Masonlar.org - Harici Forumu
		Sanat => Edebiyat => Siirler ve Sairler => Konuyu başlatan: LuckyEye2 - Eylül 23, 2007, 11:34:25 ös
		
			
			- 
				Hayatta en çok hoşuma giden şiir gerçekten çok hoş biraz uzun ama sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim bu şiiri Seyfullah Kartal ın yorumlayışıda çok hoş youtube dan dinleyebilirsiniz eminim pişman olmassınız.
 
 yine sana sesleneceğim
 senin kim olduğunu hiç bilmeden
 senin kim olduğunu en çok bilerek
 isyankar zambakların çılgın nilüferlerin
 dört nala açan kiraz çiçeklerinin
 dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
 sarı bir hüzün kızıl bir gurur
 ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana
 ...........
 sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim
 gülün dikeninden değil
 gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım
 topraktan söz açacağım
 akan su gelmeyecek kelimelerime
 suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim
 ............
 yine sana sesleneceğim
 senin kim olduğunu hiç bilmeden
 bilmek istemeden
 .........
 alaattin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi
 ve ne dilersem dilememi isteseydi
 hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim
 bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece
 hayatta bir şeyden vazgeçmek lutfedilseydi
 bedeli her şeyim olsa bile
 sana seslenmekten vazgeçmek isterdim
 garip değil mi sana seslenmekten vazgeçtiğimi
 bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de
 oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki
 tek geride kalmış hesap benim için
 bu dünyadaki tek yük
 bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek
 kürek mahkumu için kürek neyse
 benim için de sana seslenmek o
 bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu
 öbür yandan bileklerimden sızan kanların
 gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu
 oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim
 atalarım bana kadınlara gökyüzünü
 gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler
 sen kürekleri yağlı urganları
 geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun
 sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak
 göstermek istedim
 rüzgarla şişen beyaz yelkenleri
 ama senin vaktin yoktu
 ben bunu hiç anlayamadım
 kavmimin kadınları bana öğretmediler ki
 bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok
 siyah apletleri sevebileceğini
 .............
 sana sesleniyorum
 ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına
 toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor
 kürekleri bırakamıyorum
 önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için
 kalemi bir an elimden düşürmüyorum
 ankara kalesi’nin önünde
 sana sesleniyorum
 ..............
 benden kaçıp cennete gitmek isteseydin
 seni cennetin kapısına kadar götürürdüm
 bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı
 cehennemle konuşur seni ona anlatabilirdim
 oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun
 ne de cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık
 seviyorum seni ama dedin
 hoşçakal diye ekledin
 şimdi gitmeye mecburum
 belki yine gelirim, umarım gelirim
 son söz oldu
 cennet ve cehennemin dillerini
 savaş naralarını ve aşk şiirlerini
 gazelleri ve boleroları öğreten atalarım
 senin sözlerinin anlamını öğretmediler
 hiçbir şey söylemeden gittin
 ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim
 dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana
 ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın
 yine yeniden sadece sana sesleneceğim
 müebbet bir aşk dışında
 bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim
 sana sesleneceğim yine
 seni sadece kuru bir sevgiyle değil
 derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla
 ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyor musun
 mütevazi bir sevgiyle değil
 küstah bir aşkla sevdim seni
 ben oosmanlı gibi
 kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken
 ölen köprülerin ülkesindeki venedikteki son sancağı
 kışın üşümemek için şal yaptın kendine
 neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde
 gün geçtikçe eksilir demiştim oysa
 atalarımın öğrettiklerine de ters düşse de
 sana inanırım bilirsin
 zamanla unutursun demiştim
 niye daha derinleşiyor öyleyse
 derinleşiyor özlemin
 ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları
 coşturuyor ayrılık sözlerin
 öfkelerimin kararlılığını
 aşka katık ederek konuşacağım
 bedenim bu dünyayı terkedene kadar
 ............
 öyle sanıyorum ki
 hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için
 benden uzun yaşayacaksın
 benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne
 onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin
 küstah bir aşkla seveceğim seni
 ben savaş ve ölümle haşir neşir olan
 kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim
 ömrün geri kalınında
 sana sesleneceğim yine
 ben seni beyrut gibi sevdim ama
 sana ne mağribi ne de manhatten'i anlatamadım
 bağdat ve şam'ı işgale yeltenmişken
 venedik! ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı
 sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana
 senin kim olduğunu hiç bilmeden
 ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
 senin kim olduğunu en çok bilerek
 kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim
 müebbet bir aşk, sarı bir hüzün
 kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım
 bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar
 ..........
 hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke
 hüznün beni aşan taşkınlığını
 gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını
 öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını
 anlayabilseydin
 anlatabilirdim sana
 seninle yaşanan bir aşktan sonra
 ayrılığın ölüm bile olsa
 mavi bir ölüm olacağını