Masonlar.org - Harici Forumu
		Sanat => Edebiyat => Siirler ve Sairler => Konuyu başlatan: shemuel - Aralık 11, 2007, 07:19:47 ös
		
			
			- 
				Ariadne'nin Yakınması
 
 Kim ısıtır, kim sever beni daha?
 Sıcak eller uzatın bana!
 Yürek mangalları uzatın bana!
 Vurulup düşürülmüş çırpına çırpına,
 can çekişenler gibi, ayakları ovuşturulan,
 sarsılmışım, ah! Bilinmeyen ateşlerle yana yana,
 sen peşimdesin, ey Düşünce!
 Adlandırılamaz! Açıklanamaz! İğrenç!
 Sen, ey bulutların ardındaki avcı!
 Yerle bir olmuşum senin şimşeklerinle,
 sen alaycı göz, dikmişin gözünü bana karanlıklardan!
 Yatıyorum öyle,
 kıvrılarak, çırpınarak, işkencesiyle
 bütün sonsuz ezaların,
 vurdun beni
 sen ey zalim avcı,
 sen ey tanınmaz - T a n r ı...
 ur, daha derine vur!
 Bir kez daha, haydi vur!
 Kopar, parçala bu yüreği!
 Niye bu işkence
 körelmiş oklarla?
 Neye göz koydun böyle,
 usanmadın mı bu insan işkencesinden,
 acı vermekten haz duyan Tanrı şimşeği gözlerle?
 Öldürmek değil istediğin,
 yalnızca eziyet, eziyet etmek mi?
 Bana - niye eziyet ediyorsun,
 sen, ey acı vermekten haz duyan tanınmaz Tanrı?
 
 Ha ha!
 Usul usul sokuluyorsun
 böylesi gece yarısında? ...
 Ne istiyorsun?
 Konuş!
 Üstüme geliyorsun, sıkıştırıyorsun beni,
 Ha! Çok yaklaştın yanıma!
 Soluğumu duyuyorsun,
 yüreğimi dinliyorsun,
 kıskanç seni!
 - neden kıskanıyorsun beni?
 Git! Defol!
 O merdiven de niye?
 İçeri mi girmek istiyorsun,
 yüreğime tırmanmak,
 en mahrem
 düşüncelerime tırmanmak?
 Utanmaz! Tanınmaz! Hırsız!
 Ne çalmak istiyorsun?
 Ne gözetlemek istiyorsun?
 Ne işkencesi etmek istiyorsun?
 Sen ey işkenceci!
 sen - Cellat - Tanrı!
 Yoksa köpek gibi,
 taklalar mı ataydım karşında?
 teslim mi olaydım, kendimden geçerek
 sevginle - sırnaşarak?
 
 Boşuna!
 Sürdür batırmanı!
 Zalim diken!
 köpek değilim - avınım yalnızca senin,
 zalim avcı!
 en gururlu esirinim,
 en ey bulutların ardındaki haydut...
 Konuş artık!
 Ey şimşeklerin ardına gizlenen! Tanınmaz! konuş!
 Ne istiyorsun, ey Eşkiya... b e n d e n?
 
 Nasıl?
 Fidye mi?
 Ne istiyorsun fidye diye?
 Çok iste - böylesi yaraşır gururuma!
 ve az konuş - böylesi yaraşır öteki gururuma!
 
 Ha ha!
 Beni - istiyorsun ha? beni?
 herşeyimle beni? ...
 Ha ha!
 Ve işkence ediyorsun bana, delisin ya işte,
 gururumu kırıyorsun işkencenle?
 S e v g i ver bana - kim ısıtır ki beni daha?
 kim sever ki beni daha?
 sıcak eller uzat bana,
 yürek mangalları uzat bana,
 bana, yalnızların en yalnızına,
 buzunu ver ah! yedi kat donmuş buz,
 düşmanları bile
 düşmanları özlemeyi öğreten,
 ver, evet, teslim et,
 ey zalim düşman
 bana - k e n d i n i!
 
 Kaçıyor!
 Bu kez o kaçıyor,
 tek yoldaşım,
 en büyük düşmanım, tanınmazım benim,
 Cellat-Tanrım benim! ...
 
 Hayır!
 gel geri!
 bütün işkencelerinle birlikte geri gel!
 Bütün gözyaşlarım
 sana akıyor,
 yüreğimin son alevi
 seni aydınlatıyor.
 Gel, geri gel,
 tanınmaz Tanrım! A c ı m benim!
 
 son mutluluğum benim! ...
 
- 
				Nietzsche nin hayatı       http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=686.0
			
- 
				Türküler
 
 öylesine geniş ki yüreğim bir deniz gibi,
 güler yüzün bir güneş ışığınca
 tatlı ve derin yalnızlığında,
 dalganın dalgaya sessiz karıştığı yerde.
 gece mi bastırdı? gün mü yoksa? bilmiyorum.
 güler bana o tatlı o sevimli
 güneş ışıltılı yüzün,
 ben bir çocuk gibi mutluyum.
 
 gece yarısı bir de rüzgar
 yavaştan yavaştan pencereme çarpar.
 bir sağnak başlamış inceden
 damlar odama yavaşça.
 mutluluğumun düşüdür benim,
 rüzgar gibi yalar geçer yüreğimi.
 bir buğudur o bakışında senin.
 bir yağmur tadıyla sarar yüreğimi.
- 
				Salomeye
 
 Oyle bir hayat yaşadım ki,
 Cenneti de gordum, cehennemi de
 Oyle bir ask yasadim ki
 Tutkuyu da gordum, pes etmeyi de
 Bazilari seyrederken hayati en onden
 Kendime bir sahne buldum oynadim
 Oyle bir rol vermisler ki
 Okudum okudum anlamadim
 Kendi kendime konustum bazen evimde
 Hem kizdim hem guldum halime
 Sonra dedim ki ' soz ver kendine '
 Denizleri seviyorsan, dalgalari da seveceksin
 Sevilmek istiyorsan, once sevmeyi bileceksin
 Ucmayi seviyorsan, dusmeyi de bileceksin
 Korkarak yasiyorsan, yalnizca hayati seyredersin
 Oyle bir hayat yasadim ki, son yolculuklari erken tanidim
 Oyle cok degerliymis ki zaman
 Hep acele etmem bundan,
 
 Anladim...
- 
				Köprünün üstünde
 
 Köprünün üstünde durmuşum geçende
 Karanlık geceye bürünmüşüm.
 Bir türkü duyulur uzaklardan
 Altın damlalar yağardı bir de
 
 Ürperen aynasında suyun
 Gondollar, ışıklar, bir de müzik
 Geçmiş kendinden, yüzdüler alaca karanlığa doğru
 Ruhum, şu görünmez parmakların dokunduğu çalgı,
 Bir venedik türküsü söyledi gizlice,
 Boyam boyam mutluluk içinde ürpererek.
 __Bir duyan varmı dersin?
 
 Nietzsche
 
 
- 
				Yalnız
 
 Haykırışan kargalar
 Darmadağın uçuşuyor kente doğru.
 Neredeyse yağacak kar
 Yeri yurdu olana ne mutlu!
 
 Donmuş kalakaldın,
 Hanidir gözlerin arkada!
 Boşuna kaçışın, ey çılgın,
 Kıştan uzaklara!
 
 Dilsiz ve soğuktur binlerce çöle
 Açılan bir kapıdır dünya!
 İnsan senin yitirdiğini yitirse
 Bir yerlerde duramaz bir daha!
 
 Sen şimdi solgun, sarı
 Kış gurbetlerine lânetli,
 Hep soğuk gök katlarını
 Arayan bir duman gibi.
 
 Uç git, kuş, söyle ezgini
 Issız çöl kuşlarının sesiyle!
 Göm, gizle, ey çılgın, kanayan kalbini
 Buzların, alayların içine!
 
 Haykırışan kargalar
 Uçuşuyor kentten yana, dağınık;
 Neredeyse yağacak kar
 Yeri yurdu olmayana çok yazık!
 
 F. Nietzsche
 (çev. Behçet Necatigil)
- 
				GÜNEŞ
 
 Penceremin önünde, düşünüyorum...
 Yeni doğmuş bir bebeğin saflığında,
 Bembeyaz bir örtü toprakta...
 Sanki;
 Kötü duygular can çekişiyor kar altında,
 Korkuyorum...
 Yine güneş doğmakta
 İşte ben; o zaman çok üşüyorum...
 
- 
				Neyi Yaşamak İstiyorsan Öyle Yaşa...
 
 F. Nietzsche
- 
				*Sadece Deli! Sadece Şair!*
 
 Kararan havayla,
 çiyin avuntusu olmaktayken
 yeryüzüne doğru,
 görülmezce, işitilmeden
 -çünkü yumuşacık patikler giyinir
 avutucu çiy, bütün avuntuyla yumuşamışlar gibi-
 anımsarsın sen, sıcak gönül, anımsarsın,
 bir zamanlar nasıl susadığını,
 kutsal gözyaşı ile çiy yağmurlarını özleyerek
 yanıp tutuşurken, bitkinlikle susadığını,
 kem gözlü akşamüstü güneşinin bakışları
 sararmış otlu patikalar üzerinde
 kararmış ağaçların içinden geçip dolaşırken
 çevrende,
 güneşin kör edici kor bakışları, acı vermekten haz
 duyan.
 
 "hakikatin yavuklusu -sen ha? diye alay ederlerdi-
 hayır! bir şair sadece!
 bir hayvan, kurnaz yırtıcı sürüngen,
 yalan söylemesi gereken,
 bilerek isteyerek yalan söylemek zorunda,
 av arzusunda,
 elvan elvan maskelenmiş,
 kendine maske,
 kendine av
 buha -hakikatin yavuklusu?..
 Sadece deli! Sadece şair!
 Sadece parlak parlak laf eden,
 deli maskelerinden dışarı renkli renkli konuşan,
 yalancı söz köPage Rankingülerine tırmanan,
 yalandan gökkuşakları üstünde
 kalp gökler arasında
 dolanıp duran, sürünüp duran-
 sadece deli! sadece şair!..
 
 Bu ha -hakikatin yavuklusu?..
 Durgun değil, dik donuk soğuk değil,
 tasvirleşmemiş,
 heykelleşmemiş,
 tapınakların önüne dikili değil,
 bir tanrıya kapı bekçisi değil:
 hayır! bu çakılı erdem tasvirlerine düşman,
 yabanlar ona daha rahat tapınaklardan,
 kedi haylazlığıyla dolu
 her pencereden zıplayıp
 hop! her rastlantının peşinden
 koklaya koklaya her yabanıl ormana dalansın sen,
 yabanıl ormanlarda
 renkli tüylü yırtıcı hayvanlar arasında
 günahkarca sağlıklı, güzel, elvan gezinirsin,
 arzulu dudaklarınla, kutluca alaycı, kutluca şeytani, kutluca kan emici
 yırtıcı yırtıcı, sinsi sinsi, yalancı yalancı gezinirsin...
 
 Ya da kartal gibi, uzun,
 Uzun dikdik uçuruma,
 Kendi uçurumuna bakan kartal gibi...
 
 -nasıl da yukarıya,
 aşağıya, içeriye,
 hep daha derin derinliklere halkalanıyor uçurum!-
 sonra,
 ansızın,
 düz uçuşla
 aniden dalarak
 kuzuların üzerine çullanmak,
 birden aşağıya, yırtıcı açlıkla,
 kuzu arzusunda,
 bütün kuzu ruhlara kızgın,
 öfkeli bütün erdemlice,
 koyunca, kıvırcık kıvırcık
 göz kırpıştıran, koyunsütü iyilikle alıklaşmışlara...
 
 Böylesine
 kartalcadır, parscadır.
 şairin özlemleri,
 senin özlemlerin,
 binlerce maske altında,
 sen ey deli! sen ey şair!..
 
 Sen ki bakarken insana,
 tanrı bakar gibidir koyuna-
 insandaki tanrıyı paralamak
 insandaki koyunu paralar gibi
 paralarken de gülmek-
 
 bu, işte senin kutluluğun,
 bir parsın, bir kartalın kutluluğu,
 bir şairin, bir delinin kutluluğu!..
 
 kararan havayla,
 ayın orağı
 mor kızıllıklar arasında yeşil yeşil,
 hasetle, sinsi sinsi dolanırken,
 -güne düşman,
 her dolanışta biçerken
 gülden döşekleri gizlice,
 çökertene dek,
 gecenin derinliğine uçuk uçuk gömene dek:
 
 ben de öyle düştüm bir kez
 hakikat çılgınlığımdan aşağıya,
 gün özlemimden aşağıya,
 günden yorgun, ışıktan bıkkın
 -aşağıya, akşama, gölgeye çöktüm
 bir hakikatten
 bağrı yanık, susamış
 -anımsıyor musun hala, anımsıyor musun, sıcak gönül,
 nasıl susadığını? -
 sürülmüştüm tüm hakikatten!
 Sadece deli! sadece şair!..
 
 
 
- 
				*YURTSUZ*
 
 Dört nala koşan atlar
 Uzaklara götürür beni,
 Korkmadan, doludizgin.
 Gören tanır beni,
 Ve tanıyan
 Yurtsuz Adam diye seslenir.
 Haydi, haydi!
 Asla bırakma beni,
 Yazgım, ey parlak yıldız!
 
 Kimse bana soramaz,
 Nerelisin diye.
 Asla bağlanmadım bir yere
 Ve geçip giden zamana.
 Özgürüm kartallar gibi.
 Haydi, haydi!
 Asla bırakma beni,
 Yazgım, ey tatlı Mayıs!
 
 Neden inanayım ki?
 Bir gün öleceğime,
 Kekre ölümü öpeceğime.
 Mezara mı düşeyim,
 Bir daha içmeyeyim mi
 Yaşamın nazenin köpüğünü?
 Haydi, haydi!
 Asla bırakma beni,
 Yazgım, ey renkli düş!
 
 (1859)
 
- 
				*YENİ DENİZLERE DOĞRU*
 
 Oraya gitmek istiyorum, oraya
 Artık güvenim var koluma, kendime
 Önümde uzanan açık deniz
 Bir gemi taşıyor beni engine.
 
 Her şey pırıl pırıl, daha yeni
 Uyur mekânda, zamanda öğle vakti
 Yalnız senin gözlerin, ey sonsuz!
 Senin bakışın seyreder beni.
 
 
- 
				*İŞARET ATEŞİ*
 
 Burada, adanın denizlerin ortasında çıkıverdiği,
 bir kurban taşı gibi birdenbire yükseldiği yerde,
 burada, kara göklerin altında tutuşturuyor
 Zerdüşt koca ateşini,
 yollarını kaybetmiş gemicilere işaret ateşi,
 bir cevap verebileceklere soru işareti...
 
 Beyaz-gri karınlı bu alev
 -arzulaması yalıyor soğuk uzaklıkları,
 hep daha arı yüksekliklere uzatıyor boynunu-
 sabırsızlıkla dikelmiş bir yılan:
 bu işareti takıyorum kendi kendime.
 Benim ruhumdur bu alev:
 
 Kanmazca susuz hep yeni uzaklıklara,
 durgun yalazını fırlatıyor, yukarlara.
 Ne demeğe kaçtı Zerdüşt hayvandan da insandan da?
 Ne demeğe bıraktı sağlam karaları?
 altı yalnızlığı tanımıştı bile
 ama yetmedi ona denizin yalnızlığı,
 ada bıraktı tırmansın, tepe bıraktı yansın, alev olsun,
 bir yedinci yalnızlığı, yukarıya,
 attı şimdi oltasını arayışla,
 Ey yollarını kaybetmiş denizciler! Ey sönmüş yıldızların artıkları!
 Siz ey geleceğin denizcileri! Ey keşfedilmemiş gökler!
 
 İşte atıyorum bütün yalnızlara oltamı:
 bir cevap verin alevin sabırsızlığına,
 yakalayın bana, yüksek dağlarda bekleyen balıkçıya
 yedinci, sonuncu yalnızlığımı!
 
 
 
- 
				*SOFUCA DİLEKLER*
 
 
 "Tüm anahtarlar birdenbire
 Uçup ortadan kaybolmalı
 Ve her anahtar deliğine
 Bir maymuncuk uydurulmalı!"
 Hep böyle düşünür kesinkes
 Herkes - maymuncuk olan herkes.
 
 
- 
				*ECCE HOMO*
 
 Evet, bilirim nereden geldiğimi
 Alev gibi doymamış, aç
 Yanar, tüketirim kendimi.
 Işık olur, ne tutarsam,
 Küldür arkamda kalan.
 Ben ateşim besbelli.
 
- 
				*KöPage Rankingünün üstünde*
 
 
 KöPage Rankingünün üstünde durmuşum geçende
 Karanlık geceye bürünmüşüm.
 Bir türkü duyulur uzaklardan
 Altın damlalar yağardı bir de
 
 Ürperen aynasında suyun
 Gondollar, ışıklar, bir de müzik
 Geçmiş kendinden, yüzdüler alaca karanlığa doğru
 Ruhum, şu görünmez parmakların dokunduğu çalgı,
 Bir venedik türküsü söyledi gizlice,
 Boyam boyam mutluluk içinde ürpererek.
 __Bir duyan varmı dersin?
 
 
 
- 
				*ŞAİRİN ÇAĞRISI*
 
 Gençken serinletmek için kendimi,
 Oturdum ben bir dumanlı ormanda,
 Tik sesi duydum, uzak bir tik sesi,
 Zarif, ölçülü, uygun "tak" ardında.
 Çıldıracaktım neydi bu ses neydi,
 Aradım hep aradım da vazgeçtim,
 Sonunda karşısında şair gibi,
 Tiktaklarla konuşmayı seçtim.
 
 Ben de ne dizeler düzdüm anlayın,
 Hece hece dans ettiler az sonra.
 Bir güldüm bir güldüm ki sormayın
 Gülmem sürdü tam on beş dakika.
 Sen bir şair ha? Şair, böyle sessiz?
 Üşüttün mü kafayı yoksa bir an?
 - "Evet efendim, bir şairsiniz siz"
 Omuz silkip, söylendi ağaçkakan.
 
 Kimi bekliyorum bu çalılıkta?
 Soyup ta kaçacağım birini mi?
 Bir sözü, bir imgeyi karanlıkta,
 Sessizce uyağımın yerini mi?
 Koşan hoplayan ne varsa seçimsiz,
 Gönderiliyor şiire doğrudan.
 -"Evet efendim, bir şairsiniz siz"
 Omuz silkip, söylendi ağaçkakan.
 
 Uyaklar, oklar mı onlar, öldüren?
 Nasıl da oynatırlar ne de titrek!
 Gösterirler tüm güçlerini girerek!
 Ah! Ölüyorsun, bil işte çaresiz,
 Sensin bu sersem sersem yalpalayan!
 -"Evet efendim, bir şairsiniz siz"
 Omuz silkip söylendi ağaçkakan.
 
 Çarpık söz kırıntısı çok acele,
 Şiir sarhoş sözcükler kumkuması!
 Satırdan satıra uçuyor hele
 Tik taklar zincirinde uyak dansı.
 Serserilerden misin, merhametsiz?
 Kötü müdür bu şairler her zaman?
 -"Evet efendim, bir şairsiniz siz"
 Omuz silkip, söylendi ağaçkakan.
 
 Şaka mı bu, kuş? Ettiğin alay mı?
 Kafamı beğenmedin, kötüledin.
 Kalbim daha da fena, kolay mı?
 Köpür, coş, ey öfkem şiirle geldin.
 Şair, uyaklar bul, sen, bitimsiz
 Ey sen kızgın, kötü ve haklı olan.
 -"Evet efendim, bir şairsiniz siz"
 Omuz silkip, söylendi ağaçkakan.
 
 
 
- 
				DÜNYA KURNAZLIĞI 
 
 Ne dur bu kırlı alanda
 Ne de yükseklere sıvış!
 En güzeli bu dünyada,
 Yarı yükseklerden bakış!
 
 
- 
				BİR BAŞINA 
 Ne giderim peşlerinden ne ardımda devam olsun
 Ne uyarım e hükmeder, kalanlara selam olsun!
 Korkunçtur kendinden korkan: Korku yayan korku bulsun!
 Korkutanlar yönetirmiş, hadi o0nlar önder olsun!
 Dinlemez sözümü kendim, söz geçiren beter olsun!
 Severim dolanıp da orman olsun, denizler olsun!
 Ara sıra gideyim de bıraktğım izler solsun
 Gizi tenha köşelerde, beni şimdi kimler bulsun?
 Ey benim gibi yalnız! Sen, kendine varan yolun
 Yolcusu! Çağır uzaklardan kendini, olsun!
 
- 
				MAYIS ŞARKISI
 
 
 Minik kuşlar şakıyor
 Neşeyle ormanın içlerinde;
 Kırlar güneşleniyor
 Mayısın ılık ışığında.
 Dereler şırıldıyor usul usul
 Çicekli kırlardan geçerken,
 Tarlakuşları sevinçle ötüyor.
 Ah! Daha güzel ne vardır
 Mayıstan,sadece mayıstan?
 
 Ne varsa yüreğimde
 Üzgün,yılgın ve neşesiz,
 Issız ve ürkütücü olan,
 Şimdi güneş gibi aydınlık.
 Çiçekler filizleniyor,
 Arılar vızıldıyor çayırlarda.
 Ah! daha güzel ne vardır
 Mayıstan,sadece mayıstan?
 
 Ah! Sınırsız zenginliği
 Mutluluğun!
 Ey sonsuz haz!
 Sar acılı kalbimi!
 Bırak gitsin,yok olsun
 Yüreğimin içine
 Bahar rüzgarı gibi
 Hışırdayarak esmeyen!
 Ah! daha güzel ne vardır
 Mayıstan,sadece mayıstan?
 
 Batmak istiyorum.
 Bu keyif denizine;
 İçime ferahlık veriyor.
 Bu tatlı hayal bile.
 İstiyorum seni kucaklamak
 Ve hiç bırakmamak.
 Ey bahar,gir içeri!
 Daha güzel ne vardır
 Mayıstan,sadece mayıstan!
 
 1859-nietzsche