Masonlar.org - Harici Forumu

Mason ve Masonluk Nedir? => Mason Sözlüğü => Terimler ve Kavramlar => Konuyu başlatan: ADAM - Aralık 20, 2011, 04:29:24 ös

Başlık: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: ADAM - Aralık 20, 2011, 04:29:24 ös

Bu konu beklediğimden daha uzun sürdü. Meğer ne çok anlatılabilecek şey varmış şu obediyans kavramıyla bağlantılı olarak... Üstelik elimden geldiğince kısa kesiyorum. Bu kadar çok uzayında ayrı bir başyık açayım dedim. İsteyen öncekine devam eder, isteyen bu ikincisine.




Grand ya da grande (Almancada gross) = büyük. Türk Masonluğu’nda eskiden “gran” diye bir sıfat kullanılmış dönüştürme olarak. Hâlâ kullanılmakta olduğu bir yer bile var. (Türkiye’de Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti Süprem Konseyi’nin başındaki kişi yani 33. derecedeki en yetkili mason kısaca “Gran Komandör” olarak anılıyor.)

O tarihlerde loca sözcüğünün karşılığında da “loj” kullanılmaktaymış.

İş büyük locaya gelince, işte o “granloj” olarak anılmış. Türkiye’deki Masonluğun tarihinde, 1950’li yılların başlarında üç “ünite granloju” var. (Bu konudaki ayrıntı, konu başlığının çok dışında kalır. İstenirse ayrı bir başlık altında incelenebilir.)

Bu bağlamda “büyük doğu” teriminin karşılığı olarak da elbette “granoryan” diye bir terim kullanılmış. Ancak bu Türkiye’deki herhangi bir örgüt için geçerli değil. Örneğin Grand Orient de France dendiğinde bunun dilimizdeki karşılığı Fransa Granoryanı.

İşin doğrucası, Türk dili kuralları uyarınca tüm bu sözcüklerde “gran” sıfatının ayrı yazılması gerekiyor ama nedense Almancadaki gibi birleşik yazılması yeğlenmiş.

Biliyor musunuz, “loca” sözcüğü bile Türk Masonluğu’nda öyle kendine öyle kolay kolay yer bulamamış. Benimsenmesi zaman almış. Pek iyi bilmiyorum ama sanırım bunun nedeni fonetik olarak bu sözcüğün İtalyancadan alınma gibi bir izlenim vermekte oluşu. Keşke zamanında eski masonları sorulmuş olsaydı. Acaba Türk Masonluğu’nun yazınında bu konuda yapılmış bir inceleme var mı? Bana denk düşmedi.

Türkiye’de biz 1950 yılı öncesinde yabancı dil olarak Fransızcaya pek düşkünmüşüz. Hele Cumhuriyet öncesinde öylesine düşkünmüşüz ki, bunu Hüseyin Rahmi Gürpıhar birçok yapıtında çok güzel bir şekilde hicvetmiştir.

1950 yılından sonra Türkiye’de öncelikli yabancı dil rüzgârının yönü İngilizceye dönmüş. Ancak o sıralarda Masonlukta Fransızcadan dönüştürme sözcükler hemen yerlerini İngilizceden dönüştürme olanlara bırakmamış. Günümüze kadar bile bırakmış değil. Hep çağın ilerisinde olduğunu ileri süren Masonluk, bu bakımdan çağı hayli geriden izliyor nedense…

Loca sözcüğünün öyle hemencecik kabul edilemeyişinin bir diğer nedeni de bu sözcüğün dilimizde öteden beri güncel kullanımda başka anlamlar taşıması olsa gerek;  hani bir sinema, tiyatro ya da stadyumdaki özel bölmelere loca denir ya…

Sonra bunun yerine “mahfil” sözcüğü benimsenmiş bir dönem için. Nitekim Özgür Masonlar Büyük Locası’nın ilk kuruluşu sırasındaki özgün adı da Türkiye Büyük Mason Mahfili. Günümüzde resmi derneğinin ve web sitesinin adı bile o tarihten kalmalığı sürdürüyor. Ancak bu örneğin dışında “büyük loca” teriminin karşılığı olarak “büyük mahfil” diye bir terimin kullanıldığını pek görmüyoruz.

Arapça kökenli mahfil ya da mahfel, günümüzde olağan dilde kullanımı süren bir sözcük; “toplanma yeri” ya da bunun gibi bir anlama gelir. Bir topluluğun tüzel kişiliğini yansıtmaz. O ancak Türk Masonluğu’na özgü bir kullanımdır; hem kısa bir dönem için. Ancak günümüzde loca yerine “mahfil” sözcüğünü kullanmayı âdeta ağız alışkanlığı edinmiş, bunu sürdüren masonların var olduğunu söyleyebiliriz.

Gelelim şu ikinci sözcüğe: “Orient”.

Bu sadece “doğu” anlamına mı gelir? Acaba “yön” ya da “yol” (tarik) anlamına da gelmez mi?

Gelir. Olabilir.

Hele biraz da konuya günümüzün Fransızcası ile değil de 18. yüzyılda bakarsak; acaba bu “orient” sözcüğü “birliktelik”, “ortaklık”, “müştereklik”, “işbirliği” gibi anlamlara da gelebilir mi?

Evet!... Bunun öyle olduğunu benden önce Sayın enelsır belirtmişti.

Acaba değişik ritlerin simgesel derecelerde bir araya getirilişi bunu mu yansıtıyor? Bir ortaklık, bir araya gelmek, aynı çatı altında buluşmak ve birlikte hareket etmek. Nasıl büyük loca kendisini oluşturan localar üzerinde bir otoriter egemenlik kuruyor ve buna obediyans deniyorsa, aynısını rit bağlılığı olmadan yapmak.

İşte böylece bir obediyans türü daha çıkmış oluyor genel Masonluk sahnesine…

Türkiye’deki ilk obediyansının örgütlenmesinin de başlangıçta böyle olması öngörülmüş ve bu amaçla “maşrık-ı âzam” terimi kullanılmış. Daha sonra bunun yerini “büyük maşrık” almış.

Buradaki maşrık sözcüğüne dikkat edin. Yer yer “meşrık” biçiminde yazılmış olduğunu da görebilirsiniz. Hangi fiilden türetilerek geliyor? Acaba “teşrik” olabilir mi yani şeriklerin bir araya gelişi?

Masonluğun tarihinde, Operatif Masonluk ile bağlantılı olmak üzere sözü geçen kuruluşlardan biri de belli bir dönemde loca üstatlarının locaları adına katılımıyla oluşan korporasyonlardır. Bu tür kuruluşları dilimizde “şirket” olarak da adlandırabiliriz. Kök aynı kök. Gerçi bu oluşum Kıta Avrupası’nda değil, Londra’da ortaya çıkmıştır ama acaba ondan yüz yıl kadar sonra Fransız masonlar tarihteki o operatif oluşumu bu kez spekülatif bir bağlamda mı değerlendirmekteydi?

Yanıtı verilemeyecek bir soru daha… Ancak Fransız masonlardın Operatif Masonluktan olabildiğince sıyrılma çabasına bakacak olursak, böyle bir olasılığın zayıf olduğunu da söyleyebiliriz.

Spekülatif Masonluk…

İşte ben de tüm bunları yazdıktan sonra şimdi size gönül rahatlığı ile bu anlattıklarımdan çoğunun spekülasyon olduğunu da söyleyebilirim.

Ancak öyle gelişigüzel ya da boş bir spekülasyon da değil. Dayanağı var.

Elbette şunu da eklemek gerek: Türkiye’deki ulusal nitelikli Masonluğun başlangıç tarihi olarak kabul edilen 1909 yılı ve sonrasında kullanılmış olan o “maşrık” sözcüğüne karşılık, yurdumuzdaki simgesel dereceler örgütü hiçbir zaman Masonluktaki anlamıyla bir büyük doğu olmamış, olamamış hatta 1930 yılında bu bağlamda ortaya çıkan bir girişim çok sert bir tepkiyle karşılanmıştır.

İstanbul’da 1933 yılında daha önce Fransa Büyük Doğusu’na bağlı olarak ve Fransız Riti’nde çalışmakta iken Türkiye Büyük Maşrıkı’na katılan Renaissance adlı locanın katılım töreni sırasında, bir rit değişimi yöntemi uygulanmış ve bu loca çalışmalarını bundan sonra Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin simgesel derecelerinde yürütmüştür.

Bir büyük doğu terimi üzerinde bu kadar çok söz etmeye değer miydi bilmem ama etmiş olduk bir kere.

Bundan sonra herhangi bir obediyansın işleyişine de bakalım biraz.

Ancak isteyenler bir de şuna bakabilir:

Osmanlı Devleti’nde Masonluğun 1909 yılında ilk kez ulusal bir nitelikte örgütlenişi ile bağlantılı olmak üzere (1861 yılında kurulmuş olan ilk yüksek şûra göz ardı edilerek) şöyle bir söz edilmiştir: “Türkiye’deki ilk mason obediyansını yüksek şûra kurmuştur.”

Burada sözü edilen obediyans Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî, yüksek şûra da Şûrayı Âlîyi Osmanî.

Masonik yazında bu iddianın doğru olmadığı, her iki kuruluşta birden aynı kişilerin yer almakta oluşunun bu iddia açısından bir kanıt sayılamayacağı da belirtilir.

Aslına bakarsanız öyle uzun boylu kanıt gerekmez.

Şu yazılmış olanlar zaten Türkiye’deki ilk obediyansın yüksek şûra tarafından kurulmuş olamayacağını açıkça gösteriyor.

Konuyla yakından ilgilenenlere bir soru: Niçin?


Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: BULGARIA - Aralık 20, 2011, 06:21:43 ös
Merhabalar baştan sona okudugum ve memnun kaldığım bir yazı olduğunu öncelikle belirteyim sayın ADAM.Çalışma esnasında okuyup yorumladığım için bu ve diğer yorumlarımda eksik kısımlarım olabilir affola.İlk obediyansın yüksek şüra tarafından kurulmuş olamayacağını savunuyorsunuz ve konu ilgili arkadaşlarada bunun nedenini soruyorsunuz soruyu doğru anladıysam eğer.Ben objektif bir bakışla bile baktığımda zaten tarih bariz ifade ediyor ilk olmadığınıda fakat ritlere bakılırsa ritüellerde kullanılan dillere bakılırsa da yüksek şüranın ilk obediyans kuranın olmadığı ortaya üstü kapalı olarak zaten çıkıyor gibi gelmedi değil bana.

Operatif masonluğa gelince fransız mason locaları operarif masonluktan sıyrılarak bence mason localarının geleceğini oldukça büyük ve olumlu bir hamle yapmışlardır,locaların daha rahat hareket edebilmesi bağımsız olarak da bir takım kararlar alabilmese bunlar masonluğu ve locaları etkileyecek büyüklükte kararlar değil elbette fakat ufak çapta kararlar için bile kooparatiflere danışılmasından sıyrılma durumu atılmış oldukça başarılı bir adımdır diye düşünüyorum.


Çağın ilerisinde olduğunu ama çağı geriden takip ettiğiniz masonluğun bu kısmına gelince tamamiyle fikir ve düşünce ayrılığına düşüyoruz sizinle sayın ADAM. Neden mi ? Masonluk çağın ilerisine zaten çağın hem ilerisinde olup hemde gerisini kontrol edebilme özelliği sayesinde gidebilmiştir.Çağın ilerisinde olup çağ gerisini bile takip edebilen bir topluluk çağın ilerisinde bir topluluk denilmeyi sonuna kadar hakediyordur.O zamanın bireyleri masonların kullandığı dili terk edip başka bir dile yöneliyorsa ve masonlar çizgisini bozmuyorsa bu durumda masonlar kesinlikle çağ gerisinde kalmış diye bir eleştiriye tabii tutulamaz.


Konusu ve anlatımı itibariyle yazınızı takdire şayan buldum.Teşekkür ederim..Lütfen bu tarz konuları daha çok paylaşalım ve yoruma açalım diğer forum üyesi arkadaşlarımı bilmiyorum fakat ben çok zevk alıyorum bu durumdan ayrıca bilgi birikimi en kolay tartışma fikir alışverişi ve karşılıklı iletişim sonucunda oluşur diye düşünüyorum..



Saygılar.. SS
Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: ADAM - Aralık 20, 2011, 06:57:42 ös

Çalışmanın bu aşamasıyla bağlantılı olarak Sayın Bulgaria’nın ettiği övgülü sözler için teşekkürler.

Benimle aynı görüşte olmadığı şu çağın ilerisi ya da gerisinde olmanın tartışması elbette öznel bir değerlendirmedir ve ayrıntısına girilmesi bu başlığın çok dışına taşar.

Fakat Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî’yi niçin yüksek şûranın kurduğunu ileri süren görüşün dayanak noktasını daha belirgin olarak ortaya koyalım: 1861 tarihinde kurulmuş olan yüksek şûra çoktan etkinliğini yitirmiştir. 1909 yılında 33. dereceye yükseltilen Türk masonların bir araya gelişiyle yeniden kurulmuştur. Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî’nin kuruluşu ise bundan birkaç ay sonra aynı yıl içindedir. Üst düzey yönetim kadrosunda 33. derece masonlar da bulunmaktadır. (Bu konuda tam tarihler ve isimler belleğimde yok. Bunları çıkarmak için belgelere bakmam gerek.) İşte iddianın mesnedi budur.

Ben de bu iddianın yersiz ve yanlış olduğunu ileri sürüp, “Niçin?” diye soruyorum. Sayın Bulgaria’nın yanıtı bu sorunun yanıtı değil. O tarihlerden söz etmiş. gerekçe olarak. Oysa iki olay da aynı yerde ve aynı tarihte. Dediğim gibi, isimlerin de birçoğu örtüşüyor. Şu halde o iddia niçin doğru olamaz?

Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: BULGARIA - Aralık 20, 2011, 07:07:09 ös

Çalışmanın bu aşamasıyla bağlantılı olarak Sayın Bulgaria’nın ettiği övgülü sözler için teşekkürler.

Benimle aynı görüşte olmadığı şu çağın ilerisi ya da gerisinde olmanın tartışması elbette öznel bir değerlendirmedir ve ayrıntısına girilmesi bu başlığın çok dışına taşar.

Fakat Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî’yi niçin yüksek şûranın kurduğunu ileri süren görüşün dayanak noktasını daha belirgin olarak ortaya koyalım: 1861 tarihinde kurulmuş olan yüksek şûra çoktan etkinliğini yitirmiştir. 1909 yılında 33. dereceye yükseltilen Türk masonların bir araya gelişiyle yeniden kurulmuştur. Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî’nin kuruluşu ise bundan birkaç ay sonra aynı yıl içindedir. Üst düzey yönetim kadrosunda 33. derece masonlar da bulunmaktadır. (Bu konuda tam tarihler ve isimler belleğimde yok. Bunları çıkarmak için belgelere bakmam gerek.) İşte iddianın mesnedi budur.

Ben de bu iddianın yersiz ve yanlış olduğunu ileri sürüp, “Niçin?” diye soruyorum. Sayın Bulgaria’nın yanıtı bu sorunun yanıtı değil. O tarihlerden söz etmiş. gerekçe olarak. Oysa iki olay da aynı yerde ve aynı tarihte. Dediğim gibi, isimlerin de birçoğu örtüşüyor. Şu halde o iddia niçin doğru olamaz?




Benim yazdığım yorum düşünce ve okunmuş konuların akılda kalan kısımları ama sizin son açıklamalarınızdan sonra konu gayet netlik kazandı.Son sorduğunuz sorunun da üzerine birşeyler elbette söylemek isterim fakat çok ciddi sorunlarımdan birisi olan sorunumu çözüyorum şu anda :) para kazanma sorunu.Sakin kafa ile hem düşünüp hem yazıp hem para sayıp hem para nakledemiyorum.


Saygılar.
Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: ADAM - Aralık 22, 2011, 05:49:38 ös


Sayın Bulgaria'nın bu başlık altındaki son sözünün üzerinden bir bütün gün geçti.

Forumun diğer katılımcıları sus pus olmayı sürdürüyor.

Forumun mason üyelerinden hiç ses çıkmıyor.

İki yıl önce 100. yıl kutlamaları yapıldı. Bu konu o zaman da gündeme gelmiş miydi?

Hangi konu?

1909 yılında Maşrık-ı Âzam'ı Şûrayı Âli kurmuştur.

Dolayısıyla Maşrık-ı Âzam bir bağımsız obediyans değildi. Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti Osmanlı Yüksek Şûrası'na bağlıydı.

Doğru mu yanlış mı?

Doğru ise niçin doğru?

Yanlış ise niçin yanlış?

Bunun burada irdelenmesi forum kurallarının 17. maddesine aykırı değildir.

Buyurun...

Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: enelsır - Aralık 22, 2011, 06:45:09 ös
Doğruyu söylemek gerekirse ben soruyu tam olarak anlayamadığımı sandığım için biraz netleşmesini bekledim. Hala da tam olarak anlayabiliğimi söyleyemem. Anladığım kadarıyla yanıtlamaya çalışayım:

 Şimdi konumuz bir Yüksek Şura ve Büyük locanın ilişkisi değil mi? Yani bunu ülkemiz özelinde ve ülkemizde Masonluğun kurumsal olarak öncelikle Yüksek Şura olarak kurulduğunu, bunun hemen ardından ( aynı yıl içerisinde) Büyük locanın kurulduğunu, Büyük locayı Yüksek Şuranın kurup kurmadığını irdeliyoruz değil mi? Eğer böyleyse söyleyeceklerim olabilir.

 Bir kere Yüksek Şura ve Büyük loca tanımı Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti için geçerli bir durumdur. Bu açıdan bakıldığında Büyük loca EKEİR'in 1'den 3' e kadar olan simgesel derecelerinde çalışır Yüksek Şura ise 4'den 33'e kadar olan derecelerinde. Bu iki kurum görünüşte ayrı gibi görünseler de aslında aynı rit'de çalışan iki Masonik oluşumdur.

 Şimdi olaya bu açıdan bakınca EKEİR'i anlamış olmamız gerekir. EKEİR 4'DEN 33'e kadar değil 1'den 33'e kadar dereceleri olan bir rittir. Yani bir bütündür.

 Dolayısıyla bir yüksek Şura'nın bir ülkede var olabilmesi için o ülkede önce bir Büyük Loca bulunması zorunlu değildir.

 Herşey yoluna girdikten, kurumsal yapılanma bir zemine oturduktan sonra Yüksek Şura 1 ve 3. derecelerdeki çalışmaları oluşturulan Büyük Locaya bırakabilir.

 Ben ülkemizde de böyle olmuştur diye düşünüyorum.



 
Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: BULGARIA - Aralık 23, 2011, 11:28:33 öö
Sayın ADAM.

Şimdi konu ile alakası varmı bilmem ama ben burda okuduğum üzre birkaç soru yöneltmek durumundayım şahsınıza..


Maşrık-ı Azam bağımsız bir obediyans değildi Osmanlı Yüksek Şürası'na bağlı idiyse neden ayrı rit mevcut değil ?


Yani o derece etkin bir imparatorluk etkin bir yönetim hatta ve hatta baskınlığa ulaşmış bir kabul ettirme isteği mevcut iken nasıl oldu da iskoç ritine bağlı kalabilmiştir ?


Yani iskoç ritinin bi yüksek etkisi yoksa Yüksek şuranın mı etkin olmaması buna bağlı acaba ?  Bence buradan Yüksek Şuranın obediyanslar üzerinde etkisi yoktur sonucunu çıkarabilirim ben kendi adıma..

Yani şunu diyebilirim ki kendi adıma bağımsız bir obediyanstır diyorum..


Saygılar.. SS
Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: ADAM - Aralık 23, 2011, 01:07:39 ös



Sormuş olduğum sorunun doğru yanıtı bakımından Sayın Bulgaria hayli yaklaştı. Ancak biraz çekingen davranmış gibi… Noktayı koymamış.

Ben daha açık olarak anlatayım.

1909 yılında Türkiye’de ulusal bir nitelik taşımak üzere kurulmuş olan ilk obediyans, Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî, kendinden birkaç ay önce oluşturulmuş bulunan Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti Yüksek Şûrası yani Şûrayı Âlîyi Osmanî tarafından kurulmuş gibi gösterilmek istenmiştir.

Bu öyle değildir ama öyle gösterilmek istenmesi, 1909 yılındaki bu oluşumun, masonik anlamda ve evrensel boyutta benimsenegelmiş kurallar uyarınca “düzen dışı” olduğunun ileri sürülebilmesi çabasından kaynaklanmaktadır.

Bir diğer neden de Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti Yüksek Şûrası’nın kendine bir pay çıkarma eğilimi olabilir. Nitekim böyle bir eğilimin var olduğu 1930’llu yıllarda kendini göstermiştir.

Denildiği gibi olsaydı, bu kuruluşun adının niteliğinin maşrık-ı âzam (büyük doğu) değil “mahfil-i âzam” (büyük loca) olması gerekirdi.

Çünkü bir ritin egemen otoriter organı, kendi kanatları altında sadece kendine uygun çalışan locaları ve onların oluşturduğu bir obediyansı kabul eder.

Oysa bir büyük doğu yani maşrık-ı âzam birden çok ritin simgesel derecelerinde hatta belki yüksek derecelerde bile çalışma yapabilen bir masonik örgütlenmedir. Bu tür bir örgütlenme Dünya Masonluğu’nun bir kanadında geçersiz, olamaz, düzensiz olarak nitelenmektedir. Öyle nitelemenin ne denli doğru, haklı ve geçerli ya da haksız, yanlış ve geçersiz olduğu da ayrıca sorgulanabilir.

O sorgulamayı Masonluğun Türkiye’deki tarihçesindeki şu konumuzu bir sonuca bağladıktan sonra gerekirse ayrıca yaparız.

Şu aşamada benim ortaya koyduğum değerlendirme şöyle:

Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî’nin bu adı taşımış olmasının gerekçesi, obediyansa bağlanacak locaların başka ritlerde (örneğin Fransız Riti’nde) çalışmalarının da söz konusu olabilmesine olanak sağlamaktı. Çünkü o sıralarda Osmanlı topraklarında çalışmakta olan yabancı localar arasında başka rite bağlı olanlar da vardı. Böylece Türk Masonluğu’na geniş perspektifli, toleranslı bir bakış açısı getiriliyordu.

O tarihteki bu tutum daha sonra da sürdü mü?

Hayır.

Önce bu anlattıklarımı içimize sindirelim. Üzerinde tartışılacaksa tartışalım. Katkıda bulunmak isteyenlerin katkılarını alalım. Sonrasına sonra devam edelim.

Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: BULGARIA - Aralık 23, 2011, 03:35:26 ös
Güzeeel. Burdan çıkan sonuc düşüncelerim ile konu ve eskiye dayalı tarihi uyuşuyormuş.Sanırsam okunan kitap ve yapılan araştırmalar taşlarını yerine oturtmakda önemli rol oynuyor.Zevk aldım bu konuya katılmaktan ve yorumlamaktan.Biraz daha araştırmadan sonra o bahsedilen noktayı da koymayı başaracağıma inanıyorum.Peki konu üzerinde düşünüp tartıştıktan sonra devamına geçmek üzere.


Saygılar..SS
Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: ADAM - Aralık 24, 2011, 11:00:42 öö



Masonluğun Türkiye’deki tarihçesi boyunca ne Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî ne de onun devamı olan Türkiye Büyük Maşrıkı bünyesine başka ritte çalışan bir locanın katılmasına sıcak bakıldı. Bunda belki de, obediyansta ileri gelen masonların aynı zamanda Eski ve Kabul edilmiş İskoç Riti Yüksek Şûrası’nın hayli yüksek derecelerinde oluşunun da etkisi vardı.

Aynı etkiyi çok daha sonraki tarihlerde de hatta Türkiye’de Masonluğun bir bölünme yaşadığı 1966 yılından sonra da görürüz.

Ancak ona gelmeden önce Türk Masonluğu’nun tarihçesinde, geçmişte neler olduğuna şöyle bir bakalım.

Kısaca AMI olarak anılan Uluslararası Masonluk Birliği’nin 1927 yılında Paris’te toplanmış olan konvanında alınmış ve birlik üyesi obediyanslar için yaptırımcı bir nitelik taşıyan kararlarından biri de “territoralité” (bölgesellik) olarak anılan bir örgütsel ilkeydi. Buna göre, ulusal obediyans bulunan bir ülkede çalışmakta olan yabancı yani başka bir ülkedeki bir obediyansa bağlı localar, gelecek on yıl içinde ya ulusal obediyansa katılacak ya da çalışmalarına son verecekti. (Bu uygulama elbette sadece birliğin üyesi olan obediyanslar için geçerliydi.)

Türkiye’de yabancı obediyanslara bağlı localardan bazısı Türkiye Büyük Maşrıkı’na katılırken, bazıları katılmadı. Bunda rit konusunun önemli ölçüde bir etkisi olduğu pek söylenemez ama Türk masonlarının, rit bakımından görüş ve tutumlarının obediyansın 1909 yılındaki kuruluşu sırasında ileri gelen masonlar kadar geniş görüşlü olmadıkları da belli.

Bunda belki de Yüksek Şûra’nın sonradan giderek artan baskısının ve obediyans üzerinde bir üstünlük taslamasının da etkisi vardı.

Nitekim 1930 yılında Türkiye Büyük Maşrıkı’na bağlı Azim adlı loca rit değiştirip Fransız Riti’nde çalışmak istediğinde, Büyük Maşrık tarafından kapı dışarı ediliverdi.

1933 yılında Türkiye Yüksek Şûrası’nın Âmir-i Hâkim-i Âzamı Servet Yesarî, bir konuşmasında, obediyansların, yüksek şûraların “zadeleri” olduğunu söylemişti. İşte bu söz, bir hâkim büyük âmir (gran komandör) tarafından söylenmiş olduğu için, bireysel nitelikli bir görüş olarak nitelenemez ve o tarihte yüksek şûranın bütünü için bağlayıcıdır. Şöyle bir yorum yapılması, -yanlış olsa bile-  kaçınılmazdır: “Demek ki o tarihlerde yüksek şûra üyesi yani 33. derecedeki masonlar, simgesel derecelerde çalışmakta olan localara yukarıdan bakar bir tavır takınıyordu.”

Fransa Büyük Doğusu’na bağlı olarak İstanbul’da Fransız Riti’nde çalışmakta olan Renaissance adlı loca Türkiye Büyük Maşrıkı’na bağlanmaya karar verdi. Başvurusu kabul edildi. Bu amaçla düzenlenen törende bir de locanın Fransız Riti’nden Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’ne geçişi gerçekleştirildi.

Buna benzer başka geçişler de beklenirdi ama Türk Masonluğu 1935 yılında uyku dönemine giriverince, ortalıkta ne loca kaldı, ne obediyans ne de yüksek şûra.

İster istemez tarihsel anlatımların içine girdik. Ancak Türkiye’deki Masonluğu, bugün birçok şeyin niçin öyle olduğunu anlayarak öğrenmek isteyen kişilerin bunları da bilmesi gerek.

Hatta şu sözünü ettiğim uyku döneminden sonrası yani 1950’li yılların başları, biraz karışık olmakla birlikte bu bakımdan çok önemli sayılır.

O aşamaya izleyen yazıda gelmek üzere yine katkılar ve sorular için bu noktada duruyorum.

Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: BULGARIA - Aralık 24, 2011, 03:13:57 ös
Peki obediyansta ileri gelenler iskoç riti değilde başka bir ritte olsaydı ? Sanırım böyle sonuçlar doğurmazdı.Başka ritten kastım farklı farklı ritlerden masonlar olsaydı ileri gelenler arasında diğer ritlere karşı bu tutumlar sergilenmez soğuk bakılmazdı..Haksızmıyım ??

Masonların kardeşlik bağı ritler arasında soğukluğu ve çekişmeyi nasıl oldu da engelleyemedi ? Bu sonuclar nasıl meydana geldi ? Kardeşin birisinin ismi iskoç birisinin ismi york birisininki fransız diye nasıl olduda böyle bir soğukluk meydana geldi ? Ben kendimce bu tutumu ve bakış açısını anlamlandıramadım.Ritler konusunda yüksek şura üstünlük taslayarak baskı kurarak o yüksek derecede ki masonlar tarafından meydana getirir diye ben kendi kendime sorduğum sorunun cevabını bulabilirmiyim diye bir soru sormaya kalkarsam acaba bu konuda büyük bir yanılgıya mı düşerim ? Yoksa doğru cevabı kendi kendime mi bulmuş olurum ?

Anlayamadığım bir diğer konu ise rit değiştirme kararı alan bir loca nasıl oluyorda ' pat ' diye kapı dışarı edilip dışlanıveriyor..!? Bu bu kadar basit önemsiz bir olaymış gibi nasıl cereyan ediyor ?

Renaissance locasının yuksek şura tarafından kabul edilmesi olayın göz atarsak eğer kabul edilmiş fakat edildikten sonra rit değişimine gidilmiş loca tarafından..Bana göre iskoç ritindenki yüksek dereceliler buradada devreye giriyor.'Bana göre' O loca aktifliğini kaybetmemek faaliyetini sürdürmek için rit değişimine gitmiştir..Baskılardan dolayı.Rit değiştirmese kapı dışarı ediliverme durumu söz konusu.! Değilmi çünkü şuraya bağlı olmayan localar çalışmalarına son vereceğine göre e şurada iskoç ritine şartlanmış vaziyette olduğuna göre ya iskoç ritine geçiş gerçekleşecek yada çalışmalarına son vermek seçenekleri locaların önüne çıkıveriyor.Örnekte verildiği gibi Azim locası kapandı Renaissance ise ritini değiştirdi..Sayın ADAM yazının devamını getirene kadar bende burada bitireyim.Umarım yanlış anlaşılmama sebebiyet verecek noktalar yoktur..Var isede bildirimlerinizi bekler ve düzeltmek için elimden geleni yaparım.

Not :

Beni biraz sarsan birazda şaşırtan bir konu hakkındaki sitedeki değerli mason üyelerin yorumlarına başvurmak istiyorum.Umarım bir sakınca mevcut değildir.33.Derecedeki ve diğer yüksek derecedeki masonların yeni üye olmuş alt seviyedeki masonlara bakışlarını merak ediyorum.Üst derecelilerin  alt seviyediklerle yeterince görüşme,bilgi alışverişi,iletişimi,kardeşlik bağı yeterince sağlıklı ve sağlam bir şekilde gerçekleştiriliyormu ? Ben bu konuda şüphe taşıyorum.Acaba bir mason üyemiz bu konudaki şüphelerimi giderebilirmi ?

Saygılarımla.  SS
Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: ADAM - Aralık 26, 2011, 01:52:40 ös


Türk Masonluğu’nun tarihçesinde 1935-1948 yılları arası, masonik yazında “uyku dönemi” olarak anılır hatta bu terim masonik olmayan yazında da aynen kullanılmıştır. Bunun anlamı bu dönem içinde herhangi bir masonik etkinlik yapılmadığıdır.

Bunun neden ve nasıl olduğu konumuzun dışında. Ancak bu dönemin aslında öyle çok derin bir uykuyla geçmediği, daha 1939 yılından başlayarak kimi masonların aralarında toplanıp localar kurduğu, evlerde gizlice çalıştığı da bilinmeyen bir şey değildir. Bu açıdan bakıldığında ulusal nitelikli mason localarının “gizli” çalıştığı tek dönem olduğu da söylenebilir o 9-10 yılın.

1948 yılında artık uyanılması öngörülür ama sözünü ettiğimiz o üç locanın hemencecik bir araya getirilip yeni bir obediyans kurulması ya da uykuya yatmış obediyansın yeniden etkinliğe geçirilmesi öyle pek kolay bir iş de değildir.

1935 yılında Türk Masonluğu hiç olmayacak bir şekilde uykuya sokulurken, bir türlü açığa kavuşturulamamış bir konu, şöyle bir soruyla dile getirilebilir: Türkiye Büyük Maşrıkı adını taşıyan ulusal obediyansın uykuya girmesini ve buna bağlı olarak resmi derneğin de kapanıp tasfiye edilmesini diyelim ki anladık… Bununla birlikte Yüksek Şûra niçin kapanmış ki?

Bu mantıksız gibi görünün durum üzerine belki şöyle bir açıklama yapılabilir: “Her ne kadar 1935 yılında Türkiye’de Masonluk o tarihteki ileri gelenlerinin kararıyla uykuya girmişse de, bunun durup dururken olmadığı, bu kararın bir dış etkenle verildiği yadsınamaz. Dışarıdan bakıldığında öyle obediyanstı, yüksek şûraydı, bunlar ayrı ayrı kuruluşlardı diye bir durum yoktur. Bir tek Masonluk hatta Farmasonluk vardır. Bu nedenle hepsinin birden uykuya girmesi gerekmiştir.”

Bu bir yorum… Doğruluk ölçüsünü bilemem. Türk masonik yazınında bu bağlamda esaslı bir açıklama verildiğini de görmedim bugüne dek.

Bizim için burada ilgi konusu olan 1935 yılındaki uykuya giriş değil, 1948 yılındaki uyanış.

Dediğim gibi, bir obediyans kurmak öyle kolay bir iş değildi. Bugün de değildir. Her şeye sıfırdan başlamak gerekirdi. Fakat uyku dönemine karşın Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin evrensel ölçekte geçerli anayasasına göre, yeterli sayıda 33. derecede mason varsa yüksek şûra (süprem konsey) varlığını sürdürmekteydi ve hemen çalışmalarına başlayabilirdi.

Öyle de oldu. Yüksek Şûra eksiklerini kendi yöntemi uyarınca gidererek yeniden çalışmaya başladı. Yüksek derecelerde çalışacak yeni atölyeleri oluşturmaya girişmeden önce hazır kurulmuş durumda bulunan üç locayı hemen kantları altına aldı. Hızla eski masonlardan bulunabilenlerin çağrılmasına, yeni üyeler alınmasına, simgesel derecelerde yeni localar kurulmasına girişildi. Bütün bunlar Yüksek Şûra’nın yönetimi altında yapılıyordu.

Masonlukta bu yöntem geçerli midir? Bu şekilde kurulan localar, bu locaların üyeleri ve Masonluğa alınanlar düzenli (muntazam) sayılır mı?

Buna yanıt vermeden, hemen sonraki aşamayı da şöyle bir özetleyivereyim:

Simgesel derecelerde çalışan localara şimdi eskiden olduğu gibi “mahfil” değil, “loj” deniyordu. Doğrudan Yüksek Şûra’ya bağlı olarak çalışmakta olan bu lojlar, her biri ünite olarak anılan İstanbul, Ankara ve İzmir’de ayrı ayrı bir araya getirildi. Bunların her birine “ünite granloju” dendi. Lojlar Yüksek Şûra’nın doğrudan yönetimi altından çıkıp kendilerine en yakın ünite granlojuna bağlandı. Elbette ünite granlojları da diğer yüksek derece kargâhları (atölyeleri) gibi doğrudan Yüksek Şûra’ya…

İşte 1950’li yılların başlarında Türkiye’deki Masonluğun örgütlenme üst çatısı böyleydi.

Şimdi az önceki soruyu kısaltarak yineleyelim:

Bu durum Masonluğun genel kuralları ve yöntemleri bakımından düzenli sayılır mı?

Benim yanıtım: Hem hayır, hem evet!

Bu nasıl olabilir?... Niçin hem hayır hem evet?

Bunun yanıtını forum üyelerinden birçoğunun verebileceğine güveniyorum.

Buyurun.


Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: ADAM - Aralık 26, 2011, 02:14:01 ös



Bu arada Sayın Bulgaria araya girip birtakım sorular sormuş. Bunları kaçırmışım. Özür dilerim.

Sayın Bulgaria’nın 1909’daki oluşum ile bağlantılı ilk sorusunun yanıtı zaten kendi içinde. Başka başka ritlerde ve farklı ritüeller uygulayan locaların bir araya getirilmesi öngörülmüştü. Bunun belgesi de var. Fakat yabancı obediyanslara bağlı localardan birçoğu o tarihte Türk yani Osmanlı obediyansına bağlanmak istemedi. Bunun çeşitli nedenleri olabilir. Sonrasında yani 1910’lu yıllarda obediyansa bağlanmış ve yeni kurulan locaların tümü zaten Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin simgesel derecelerinde çalışıyordu.

Sayın Bulgaria’nın ikinci aşamada birbiri ardınca sıraladığı sorular, bence büyük bir saflık içeriyor. Ancak ne yazık ki Masonlukta kağıt üzerinde yazılı olan o saflık, pratikte yürümüyor. Politik ve ekonomik etkenler bu işin içinden hiçbir zaman çıkmamış, çıkarılamamış, localar tam anlamıyla “mason locası” olamamıştır. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’nde o dönemdeki localardan birçoğu için “kapitülasyon locası” sıfatını kullanırsak, bu pek yanlış sayılmaz.

1930’da kapı dışarı edilen Azim Mahfili ile bağlantılı olarak benim burada kullanmış olduğum o “pat diye” terimi olayın pek basite indirgenmişidir. Aslında o olay Türk Masonluğu tarihinde hayli geniş bir yer tutar ve o kadar basit de değildir. Konumuz dışı olduğu için burada ayrıntıya girmedim.

Renaissance Locası’nın durumu ise biraz değişik… Bunun Yüksek Şûra ile hiçbir bağlantısı yok. Loca Fransa Büyük Doğusu’na bağlı olarak çalışıyor. Fransa Büyük Doğusu ise Paris Konvanı’nda alınmış olan “Territoralité” ilkesinin mimarı. Olasıdır ki Renaissance Locası Fransa’daki Büyük Doğu’ya ne yapması gerektiğini soruyor. Ona da ne yapması gerektiği söyleniyor. O tarihte, diğer birçok obediyanstan önce Fransa Büyük Doğusu Türkiye Büyük Maşrıkı ile iyi ilişkiler içinde olmak ister.

Neden? Onu siz söyleyin.

Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: BULGARIA - Aralık 26, 2011, 03:17:39 ös


Türk Masonluğu’nun tarihçesinde 1935-1948 yılları arası, masonik yazında “uyku dönemi” olarak anılır hatta bu terim masonik olmayan yazında da aynen kullanılmıştır. Bunun anlamı bu dönem içinde herhangi bir masonik etkinlik yapılmadığıdır.

Bunun neden ve nasıl olduğu konumuzun dışında. Ancak bu dönemin aslında öyle çok derin bir uykuyla geçmediği, daha 1939 yılından başlayarak kimi masonların aralarında toplanıp localar kurduğu, evlerde gizlice çalıştığı da bilinmeyen bir şey değildir. Bu açıdan bakıldığında ulusal nitelikli mason localarının “gizli” çalıştığı tek dönem olduğu da söylenebilir o 9-10 yılın.

1948 yılında artık uyanılması öngörülür ama sözünü ettiğimiz o üç locanın hemencecik bir araya getirilip yeni bir obediyans kurulması ya da uykuya yatmış obediyansın yeniden etkinliğe geçirilmesi öyle pek kolay bir iş de değildir.

1935 yılında Türk Masonluğu hiç olmayacak bir şekilde uykuya sokulurken, bir türlü açığa kavuşturulamamış bir konu, şöyle bir soruyla dile getirilebilir: Türkiye Büyük Maşrıkı adını taşıyan ulusal obediyansın uykuya girmesini ve buna bağlı olarak resmi derneğin de kapanıp tasfiye edilmesini diyelim ki anladık… Bununla birlikte Yüksek Şûra niçin kapanmış ki?

Bu mantıksız gibi görünün durum üzerine belki şöyle bir açıklama yapılabilir: “Her ne kadar 1935 yılında Türkiye’de Masonluk o tarihteki ileri gelenlerinin kararıyla uykuya girmişse de, bunun durup dururken olmadığı, bu kararın bir dış etkenle verildiği yadsınamaz. Dışarıdan bakıldığında öyle obediyanstı, yüksek şûraydı, bunlar ayrı ayrı kuruluşlardı diye bir durum yoktur. Bir tek Masonluk hatta Farmasonluk vardır. Bu nedenle hepsinin birden uykuya girmesi gerekmiştir.”

Bu bir yorum… Doğruluk ölçüsünü bilemem. Türk masonik yazınında bu bağlamda esaslı bir açıklama verildiğini de görmedim bugüne dek.

Bizim için burada ilgi konusu olan 1935 yılındaki uykuya giriş değil, 1948 yılındaki uyanış.

Dediğim gibi, bir obediyans kurmak öyle kolay bir iş değildi. Bugün de değildir. Her şeye sıfırdan başlamak gerekirdi. Fakat uyku dönemine karşın Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin evrensel ölçekte geçerli anayasasına göre, yeterli sayıda 33. derecede mason varsa yüksek şûra (süprem konsey) varlığını sürdürmekteydi ve hemen çalışmalarına başlayabilirdi.

Öyle de oldu. Yüksek Şûra eksiklerini kendi yöntemi uyarınca gidererek yeniden çalışmaya başladı. Yüksek derecelerde çalışacak yeni atölyeleri oluşturmaya girişmeden önce hazır kurulmuş durumda bulunan üç locayı hemen kantları altına aldı. Hızla eski masonlardan bulunabilenlerin çağrılmasına, yeni üyeler alınmasına, simgesel derecelerde yeni localar kurulmasına girişildi. Bütün bunlar Yüksek Şûra’nın yönetimi altında yapılıyordu.

Masonlukta bu yöntem geçerli midir? Bu şekilde kurulan localar, bu locaların üyeleri ve Masonluğa alınanlar düzenli (muntazam) sayılır mı?

Buna yanıt vermeden, hemen sonraki aşamayı da şöyle bir özetleyivereyim:

Simgesel derecelerde çalışan localara şimdi eskiden olduğu gibi “mahfil” değil, “loj” deniyordu. Doğrudan Yüksek Şûra’ya bağlı olarak çalışmakta olan bu lojlar, her biri ünite olarak anılan İstanbul, Ankara ve İzmir’de ayrı ayrı bir araya getirildi. Bunların her birine “ünite granloju” dendi. Lojlar Yüksek Şûra’nın doğrudan yönetimi altından çıkıp kendilerine en yakın ünite granlojuna bağlandı. Elbette ünite granlojları da diğer yüksek derece kargâhları (atölyeleri) gibi doğrudan Yüksek Şûra’ya…

İşte 1950’li yılların başlarında Türkiye’deki Masonluğun örgütlenme üst çatısı böyleydi.

Şimdi az önceki soruyu kısaltarak yineleyelim:

Bu durum Masonluğun genel kuralları ve yöntemleri bakımından düzenli sayılır mı?

Benim yanıtım: Hem hayır, hem evet!

Bu nasıl olabilir?... Niçin hem hayır hem evet?

Bunun yanıtını forum üyelerinden birçoğunun verebileceğine güveniyorum.

Buyurun.





Bu konu çok yorumlanası ve bol bilgi alınası ve zevkli bir hale geldi..İrdelemeliyim..Yorumlamalıyım.
Başlık: Ynt: Obediyans Kavramı - 2
Gönderen: ADAM - Aralık 27, 2011, 05:05:54 ös



Bu konuya biraz daha devam edelim…

Hiç kimseden ses çıkmadığına göre; anlaşılan pek az kişi bu konuya ilgi gösteriyor ve o pek az kişi de sormuş olduğum soruların yanıtını bildiği için, bilmiyorsa merak etmediği için, bunların açıklanmasını istemiyor.

Ancak bana göre bu konu başlığı kalmış olduğu yerde kalamaz. Söylenmesi gereken birkaç söz daha var.

Bir ritin yapısına göre en yüksek dereceli masonlardan oluşan egemen yönetici organı, bir obediyansın ise seçilmiş kişilerden oluşan bir yönetici organı vardır.

Eski Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin gelişmiş bir düzeyde bulunduğu her ülkede ayrı bir egemen organı yani yüksek şûra ya da süprem konseyi vardır. Bir merkezi otoritesi olmayıp yönetimin ülkeler bazında oluşu, bir bakıma beğeniyle karşılanabilir ama bu durum o ülkelerde bir sorun yaratabilmektedir.

Bu ritin yasaları uyarınca sadece ABD’nde iki, diğer ülkelerin her birinde tek bir yüksek şûra ya da süprem konsey bulunması gerekmektedir ama epeydir buna pek kulak asılmamaktadır. Türkiye’de bir yüksek şûra bir de süprem konsey bulunmasına pek şaşırmamak gerekir. Başka ülkelerde de buna benzer bir olguya rastlanabilir.

Türkiye’de ritin egemen otoritesi ile obediyans arasında ara sıra sorunlar baş göstermiştir. Benzer sorunları başka ülkelerin masonları da yaşamıştır.

Türkiye’deki en önemli sorun, 1965 yılı olayları ertesinde büyük loca ile yüksek şûra arasında ortaya çıkan çekişmedir. Türk Masonluğu’nun 1966 yılında ikiye bölünüşü, daha doğrusu ikiye bölünme olayının 1966 yılında gerçekleşmesi bir bakıma bu çekişmenin bir sonucudur.

Sanılmasın ki o tarihten bu yana ortamlık süt liman… Türkiye Yüksek Şûrası, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın 1990’lı yılların sonlarına doğru Masonluktaki “Royal Arch” derecesini de sinesine katarak İngiliz Masonluğu Sistemi’ne yönelmesini hiç de olumlu karşılamamıştır. Gerçi bu bağlamda yazışmaya ya da bir toplantı tutanağına dayalı bir belge bulunması zordur hatta belki böyle bir belge yoktur bile ama o tarihlerde olup bitenler gayet iyi bilinmektedir ve Türk masonik yazınında yerini almıştır. Büyük loca akıl ve bilgelikle davranıp tasarımından geri adım atınca, olası büyük bir patırtının eşiğinden dönülmüştür.

Beri yanda Türkiye Süprem Konseyi de önceleri Türkiye Büyük Mason Mahfili adını taşıyan bugünkü Özgür Masonlar Büyük Locası’nı kendi öngördüğü ilkeleri benimsemek bakımından hayli zorlamış, bunda bir ölçüye kadar başarılı da olmuştur. Nitekim bu nedenle Türkiye Büyük Mason Mahfili’nin 1950’li yılların başlarında olduğu gibi Süprem Konsey’in kanatları altında hatta ona bağlı olarak çalıştığı bile söylenmiştir. Bu yanlıştır ama Süprem Konsey’in, aslında bir bağımsız bir obediyans olan Türkiye Büyük Mason Mahfili’ni etkilemiş olduğu da yadsınamayacak bir gerçektir. Bu etki 1980’li yılların ortalarına kadar sürmüş, sonra her iki kuruluş kendi tabanlarının buyrultusuyla benimsedikleri doğrultuda ilerleme yoluna girmiştir.

Obediyanslar ile ritlerin egemen otoriter organları arasındaki ilişkiler bakımından başka ülkelerden de örnekler verilebilir. Ancak sanırım bu kadarı yeter. Bunda sonra biraz da bir obediyansın örgütsel yapısına, nasıl çalıştığına bakalım.

Bu amaçla farklı bir başlık açmak niyetindeyim.