Masonlar.org - Harici Forumu
Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Tarih => Konuyu başlatan: karahan - Aralık 14, 2015, 05:26:42 ös
-
Kimin aklına nereden esti bilemem lakin forumumuza kimileri tarafından getirilen bu cami kapatma mevzuu güncelliğini koruyor.
Sinan meydan kitaplarını okumadığım ama takip ettiğim bir tarihçi.İlk defa ismini Kayıp kıta mu isimli kitap ile dikkatimi çekmişti.Bu kitabın bende orjinali James Churchward'ın 3 ciltlik olarak bende mevcut,hali ile aslı varken alıp okumadım.
Konu aslında hep ATATÜRK tür.
Kusursuz bir adam tıpkı deli mavi gözleri gibi,toplumda kimileri tarafındanda tapınırcasına sevilmesi lazım.
Sorsan adama Babasından hatta anasından dahi fazla sevdiğini iddia bile ederler.
Benim Atam bu değil böylede değil.
Sırf atayı korumak adına yaptıklarına yapmadı demek tersini iddia edip ,bir taraf nasıl kusurlarına odaklanıyorsa diğer tarafta kusursuzluğuna odaklanıp onu aklama derdinde.
Durun yahu kim oluyoruz biz,bu adamı günahıyla sevabıyla sevemezmiyiz.
Cami yıkmışsa ne olmuş yıkmamışsa ne olmuş?
Hangi camileri hangi nedenler ile yıkmış?
Bu konular fanatiklik boyutunda irdelenemez.Bilimsel tartışmada taraftarlık olmaz.
Alıntı ile yayınladığım konuya gelirsek;
Türkiye'de büyük çoğunluğu tek parti döneminde olmak üzere 1927 - 1972 yıları arasında 3 bin 900 vakıf eseri satılırken bunların 2 bin 815'ini camiler oluşturdu
Tek parti döneminde başka amaçlarla kullanılan ve satılan vakıf taşınmazlarının sayısının 3 bin 900 olduğu bildirildi. Bunların 2 bin 815'ini ise cami ve mescidler oluşturuyor.
Tarih ve Toplum Dergisi'nin 13. sayısında A. Kıvanç Esen imzasıyla yayımlanan akademik makalede, cumhuriyetin ilk yıllarında cami ve mescidlerin tasnif edildiği ve tasnif dışında kalan ibadet yerlerinin başka maksatlarla kullanılmak üzere satıldığı bilgisine yer veriliyor.
Tek Parti yönetiminin bilinçli ve planlı şekilde ülkedeki cami sayısını azaltmak için hareket ettiği belirtilen makalede özellikle 1927 yılından itibaren fiilen uygulanmaya konulduğu belirtiliyor. Yasal dayanağı olmayan bu uygulama ile pek çok vakif eserinin yanısıra özellikle cami ve mescitler hedef alındı. 1925'te Evkaf (Vakıflar) Bütçesi ile ilgili kanuna 'gereksiz' ve harap olan vakıf binaları ile arsalarının satılmasına imkan veren iki madde eklendi. Bu kanun çıktıktan sonra Osmanlı döneminde medrese olarak kullanılan birçok bina satıldı. İktidar halkın tepkisinden çekindiği için cami satışını ertelemek zorunda kalmıştı.
CHP CAMİLERİ SATABİLMEK İÇİN KANUN ÇIKARIYOR
Tek parti İktidarı, Osmanlı döneminde hayırseverlerin vakfettiği çok sayıda camiyi satmayı kafasına koymuştu. Bunun için gerekli hukuki sorunu 1927 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu (Bütçe Yasası) ile aştı. Kanunun 14. maddesinde "Diyanet İşleri Riyasetince ve İcra Vekilleri Heyetince tasidik edilecek bir talimatnameye tevfikan 1927 senei maliyesi nihayetine kadar cevamiin hakiki ihtiyaca göre tasnifi ve zaman ve mekan itibariyle kabili cemi olan vazifeler tevhit edilmek suretiyle işbu cevami hademesi kadrolarının tesbiti mecburidir." denilerek 'Hakiki ihtiyaç dışındaki cami ve mescidlerin kadro dışı bırakılacağı ifade ediliyor.
Kanun metninde her ne kadar Diyanet İşleri Riyaseti'nin hazırlayacağı talimatnameye (genelge) atıfta bulunuluyorsa da "hakiki ihtiyaç" kavramının muğlaklığı şüphe uyandırıyor. Hakiki ihtiyacın ne olduğuna, kim tarafından hangi esaslar çerçevesinde ve nasıl belirleneceğine dair en ufak bir ipucu yoktur çünkü.
Bu arada mecliste bazı vekillerin camilerin yıkılmasına karşı çıkmaları üzerine Kastamonu Milletvekili Hasan Fehmi Bey, 1911'de çıkarılan 'Harap Mebani-i Vakfiye ve Vakıf Arsaların nakde Tahvili Hakkında Kanun'a atıfta bulunarak bunun geçmişte de yapıldığını öne sürmüştür. Oysa bu kanun camileri kapsamıyordu. Dolayısıyla Hasan Fehmi bey, çıkarılan kanunu meşru gösterebilmek için bilerek veya bilmeyerek tarihi çarpıtıyordu.
'İKİ CAMİ ARASI EN AZ 500 METRE OLMALI'
Kanundan sonra Diyanet İşleri Riyaseti 8 Ocak 1928'de bir genelge çıkararak 'hakiki ihtiyaç'ın dışında kalan camileri kapatmış, bu yapılar daha sonra satılmıştır.
Bu genelgede camiler tasnif edilmiş ve kanunda belirtilen 'hakiki ihtiyaç' kavramının içi doldurulmuştur. Buna göre iki caminin uzaklığının en az 500 metre olması kuralı getirilmiş, birbirine yakın iki camiden birisi tasnif dışı bırakılmıştır. Tasnifte camilerin kadrosu da göz önünde bulundurulmuş, Osmanlı döneminde cami görevlilerinin hayat şartlarının iyileştirilmesi için yapılan tasnif fikri Cumhuriyet'ten sonra çıkarılan ikinci genelgeyle 'hakiki ihtiyaç' doğrultusunda camilerin kapatılmasına doğru evrilmiştir.
Öte yandan kanun metninde camilerin satılabileceği açıkça belirtilmemesine rağmen iktidar, 'hakiki ihtiyaç' dışında kalan cami ve mescidleri satışa çıkar
CAMİLER EVKAF UMUM MÜDÜRLÜĞÜ'NE DEVREDİLİYOR
1924 yılından 1931 yılına kadar cami ve mescidler Diyanet İşleri Riyaseti'ne bağlı olarak hizmet verdi. 8 Haziran 1931 tarihinde kabul edilen kanunla camiler Diyanet'ten alınarak Evkaf Umum Müdürlüğü'ne (Vakıflar Genel Müdürlüğü) devredildi. Uzmanlar, bunun CHP iktidarının din politikasının bir gereği olduğunu söylüyorsa da bu devrin sebepleri hakkında yeterli kaynak bulunmuyor. Bu devirle beraber 'hakiki ihtiyaç' kavramının içinin doldurulması yetkisi de Evkaf Umum Müdürlüğü'ne verilmiş oldu.
Evkaf Umum Müdürlüğü, 25 Aralık 1932'de bir genelge yayımlayarak camilerin yeniden tasnifini yapmıştır. Bu genelge ile daha önce Diyanet tarafından hazırlanan genelgeye göre daha fazla cami tasnif dışı kalmış ve satışa çıkarılmıştır. Genelge, camileri inceleyen memurlara daha fazla yetki vermiş böylece tasnif dışı kalarak satışa çıkarılan camilerin sayısı her geçen gün artmıştır. Çünkü 'mürteci ve dindar' görünmemek için herkesin elinden geleni yaptığı 1930'lar Türkiyesi'nde komisyon üyeleri CHP'nin camileri gözden çıkardığını bilmektedir ve buna göre davranırlar.
CAMİ SATIŞLARINA HUKUKİ DAYANAK
1935 yılına kadar tasnif dışı kalan camiler hakkında ne yapılacağına dair bir hüküm yoktur. 5 Haziran 1935 tarihli Vakıflar Kanunu ve 15 Kasım 1935 tarihli "Cami ve Mescidlerin Tasnifine ve Mescid hademesine Verilen Muhassat Hakkında Kanun" ile bu sorun giderilmiştir. Vakıflar Kanunu'nun 10. maddesinde şöyle deniliyor:
"Tahsis edildikleri maksada göre kullanılmaları kanun veya amme intizamına uygun olmayan veyahut işe yaramaz bir hale gelen hayret vakıflar, idare meclisinin teklifi ve bakanlar heyetinin kararı ilke mümkün mertebe gayece aynı olan diğer hayrata tahsis edebileceği gibi bu kabil hayrat ayın veya para ile değiştirilerek elde edilecek ayın veya para dahi aynı suretle diğer hayratla tahsis olunabilir.
Mimari veya tarihi değeri olan eserler satılamaz."
Camilerin satışını düzenleyen birinci maddede ise "Tasnif harici kalacak cami ve mescidler, usul ve mevzuata göre kendilerinden başkaca istifade edilmek üzere kapatılır" denilmektedr. Kanun metnindeki belirsizlik mecliste tartışmalara sebep olmuş, Evkaf Umum Müdürü (Vakıflar Genel Müdürü) Fahri Bey, kapatılan camilerin satılacağını açıkca belirtmiştir.
Tasnif sonrası kadro dışı bırakılan camilerin satılması bu kanunlarla mümkün kılınmışsa da camilerin satışına 1927 yılında başlanmıştı.
Bu kanunlardan sonra tek parti iktidarının camileri satmak için sebep bulmasına gerek kalmamıştır. Artık cami satışları doğrudan bu kanuna atıfta bulunularak yapılmıştır. Örneğin Başvekalet'in (Başbakanlık) 12 Temmuz 1934 tarih ve 2/1012 sayılı kararnamesi ile Yedikule Muhiddin İlyas Çelebi Camii, civarda başka caminin varlığı ve çevrede yaşayanların gayri müslim olması gerekçe gösterilerek satılmıştır. Oysa kanundan sonra 3 Mayıs 1936 tarih ve 2/4574 sayılı Başvekalet Kararnamesi ile verilen listede bulunan camilerin Vakıflar Kanunu'nun 10. maddesine göre satılmasına karar verilmiştir.
Makalede, vakıflar arşivindin tümünü inceleme imkanı olmadığından, sadece incelenen arşiv bilgileiine göre 1926 – 1972 tarihleri arasında 3 bin 900 hayrat taşınmazı satıldı. Cumhuriyet döneminde satılan vakıf taşınmazlarını inceleyen Nazif Öztürk bu taşınmazları eğitim grubu, sosyal hizmetler grubu, müteferrik grubu ve dini yapılar grubu şeklinde dört kategoriye ayırıyor. Satılan 3 bin 900 taşınmazın 2 bin 997'si din grubu taşınmazlarından, bunların da 2 bin 815'i cami ve mescidlerden oluşuyor. Bu rakamlar sadece tespit edilenler. Arşivlerin daha detaylı bir şekilde taranması durumunda rakamların çok daha artacağı sanılıyor.
Öte yandan cami ve mescidlerin oluşturduğu din grubu taşınmazlarının satışı Vakıflar Kanunu'nun çıktığı 1935'e kadar inişli çıkışlı bir seyir izlerken bu tarihten sonra olağanüstü bir artış gerçekleşiyor. 1938'de ise cami satışı en yüksek seviyeye ulaşıyor.
Kadro dışı bırakılan camilerin satışı için çeşitli tarihlerde
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal imzasıyla yayımlanan kararnamelerden
birkaç tanesi. 1935'te Vakıflar Kanunu çıktıktan sonra camilerin satışı
gerekçe gösterilmeksizin bu kanuna dayandırılarak yapılıyor.
CAMİLER SATIŞA ÇIKARILIYOR FAKAT SATIN ALAN YOK!
1935'te Vakıflar Kanunu'nun çıkarılıp cami satışının kanuna bağlanmasından sonra iktidar camilerin satılması için olağanüstü bir gayret sarf etmeye başladı. Bunun için tüm valiliklere bir genelge göndererek kadro dışı bırakılan camilerin biran evvel satılmasını istedi. Halk ise camilerin satılmasına karşı çıkıyordu ve satılan camileri satın almıyordu. Örneğin Gaziantep'te satılan birçok caminin halkın rağbet göstermemesi üzerine Babi Şükrü isimli bir kişinin elinde toplandığı ifade ediliyor.
"CAMİLER YIKILSIN, ENKAZ AYRI, ARSA AYRI SATILSIN"
Halkın satılan camilere rağbet etmemesi yöneticileri radikal çözümler bulmaya itti. Dönemin Varidat (Varlıklar) Genel Müdürü Kemal Güç, camilerin hemen satılması gerektiğini belirterek halkın cami satışına ilgi göstermemesi üzerine bu yapıların yıkılarak enkazının ayrı, arsasının ayrı satılmasını teklif etmiştir. Böylece satılan şey cami değil 'harap yapı' ve arsa olacaktı.
Bu plan bazı yerlerde uygulanmış hatta birçok yerde istismar bile edilmiştir. Bazı belediyeler sağlam camileri bile satabilmek için yıkmaktan çekinmemişlerdir.
CAMİNİN TARİHİ DEĞERİ OLUP OLMADIĞINA KİM KARAR VERİYOR?
Kanunda tarihi ve mimari değeri olan eserlerin satılamayacağı yönünde bir düzenleme olduğundan camilerin tarihi ve mimari değerinin olup olmadığını belirlemek için her şehirde komisyonlar kuruldu. Komisyonları kurma ve tarihi değeri tespit etme görevi Maarif Vekaleti'ne (Eğitim Bakanlığı) verilmiştir. Bakanlık bu iş için yerel maarif memurlarını ve ilkokul öğretmenlerini görevlendirdi. Bazı yerlerde mimarların da görev yaptığı oldu fakat kadro dışına çıkarılan camilerin tarihi değeri olup olmadığını çoğunlukla uzman olmayan kişiler belirledi.
Komisyonlar bazı camilerin tarihi değerinin olmadığına karar vermiş fakat bu yapıların mermer kapı ve pencere işlemelerini, ahşap tavan göbeklerini müzelere kaldırmışlardır.
1945 yılından itibaren bazı tarihi camilerin satılması üzerine üst düzey yöneticiler devreye girdi ve konuya daha ciddi bakmaya başladı fakat tasnif dışı bırakılan camilerin yüzde 70'inden fazlası satıldığından iş işten geçmiş gibiydi.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDA CAMİLER İŞGAL EDİLİYOR
İkinci Dünya Savaşı döneminde ordunun mühimmat ve hububat depoları arttırıldı. Bu iş için en uygun yer, tek parti iktidarına göre camilerdi ve birçok cami ordunun kullanımına sunuldu. Ordu camileri mühimmat, erzak ve elbise deposu olarak kullandı.
Bunlardan en ilginci konya'daki Alaattin camii'dir. Ordunun deposu olarak kullanılan Konya'daki tarihi camilerden biri olan Selçuklu eseri Alaattin Camii'nin durumunu gören Mustafa Kemal depo olarak kullanılmamasını istemesine rağmen ancak 1 yıldan fazla süre sonunda boşaltıalbildi. Daha sonra da cami müze yapıldı.
Sonraki dönemlerde ise Ziraat Bankası ve Toprak Mahsülleri Ofisi de bazı camileri hububat deposu olarak kullandı.
Mustafa Kemal'in İsmet İnönü'ye Konya'daki Aladdin Camii'nin
TEK PARTİ DÖNEMİNİN CAMİ ALGISI
Tek parti döneminde her türlü muhalif hareketin önü kesilmiş, bu sebeple birçok sosyal kuruluş ve dernekler kapatılmıştır. Camiler de Müslümanların toplanma mekanı olması dolayısıyla buradaki ibadetler kontrol altına alınmıştır. 1930'lu yıllardan itibaren ezanın dili Türkçe'ye çevrilmiş, camilerde yapılan tüm hutbe ve vaazlar denetlenmiştir. İmamlar camilerde vereceği vaazların bir örneğini müftülüklere göndermek zorundaydılar. Esas mesleği hukukçu olan imam ve vaizler ise bu düzenlemenin dışında tutulmuştur. İktidar, ayırım yaparak hukukçu vaizleri denetlemek için bir sebep görmemiştir.
İbadet diline ise çok büyük baskılar yapılmış ve Arapça tekbir getirenler bile adliyeye sevk edilmişlerdir. 24 Ocak 1936 tarihinde Dahiliye Vekaleti Vekili (İçişleri Bakan vekili) Celal Bayar, CHP Genel Sekreteri Recep Peker'e Kırşehir'in Kaman ilçesinde Arapça tekbir getiren bir müezzinin adli makamlara teslim ettiğini bildirmiştir. Bu konudaki küçük bir vukuatın dahi İçişleri Bakanlığı tarafından CHP'ye rapor edilmesi manidar görülüyor.
CHP iktidarı 1935 -1940 arasında birçok tarihi büyük caminin restorasyonunu da yapmıştır fakat bunu insanlara ibadet mekanı kazandırmak için değil, bir 'Türk' eseri olmaları dolayısıyla ayakta kalmaları gerektiğini düşündüğü için yapmıştır. İktidara göre bu camiler birer ibadet mekanı olmaktan çok sanat eseridir. Nitekim askerler tarafından depo ve benzeri amaçlarla kullanılan tarihi camilerin tahliye edilmeleri için bizzat cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık tarafından çeşitli genelgeler hazırlanırken tarihi olmayan camilerin askerler tarafından kullanılmasına ise göz yumulmuştur.
İmamların vereceği vaazları önceden müftülüklere bildirmesi
için müftülüklere yazılan yazı. Hukukçu kökenli imam ve vaizler
bu düzenlemenin dışında tutulmuş
Dahiliye Vekaleti Vekili Celal Bayar'ın Kırşehir'in bir ilçesinde
tekbir getiren müezzin hakkında adli inceleme başlatıldığını CHP'ye
bildirdiği resmi yazı
SATILAN CAMİLERİN BAZILARI İADE EDİLİYOR
Halk öteden beri camilerin satılmasına karşıydı. Bazı kişiler ise satın aldıkları camileri 1950'lere kadar muhafaza etti. Hiç kullanmadan fakat koruyarak Demokrat Parti (DP) iktidara geldikten sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne başvurarak cami olarak kullanılmak üzere bağışladı. Bazı bölgelerde ise satılan eserlerden cami vasfını kaybetmeyenler kamulaştırılarak tekrar cami olarak kulanıma açıldı fakat bunların sayısı çok azdır. Örneğin Bursa'da satılan yüzlerce camiden sadece Tavukçuoğlu ve Safranlı camileri ayakta kalmıştı. Bu iki eser Eylül 2011'de kamulaştırıldı. Restorasyondan sonra camiye dönüştürülecek.
Alıntı
http://www.dunyabulteni.net/haberler/198641/tek-parti-doneminde-satilan-camiler-belge (http://www.dunyabulteni.net/haberler/198641/tek-parti-doneminde-satilan-camiler-belge)
-
Sinan Meydan yıkılan camiler konusunda M.Şevket Eygiyi suçlamaktadır.
Bakınız ortada bir problem var ya sinan meydan ve onun gibi düşünenlerde yahutta TBBM de bir problem var .Çünkü bu kitap TBMM kütüphanesinde bulunmaktadır ve resmi belge kaydı vardır.
https://kutuphane.tbmm.gov.tr/cgi-bin/koha/opac-detail.pl?bib=268572
Şimdi bu cahil olmayan kısmımıza biz bunu ispat etmek zorundamıyız? neden TBMM bu kitaba resmiyet kazandırmışlar önce buna bir cevap lazım.
Ben Atatürk cami yıkmışmı yıkmamışmıyı irdelemiyorum.Yıkıldığına inanıyorum.
karahan
-
Sayın Karahan,
Cami yıkımı ile ilgili yorum yapanlara Devlet-i Ali-i Osmanıye ilgili hatırlatma yapmadan edemeyeceğim.
Nüfus 13 milyon civarıydı,
11 milyon kişi köyde yaşıyordu.
40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu.
Traktör sıfırdı, karasabandı. Beş bin köyde sığır vebası vardı.
Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu.
İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı,
üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480 idi, her doğan iki bebekten biri ölüyordu.
Memlekette sadece 337 doktor vardı.
Sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i Türktü.
Diş hekimi, sıfırdı. Dört hemşire vardı.
40 bin köy, sadece 136 ebe vardı.
Ortalama ömür 40’tı.
Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi.
Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi.
Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti.
Toplam sermayenin sadece yüzde 15’i Türktü.
Osmanlıdan Cumhuriyete miras kalan sadece dört fabrika vardı,
Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri…
Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı.
Otomobil sayısı bin 490’dı.
Sadece dört şehirde özel otomobil vardı.
Kadın, insan değildi.
Veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… Bademlerin yere göğe sığdıramadığı
Abdülhamidin 16 tane eşi vardı.
Nazikeda, Safinaz,
Dilpesent, Peyveste,
Nazlıyar, Bidar, Mezide,
Emsalinur hanım filan, 16 tane…
Yaş itibariyle, tamamı çocuktu.
Tayyip Erdoğan’ın dedemiz dediği Abdülmecid’in 22 eşi vardı.
Ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.
Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu.
Arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.
Okuma-yazma oranı yüzde 4, bunlardan yüzde 2’si gayri müslimdi.
Bunlar üzerine yorum yapsalar nasıl olur?
-
Kaynak olarak verdiğiniz akp yandaşı bir site. Diğer haberlerden belli oluyor ki CHP ile kişisel bir dertleri var. Tarafsız kaynak olarak sunduğunuz şeye bakın. Tarafsızlığın tanımı sizin sözlüğünüzde farklı mı acaba? Böyle bir site herhangi bir bilgi için kaynak gösterilemez.
-
Kaynak olarak verdiğiniz akp yandaşı bir site. Diğer haberlerden belli oluyor ki CHP ile kişisel bir dertleri var. Tarafsız kaynak olarak sunduğunuz şeye bakın. Tarafsızlığın tanımı sizin sözlüğünüzde farklı mı acaba? Böyle bir site herhangi bir bilgi için kaynak gösterilemez.
Boyle ikircikli seyleri takmam pek.
O taraf bu taraf isi ucuz siyaset malzemesi.
Yazimin altina yazdim bu meseleyi irdelemedigimi yikildigini biliyorum.
Onu bunu suclama derdindede degilim cunku bu is sıkıcı.
Karahan
-
Kaynak olarak verdiğiniz akp yandaşı bir site. Diğer haberlerden belli oluyor ki CHP ile kişisel bir dertleri var. Tarafsız kaynak olarak sunduğunuz şeye bakın. Tarafsızlığın tanımı sizin sözlüğünüzde farklı mı acaba? Böyle bir site herhangi bir bilgi için kaynak gösterilemez.
Objektif olmaktan anladigin bumudur?
Chp taraftar ise iyi ote tarafsa burada isi yok oylemidir?
Bu kafa dan oldum olasi igrenmisimdir.Kisilerin dusunceleri kendinedir ne oldugu kimseyi baglamaz.
-
Seviyeyi düşürecekseniz hiç konu açmayın. Ben CHP'den taraf olsa kabul ederim mi dedim? Tamamen tarafsız olması gerektiğini savundum. Eğer tarihi bir mesele için kaynak veriyorsanız bu tarafsız olmalıdır. En azından şu linkten okuyun, tarihi kaynak hakkında biraz bilgi edinin: https://tr.wikipedia.org/wiki/Tarih#Tarihi_kaynaklar_ve_y.C3.B6ntem
-
Seviyeyi düşürecekseniz hiç konu açmayın. Ben CHP'den taraf olsa kabul ederim mi dedim? Tamamen tarafsız olması gerektiğini savundum. Eğer tarihi bir mesele için kaynak veriyorsanız bu tarafsız olmalıdır. En azından şu linkten okuyun, tarihi kaynak hakkında biraz bilgi edinin: https://tr.wikipedia.org/wiki/Tarih#Tarihi_kaynaklar_ve_y.C3.B6ntem
Ciddi bir sey tartisacaksan ciddi olmalisin.Bana seviyeyi dusurdugumu soyleme daha ilk yazinda onu yere dusuren sensin.
Burada bir konu tartisiliyor fikre saygiyi daha bastan gosteremmiyorsun.Bu site nin yandas oldugunu iddia ederek.Kim yandas degilki?
Isin basinda seviye lafi edersen seviyesizlik edersin.Yapma bunu.
-
Dua etsinlerki "satmislar", bu gün Diyarbekir´de ki gibi bombalamamislar.
-
kaynağım akit. dönem belli 8)
(akıllara durgunluk vermiş konuşma,yaaa)
! No longer available (http://www.youtube.com/watch?v=w_gghSHhtp8#)
sonra cübbeli bey açıklama yapmış.
! No longer available (http://www.youtube.com/watch?v=HN5cPcy9MEo#)
! No longer available (http://www.youtube.com/watch?v=k75h36HS1KI#)
-
Çok fazla ve gereksiz boş camiler var. Çoğunlukla gelen giden yok boşuna bizim vergilerimizle bir dünya imam besleniyor. Bunun yerine yıkılması veya satılması daha uygun isteyende imamın parasını cebinden ödesin.
-
Dua etsinlerki "satmislar", bu gün Diyarbekir´de ki gibi bombalamamislar.
Sn.tij
Örnegin kafalari karistiriyor.
Pkk lilar diyarbakirdaki camiyi bombalayip yakan devlet degil.
Karahan
-
Çok fazla ve gereksiz boş camiler var. Çoğunlukla gelen giden yok boşuna bizim vergilerimizle bir dünya imam besleniyor. Bunun yerine yıkılması veya satılması daha uygun isteyende imamın parasını cebinden ödesin.
Neye ve hangi istatistiki veriye gore dedin bunlari.
-
Herşeyi saymiyoruz gozlemliyoruzda. Bu ulke hangi azinlik için birşey veriyor ? Diyanet isleri kurumu bakanlık olmamasına rağmen dünya kadar bütçesi var. İslam isleri kurumu deseler daha doğru olurdu.
-
Islami yahut herhangi bir dini sevmiyor yahut benimsemiyor olabilirsin.Konuda asla diyanet ve imamlariin aldigi paralar degil.Diliyorsan baska bir baslikta tartisilir.
Inanc ihtiyactir.
-
Demekki artik pkk askeri tanklarla savasiyor cünkü camiyi bombalayan tanklardi.
Eger öyleyse sayin karahan sayenizde bu ülke bölünmenin esigindedir demek.
Isterseniz su linki bir izleyin.https://www.youtube.com/watch?v=EmaHDJpyGOY (https://www.youtube.com/watch?v=EmaHDJpyGOY)
-
Sn.tij
Bu goruntu ne anlatiyor?
Ben buna inanacak kadar saf degilim.
Yazikki bu dil hdp ve pkk nin hain dili.
Buna inanmak ise baska bir sorun.
Pkk kanallarini ve yayinlarini izleyerek halusilasyon gormeye baslamissiniz.
Egerki bir asker cami vurup propaganda yapacak kadar dusmusse ben noktayi koyarim.
Bunlar bir sey anlatmiyor siz daha zekisiniz.
Devletinizi sevin ve sahip cikin.
-
haberde nereyi vurduğu belli değil.karşıda minare var ama menzil hedefi gösterilmemiş.kameraman neden vurulan yeri göstermemiştir? orası neresidir.meçhul. :-\ ::)
manipülasyon 6000 yıllık kürt direnişinin en önemli özelliğidir.(ben demedim 6000 diye kitabı çıkmış,belki sonra filmi de gelir.dinazorlara kadar gidiyor direniş...
http://www.google.com.tr/search?q=6000+y%C4%B1ll%C4%B1k+k%C3%BCrt+direni%C5%9F+tarihi&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwiS_q_7ieHJAhUBkRQKHf7qA4QQ_AUICCgC&biw=1440&bih=765#imgrc=s36F1HtS0k6etM%3A (http://www.google.com.tr/search?q=6000+y%C4%B1ll%C4%B1k+k%C3%BCrt+direni%C5%9F+tarihi&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwiS_q_7ieHJAhUBkRQKHf7qA4QQ_AUICCgC&biw=1440&bih=765#imgrc=s36F1HtS0k6etM%3A) )
1- http://trend.mynet.com/yildiz.ertan/ozel-harekat-diye-kacirildi-bildigin-deli-cikti-ulke-sakaci-programina-dondu-1061514 (http://trend.mynet.com/yildiz.ertan/ozel-harekat-diye-kacirildi-bildigin-deli-cikti-ulke-sakaci-programina-dondu-1061514)
2- http://www.google.com.tr/search?q=bu+foto%C4%9Frafa+iyi+bak%C4%B1n+kimse+unutmas%C4%B1n&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwio9LX-iOHJAhXHchQKHe1sCdwQ_AUIBygB&biw=1440&bih=765#imgrc=0MesEcofNJqDUM%3A (http://www.google.com.tr/search?q=bu+foto%C4%9Frafa+iyi+bak%C4%B1n+kimse+unutmas%C4%B1n&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwio9LX-iOHJAhXHchQKHe1sCdwQ_AUIBygB&biw=1440&bih=765#imgrc=0MesEcofNJqDUM%3A)
bir başka yazar diyor ki;
1-var olan aracın arkasındaki ceset tüm ili dolaşmamıştır.
2-elde delil olarak tek kare fotoğraf vardır.
3-bu yapılan çalışma rütin bir iştir,malum canlı bomba olan,bir taraflarında düzenekle gezen bir örgütün üyelerinden bahsediyoruz.
4.kimse de çatışma sonunda o kafayla senin pis cesedine yaklaşarak kontrol etmek zorunda değil.
5.olur da bir patlayıcı olursa zaten oracıkta infilak olur ceset.
olay bundan ibarettir. bir ara pkknın kaçırdığı akıl hastası haberi vardı,hah işte ondan...
bu arada yukarılardaki girilerde şehit olan insanlar gösterilerek bir eşitlik kurulmaya çalışılmış.lakin bu sayede karşı tarafı insan yerine koyup normalleştirmek bile son derece tehlikeli bir faaliyettir.ceset mi leş mi sorunsalı var ya,hah işte ondan da bir tane.
not: varlığıyla bir asalaktan bile aşağı seviyedeki organizmalarla şehitleri karşılıklı birer oyuncuymuşlar gibi göstermek,satrançta rakipmiş gibi göstermek aslında duygusallığa yenilerek yapılan ciddi bir yanlıştır.dikkat edilmesi rica olunur.
-
Bir şeyi objektif değerlendirmek lazım. Olayları tek taraflı değerlendirirsek doğruyu bulamadığımız gibi amaca da ulaşamayız. Söz konusu yıllar, bir ülkenin yeniden kuruluş yılları. Yokluklar, sefalet bir yandan, iç isyanlar ayaklanmalar bir yandan. Tüm bu olumsuzluklara karşın yep yeni bir devlet kurabilmenin mücadelesi veriliyor. Hem öyle bir devlet ki, en uygar ülkelere bile uygarlık dersleri verebilecek atılımlar yapabiliyor. O gün yaşananlar o günün değerleri içinde yargılanmalı. Bakın günümüzde 80 milyona ulaşmış bir ülke ve yine tek parti yönetimi var.
Söz konusu cami değil mi? evet cami satılmış. Doğru mu değil mi kesin bilemiyorum (aslında olaya basit bakmamak lazım mutlaka bir izahı vardır ama neyse ben oraya girmeyeceğim). O gün satıldığını varsayalım, tamam, pekiyi bu gün ne yapılıyor, 40 haneli bir l00-150 nüfuslu bir köye 2-3 cami yapılıyor mu yapılmıyor mu? çevrenize bir bakın, Cuma günleri hariç cemaat tarafından doldurulan kaç tane cami gösterebilirsiniz?. Olur olmaz, ihtiyaç var mı, yok mu demeden durmadan cami yapılmaktadır. Pekiyi bu doğru mu ?
Bakın eski tek parti yönetimi zamanında köy enstitüleri vardı, fen ile, matematik ile, müzik ile, sanat ile, tarım ile yetişen ve öğrencilerini bu mantık ile yetiştiren öğretmenler vardı. Evet, şimdi de tek parti yönetimi, son 10 yıl içinde tüm yurtta atanan fen bilgisi, matematik, sanat tarihi öğretmeni sayısını, buna mukabil atanan din ve ahlak kültürü öğretmeni sayısını biliyor musunuz? Ayrıca ; ülkede ne kadar hakim ve savcı açığı var iken, atanan cami imamlarının sayısını biliyor musunuz ? Bütçeden diyanete ayrılan pay ile Yargıya ve Sağlığa ayrılan paylar hakkında bilginiz var mı? . Evet , Dersim isyanının bastırılmasını eleştirenler, bu gün yaşananlarla kıyaslama yapabiliyorlar mı?.
Daha fazlayı izaha bile gerek görmüyorum. Şunu kabul edemiyorum. Tu-kaka Cumhuriyetimizin ilk yılları, tu-kaka tek parti devri. Varsa yoksa açıktan açığa olmasa da imalı şekilde hep Atatürk , Atatürk . Şahsen o devri bu güne tercih ederim.
Saygılar-sevgiler.
-
Aklıma gelmişken bir anımı paylaşmak isterim.
Yazlıktayım, bir Cuma günü komşu ve arkadaşlarım ile yakında bulunan Camiye gittik. Hava sıcak içeride klimalar var ama Cami bahçesindeki çınarlardan dolayı hafiften bir esinti olduğu için cemaat dışarıda safa durmayı tercih etmiş, biz de öyle yaptık. Çınara yakın bir yerde oturduk. O sırada imam camide vaaz veriyordu. Cemaatten bir kısmı dinliyor, bir kısmı da kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. O sırada imam " .....camii ve Kur'an kursu binası için" cemaatten yardım etmelerini istiyordu. Yanımdaki arkadaşla bakıştık, arkadaşıma; -yaklaşık 60 senedir Cuma namazına gelirim, cami veya Kur'an kursu için yardım istenmeyen bir Cuma hatırlamıyorum- dedim. Arkadaşımda "ben de hatırlamıyorum" dedi. O zaman kendisine ,- ne olur bir kere de şu okula laboratuvar ihtiyacı, şu okula bilgisayar ihtiyacı , şu okula spor tesisi ihtiyacı için yardım talep ediyoruz vaazı duysaydım- dedim. Arkadaşım "ben de duymadım " dedi. O sırada yan tarafımızda bulunan bir bey " Okulların ihtiyaçlarını cemaatler değil devlet karşılar, bunun için duyamazsınız " dedi. Arkadaşım benden önce davranıp "Camilerin ihtiyaçları da Devlet ve Diyanet tarafından karşılanmıyor" mu ? deyince adamın yüzü asıldı, ve "Müslüman bir ülkede ibadethanelere yardım etmek Müslümanlık görevidir, Camileri Devlet değil Camilere gidenler yaptırır" dedi. Baktım, adam hır çıkarmaya meyilli, konuyu saptırıp hoş olmayan bir ortam yaratmak istiyor, hemen arkadaşıma, gel biz senle daha arkalara geçelim diyerek arka taraftaki saflara katıldık.
Demem o ki; her şeyin altında başka başka manalar aramak hoş bir şey değil. Arif olanlara.
Saygılar-sevgiler.
-
Sayın Alşah cok mükemmel açıklamış.benimde bu konularda derin araştırmalarım oldu.Ulaştığım sonuçlar ise ,Atatürkümüze yıkılan suçların altında tamamen inönü nün olduğudur.biraz araştırılırsa sonuca varıla bilir.(Atamızın üreten Türkiyesini, montaj sanayisine nasıl cevirdiği)
Konuyla alakalı değil ama Sayın Alşah abiye bir soru sormak istiyorum.Ben insanların % 5 nin pozitif.% 95 nin ise negatif olduğuna inanıyorum.bu yüzde 95 negatif kesim
% 5 lik pozitifin peşine vagon gibi takılıyor, soruma gelirsek.Sayın Alşah bu pozitif gücünüzü nasıl şarz ediyorsunuz?.Camianız veya yöntemleriniz nelerdir.? Bu pozitif güce hakimiyetin yöntemleri hakkında bir konu acarsanız, bütün üye kardeşlere cok faydalı olur.şimdiden sağ olun.
saygılar