Masonlar.org - Harici Forumu
Inanc => Yahudilik => 3 Buyuk Din => Tarihteki Onemli Yahudiler => Konuyu başlatan: shemuel - Kasım 03, 2007, 10:23:51 ös
-
1753’de Polonya’nın Sukoviboeg kentinde doğan Solomon Maimon 11 yaşında evlenir ve üç sene sonra baba olur. İlk başta çevresine ders vererek ailesini geçindirir. Hahamlık çalışmalarının yanında Yahudi felsefesi ve mistisizmine odaklanır. Maimonides’e duyduğu hayranlık nedeniyle ismini ‘Maimon’ olarak değiştirir. Kabala öğretisinin felsefi temellere dayandığını göstermeye kalkıştığı için, bağlı olduğu düşünülen erken Hasidizm tarafından şüpheci olarak görülür. Daha sonra Maimon laik eğitim almak istediği Berlin’e yolculuk yapar. Ancak , şehrin kapılarına ulaştığında, Yahudi cemaatinin görevlileri tarafından geri çevrilir ve Rabi Zvi Hirsch ben Abraham’dan yardım aldığı Posen’e gider. İki sene boyunca orada öğretmenlik yapar ama zamanla dini otoriteden kopar. Ardından Berlin’e gider ve bu sefer şehre kabul edilir.
Berlin’de Maimon, Moses Mendelosohn’un öğrencisi olur ancak birkaç sene sonra düzensiz yaşam tarzı sebebiyle hocası tarafından terk edilir. Bunun sonucunda Hamburg’a giderek, temel öğretilerini kabul etmese bile Hıristiyan olmaya kalkışır. Bu isteği reddedilince Maimon Altona’ya gidip buradaki gymnazyum’da çalışmalar yapar. Masrafları çeşitli bağış severlerce karşılanır. Yoksulluk içinde Berlin’e , daha sonra Breslau’ya geri döner. 1786’da Berlin’de Kant felsefesi çalışır ve ‘Versuch über die Transnendentalphilosophie’ adlı makalesini yazar. Bir örneği Marcus Herz ve Immanuel Kant’a gönderilir. Kant, Herz’e yazdığı mektubunda Maimon’un çalışmalarının çok değerli olduğu yorumunu yapar. Böylece Maimon, önemli bir filozof konumuna gelir. Ardından Maimon birkaç makalenin yanında kitabının da yayımlar. 1790’dan 1795’e kadar Kont Adolf Kalkreuth tarafından desteklenir ve onun yönetiminde Maimon son yıllarını Berlin , Silesia ve Freistadt yakınlarındaki evlerde geçirir. 1800’deki ölümünün ardından, cemaatten sayılmadığı için Yahudi mezarlığının dışına gömülür.
Hahamların yanında eğitim almasına rağmen Maimon, Yahudi düşüncesi yerine neo- Kantçı düşüncenin gelişimine katkıda bulunur. Yazılarında Kant kendi içlerinde şeylerle , insan algısı tarafından algılanan şeyler arasında temel bir ayrım olduğunu iddia eder. Kant’a göre asıl gerçek bilinemez çünkü anlayış sınırlarının ötesindedir. Maimon’un Kant’ın araştırmalarına yaptığı en önemli katkı da bu noktadadır. İdrakın , insan bilgisinin nesnelliğini garanti edecek bir nedeni olması gerektiğini savunan Kant’a katılan Maimon, böyle bir nedenin dışarıda bir yerlerde değil, akılda var olduğunu öne sürer. Kant’ın duyarlılık ve anlayış arasındaki ayrımını kullanan Maimon anlayışın kavramlarının , duyarlılığın algılarından kaynaklandığını belirtir. Bunlar her insan için aynıdır, dolayısıyla nesneldir. Ayrıca, Maimon, duyarlılığın da bir çeşit anlayış olduğunu ama daha dar bir kapsama sahip olduğunu ileri sürer. Onun görüşüne göre, kendi içinde olan şey, kavrayışın son amacıdır. Bilgimiz kaçınılmaz olarak parçalara ayrılmışsa da, ideal bilgiye yaklaşırken daha büyük hale gelebilir.
Maimon, Kant’ın bilginin kaynağı olarak ‘kendi içinde olan şey’ kavramını reddetse de , bilginin nasıl dışsal dünyayla ilişkili olduğu sorusuna bir çözüm bulmaya uğraşır. Maimon’un bu çelişkiye çözümü, insan duyarlılığının, entelektüel gerçekliğin mükemmel olmayan bir ifadesi olduğunu farz etmektir. Dolayısıyla duyarlılığa sunulan dış dünyanın nesneleri karakter olarak kavramsaldır. Bu hipotezi sunarken Maimon insan anlayışının temelini oluşturan sonsuz bir aklın varlığından söz eder. Sonlu varlıklar olan bizler, geçeğin bu rasyonel yapısının sadece küçük bir parçasını anlayabiliriz.
“Böyle bir olgu, Maimon’un zihin-içi ve zihin-dışı dünyalar arasındaki boşluğu birleştirmesini sağlar. Ancak sonsuz akıl , dışsal objelerden kavramlar almaz, aksine bunları kendi içinde yaratır. Maimon şöyle der: “sozsuz bir akıl olduğunu varsayıyoruz... bu akıl kendi içinden her türlü olası ilişkiyi yaratır. Bizim aklımız aynı akıldır’” ( Encyclopedia Judaica, 1971, Vol II, 743).
Bu Neo-Kantçı görüşünü sunarken Maimon , sonsuz aklın düşünce modunu tarif etmeye çalışır ve şöyle sorar: Bu kavramlar nasıl birleşip de rasyonel dünyanın yapısını oluşturur? Bu, Maimon’un belirlilik yasası olarak adlandırdığı prensiple sağlanır. Bu kavram, Kant’ın analitik ve sentetik yargı ayrımına dayanır: Analitik yargı (A=A gibi), A=B gibi sentetik yargılardan farklı olarak, özellik bakımından totolojiktir ( lüzumsuz yere tekrarlayan) ve yeni bir bilgi üretemez. Maimon’a göre, Kant, sentetik yargıların , öznesi ile yüklemin aynı olmadığından, kesin olduğuna inanmakta hata ettiğini düşünür. Kant’tan farklı olarak Maimon, üçüncü tip bir yargı ortaya koyar ve bunu belirlilik yasası olarak adlandırır. Böyle bir yargının hem analitik hem de sentetik olduğunu iddia eder. Örneğin, “Renk mavidir” önermesi öznenin (rengin), yüklem (mavi) olmadan da varolabileceğini gösterir. Dolayısıyla, özne ile yüklem arasındaki ilişki sentetiktir. Ancak yüklem ( mavi) bağımsız olarak varolamaz, dolayısıyla analitiktir.
Felsefi sisteminin rasyonel temellerine rağmen Maimon, metafiziğe karşı şüpheci bir tavır takınır. Sonsuz aklın ve belirlilik yasasının , dünyayı rasyonel bir yapıda ele almak için yeterli ilgiyi sağladığını öne sürse de , bu rasyonel yapının gerçekte var olduğunu bilmenin olanaklı olduğunu iddia etmekten de kaçınır. Felsefenin sadece varolanlar için mantıklı bir açıklama getirebileceğini, ancak hipotezlerin gerçekten de doğru olduğunu kanıtlayamadığını öne sürer.
Felsefi yazılarına ek olarak Maimon, on dokuzuncu yüzyılın sonundaki Avrupa Yahudi yaşamının da canlı bir anlatımını içeren otobiyografisini de yayımlar. Bu eser Yahudi düşünce ve yaşamının bir çok yönüne ışık tutar. Bu anlatımlarda, gençliğinde şahit olduğu aşırı münzevi yaşam geniş yer tutar:
“Şahit olduğum iki üç olay ne kastettiğimi açıkça gösterebilir. Dindarlığıyla tanınan Yahudi bir alim, Lubitschli Simon , kendini cezalandırmak için en acı süreçlerden geçer. Günlük orucu ve akşam yemeğinde herhangi bir canlıdan üretilen şeylerden ( et, süt, bal, vs) yememeyi de içeren, ‘Teşuva hakana’- kana cezası- sürecinden zaten geçmiştir. Bunu yanında ceza çekenin sürekli dolaşmak zorunda kaldığı ve iki gün arka arkaya bir yerde kalmasına izin verilmediği ‘galut’ sürecini de yaşamıştır. Ancak yün bunlara rağmen ‘teşuva ha-mişkal’- ( ağırlık cezasını) yerine getirmeden bilincini tatmin edemeyeceğini düşünür. Bu süreç de her günahın ölçüsüne göre bir ceza çekilmesini içerir. Ancak yaptığı hesaplarla, işlediği günahların, kefaretini ödeyemeyeceği kadar fazla olduğunu düşününce , ölüm orucu tutmuştur” ( Maimon, 1954, 81-2).
Maimon’un fikirleri Yahudi düşünce sürecini çok etkilememiş olsa da , çeşitli düşünceleri Johann Fichte ve onun yoluyla Alman idealist felsefesini etkilemiştir. On dokuzuncu yüzyılda Maimon çoğunlukla göz ardı edilse de , yirminci yüzyılda yazılarına olan ilgi artmış ve son yıllarda felsefi düşüncelerini inceleyen çeşitli çalışmalar yayımlanmıştır. Otobiyografik çalışmaları göz önüne alındığında , on dokuzuncu yüzyıl Yahudi yaşamını anlatması , Aydınlanma Çağındaki Yahudiliğin gelişimine çok önemli bir ışık tutar.
Referanslar ( Maimon’ın Önemli Yazıları)
Encyclopedia Judaica , Jerusalem, 1971
Solomon Maimon, ‘Autobiography of Solomon Maimon’, London, 1954