bireyin kendisini geliştirilmesine yönelik olarak yazılmış,her bireye zaman ve ruh haline göre hitap eden bir kitap mıdır;yoksa dönemin toplumunu ıslah etmek için hazırlanmış yasa niteliğin de bir kitap mıdır?

Saygılarımla


Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Rohani - Ocak 03, 2011, 02:08:50 ös
Alıntı
Sizce Kuran,bireyin kendisini geliştirilmesine yönelik olarak yazılmış,her bireye zaman ve ruh haline göre hitap eden bir kitap mıdır;yoksa dönemin toplumunu ıslah etmek için hazırlanmış yasa niteliğin de bir kitap mıdır?


Sayın Ceycet,


Bu Konu hakkında söylenecek O kadar 'şey' var ki,bir cümle ile kısaca yazmanın yollarını arıyorum bulamıyorum.

Sorunuz üç ayrı başlık altında değerlendirilecek olursa.

a) Kuran,bireyin kendisini geliştirilmesine yönelik olarak yazılmış bir Kitap mıdır ?

b) Her bireye zaman ve ruh haline göre hitap eden bir kitap mıdır ?

c) Kendi döneminde toplumunu ıslah etmek için hazırlanmış yasa niteliğin de bir kitap mıdır?

Sn Ceycet, Sorularınız hakkında yeterli bir cevap olmayacak aşşağıda vereceklerim,ancak bir fikir edinmemizi sağlayabilir.Sorunuzun cevabını beraber bulmak istiyorum uygun görürseniz..'Biz' bu sorularınızı  cevaplamaya çalışalım.

................................................................

Her üç Sorunun Temelide ''Tanrı ve Elçi'' ile ilgili bir algıdan kaynaklanıyor,

Birincisi Kur'anda Ayetlerden kast edilen Gece ,Gündüz,Doğa Gökler ve Yerler v.b...Bunlar Ayet olarak geçiyor bunlarıda düşünüyorum.

Ellerin ayakların konuşturulması ayetleri

Şah Damarından yakınlık ayeti ( Canımızdan daha yakın )

İkincisi Kur'anda ''Allah Gerçeğin ta Kendisidir'' der bir çok yerde,

Yerler ve Gökler,Melekler,İblis,Adem,Dağlar,Meryem,Musa'nın Annesi ile İnsanlar ile temsili 'prolog' yönetemi ile konuşma ( allegori )

 Muhhammed'in ''OKU'' emrini Vicdanında hissetmesi ve Toplumu,Evreni ve Kainatı okuması,


 “Biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. Onda her tür uyarıyı apaçık yaptık ki belki onu okuyan Allah’ın öfkesini çekmekten sakınır veya titreyip kendine döner. Demek ki egemen olan Allah GERÇEĞİN TA KENDİSİDİR; yüceler yücesidir! Dolayısıyla vahyi bütünüyle okumadan Kur’an’dan sonuç çıkarmada acele etme ve ‘Rabbim bilgimi artır’ de.” (Taha; 20/113-114)



“Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten kuşkuda iseniz; bilin ki, Biz sizi topraktan, sonra atılıp saçılandan, sonra ilişip yapışandan, sonra da belli belirsiz bir çiğnem et parçasından yarattık ki olacak olanı ortaya çıkaralım. Böylece dilediğimizi belirli bir süreye kadar rahîmlerde tutar sonra bir bebek olarak çıkarırız. Artık kiminiz ergenlik çağına erişir, kiminize ölüm erken gelir, kiminiz de ne dediğini bilmez bunak bir ihtiyar oluncaya kadar yaşar… Yine yeryüzünü de kupkuru görürsün ama üzerine su yağdırdığımız zaman harekete geçer; kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.
İşte bütün bunlar gösteriyor ki Allah GERÇEĞİN TA KENDİSİDİR. O, ölüleri kesinlikle diriltecektir! O’nun her şeye gücü yeter; bundan hiç şüpheniz olmasın. Kıyamet kesinlikle kopacak! Onda hiç şüphe yok. Allah mezarlarda yatan herkesi kaldıracak; bundan asla şüpheniz olmasın.” (Hacc:22/5- 7).


Yani: Ey insanlar! Eğer Allah’ın gerçeğin ta kendisi olduğunu anlamak istiyorsanız, bizzat yaşanan gerçekliğe bakın. Kendi doğumunuza, hayatınıza, ölümünüze bakın. Doğada yaşanan gerçekliğe bakın. Yağmurlar nasıl yağıyor, kuru toprak nasıl yeşeriyor, bitkiler nasıl bitiyor bakın… Bunlar nasıl gerçekse, yazdan sonra sonbahar, sonbahardan sonra kış nasıl geliyorsa, dünya hayatından sonra da ahiret hayatı öyle gelecektir. Bebek nasıl yaşlanıyor, doğururken ölen annenin bebeği nasıl yaşıyorsa, sizden sonra nasıl yeni insanlar yeryüzüne geliyorsa, yeryüzünden sonra da ahiret hayatı öyle gelecektir. Yalnızca ve sadece GERÇEK’tir hep yaşayan…

“Onlara ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan hiç şüphen olmasın ‘Allah’ diyecekler. De ki: ‘Bütün övgüler Allah’a aittir.’ Fakat çoğu bunun ne demek olduğunu bilmez. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah’ın hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Yegane övülmeye layık olan O’dur; bundan hiç şüpheniz olmasın. Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsa, deniz de mürekkep, sonra buna yedi deniz daha eklense Allah’ın sözleri tükenmez. Allah çok güçlüdür, bilgedir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Sizin yaratılmanız da, tekrar diriltilmeniz de ancak bir tek kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Allah’ın geceyi gündüze, gündüzü de geceye çevirdiğini görmüyor musun? Güneş ile ayı da emrine amade kılmış. Her biri belirli süreye doğru akıp gidiyor. Allah yaptıklarınızdan haberdardır; bundan hiç şüpheniz olmasın. Bu şundan: Allah GERÇEĞİN TA KENDİSİDİR. O’ndan başka çağırdıklarınız hepsi sahtedir. Ulu ve büyük olan yalnızca Allah’tır; hiç kuşku yok! Allah’ın lütfuyla gemilerin denizde nasıl akıp gittiklerini görmüyor musun? Böylece Allah size varlığına dair işaretleri gösteriyor. Bunda güçlüklere göğüs germesini bilen ve şükrünü eda etmek isteyenler için büyük dersler vardır; hiç kuşku yok! Bakın, denizde kimilerini dağ gibi dalgalar sardığında, hemen dine sarılıp Allah’a yalvarıp yakarırlar. Tehlike geçip de sağ salim kıyıya ulaştırdığında ise içlerinden kimileri hala kararsızdır. Zaten hiç kimse haince bir nankörlüğe kapılmadıkça ayetlerimizi bile bile inkâr etmez” (Lokman: 31/25-32).


 Dikkatle okuyun. İnsanı, hayatı ve doğayı nasıl tasvir ediyor, neye gerçeklik diyor görün. Yerleri ve gökleri yaratanın “Allah” olduğunu söylediği halde hepsi apaçık ayetler (gerçekler) olan insan, hayat ve doğadan kopmuş olanları anlatılıyor bu ayetler…

Ayetleri böyle yoğun bir şekilde vermeme bakarak üzerinize bıkkınlık çökmesin. Dikkatle okuyun. İnsanı, hayatı ve doğayı nasıl tasvir ediyor, neye gerçeklik diyor görün. Yerleri ve gökleri yaratanın “Allah” olduğunu söylediği halde hepsi apaçık ayetler (gerçekler) olan insan, hayat ve doğadan kopmuş olanları anlatılıyor bu ayetler…

Onlar bir Allah’a inanırlar ama gerçeklikten kopmuşturlar. Gözlerinin önündeki gerçekliğe karşı sağır, dilsiz ve kör olmuşlardır. Yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsa, deniz de mürekkep, sonra buna yedi deniz daha eklense anlatmakla, öğrenmekle, bilmekle tükenmeyecek olan yaşayan gerçeklikten habersizdirler. Allah’ı, gecenin gündüze, gündüzün de geceye çevrilmesinde, güneş ile ayı emre amade kılmasında ve her birinin belirli süreye doğru akıp gitmesinde, gemilerin denizde nasıl akıp gittiklerinde yani açık tabiatta, yaşayan doğada ayetlerini göstermesinde aramazlar da cinde, peride, sırda, büyüde, tılsımda, kırklarda, yedilerde vs. ararlar. O inandıklarına da Allah derler. “Cenâb-ı Hakk” yani gözlerinin önünde ayetleriyle kendini gösteren gerçeğin ta kendisinden habersizdirler.

“Hiç bir şeyden habersiz, kendi halinde namusuyla yaşayan mümin kadınlara zina iftirası atanlar dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onları büyük bir azap bekliyor. Dilleri, elleri ve ayaklarının yaptıklarını dile gelip anlatacağı gün…O gün Allah onlara hak ettikleri cezayı verecektir. Böylece onlar, Allah’ın her şeyi açığa çıkaran GERÇEĞİN TA KENDİSİ olduğunu bileceklerdir. (NUR: 24/23-25).


Neye inandığınızı iyi düşünün…

* “İman edenlerin Allah’ı ve O’nun katından inen GERÇEĞİN TA KENDİSİNİ hatırlamaları için titreyip kendilerine gelme zamanı gelmedi mi? Yoksa önceki çağlarda kendilerine kitap verilip de sonra üzerlerinden uzun zaman geçince günaha dalarak kalpleri katılaşanlar gibi mi olacaklar? (HADİD: 57/16)

Yani; iman iddiasında bulunanların “Cenâb-ı Hakk’ı” (gerçeği, hakkı ve adaleti) ve O’nun katından gelen gerçeğin, hakkın ve adaletin evrensel sesi Kur’an’ı hatırlamaları, ona dönmeleri ve onunla titreyip kendilerine gelme zamanı gelmedi mi? Yoksa önceki çağlarda kendilerine kitap verilenler gibi, aradan uzun zaman geçince gerçeklikten (tarih, insan, hayat ve tabiattan) koparak dinlerini tapınak dinine çevirenler, kitaplarını terk edenler, duvarlara asanlar, ölüler kitabı haline getirenler, cenaze ritüeli haline sokanlar, haktan ve adaletten sapanlar, günaha dalanlar, inançlarını hurafe çöplüğüne döndürenler, sanki Allah yokmuş gibi yaşayanlar, sanki Kur’an bize seslenmiyormuş gibi arkasına bakınıp duranlar, sanki Kur’an bize değil de duvarlara okunuyormuş gibi kalpleri kaskatı kesinler gibi mi olacaklar?

Konuya dair verdiğim bilgiler bir kaç Kaynaktan Toplanmıştır..
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: ceycet - Ocak 04, 2011, 10:43:11 öö

Sayın Rohani,yeni bir üyemiz olduğu halde emek verdiği katkılarıyla takdir edilmeyi hak ediyor.İslam ve Kuran konusunda ki birkimini de beğeniyle takip ediyorum.

Öncelikle,Kuran'ın kendisinin bizzahati mucize olduğuna inandığımı belirtmek isterim.Ancak,ilgi alanım özellikle ezoterizm olduğu için,kutsal metinlerde yazılmış olanların içrek anlamları konusunda tefekkür ederim ki,bu durum beni çoğu tevil üstadından,ilahiyatçıdan özellikle de kabukçu,dinci,istismarcı olarak nitelendirdiğim zevattan ayırır.Bu özel durum nedeniyle de zaman,zaman eleştirinin de ötesinde ithamlarla karşılaşırım.Olsun,olmalı da, ben halimden ve idrak ettiklerimden şimdilik memnunum.

Öncelikle,elçilik konusunu bir kenara bırakırsak,Kuran'da da belirtildiği gibi,her insanın Tanrı'nın halifesi olduğuna,iman yoluyla farkındalıklarını arttırabilen her insanın Tanrı'yla birebir iletişim kurabildiğine,bu iletişim aracının da içimizde hiç susmayan Vicdanın sesi olduğuna yürekten inanırım.Aklın ürettiği,bilginin desteklediği ve Vicdanın onayladığı her karar,bizzat Tanrı'nın vahyidir.

Yaradılmış olarak tanımladığımız,canlı-cansız algıladığımız nesnelerin hiçbirisi Tanrı'dan azade,uzakta veya ötede değildir.Kainatta varolan hernesne,özellikle de canlılar,herdaim değişime tabidir.Dolayısıyla,bizlerin ölüm olarak algıladığımız olay,aslında bir değişimden başka birşey değildir.Evrim ve devinim devam ettiği için beşer sıfatı taşıyan İnsanın da evrimi halen devam etmektedir.Bizler,henüz olması gereken insanlar değiliz,daha olmaya devam ediyoruz.Olduğumuz da ise halen insan mı oluruz,o konu da şimdilik birşey söyleyemem.

İnsanın varolduğunun bilindiği yazılı tarihten bugüne varolan dinler,kültler,antik gizemlerin tamamı aynı konuya işaret eder.Burada sorgulanması gereken en önemli husus,Tanrı mı bizleri yarattı,yoksa bizlermi Tanrı'yı yarattık,olmalıdır.

Yoksa aslında ikisinin de birbirinden farkı mı yoktur?...İnsan zihni,herhangi bir olguyu kabullenebilmek için "İmge"ye ihtiyaç duyar.Doğa,bünyesinde barındırdığı yaptırım erkini insana anlayacağı dilde anlatamadığı için dir ki,insan bu sorunun cevabını kendisi aramış,enkolay çözümü de kendisini yaradan Tanrı'yı yaratmada bulmuştur.Zaman içinde evrilen bu inanç sistemleri,tevhid dinlerinin ifşasıyla dondurulmuş olsa da,neredeyse her inananın zihninin bir köşesinde bir Tanrı imgesi vardır.

Çoğumuz da,gökyüzünde tahtında oturan nur yüzlü,eli bastonlu sakallı bir ihtiyar olarak beliren bu imge bilinenin ötesinde,Kuran'ın tanımıyla bizzahati gizli Şirktir.

Bu benzetmeleri,benzeri şekilde antik dönemde ve sonraları anlatmaya çalışan;Pitagoras'ın,Sokrates'in,Platon'un,Bruno'nun,Nesimi'inin,Hallac-ı Mansur'un,Arabi'nin,Mevlana'nın,Şeyh Bedrettin'in ve daha birçok katledilen tefekkür üstadının Tanrı'nın bilinen elçilerinden farklı düşündüklerini zannetmiyorum.

Sayın Rohani'nin de vurguladığı gibi aslında söylenecek daha çok şey var.

Umarım,şimdilik bukadarı yeterli olur.


Saygılarımla



Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Rohani - Ocak 04, 2011, 01:27:14 ös
Burda Mustafa Kemal Atatürk'ün son Meclis Konuşmasında vurguladığı Hakikat hiç bir 'Te'vil' gerektirmeksizin şu gerçeği ortaya koyuyor ;

 ''Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz"
( Mustafa Kemal Atatürk )

Bu noktada Kur'an Kutsal Kitap mıdır değilmidir ? ortaya çıkacaktır !

İslam ‘dinlerden bir din’ olmadığı gibi…
Hz. Peygamber ‘din adamı’ olmadığı gibi…
Kur’an da bir ‘kutsal kitap’ değildir! demektedir bir düşünürümüz..

Çünkü İslam’a “dinlerden bir din” muamelesi yapar ve onun Peygamberini de “din adamı” gibi görürseniz, her ikisini de gerçek hayat mecralarının dışına itmiş olursunuz…

Kur’an’a da ‘kutsal kitap’ muamelesi yaparsanız, onu “tapınak ayinine” dönüştürür ve “ölü metin” haline getirirsiniz…

Çünkü ‘kutsal kitap’ okunmaz, anlaşılması gerekmez, tapınmaya yarar. Aklın ve tefekkürün konusu değildir. Bu nedenle de içinde her türden ‘absürd’ geçse normaldir. Zira nasıl olsa yaşamın konusu değildir. Diriler için manevi tatmin, ölüler için de telkindir…

Daha önceki dinlerin hayattan çekilişi hep böyle olmuştu.

Şu an Türkiye’de din buna dönüşmüş durumda.

İslam, dinler dünyasındaki reformcu özelliğini kaybederek, dinlerden bir din haline geldi/geliyor ve eski dünya dinlerinin akibetine doğru hızla ilerliyor.

Kanımca bunun panzehiri “Devrimci din”, “Arkadaş peygamber” ve “Yaşayan Kur’an” anlayışıdır.


Saygılarımla

Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Prenses Isabella - Ocak 04, 2011, 02:25:56 ös

Ritüeller hakkında Sayın ,Prenses Isabella 'Namaz' konusunu paylaşacağım, Konuya rağbet olursa diğerlerinide paylaşabilrim 'Alıntı' yaptığım yazılar bu konularda çalışma yapan Bir İlahiyatçı'nın Mekalesi,ancak ben bu konularda İlahiyatçı Yazar'a katıldığım için paylaşmak istiyorum...


Cok guzel olur.. Tesekkur ederim Sayin Rohani; paylasiminizi dikkatle izliyorum.

Saygilarimla,
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: ceycet - Ocak 04, 2011, 04:16:38 ös
Burda Mustafa Kemal Atatürk'ün son Meclis Konuşmasında vurguladığı Hakikat hiç bir 'Te'vil' gerektirmeksizin şu gerçeği ortaya koyuyor ;

 ''Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz"
( Mustafa Kemal Atatürk )

Bu noktada Kur'an Kutsal Kitap mıdır değilmidir ? ortaya çıkacaktır !

İslam ‘dinlerden bir din’ olmadığı gibi…
Hz. Peygamber ‘din adamı’ olmadığı gibi…
Kur’an da bir ‘kutsal kitap’ değildir! demektedir bir düşünürümüz..

Çünkü İslam’a “dinlerden bir din” muamelesi yapar ve onun Peygamberini de “din adamı” gibi görürseniz, her ikisini de gerçek hayat mecralarının dışına itmiş olursunuz…

Kur’an’a da ‘kutsal kitap’ muamelesi yaparsanız, onu “tapınak ayinine” dönüştürür ve “ölü metin” haline getirirsiniz…

Çünkü ‘kutsal kitap’ okunmaz, anlaşılması gerekmez, tapınmaya yarar. Aklın ve tefekkürün konusu değildir. Bu nedenle de içinde her türden ‘absürd’ geçse normaldir. Zira nasıl olsa yaşamın konusu değildir. Diriler için manevi tatmin, ölüler için de telkindir…

Daha önceki dinlerin hayattan çekilişi hep böyle olmuştu.

Şu an Türkiye’de din buna dönüşmüş durumda.

İslam, dinler dünyasındaki reformcu özelliğini kaybederek, dinlerden bir din haline geldi/geliyor ve eski dünya dinlerinin akibetine doğru hızla ilerliyor.

Kanımca bunun panzehiri “Devrimci din”, “Arkadaş peygamber” ve “Yaşayan Kur’an” anlayışıdır.


Saygılarımla




Evet sayın Rohani!...

Uğraşımız haline dönüşen Ezoterizm üzerinden anlamaya,anlatmaya çalıştığımız da buna yakın kutsi bir misyondur.

Absurdluğu,dogmayı,bağnazlığı,taassubu,aklın inkar ettiği olguyu bu şekilde aşmaya çalışanlarımızın sayısının giderek artıyor olması da bizleri/beni mutlu etmektedir.


Saygılarımla
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Rohani - Ocak 04, 2011, 09:17:35 ös

Ritüeller hakkında Sayın ,Prenses Isabella 'Namaz' konusunu paylaşacağım, Konuya rağbet olursa diğerlerinide paylaşabilrim 'Alıntı' yaptığım yazılar bu konularda çalışma yapan Bir İlahiyatçı'nın Mekalesi,ancak ben bu konularda İlahiyatçı Yazar'a katıldığım için paylaşmak istiyorum...


Cok guzel olur.. Tesekkur ederim Sayin Rohani; paylasiminizi dikkatle izliyorum.

Saygilarimla,

İslam'ın Ritüellerine Devamla..



EZAN:

Nüsuku: İçinde “Allahuekber” ve “Lailahe illallah” sözlerinin en çok geçtiği bilinen cümlelerden oluşan ilan ve çağrıdır. Genellikle günde beş (Sünnîler) ve bazen de üç kez (Şiîler) camilerden yükses sesle okunur. Buna ezan (duyuru, ilan) denir.

İbadeti: Allah’tan (halktan) daha büyük olduklarını sananlara ve Allah’a (halka) rağmen otorite tesis etmeye çalışanlara bir reddiyedir. Mülkü ele geçirerek müstağnileşen ve böylece tuğyan edenlere hatırlatma ve ihtardır. Çünkü İslam’ın şiarlarının merkezinde “Lehu’l-mülk” (Mülk Allah’ındır) vardır. Bu, bir şeye reddiye değil; önce ilan ve duyurudur. Kur’an’ın tüm ruhuna sinmiştir. Öyle ki Kur’an’ın her sayfasının ortasına sanki Lehu’l-mülk damgası basılıdır. Bütün kıssalar, ahkam, nüsuk ve anlatılar bunu açımlar. Konu (parağraf) bitimlerinde yerlerin ve göklerin mülkünün Allah’a ait olduğu sıklıkla vurgulanır.  İşte ezanda kim       yeryüzünün kuvvet arçalarını (bilgi, iktidar ve servet) ele geçirip büyüklenmeye kalkarsa ona reddiye gelir: Allahuekber! [En büyük Allah’tır]. Sonra kişi veya kişiler, kurum veya kurumlar bu büyüklenmeye dayanarak insanlar üzerinde otorite tesis etmeye ve hegemonya kurmaya kalkarsa ona reddiye gelir: Lailahe illallah! [Allah’tan başka ‘ilah’ yoktur].  (Bkz. ‘İslam’ın iki büyük şiarı’ başlıklı makale).

ORUÇ:

Nusuku: Ramazan ayında bir ay boyunca yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır.

İbadeti: Hayatta Şeytanın dört büyük saptırma yolunu tıkamayı ve onlara karşı kendini tutmayı ifade eder: Servet, şehvet, iktidar, şöhret…  Aç kalarak servete ve biriktirmeye, cinsel ilişkiden uzak durarak şehvet ve iktidara (iktidarsızlık!) ve itikafa girerek şöhrete karşı kendinizi tutma talimi yaparsınız. Bu durumda oruç ritüelinin ibadeti servet, cinsellik, iktidar ve şöhret tutkusundan uzak durmanın bizatihi kendisidir. Çünkü her tür şehvetin panzehiri açlıktır. Yeryüzünde bir milyar aç varken, orucu zenginlerin iftar gösterişine çevirenler ibadet yapmış olmazlar. İftar ve sahur sofralarındaki oruç değildir; onun ritüelidir. Bilakis ibadet hayatta öksüzü koruma ve yoksulun yanında olmadır. Böyle bir hayat tarzını benimseme, örneğin siyaseti bunun için yapmadır. Demek ki ramazanda ritüel/nüsuk ile iş/dava öğretilmekte Ramazan ayı çıkınca da ibadeti başlamaktadır.

KURBAN:

Nüsuku: Hacda hediye olarak kesilen hayvanlara denir. Bazı İslam toplumlarında hac dışında da kurban kesmek büyük eşitlik ritüeline (hac) bulunduğu yerden katılım sağlamak amacıyla adet olmuştur. Kurbanlar üçe bölünür: Bir parçası hane halkına, ikincisi komşulara, üçüncüsü yoksullara dağıtılır.

İbadeti: Hayatta birbirine yakınlaşma, hediyeleşme, kaynaşma ve kucaklaşmadır. Oluşmuş tabakalaşma ve sınıflaşmaların kaldırılması, herkesin birbirini ziyaret etmesi, hacda ihram ve tavaf ile sergilenen sınıfsızlaşmaya yaşanılan yerden katılma, öteki için fedakarlık, onun halini anlama ve empati yapmadır. Nimetleri paylaşmalı: Bilgiyi, iktidarı ve serveti de kurbanı üçe böldüğümüz gibi taksim etmeli, paylaşmalı, dağıtmalı ve yaymalıyız. Bir tek yerde temerküz (kenz) ederek tabakalaşma ve eşitsizlik meydana getirmemeliyiz. Bunun için bayrama i’ydu’l-edha yani fedakarlık, öteki için kendini feda etme, diğergamlık bayramı denmiştir.


alıntıdır


Saygılarımla
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Prenses Isabella - Ocak 09, 2011, 04:35:22 ös
Guzel bir sekilde aciklik getirmissiniz Sayin Rohani; konuya.. Ben de ozellikle ''kurban'' kelimesi uzerine kisisel dusuncelerimi sizinle paylasmak isterim. Genellikle Islam ' a atfedilen bu durum aslinda Hz.Ibrahim' den kalma diye dusunuyorum ve bu gelenek haline gelmistir. Nasil ki Islam toplumunda koyun kurban etmek bir sevap sayiliyorsa ayni sekilde Hiristiyan toplumlarinda da '' Hippileri '' toplumdan dislayarak onlari farkinda olmadan feda ederek kurban etmislerdir. Yine sizin de bildiginiz uzere eski cag geleneklerinde de birtakim seyler adak olarak sunulurdu. Ancak ne yazikki oyle bir donem icersindeyiz ki, kesilen kurbanlar yapilan onemli hatalarin onune gecemiyor. ( bunu insanlik bilinci baglaminda dusunmenizi istiyorum, boylelikle ne demek istedigim rahat bir sekilde anlasilabilinir. ) Bu arada Islam mevzusu uzerinde detayli bilgi vermeniz sayesinde daha saglam goruslerimin oldugu kanisindayim, sagolun.

Saygilarimla..  
Başlık: Ynt: İlk Ayet ''OKU''
Gönderen: Mustafa Kemal - Ocak 10, 2011, 03:31:14 ös
Oruç:

Aç kalmak, cinsel ilişkiye girmemek değildir. Nefse hakim olmaktır. İlk cümledeki eylemlere yalan söylememeyi, hırsızlık yapmamayı, haketmediğini istememeyi, kötülüğü aklından dahi geçirmemeyi, vb. ekleyebiliriz. Bunlar bir araya getirildiği zaman "iyi insan" olmayı anlatır. İbadet biçimiyle belli bir süre için öngörülmesi, bence öğretim süresidir. Yahudilikten alınan bir ibadet şeklidir.

Kurban :

Bilinen en eski ibadet şeklidir. Kötü güçleri defetme, atalarının ruhlarını huzura erdirme ya da bereket ve bolluğun sağlaması için her inançta kabul edilen ana ibadetlerden birisidir. Burada asıl sembolizma hayat döngüsünün kesintisiz devam etmesidir. Bir canlının kanı aktığı zaman öldüğü için, eski devirlerde "can" "kan" ile eşdeğer tutulurdu. Çok basit bir örnekle anlatmak gerekirse; bir koyun kurban edildiği zaman, kan akar toprağa karışır, koyun ölür ama kanın aktığı toprakta çimenler çıkar, başka bir koyun bunları yer ve hayat bulur.

Kurban sunma geleneği Hazreti Adem’in oğulları Habil ile Kabil dönemine kadar uzanır. Kabil toprağın mahsulünden, Habil de sürünün ilk doğanlarından ve yağlarından Rablerine birer takdim arz etmişlerdi. Habil’in takdimi kabul edilirken, Kabil’inki kabul edilmedi. Bunun üzerine Kabil Habil’i öldürdü.  Nuh Peygamber’in de kurban sunduğu bilinmekte. Tufan’dan sonra Hz. Nuh mezbah üzerinde hayvanların ve kuşların temiz olanını Rabbe takdim olarak sundu. Hz.İbrahim beraber yürüyüp gezecek çağa erişince oğlu İsmail’e: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.  (Bu meselin İslamdan çok önceleri kullanılan Yahudi versiyonunda kurban edilecek oğul İshak’tır.)

Yahudilik’te kurban ilk dönemlerden itibaren, ikinci Mabed’in yıkılışına kadar, İbrani dininin ve Yahve’ye ibadetin en önemli unsuru idi. Hala kutlanmakta olan Fısıh Bayramı, ikinci Mabed’in yıkılışından beri kurban kesilmeksizin kutlanan bir “kurban bayramı”dır.  Hz. İsa, bir cüzamlıyı iyi ettikten sonra ondan gidip Musa şeriatında belirtildiği üzere bir kurban takdim etmesini istemiştir (Burada Hz. İsa’nın -eğer gerçekten yaşamışsa - Yahudi bir anneden doğan bir Yahudi olduğunu unutmamak gerekir). Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi inancı, onun insanlığın ezeli günahtan kurtarılışı adına kurban edilişi olarak değerlendirilerek, Hristiyanlık’ta kurban anlayışına farklı bir boyut kazandırılmıştır. İbrahim’den alınan gelenekle, Müslümanlar Hicret’in 2. yılından itibaren kurban kesmektedir.

Kurbana, insanlık tarihinin kaydettiği pek çok dinde rastlanır. Örneğin Mezopotamya tufan hikayesinde, Utnapiştim tufandan sonra kurban sunar.  Japonların eski tabiat dini Şintoizm’de öfkelerini yatıştırmak için tabiat tanrılarına ve ölülere kurban ve takdimler sunulurdu. Eski Çin’de en büyük tanrı T’ien veya Şang-ti’ye kurban sunulurdu. Ariler’in etkisiyle Hinduizm’de de tatbik edilmeye başlayan kurban, insanları tanrılarla iyi münasebette bulunduran ve kurtuluşa götüren yollardan birisi idi. İranlılar, en eski zamanlardan beri, ibadetleriyle birlikte tanrılara kurbanlar sunmuşlar. Sabiilik’te, ayin yemeklerinin bir parçası olarak kabul edilen kurbanın ışık elçisi Hibil Ziva tarafından emredildiğine ve ilk defa onun tarafından uygulandığına inanılır.

Masonlukta ritüellerden bahsederken, her ezoterik örgütte benzeşen ritüeller olduğunu söylüyoruz sürekli. Dinlerin de bıkıp usanmadan aynı ibadetleri kendilerine uyarlamaları ilgi çekici değil mi?

Saygılarımla.