Masonlar.org - Harici Forumu

Kütüphane => Genel => Kitap Tanıtımları => Konuyu başlatan: Waldow - Mayıs 30, 2014, 10:55:23 ös

Başlık: Galaterra Galya’dan Galatya’ya
Gönderen: Waldow - Mayıs 30, 2014, 10:55:23 ös
Büyük İskender’in ani ölümüyle başlayan savaşlar, imparatorluğu yok olmaya doğru götürmekteydi. Orta Avrupa’da yaşamakta olan Kelt asıllı Galyalılar bu savaşları çok yakından takip ediyorlardı. Druidlerin kehanetleri doğu ışığını göstermişti. İskender’in son iki generalinin de ölmesinden sonra, Makedonya ve Anadolu’da beliren otorite boşluğundan yararlanan Galyalılar doğuya doğru büyük bir göç hareketine başladılar. Makedonya ve Trakya’yı işgal ettikten sonra, M.Ö. 277 yılında boğazları geçerek Küçük Asya’ya geldiler. Galyalılara burada Galatlar denildi. Anadolu’da imparatorluğun yıkılmasından sonra ortaya çıkan yeni krallıklarla hem savaştılar, hem de anlaştılar. Sonunda Orta Anadolu’da, Galatya adını verdikleri bir bölge onların yeni yurtları oldu. Pessinus’da yeni bir Drunemeton kurdular. Anadolu’da ana tanrıçayla tanıştılar ve onun koruyuculuğunu üstlendiler.


M.Ö. 4.ve 5. yüzyıllarda Karaorman ve Tuna boyu çevrelerinde yerleşmiş olan Galyalılar Romalıların korkulu rüyası olmuşlardı. Çok iyi savaşçı olan bu kavim paralı askerlik yanında şarapçılık ve tuzculuk ile de uğraşırlar, ürünlerini nehir taşımacılığı ile Avrupa'nın her köşesine ulaştırmaya çalışırlardı.

O zamanlar Avrupa, Pirenelerden Karpatlara kadar sonu gelmeyen bir ormanla kaplıydı. Ren nehrinin doğusundan başlayarak Tuna nehri boyunca Helveti’den Pannonia ve Daçya’ya kadar devam eden Hersinya ormanlarında meşe ağaçlarının gövdeleri daha büyüktü ve dalları gök yüzüne daha yakındı. Bu ormanlarda ve nehir vadilerinde çok sayıda Galyalı yaşardı.

KARA ORMAN
M.Ö. 321 (114.olimpiyat, 4.yıl ), Kışın ortası

Soğuk havaya ve yolların karla kaplı olmasına rağmen tüm Galya kabilelerinin şefleri ve druidleri, Hersinia ormanlarının en batı tarafında ki Nemetonda toplandılar. Hersinia ormanlarının en batısını oluşturan Kara Orman’ın bitimiyle Ren nehrinin doğu kıyıları arasındaki bu köyde yaşayanların görevi Nemetonu korumak ve toplantılara hazırlamaktı.
İskender'in ölüm haberi Yunanistan’dan sonra orta Avrupa’ya da gelmekte gecikmemişti. Avrupa’nın çeşitli bölgelerine göç etmiş olan Kelt kabilelerinin şefleri belki de ilk defa böylesine yüksek bir katılımla toplanıyorlardı. Büyük İskender öldüğüne göre Makedonya ve Anadolu’da her şey değişebilirdi. Bir şey yapılacaksa tam vaktiydi.

Kelt takvimine göre aylardan Anagantios’un altıncı gecesiydi. Mevsim kış ve evde kalma zamanıydı. Ama bugün yapılacak olan ayin ve sonrasındaki yönetim konseyi çok önemliydi. Güneşin batmasına yakın, druidler Nematonun ortasında daire şeklinde yerlerini aldılar. Çevrelerindeki iri kayaların arasında meşaleler yakılmaya başlandı. Üç bıyıklı ve saçları örgülü Galyalı, arp çalmaya başladılar. Alacakaranlığı dolduran melodi ağlatmak ve güldürmek için çalınmıyordu, dış dünyadan soyutlanmak için bir çağrıydı bu. Bugün toplanan druidlerin hepsi meşe ağacı dallarından yapılmış deyneklerine çok sayıda çentik atacak kadar çok ses almışlardı tanrıları Dis’den. Karanlıkların ve yer altının babası Dis onlara her mağaraya girişlerinde sesleniyordu. Ayin başladı. Evrenin üç bölümü için ayrı ayrı üç koç kurban edilecekti bu ayinde ve druidler hangi kurbanın hangi tanrıya kurban edileceğini söyleyecekti bu gece. Belki de kehanet bile okunabilirdi kurbanlardan sonra; çünkü zaman karar verme zamanıydı.

“Üzerinde yaşadığımız toprakların daha da büyümesi için. Daha da bereketli topraklar için. Tanrıça Dana, bu kurbanımızı kabul et!”. En kenardaki druid bu sözleri söylerken, hem diğer druidler, hem de kayaların etrafında yer almış olan tüm törene katılanlar hep bir ağızdan bağırdılar,
“Toprak için, yer yüzü için!”.

“Tanrıça Matrona…Esgor Matrona esgor (doğur)!”
Bu kurban için kahinlik görevini üstlenecek druid öne çıktı ve iki Galyalı kehanet için seçilmiş olan kurbanlık koçu getirdiler. Savaşçı olduğu taşıdığı kocaman kılıcından belli olan Galyalı kılıcını aniden koçun böğrüne sapladı ve kenara çekildi. Kurban olduğu yerde iki defa döndü sırt üstü yattı ve çevresinde kenarları harita gibi bir olan bir kan gölü oluştu. Kahin druid, kurbanın etrafında üç tur attıktan sonra değneğinin ucunu kurbanın kanına sürtmeye başladı. Çalınan müzik ve druidlerin mırıldanmaları ve yakarmaları meditasyonu etkili bir kıvama getirmiş olacak ki kahin kendinden geçercesine ellerini gökyüzüne kaldırdı ve, “Gidiyoruz “dedi, “doğuya gidiyoruz. Toprağın, suyun ve havanın tanrıları bize yön gösterdi”.

Başları önlerinde olan kabile reisleri bu sözü duyunca önce bir irkildiler, ve sonra onlar da ellerini kaldırdı havaya druidlerle beraber ve hep bir ağızdan bağırdılar,
“Hazırız ! Belenos…Hazırız!”

İlk kurban da durum belli olmuştu. Bir kısım kabileler doğuya göç hazırlığına başlayacaklardı. Şimdi, tanrılardan, yeni yerlerde mutlu bir yaşam ve zafer kazandıracak savaşlar istemek için kesilecek kurbanlara sıra gelmişti.

Okunan ilahilerin ve müziğin eşliğinde, diğer bir druid evrenin diğer bölümü için adanacak kurbanın getirilmesini istedi ve, “Kaybolan ruhlarımızın mekanı yer altı dünyamız için” dedi ve ellerini kaldırdı.

Bu arada, evrenin son bölümü için bekletilen son koç da meydanın ortasına getirilmişti ve üçüncü druid de hazırdı. O da ellerini gök yüzüne doğru kaldırarak,
“Görünmeyen öteki dünyamıza adıyorum bu kurbanımızı” dedi ve sonra hep beraber bağırdılar “Kurbanlarımız kabul olsun, geleceğimiz zaferle dolsun”.

Önce druidler, sonra kabile şefleri, sonra savaşçılar, kadınlar ve çocuklar sırayla şölen sofrasında buluşmak üzere Nemetondan ayrıldılar. Ancak, alacakları kararları paylaşmak için, kabile şefleri ve druidlerin bir kısmı, şölene katılmadan önce, konsey için hazırlanan büyük kulübeye gittiler. Bu toplantıya katılmayacak olanlar da, kulübelerin önlerinde ve ağaçların altında toplanarak birbirlerine kabilelerini ve neler yaptıklarını anlattılar, bardların okuduğu şiirleri dinlediler. Her kes mutluydu. Üç çalgıcı artık güldüren melodileri çalıyorlar ve neşeli şarkılar söylüyorlardı.
“Daha sık toplanmalıyız şu aralar” dedi en yaşlı olanı, toplantıyı açar açmaz vakit kaybetmeden, “aramızdaki haberleşme de daha hızlı olmalı”.

“Kayıt da tutmalıyız” dedi Tektosag kabilesinin lideri Kastor, “Bir merkezimiz de olmalı” . İskender’le Pers seferine çıkmadan tanışmış ve onunla şarap içmiş olan Kastor’a hepsi güvenir ve saygı duyardı. Bir an evvel sefere çıkma arzusu içinde olan güleç yüzlü genç Kambules söz aldı,

“Saygıdeğer Kastor. Sen bu konularda en deneyimli olan liderlerimizdensin. Bu işi senin yürütmeni öneriyorum. Nasıl Romalıların Roma diye bir merkezi var, bizim de olsun”

Bu karar alınabilirse çok önemli bir aşama olurdu Galyalılar için. Şimdiye kadar hiç belli bir merkezleri olmamıştı. Her kabile kendinin merkeziydi. Savaş zamanlarında ve önemli durumlarda bir araya gelirler ve savaşı yönetmek için bir başkan seçerlerdi sadece. Merkezden yönetim diye bir uygulamayı denememişlerdi hiç. Anlaşılan gerekiyordu galiba şimdi bu. Söz aldı Po ovasından gelen Orgetoriks,
“Avrupa’da durum kritik. Her şey değişecek gibi…İskender öldü. İmparatorluk parçalanıyor. Sanırım her koparan bir yerleri alacak. Kabilelerimizin çoğunun arzusu da göç yönünde. Doğuya gideceğiz besbelli. Kahinler de doğruladı bunu. Beraber kararlar almalıyız. Artık daha da birlik olmalıyız. Destekliyorum bu teklifi. Kastor bir Kelt birliği kursun Avrupa’da. Biz de bilelim bizim merkezimiz neresi..”

Kastor’un bu birliğin kurulması için çalışması oy birliği ile kabul edildi. Yalnız, Keltiberya’daki kabileler, eğer bir başkent olacaksa bunun İberya yarımadasından çok uzakta olmamasını istediler. Kastor’un aklından Tektosag kabilesinin yerleşmeyi planladığı Telosa geçiyordu aklından zaten ve burası da Keltiberya’ya yakındı. Gelecek yüzyılın başlarında Anadolu’da bir Galatya kurulabileceğini düşünememişti Kastor henüz. Böylece Volke konfederasyonun temeli atılmış oldu.

Kastor duyulan güven için teşekkür ettikten sonra, druidlere dönerek,
“Meşe ağacı bilge kişilerimiz, Galyalıların evrendeki yerleri konusunda bugün bizleri aydınlattılar. Saçtıkları ışık için ve kurbanlarımızı adarken bizlere yol gösterdikleri için onlara minnettarım”. Sonra kabile reislerine döndü,

“Sevgili silah arkadaşlarım. Biliyorsunuz Trakya’daki kabilelerimiz batıdaki kardeşlerini de yanlarına çağırıyorlar. Makedonyalılar ve Yunalılar savaş içinde. Doğuya yürüyüş için hazırlıklara başlamalıyız. Çocuklarımızın geleceğinin doğuda olduğunu tanrılarımız druidlerimize söylediler. Askerlerimizin, ailelerimizin bu güç yolculuğunda onları toparlayacak bir lidere gereksinimiz var. Bu liderimizi şimdiden seçmeliyiz!” Ve Kambules’i önerdi gelecekteki yolculukta Galyalılara rehberlik etmesi için. Oy birliği ile kabul edildi. Sevecen ve sempatik yaklaşımıyla Kambules herkese kendini sevdirmişti. Genç olmasına rağmen bilge kişiliğe sahip, etrafındakilere de bildiklerini öğretmeye çalışan çalışkan bir Galyalıydı Kambules. Başlayacaktı hemen gece bitiminde Kambules çalışmalarına. Kastor bu kritik ve önemli görev için en uygun adayı önermişti.

Şölen kalabalığını bekletmemek için toplantıyı sonlandırdı en yaşlı olan Galyalı seçilenleri kucakladı, herkese şans diledi. Sonra buluştular şölen sofrasında aileleriyle. Boşalttılar yanlarında getirdikleri fıçılardan şaraplarını kupalarına ve içtiler sabaha dek.

Prof.Dr. Faik TANSU SALMAN
GALATERRA - GALYA'DAN GALATYA'YA
Arkeoloji ve Sanat Yayınları