Masonlar.org - Harici Forumu
Sanat => Diger Sanatlar => Sinema => Konuyu başlatan: V.I.T.R.I.O.L. - Eylül 23, 2008, 11:44:02 öö
-
Cumhuriyet tarihinde henuz yapilamamis bir sey yapildi, ATATURK’un filmi ve 29 Ekim gibi onemli bir tarihte vizyona giriyor, asagidaki linkten filmin fragmanina ulasabilirsiniz.
http://www.mustafa.com.tr/
-
Syn: V.I.T.R.O.L.
Etkileyici, paylaşım için çok teşekkürler.
Saygılarımla.
-
Syn: V.I.T.R.O.L.
Etkileyici, paylaşım için çok teşekkürler.
Saygılarımla.
Rica ederim Sn. akasya
-
Cok guzel gorunuyor ama grafikleri cok abartmislar. Bilgisayari o kadar zorladiki, sinirlenip yarisinda kapadim.
-
Değerli paylaşımınız için teşekkürler Sn. V.I.T.R.I.O.L..
Sitenin içinde iki tane tanıtım filmi var, birincisi zaten site girişindeki film ama ben diğerini izlemenizi tavsiye ediyorum.
Saygılarımla.
-
Kesinlikle gitmeyin,can dündara zaten güvenmiyordum yine yaptı yapacağını çünkü;Türkcell sponsorluktan sadece filmin içeriğinden dolayı çekilmiştir ve size bana gelen filmde geçen bazı şeylerle ilgili bir epostayı paylaşmak istiyorum.
Film en TRT nin en kötü belgesellerinden bile kötü.
İçerik yok ...
Mustafa Kemal Atatürk'ü anlatmıyor...
Filmden bazı dikkat çeken noktaları anlatmaya çalışaym..
- Atatürk karga kovalamış
- Manastır daki okulunda Atatürk'ü canladıran şahıs efemine bir tipleme çiziyordu...
- Atatürk'ün ilk dönemlerinin referansı madam Corinne yazdığı mektuplar teşkil
ediyor...
O kadar ki cepheden bile o kadına yazdığı mektuptan bahsediliyor , söz de özel
duygularını açığa vuruyorlar..
- Atatürk karanlıkta uyuyamazdı , herhalde korkuyordu..
- Atatürk annesinin ikinci evliliğinden rahatsızdı o yüzden ondan kaçtı...
- Atatürk'ün arkasında uzun boylu adamların olduğu fotoğraf gösterildikten sonra ,
bir fransız gazetesinde ne kadar kısa olduğu vurgulanıyor...
- Atatürk kürtlere özerklik vermeyi tahhüt etmiş ve kürtlerle aykırı düşmenin ne
kadar tehlikeli olduğunu belirtmiş...
- Atatürk en yakınlarını ipe gönderecek kadar acımasız bir diktatördür diyor...
- Atatürk ilk meclisi kurab dua hutbelerle açtığı halde , son bölümde dinsiz olduğu
vurgulanıyor (ara yerlerde de beyinlere nakşedilmiş...)
- Atatürk Pera da İstanbul da caf caflı bir hayatın özelmi ile yanıp tutuşurken ,
parasızlığı nedeni ile haline ağlamış...
- Atatürk sürekli ağlarmış...(bir çok olay anlatımında hep vurgulandı )
- Atatürk (bir fransız yazarın ağzından anlatılmış ) duygsual sorunları olan bir
adamdı ...
- Atatürk son günlerini çevresinde hiç seveni kalmadığı halde geçirmiş...
- Atatürk yine son ( 3-5 sene ) dönemlerini işsiz güçsüz can sıkıntısında balolar
davetler içki masalarında geçrimiş...
- Atatürk zevki sefayı seven adammış , ama yine de memleket kurtarmış....
- Son sahnelerde adeta ocak başında çalıgıcıya kadeh kaldıran içki düşkünü bir
adamın mizanseni yaratılmış...
- Atatürk'ün vurdum duymazlığı nedeni ile Anadolu da halk aç sefil kalmış ,
yolsuzluk hırsızlık almış yürümüş...
Halk Atatürk e sevgi yerine şikayetlerde bulunuyormuş..
- Atatürk bir gazeteye sahte isimle İsmet İnönü hükümetine yönelik Hatay konusu için
eleştiri yazısı yazmış...
-
Deniz Baykal'da beğenmemiş onun yorumuda şöyle;
* Atatürk'ün sofrası, içki içilen, coşku bulunmayan, sanki başarısız olmuş, bıkmış, umutsuz, yalnız ve yaşlı bir adamın sofrası olarak lanse ediliyor. Atatürk günde bir büyük rakı içen, kadınlara zaafı olan birisi olarak gösterilmiş. Zaafları olabilir. Ancak, Atatürk gibi bir adamın sofrası bu resim olamaz. Atatürk'ün sofrası Cumhuriyet coşkusunun yaşandığı bir sofradır.
* Böyle bir filmde Atatürk için önde gelen algılama zaafları değil, eserleri olmalıydı.
* Atatürk kendi döneminin tüm liderleri diktatör olduğu halde bu yönde hiçbir eğilimi olmayan bir liderdi. Hep çoğulcu demokrasi istedi.
* Filmde, cumhuriyeti kurmak için birlikte hareket ettiği arkadaşlarını sonradan yemiş, onlara ihanet etmiş gibi gösteriliyor. Bunlar gerçek değil. Arkadaşlarına saygı duymuş, sevmiş ama devrimler sırasında yolları ayrılmış.
kaynak: http://www.haberturk.com/haber.asp?id=105635&cat=160&dt=2008/10/30
-
Kafalarındaki 'tanrı' Atatürk imajını tartışılmaz gerçek gibi dayatan CHP'nin lideri Deniz Baykal, Mustafa filmindeki 'insan' Atatürk gerçeğini içine sindiremedi
CAN Dündar’ın Cumhuriyet’in 85. yıldönümünde vizyona gören ‘Mustafa’ filminin galasına giden CHP lideri Deniz Baykal, filmin kendisinde “Can Dündar 2008” duygusu uyandırdığını söyledi. Baykal kurmaylarına, “Sarı Zeybek’i yapmıştı. O zaman başkaydı. Şimdi ‘Can Dündar 2008’ olarak gördüm. Yani Türkiye’nin başta Ergenekon olmak üzere içinden geçtiği 2008 sürecinin bir yansıması olan Can Dündar yaklaşımı var karşımızda. Önümüzdeki süreçte başka bir siyasi konjonktür geliştiğinde o zaman da o konjonktüre uygun bir Can Dündar yaklaşımı ile karşımıza çıkabilir” değerlendirmesini yaptı.
YAŞLI VE YALNIZ ADAM DEĞİL
Filmin Atatürk’ü anlatırken yanlışa düştüğünü savunan Baykal, şöyle dedi: Atatürk’ün sofrası, içki içilen, coşkusuz yalnız ve yaşlı bir adamın sofrası gibi lanse ediliyor. Sanki Cumhuriyet kadrolarını yemiş, onlara ihanet etmiş gibi gösterilmesi doğru değildir.
TOPTAN’DAN SİGARALI SAHNEYE TEPKİ
FİLMDEKİ Atatürk’ün sigaralı görüntüleri tartışma yarattı. Meclis Başkanı Toptan, bu sahnenin çıkartılması gerektiğini söyledi. Yönetmen Dündar ise her şeye sadık kalmak istediklerini söyledi.
Akşam
-
Kesinlikle gitmeyin,can dündara zaten güvenmiyordum yine yaptı yapacağını çünkü;Türkcell sponsorluktan sadece filmin içeriğinden dolayı çekilmiştir ve size bana gelen filmde geçen bazı şeylerle ilgili bir epostayı paylaşmak istiyorum.
Film en TRT nin en kötü belgesellerinden bile kötü.
İçerik yok ...
Mustafa Kemal Atatürk'ü anlatmıyor...
Filmden bazı dikkat çeken noktaları anlatmaya çalışaym..
- Atatürk karga kovalamış
- Manastır daki okulunda Atatürk'ü canladıran şahıs efemine bir tipleme çiziyordu...
- Atatürk'ün ilk dönemlerinin referansı madam Corinne yazdığı mektuplar teşkil
ediyor...
O kadar ki cepheden bile o kadına yazdığı mektuptan bahsediliyor , söz de özel
duygularını açığa vuruyorlar..
- Atatürk karanlıkta uyuyamazdı , herhalde korkuyordu..
- Atatürk annesinin ikinci evliliğinden rahatsızdı o yüzden ondan kaçtı...
- Atatürk'ün arkasında uzun boylu adamların olduğu fotoğraf gösterildikten sonra ,
bir fransız gazetesinde ne kadar kısa olduğu vurgulanıyor...
- Atatürk kürtlere özerklik vermeyi tahhüt etmiş ve kürtlerle aykırı düşmenin ne
kadar tehlikeli olduğunu belirtmiş...
- Atatürk en yakınlarını ipe gönderecek kadar acımasız bir diktatördür diyor...
- Atatürk ilk meclisi kurab dua hutbelerle açtığı halde , son bölümde dinsiz olduğu
vurgulanıyor (ara yerlerde de beyinlere nakşedilmiş...)
- Atatürk Pera da İstanbul da caf caflı bir hayatın özelmi ile yanıp tutuşurken ,
parasızlığı nedeni ile haline ağlamış...
- Atatürk sürekli ağlarmış...(bir çok olay anlatımında hep vurgulandı )
- Atatürk (bir fransız yazarın ağzından anlatılmış ) duygsual sorunları olan bir
adamdı ...
- Atatürk son günlerini çevresinde hiç seveni kalmadığı halde geçirmiş...
- Atatürk yine son ( 3-5 sene ) dönemlerini işsiz güçsüz can sıkıntısında balolar
davetler içki masalarında geçrimiş...
- Atatürk zevki sefayı seven adammış , ama yine de memleket kurtarmış....
- Son sahnelerde adeta ocak başında çalıgıcıya kadeh kaldıran içki düşkünü bir
adamın mizanseni yaratılmış...
- Atatürk'ün vurdum duymazlığı nedeni ile Anadolu da halk aç sefil kalmış ,
yolsuzluk hırsızlık almış yürümüş...
Halk Atatürk e sevgi yerine şikayetlerde bulunuyormuş..
- Atatürk bir gazeteye sahte isimle İsmet İnönü hükümetine yönelik Hatay konusu için
eleştiri yazısı yazmış...
Can Dündar ismi bende de şüpheler uyandırmıştı ancak filmi henüz izlemedim .
Bilgi için teşekkürler .
-
Bence muhteşem olmuş. Dün gittim ve gerçekten Atatürk'ün Mustafa Kemal halinden bir kez daha çok etkilendim. Sayın M.Akyol'un eleştirilerinin ise pek çok kısmına katılmıyorum. Mesela Manastır'da Mustafa Kemal'i canlandıran çocuk hiç de efemine bir görüntü çizmiyordu bana kalırsa, nasıl böyle bir tesbitte bulunulduğunu anlamadım doğrusu. Ayrıca Atatürk gibi büyük insanların kendi içlerinde derin bir yalnızlık yaşamalarından doğal olan ne olabilir? Çağının ötesinde büyük bir deha, bir devlet adamı, bir asker, bir insan gibi insan...
-Atatürk karga kovaladı. Karga kovalamanın nesi bir insanı kötü gösterebilir. Bana aksine Mustafa Kemal'in en küçük yaşlardan beri sorumluluğuna verilenleri ne kadar önemsediğini, ne kadar koruyucu bir vasfa sahip olduğunu anlatır bu durum hep.
-Efeminelik konusu tamamen subjektif bir tesbit ve katılmıyorum.
-Atatürk Madam Corinne'e mektuplar yazdı ve bu mektuplar şimdi gün ışığına çıkmış değil. Zaten ilgilenen herkesin bildiği bir konu. Bir erkeğin, bir kadınla inanılmaz derecede saygı dolu, harikulade bir sevgiyle yazdığı mektuplardır onlar. Bunların nesi var? Yanlış olan nedir, anlamadım.
-Atatürk'ün korkmasından doğal ne olabilir. Korku ve korkaklığı birbirine karıştırmaya mı başladık? Benim kalemden korkmamam beni cesur yapar mı? Korktuğum bir şeyle olan mücadelem beni cesur birisi yapabilir. Atatürk'ün hayatı karanlıklarla savaşarak geçmedi mi? Kaldı ki Cengiz Han da köpeklerden korkardı fakat bu onun tüm Asya'yı ve Macaristan dahil Avrupa'yı fethetmesini engellemedi.
-Bir Fransız gazetesinin bu şekilde bir haber yapmasının nesi yanlış? Recep Tayyip Erdoğan uzun da ne oluyor? Atatürk bu ülkeyi kemikleriyle, vücudundaki kalsiyum miktarıyla mı yönetti? Belki de Fransız gazeteleri bir ikinci Napoleon olarak görmüştü Atatürk'ü.
-Acımasız bir diktatördür hiç bir zaman bu filmden çıkarabileceğim bir sonuç değildi benim. Ben devrim uğruna, aydınlanma uğruna en sevdiklerinden, tek yakınlarından bile vaz geçebilen bir büyük beyin gördüm. Kaldı ki ipe gidenler asla bir Troçki değildiler.
-Atatürk'ün meclisi dualarla açmasının sebepleri bizzat kendi eseri Nutuk'ta anlatılır ve belgesel bu referanstan başkasını kullanmıyor. Bu konularda sadece Atatürk'ün kendi ifadelerine yer verilmiş. Dinsizliği de anlatılmıyor, dine olan bakış açısını veriyor bize.
-Atatürk'ün parasızlığından yakındığı doğru fakat bunu hiç bir zaman "ben de Beyaz Türk'üm, ben de Pera çocuğuyum, ben de Agop'un meyhanesinde içip, Destina'ya paraları yapıştırmak istiyorum" gibi bir istek neticesinde söylemiyor. Ayrıca 18 yaşında bir erkeğin gece dışarı çıkıp, rakısını içmesinde, müzik dinlemesinde ve bundan hoşlanmasında ne var? Atatürk'ün geceleri hep düşündüğünü, hürriyet temalı eserler okuduğu ve kendi kurduğu cemiyet yüzünden Şam'a sürüldüğünü de anlatıyor aynı zaman zarfında.
-Atatürk'ün ağlaması onu bizim gözümüzde küçük düşürecekse, vay bize... Hiç bir zaman ağlanmayacak bir şeye ağlamayan, yeri geldiğinde en metanetli duruşları sergileyebilen biri olmasından ben gurur duydum. Kaldı ki bu ağlamalar da hiç bir zaman belgesiz, tanıksız değiller.
-Bir Fransız yazarın subjektif yorumudur, katılıp katılmamak sizin elinizdedir. Dünya'daki tüm büyük liderlerin kendi içlerinde muhakkak ki fırtınalar kopmuştur. Atatürk benim için bu fırtınaları dizginleyebilerek, yelkenini şişirmeyi ve yolundan sapmamayı bilmiş tek liderdir. Diğerleri için bkz. Caesar, Büyük İskender, Napoleon vs...
-Atatürk'ün son günlerini hiç seveni kalmadığı halde geçirdiği yorumuna nasıl ulaşılmış anlamadım. Oysa bizzat belgeselde Salih Bozok'un kalbine sıkacağı kurşun için yer aradığı, Kılıç Ali'nin hep başında olduğu, Halide Edip'in İsviçre'den hep haberleri beklediği, Kuleli öğrencilerinin Ata'ya nasıl destek olduğu anlatılıyordu. Sanırım sn. Akyol bazı şeyleri görmemiş.
-Atatürk'ün işsiz güçsüz gezmesini de ben çıkaramadım bu belgeselden. Aksine Hatay için uğraşları, Mustafa Muğlalı'dan kendisine 5 bin kişilik bir milis gücü hazırlamasını ve bizzat savaşa gitmeyi düşünmesi; karaciğer problemine rağmen Dünya'ya "ben buradayım" diyebilmek için çıktığı yurt gezilerini; kendisine halkın durumunu haber vermeyen dalkavuklara öfkelenişini anlatıyordu belgesel.
-Atatürk zevki sefayı severdi demek başka, zevkli bir adamdı demek bambaşkadır. Neden içki içtiği sorusuna verdiği cevap muhteşem bir örneğidir bunun. Yine belgeselde anlatılan noktalardandı...
-Yoksulluk içerisindeki halk ebette ki Atatürk'e şikayetlerde bulunuyordu, üstelik bu konuya dair kamera kayıtları dahi mevcut belgeselde. Ama halk Atatürk'ten şikayet etmiyor, Atatürk'e şikayet ediyordu. İsmin hal ekleri konusu İlköğretim'de öğretilen bir Türkçe-Dil bilgisi konusudur. Keşke sadece belgeseli değil, vaktinde o dersleri de iyi takip etseydi insanlar.
-Atatürk'ün Asım Us'un ismini kullanarak hükümete serzenişi de kabul gören bir konudur. Kaldı ki bu da bize onun vurdumduymazlığını değil, aksine halka daha içinden hitap ederek onlardaki milli hissi, insiyatifi eline alma isteğini çoğaltma için yapılan bir eylemdir. Bu da dehasının bir örneğidir.
Bana ne kadar güvenebilirsiniz bilmiyorum sn. forum üyeleri. Ben Can Dündar'a, dürüstlüğüne çok güvenirim. Bazı yazılarında aynı sonuca varmam, onaylamam ama benim için her zaman dürüst bir gazeteci olmuştur Can Dündar. Bu belgeselini de duygulanarak izledim. Ve size şunu söyleyebilirim ki anlatılanların hiç biri işkembe-i kübradan uydurulmuş şeyler değil, her biri belgelere sadık olarak konulmuştur. Bakınız adı üzerinde belgesel, bu bir aksiyon filmi değil. Ortada gerçekler vardır, siz bu gerçekleri ister iyi ister kötü anlarsınız. Ben iyi anladım. Diplomasi dehasına bir kez daha hayran oldum.
Söyleyin Allah aşkına; bu dünyada Lenin gibi bir adamı kullanabilen kaç kişi vardı? Kaldı ki filmin adı neden Mustafa hiç düşündünüz mü? Çünkü bu film bize Mustafa'yı anlatmak için çekildi. Hem bir lider, hem bir diplomat, hem bir asker, hem de bir insan olarak bu kadar başarılı bir önderimiz varken niçin onun insanlığını zaaflar olarak algılıyoruz, ben bunu anlamıyorum.
Bu belgesele kesinlikle gitmenizi öneriyorum. Dediğim gibi bana güvenip, güvenmemek de size kalmış.
Düzeltme: Daha okunur hale gelmesi için maddeler arasında bir satır boşluk bıraktım.
-
Sn. Akyol'dan özür dilerim, kendisine gelen bir e-postayı bizle paylaştığını ilk seferde görememişim malesef. Birilerine dil bilgisi dersi vermeye kalkarken, okuduğumuzu anlayalım dersini atlamışım sanırım. Fakat yine de bu e-postayı aynı fikirde olduğunu belirterek, aynen paylaşmış, bu sebepten yazımda bir düzeltme yapmıyorum. Ard arda iki mesaj atmaktan hoşlanmasam da bu mesajımın içeriği üsttekiyle farklı olduğundan ayrı bir mesaj olarak göndermek istedim.
-
Film galasından itibaren tartışmalar başladı daha da çok tartışılacak gibi görünüyor.
Zamanla tıpkı su nasıl yolunu buluyorsa toplumunda Atatürk ve Türk Devrimleri hakkındaki düşünceleri yolunu bulacaktır. Demokrasi bir sürectir.Atatürk çağının ilerisindeydi evet şimdi çağın gerisinde kalan insanlarımızında onun ilkelerine ulaşma zamanı gelmiştir. O Talat Paşa'nın düştüğü hataları görmüş, Enver Paşa gibi Napolyon benzeri bir diktatörlük kurmak istememiş ve Türk Halkının hakettiği sistemin Cumhuriyet-Demokrasi olarak belirlemiştir. Ancak sistemler bölgesel ve oradaki halkın kültürel evrimine göre farklılıklar gösterecektir.Nasıl ki Fransız Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti birbirinden farklıysa yada İngiltere'de demokrasi varken Krallık devam ediyorsa toplumdan topluma anlayış farkları olacaktır. Bu kimin daha çağdaş olduğunu belirtmez. Bugünde bize türlü numaralarla A.B.D sistemine geçiş talepleriyle geliyorlar düşünmüyorlarki adı üstünde onlar birleşik devletlerdir.Çok farklı ülkelerden gelmiş pek çok ülkenin vatandaşıyken yeni bir devlet kurup onun vatandaşlığına geçmişlerdir. Bilmiyorlar mı? A.B.D parlementosunda konuşulan dil İngilizce'dir, her ülkenin kendi resmi dili vardır. O halde neden bu ikicilik neden farklı dil arayışları mademki beraber tek toplum oplarak yaşıyacağız tek dil tek bayrak neden birilerine yetmemektedir? Burada maksat beraber yaşamak mı yoksa yeni bir devlet kurmak için ön ayak yakalamak mı? Biz tarihimizde çok ayrılık çok özerklik ardından gelen bağımsızlık gördük,bugün bize ısıtılıp getirilen federasyon talepleri Kuzey Irak'la birleşmenin ön adımı olmayacak mı? Birbirimize yalan söylemeyelim insanların arasına dsüşmanlık sokmayalım yada o kadar yürekli iseler bazıları terör yerine gelin meydan savaşı yapalım. İnsanlar bir düşünsün bu topraklarda bu ülkeyi kurtarmak için hepimizin dedesi ölmedi mi? Dedesi o gün başka devletlerle iş birliği yapıp kendi çıkarlarını düşünen, bugünde kendi çıkarına göre haraket edenler beni anlamıcaktır. Ancak beraber savaşan beraberlik için bağımsızlık için birbirine tutunan cephede ekmeğini kanını paylaşan insanların torunları Türk, Kürt, Çerkez, Laz,Tatar, Musevi, Ermeni, Arap, Rum kökenli olsa da atalarının canıyla koruduğu bu topraklarda diyebilmeliki Ne Mutlu Türk'üm Diyene!
Tıpkı geçmişimizde olduğu gibi yine düşmanlar ve ayrılıkçılar vardır, demokrasi kalkanına bürünüp yine parçala böl siyaseti gütmekte olan gruplar bu dönemde irtica gruplarıyla birleşmiş başımıza türlü belaları getirmeye hazırlanmakta iken dönüp bakacağımız rehber yine Atatürk'ten gelen Gençliğe Hitabe'dir.Onun kişiliği, nerden geldiği, kimlere ne yaptığıyla ilgilenilebilinir ancak bize yarar getirecek olan bunlar değil, Türk halkına verdiği ve gençliğe emanet ettiği ilkelerdir.Onun bizden başka kimsesi yoktu evet bugünde yalnız sadece 70 milyonun sevgisi kadar yalnızdır.Biz Atamıza sahip çıkmazsak maalesef her dönem yeni bir Atatürk çıkmadığı için kurtarıcı bekliyecek zor durumlara gireceğiz. O bize yolu gösterdi bizim birarada bu toplumun değerlerine ve Türk Devrimleri'ne sahip çıkmamızı ancak bu yolla tekrar Kurtuluş Savası dönemi öncesine düşmekten korunabiliceğimizi düşünüyorum.
-
sn. Fraternis ,
Bu konuyla ilgili söylenilebilecek daha birçok söz var ancak niyetiniz ve düşünceniz ,yazınızda o kadar iyi anlaşılıyor ve bu ülke insanının "anlaması-benimsemesi" gerekeni o kadar iyi özetliyor ki noktayı bana göre siz koyuyorsunuz .
Ellerinize yüreğinize sağlık !
-
Baykal, CHP kesimi "mustafa" filmini beğenmemişler. Daha yüceltilerek gösterilebilirmiş. Daha heybetli gösterilebilirmiş.
Neden?
Mustafa Kemal'in boyu 1.60 ise eğer sen bunu 1.90 gösteremezsin. Tarihte olan şeyleri olmamış gibi gösteremezsin.
Mustafa Kemal'in sesi kısık ve inceyse sen bunu çok kalın ve karizmatik bir ses olarak gösteremezsin; Allah yaratmıştır bir şey diyemeyiz diyerek geçip gitmek gerek!.!
Can Dündar'ı tebrik etmesini bilmek lazım. Bu gösterim bir belgeseldi, o yüzden aktörlük falan beklenmemeli! Bir belgesel olarak dört dörtlük! Ve ayrıca Can Dündar'da önceden belirtmişti bu belgesel onun kişisel hayatını anlatmaktadır.
Mustafa Kemal'de bir insandır. Onu putlaştıran, ilahlaştıran CHP'lilerdir.
Onlara göre Mustafa Kemal hiç eleştirilemez, Mustafa Kemal'in kusuru yoktur. CHPliler kendileri gibi böyle düşünmeyenlerede direk şeriatçı, yobaz, Cumhuriyet düşmanı olarak bakarlar.
Saygılarımla.
-
Baykal, CHP kesimi "mustafa" filmini beğenmemişler. Daha yüceltilerek gösterilebilirmiş. Daha heybetli gösterilebilirmiş.
Neden?
Mustafa Kemal'in boyu 1.60 ise eğer sen bunu 1.90 gösteremezsin. Tarihte olan şeyleri olmamış gibi gösteremezsin.
Mustafa Kemal'in sesi kısık ve inceyse sen bunu çok kalın ve karizmatik bir ses olarak gösteremezsin; Allah yaratmıştır bir şey diyemeyiz diyerek geçip gitmek gerek!.!
Sayın Kaan,
Türkiye nin emperyalizmin (cia)yemlediği ağazı salyalı yobaz takımı tarafından yönetildiği ve kuşatma altında olduğu bu hasas dönemde bu ülkenin en büyük ve bütünleştirici değerinin insani yönü hakkında (bugünkü şartlarda öne çıkarılması gereken bundan daha önemli bir çok yönü olmasına rağmen) film yapmak ve bu filmde çaktırmadan Ata ya giydirmek ve bu yolla yeni yetişen nesilin kafasında bu değeri yok etmeye çalışmak sizi rahatsız etmemiş olabilir ama bir çok gerçek Atatürk çüyü ziyadesi ile rahatsız etmiştir.Tepki bundandır.
Satılık ve hain Can Dündar a gelince.Bu tip daha önce beğenilen Atatürk belgeselleri yaptığı için özenle seçilmiştir.Atatürk ü zihinlerde küçültme oyununun ilk hamlesidir.
Mustafa Kemal'de bir insandır. Onu putlaştıran, ilahlaştıran CHP'lilerdir.
Evet insandır ama sıradan bir insan değildir.Bugün ülkemizde Atamızın milyonda biri basirette bir yönetici varmıdır?Ozaman onun sıradan olmadığını vurgulamak yerine sıradanmış gibi göstermek niye?
Onlara göre Mustafa Kemal hiç eleştirilemez, Mustafa Kemal'in kusuru yoktur. CHPliler kendileri gibi böyle düşünmeyenlerede direk şeriatçı, yobaz, Cumhuriyet düşmanı olarak bakarlar.
Olaya şöyle bakalım.Yani adaletli bakalım.
Sayın yönetim ve admin aşağıda yazdıklarımı oldukça yumuşatarak yazacağım buna rağmen sile veya sansürlerseniz gerçekten çok üzüleceğim ve hakkınızdaki düşüncelerimi gözden geçireceğim.Saygım azalacak.
Bu ülkede neden muhammed in insani yönünü anlatan bir film çekilmez?Bu topraklarda muhammed in mirasını alan ve onun gibi davranan Hüseyin Üzmez ve Çankaya da oturan gibi tipler varken böyle bir belgeseli çekmenin tam zamanı değilmidir? Bu satılık Can Dündar Atamızın içkisini ,yabancı bir bayanla ve bayanlarla olan(yetişkin yaştaki bayanlar 9 veya 14 yaşında değil) ilişkilerini deşeceğine sıkıyorsa birde şu muhammedin cocuk sevgisi hakkında veya savaş esirlerine yaptırdiği muamele hakkında bir belgesel hazırlasın.Bu topraklarda yaşayan çocukların Atatürk ün insani yönünü bilmek haklarıda muhammedin insani yönünü bilmek hakları değilmidir?
Ülkeyi binbir güçlükle kurtaran Ataya dümdüz gideceksin elin arabına ki bize zaradan başka bir getirimi yoktur saygıda kusur etmeyeceksin.Oh ne ala memleket.HAINLIKTIR BU. ENTELLİK DEĞİLDİR.
Saygılarımla,
-
sn. Darkside ,
"Mustafa" filmi hakkında söylediklerinizde büyük ölçüde hemfikiriz ancak Hz. Muhammed konusunda söyledikleriniz sanki tartışılmaz bir gerçekmişçesine yazılmış . Size anlatılan ve sizin de inandığınız Muhammed ile benim veya başkalarının inandığı Muhammed karakteri farklı olabilir ve
ne acıdır ki gerçeği zamanda geri gitmeden bilemeyiz . Zamanda geri gidemeyeceğimize ve Hz. Muhammed konusunda bugüne dek süregelen
farklı görüşler olduğuna göre herkes inanmak istediğine inanacaktır . Sizden ricam ;yeryüzündeki semavi dinlerden birinin peygamberi sıfatı ile saygı gören bir insan hakkında ,ona saygı duyanların kişiliklerine hakaret etmemeniz adına daha dikkatli konuşmanız . Hz. Muhammed hakkında siz istediğinizi düşünebilir istediğinizi söyleyebilirsiniz ancak söylenebilecek başka görüşlere de fırsat bırakır ifadeler kullanmanızı sizden rica ediyorum.
Bir notu da düşmek istiyorum : Hz. Peygamber'in ve İslam'ın üzerinden nemalanan ,İslam ya da inançla alakası olmayan " o'cular ve bu'cular " kendilerine saygı beklemesinler hiçbir zaman ! Çünkü bu ülkenin kurucusu ve önderi MUSTAFA KEMAL'dir ! O'na hakaret etmeyi ve O'nu yapmadığı hatalarla suçlama haddini kimse kendinde bulamaz ; BU ÜLKE MUSTAFA KEMAL ve MİRASÇISI TÜRK HALKININDIR !
-
Sayın dogudanesen,
Benim derdim muhammed değil.Bu satılık şerefsizler biraz da muhammed i inceleseler diyorum.Sıkıyorsa diyorum.Muhammedin çocuk sevgisi tartışılmaz bir gerçekmişcesine ortaya çıksa diyorum.Bunu niye yapmıyorlar da Atamızla uğraşıyorlar diyorum.İslam ın filmini çekenin ***********da Ata ya hakaret edene **********biri neden çıkmaz diyorum.Soruyorum bunları kendime
Saygılarımla,
-
Kimseye "bu satılık şerefsizler" diyerek hitap etme hakkınız yoktur. O kadar seviyesiz, o kadar kendi kafasında yaşayan, o kadar yobaz, o kadar karanlık düşünceli bir insansınız ki sözlerinize cevap vermek gereksiz yere adenozin trifosfat sentezlemek, gereksiz yere vücuttan fosfor harcamak aslında... Yine de insan sormadan duramıyor; Mustafa filminden memnun kalan benim gibi satılık bir şerefsizin Hz. Muhammed'i incelemediğini nereden biliyorsunuz? Hz. Ayşe ile olan evliliği hakkında fikirleri olmadığını nereden biliyorsunuz. Bu filmi desteklediğim zaman neyi, nereye satmış oluyorum? Bu kadar mı ucuz sizin fikriniz, hangi fiyata satılıyor? Bu filmin hangi sahnesinde Atatürk'e dümdüz gidilmiş? Hangi sahnesinde "elin Arabı"na saygıda kusur edilmemiş?
Çok zekisiniz, çok Atatürkçüsünüz ya... Hani diyorum, okusanız diyorum, adam olup o İslam filmini de siz çekseniz diyorum. Neyin, neyi, nasıl "sıkıp sıkmadığıyla" hiç ilgilenmiyorum. Vatanınızı en çok siz seviyorsanız, görevinizi de en iyi yapsanız diyorum. Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanınızda mevcuttur hali hazırda, elin Arabından korkacak değilsiniz ya.
Siz gerçek Atatürkçü bey, umarım evrim yolunda tekamülünüzü tamamlayana kadar bir daha sizi kendime muhatap almak zorunda kalmam. Yolunuz daha uzun görünüyor. İnsanlara hakaret edip edip de altına sahte bir "saygılarımla" yazmayı da kendime yediremediğimden, bu üslubum nedeniyle site yönetiminden gelecek her türlü cezayı kabul ediyor, itiraz etmeyeceğimi beyan ediyorum. Fakat sizin de açık hakaretleriniz sebebiyle gereken yaptırıma maruz kalacağınızı umut ediyorum. Hoşçakalın bay kötü şair...
-
Sayın Darkside, Hz. Muhammed konusu sizin sorununuz; çekilip çekilmemesine bir şey diyemem ama "Mustafa" belgeseli bir politik film değildir. Can Dündar, bu belgeselin sadece Mustafa Kemal'in kişisel hayatını anlatan bir belgesel olduğunu söylemiştir; ondan dolayı belgeselde Mustafa Kemal'in rakısı, korkuları, çocuklukları, yalnızlığı, annesinden ayrıldığındaki duyguları anlatılmıştır.
Önemli olan bu tür belgesellere, sırf Atatürk'ü yüceltmiyor diye, hakaret etmek, Atatürk'ün heykkelerini koruyup kollamak değildir; önemli olan onun insanlığından ders almaktır ve dediklerinden.
Şekil yoktur, mana vardır der Hz. Mevlana...
Saygılarımla.
-
Filme dayanamayıp bugün ben de gittim .
Can Dündar istediği kadar filmde insan Atatürk'ten bahsettiğini iddia etsin ;filmde sinsice o kadar fazla politik mesaj veriliyor ki "iyi niyet"ten söz etmek imkansız . Ben kesinlikle siz ya da biz diye bir ayırım yapmayacağım ancak "Mustafa" filmi ne gerçek adına ne de "İnsan Atatürk" adına değerlendirilebilecek bir proje değil . Tıpkı yabancı birinin gözüyle hazırlanmış ve önyargılı batı gözüyle gösteren bir BBC belgeseli ...
-
Mustafa K emal in rakı içmesi,karanlıktan korkması ,bazen yanlızlık duygusu yaşaması bu neden bu kadar problem oluyor ki anlıyamıyorum.Kimsenin yokmudur korkuları yada yanlız kaldıgında sıkıldıgında aglamamıstır ve o insan buyuk bır ulusu kurtarmıstır butun bu sorumlulugu arkadasları ıle ustlenmıstır.Bu duygularının olması ATATÜRK ü daha çok yüceltmıstır cünkü o da bir İNSAN dır.Rakı içmesi yeni bir olay degıldır kı herkes bılır kı rakı yı Atatürk beyaz leblebi ile içerdi.Helal olsun zevkıne ve keyıf almasını bılıyormus.
-
Herkese Merhaba ,
Bu konuda yazmayayım , kendimi tutayım diye düşünüyordum ama filmi izledikten sonra sessiz kalmak olanaksızdı . Filmi henüz görmemiş olan üyelerimizin görüşüne tesir etmek istemem ancak filmden Can Dündar yapımı Sarı Zeybek 'in ileri versiyonu beklentisi kesinlikle taşımayınız . Hatta ve hatta Can Dündar'ın yoğun biçimde aks değiştirmiş olduğunu ve görüşlerinin de konjonktüre göre ne kadar eğilip bükülebildiğini görebiliyorsunuz filmde .
Bu belgeselde Can Dündar'ın seçilip görevlendirilmesinin tek bir nedeni var ; şu zamana kadar kamuoyu kendisini Atatürkçü ve" güvenilir" bir belgeselci olarak tanıdı . Bu nedenle "Can Dündar yanlı iş yapmaz , o yaptıysa doğrudur." dedirtecek bir figürdü. Bu da filme yükselecek karşı sesleri "önleyici aksiyon"la engellemek demekti .
Hiçbirimiz Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın bir ilah olduğunu düşünmüyoruz , elbette ki beşerdir ancak bu belgeselde satır arasında izleyiciye verilen sinsi mesaj şu :" O kadar hayran olunacak biri değil , senin-benim gibi birisi o." Hayır , O bizim gibi biri değildir . Askerliği onun dehasının sadece bir yönü , geometriden valse , bitkibilimden tarihe , tüm dünya uluslarının önünde eğildiği , düşmanlarının bile saygı duymak ve kabul etmek zorunda kaldığı , zamanlar-ötesi bir dehaya sahiptir. Filmde Gazi'nin "zaafları "olan , iradesi zayıf , halkı tarafından yalnız bırakılmış biri gibi bir portresi çizilmeye çalışılmış .
Eğer filmde Gazi'nin gerçek icraatı anlatılıp yanında özel yaşamına değinilmiş olsaydı ve bu da gerçeklere dayandırılarak yapılsaydı eserin tarihimize bir vesika olması sağlanırdı ancak izleyende uyandırdığı his , filmin tümüyle "kasıt" unsuruyla yapılmış ve "insani yönünü gösterme" kisvesi altına sokulmuş , "cisimleşmiş art niyet " olduğu ..
Eğer sadece rakı ve sigara ile bir milletin kendini saydırtıp bütünlüğünü koruması sağlanabiliyorsa , iktidara birer kasa rakı ve kolilerce sigara gönderelim , bir de peçete , bakalım Gazi'nin rakıya dayandırdıkları o dehasının milyonda birini sergileyebiliyorlar mı ..
Kıymetli üyeler , bu filmin motivasyonu şudur : Kendin o çapa , o kalibreye , o dehaya erişemeyeceksin , o halde O'nu indirmeye , basitleştirmeye çalış ...Düşüklüğün , vizyonsuzluğun ve Ata'nın karşısında duydukları olağanüstü aşağılık duygusunu yenememenin hezeyanı bu film . Can Dündar'ın bu maşalığı (bu tabir için site yönetiminden özür dilerim ama başka türlü anlatılamaz ) kabul etmesinin sebebi kendisine aktarılan yüklü miktar , köşesinin desteklenmesi , "danışmanlık" teklifi yapılması . "Graham Fuller ve Barroso bilgeliği" dedikleri bu işte , al parayı ver Atatürk'ü .....
Gelelim Turkcell'e ...Turkcell CEO'su Süreyya Ciliv'i tanır mısınız ? Ben tanırım , kendisi Atatürkçü gözüken , modern plaza erkeği portresi çizen bir zattır ancak belli aralıklarla ismi lazım olmayan o "cemaatin" başı ile temas kurar , o cahil imam da ( saygıdeğer olan imamlarımızı tenzih ederim) Turkcell'i maddi olarak desteklemekte , dinci holdinglerin ve şirketlerin toplu halde Turkcell kurumsal hattı kullanmaları talimatını vermekte , birlikte namaz kılarken çekilmiş fotoğrafları dahi mevcuttur . Üstelik Süreyya Ciliv 'in "Zaman" gazetesinde belli aralıklarla yazıları çıkar , bunlar Gazi'nin sağladığı özgürlükle o koltuklarda oturur , o paraları kazanır ve yine de Gazi'yi değersizleştirme projelerine yoğun katkı yapacak kadar soyundan ve karakterinden sıyrılmış insan müsveddeleridir .
Filmi hatırladıkça yüzüme alevler yürüyor ama ben yine de kimseye olumsuz tesir etmek istemem , henüz görmediyseniz filmi görün derim , görün de eğilip bükülmenin , karakter eksikliğinin , aşağılık kompleksinin ne olduğuna birkez daha şahit olun ..
Saygılarımla
-
BU DA CAN DUNDAR IN MUSTAFA SI
85 yıl sonra Mustafa'yı çektik, onu da eksik çektik!
Tüm programlarımı erteledim, 29 Ekim’de değilse de, 30 Ekim’de “Mustafa” adlı Belgesel / Film’i sinema ortamında izlemeye gittim. Evet, son seanstı, hafta içiydi ve salon neredeyse doluydu.
Bu ilgiyi sanırım gün boyunca süren “Atatürk’ün Mustafa Hali”ne ilişkin çeşitli eleştirilere borçluydu… Zira birçok izleyicinin “Evet evet gerçekten şurası eksik olmuş” sözleri, “Mustafa” hakkında çıkan haberlerin okunduğunu gösteriyordu…
Evet, bende hepsini okudum… Ama hiçbir önyargıyla oturmadım koltuğa…
Her şeyden arınarak, ama tarihi bilgilerimi, araştırmalarımı yanı başıma koyarak izledim belgesel’i… (Yoksa slayt mı demeliydim?)
Ve şimdi taze taze izlenimlerimi sizinle paylaşıyorum…
***
Öncelikle açıkça şunu ifade etmeliyim… İyi şeyleri başta söylemeliyim…
Müthiş emek verilmiş bir proje… Herkesin eline sağlık… Gün boyu projenin web sitesini inceledim, arka planı oldukça güçlü ve iddialı bir çalışma ekibi kurulmuş, işin başında da deneyimli bir isim var…
Ortaya konulan eserin emek bölümünde gerçekten kimsenin diyeceği olacağını sanmıyorum. Şimdiye kadar ne devlet kurumlarının, ne de özel teşebbüsün böyle bir emekle proje hazırladığını görmedik…
Ancak özellikle Mustafa Kemal Paşa’nın yaşamı konusundaki çalışmalarımdan dolayı; bilgi, belge ve kaynakların arasında geçirdiğim günler ve ortaya koyduğum eserler bazı bilgilerin doğru kullanılmadığını söylememi istiyor…
Evet, maalesef ilk eksiklik konuların birbiriyle bağlantısında göze çarpıyor.
Tarihi sıralamaları ve Mustafa Kemal Paşa’nın yaşam kronolojisini bilen bir izleyici hemen o maddi hataları görüyor…
Mesela, Latife Hanım’dan ayrıldığını anlatıyor, bu bilgiden hemen sonra diyor ki Paşa 29 Ekim’de Cumhuriyet’i ilan etti… Ve Meclis’te az konuştu, çünkü dişlerini yeni yaptırmıştı…” Çok ciddi bir tarihi hata…
Bir defa çok açıktır ki 29 Ekim 1923, yani Cumhuriyet’in ilan edildiği gün, Latife Hanım ve Mustafa Kemal Paşa evlidir ve evliliklerinin henüz ilk yılıdır… Hatta 29 Ocak 1923’te evlendikleri düşünülürse henüz evliliklerinin üzerinden yıl bile geçmemiştir.
Ve tabi ki o tarihi konuşma… O konuşma kısa süren bir konuşma değildir, uzun bir konuşmadır. Ve bu konuşmaya Mustafa Kemal Paşa haftalarca hazırlık yapmış, çoğu bölümün yazılmasında Latife Hanım’ın da katkısı olmuştur… Dahası vardır, o konuşmayı Latife Hanım’da Paşa’nın ağzından, Meclis kürsüsünden dinlemek istemiş ve aynı gün Meclis’e Bursalı Servet Efendi’nin davetiyle gelmiştir…
***
Bu ciddi bir maddi hatadır, ama ne yazık ki buna benzer çok yerde eksiklik ve maddi hata dikkatimi çekti… Bilgi eksiklikleri de çok fazlaydı…
Tabi ki Mustafa Kemal Paşa’nın yaşam öyküsünü 120 dakikaya sığdırmak kolay değildir, ama onun hayatını anlatırken Erzurum Kongresini, Sivas Kongresini, Amasya Tamimini es geçmek olur mu?
Ne yazık ki En önemli noktalar unutulmuştur… Belgesel’in kronolojik sürecinde Erzurum ve Amasya kongreleri yok… Ama unutulan sadece bunlar değil…
Vahdettin’le görüşmesi verilmiş, ama Vahdetinle beraber yaptığı Almanya seyahati es geçilmiş…
Oysa Paşa’yla ilk tanışma ve beraberlik o seyahatte olmuş ve Paşa, Veliaht Padişah’ın yaveri sıfatıyla o gezide bulunmuştur, yolda özel görüşme yapmışlardır…
Evet, evliliği verilmek istenmiş, ama Vahdettin’in Kızı Sabiha Sultan’la evlilik düşüncesi yok sayılmıştır… Saraylı olma çabası es geçilmiştir.
İstanbul’a gelişi güzel anlatılmıştır, ancak İstanbul’a geldiğinde hafta sonları Fikriye Hanım’ın evinde kaldığı es geçilmiştir…
Evet, Ailesi anlatılmıştır, ama ne babası Ali Rıza’dan, ne kız kardeşi Makbule’den dahası küçük yaşta kaybettiği kardeşleri; Ömer, Fatma ve Naciye’den bahsedilmiştir… Sadece abisi Ahmet’i kurtların yediği sahne, animasyonla anlatılmıştır…
İnsani yanını anlatmak üzere yola çıktığını söylüyor sayın Dündar, gerçektende özel kareler bulunmuş, özel defteri okunmuş, ağladığı, parasız kaldığı ortaya çıkartılmış, takdire şayan. İnanın beni en çok heyecanlandıran sözdü bu, belgesel’i izlemeden önce. Ancak Belgesel’de Paşa’nın “gece karanlıkta uyuyamadığı” anlatılarak, insani yanı bu gibi küçük detaylarda kalmış.
Hani çocuklara olan düşkünlüğü, hani annesiyle Kurtuluş savaşı dönüşü Köşk’te herkesi duygu seline boğan kucaklaşması, hani halkın arasına karışıp, kendisiyle ilgili ne düşündüklerini köylüyle, kasabalıyla konuşması, hani bir çiftçiyi konuşturup, akşamda Dolmabahçe’de Başbakan’ın, Bakanların bulunduğu sofraya çağırarak, “bana söylediklerini şimdi yine söyler misin” demesi…
Hani Paşa’nın yurt gezileri, Doğu seyahati, Batı Seyahati, Karadeniz gezisi hepsi unutulmuş… O geziler Anadolu halkıyla Paşa’nın bütünleşmenin ilk adımlarıdır ve gerçek Mustafa Kemal Paşa o halkın arasında ortaya çıkmaktadır.
Ne Bursa gezisi anlatılmış Fikriye ile… Ne Yalova günleri…
Ne Enver paşa’nın onu İstanbul dışında tutma çabası aktarılmış, ne de onun İttihat ve Terakki toplantıları… Kurtuluş savaşını tamamlayıp, Reisicumhur seçilmiş, sonra her şeyi İsmet’e emanet edip Orman Çiftliğinde kulübeye sığınmış bir kahraman portresi…
***
Ve gelelim onun asıl insani yanına…
Mesela Annesi ile ilişkisi biraz duygusal boyut verilerek anlatılmak istenmiş, lakin eksikler var. Evet, annesine ikinci evliliği için kızmıştır, ancak Askeri okula annesinden gizli yazılmamıştır. Bilakis üvey babasının oğlu Süreyya bey’e özenmiş ve Süreyya beyin yardımıyla Askeri okula yazılmıştır…
Can’ın anlattığı gibi Hilafeti kaldırmasının nedeni küçükken tokat yediği Kaymak Hafız Efendi’den intikam almak istemesi değildir. Bu çok sığ bir yorumdur ve ideolojiktir…
Zaten dikkatli baktığınızda özellikle ikinci bölüm, yani sinemada ara verilen bölümden sonraki bölüm oldukça ideolojik içeriklerle doldurulmuştur. Din ile ilgili sözleri, tavırları yerinde ve zamanında nedenleriyle anlatılmamıştır. Böylece gerçekten dindar kitlenin tepkisini çekecek noktalar öne çıkartılmıştır. Yani, Meclis’in Cuma günü açılmasını hakkında verilen idam fermanını yok saydırmak için yaptığı ima edilmiş,
Bursa’da verdiği hutbe (vaaz) görmezden gelinmiştir.
Sayın Dündar elbette belgelere dayalı yapmıştır bu çalışmayı ama, anlattığı kişinin durduğu yeri bazen unutmuştur.
Ayrıca bu bölümde Paşa’nın Meclis konuşmasında CHP’ye yaptığı atıf, “CHP’nin parti programının kendisinin devlet anlayışı olduğu” sözleri açıkça bir parti propagandası gibi algılanabilir. Ama görünen o ki, bu propaganda hali bile bugünkü CHP Genel Başkan’ı Deniz Baykal’ı tatmin etmemiş olacak ki, Mustafa’yı beğenmemiş… Oysa bence müthiş bir reklam fırsatı yakalamıştır…
***
Ve Evliliği…
Belgesel / Film veya slayt, ne derseniz deyin…
Sinema salonlarında gösterilecek, yurt dışında afişe edilecek içerik ve metin kalitesinde görünmüyor. Paşa’nın “İnsani yanı” diye ortaya çıkılmasına rağmen, Paşa’nın hayattayken meydanlara yaptırdığı heykeller, etrafındaki dostlarını idamla yargılaması ve yalnızlaşması, başka ifadeyle diktatörleşmesi anlatılıyor…
Can Dündar, filmin kamera arkasında şunu söylüyor, “Herkes’in bir Mustafa’sı vardı, bu da benim Mustafa’m diyor…” Demek ki Can’ın kafasındaki Mustafa, dostlarını idamla yargılayan, 50 yaşında uzlet hayatı yaşayan bir diktatör…
Bir de Belgesel’de evliliği anlatılıyor tabi…
Fikriye’ye az da olsa değiniliyor… Latife’yi gösteriyor…
Ama her ikisinde de maddi hatalar ve eksikler var…
Bağlantılar kopuk, izleyici zihninde bazı bağlantıları kuramıyor…
Mesela Fikriye, neredeyse Latife’yle evlenmeden az önceye bahsediliyor…Oysa Fikriye ile tanışmaları Annesi’nin ikinci evliliğinden hemen sonradır. Ve az öncede belirttiğim gibi Mustafa Kemal’in İstanbul’daki Harbiye yıllarında kaldığı ev Fikriyeler’in evidir… Yani Fikriye birden ortaya çıkan bir hanım değildir…
Yine anlatıyor, “Latife ile evlenecekti ama Fikriye ne olacaktı?”…
Oysa izleyiciye Fikriye’nin kim olduğuna dair bir ön bilgi verilmiyor… Sonra da kadının hasta olduğunu bile söyleyerek, paşa’nın onu tedavi için Almanya’ya gönderdiği anlatılıyor… Ama Fikriye ile ilgili maddi hatalar bununla sınırlı değil…
Almanya’dan hemen sonra Latife ile evlilikleri anlatılıyor… Nerde evlendi? Nasıl evlendi? Düğün hediyesi neydi? Bu bilgiler verilmiyor…
Evlendikten on beş gün sonra Fikriye Hanım’ın Almanya’dan Ankara’ya döndüğü söyleniyor… Oysa bu kesinlikle mümkün değil. Zira Fikriye Hanım, Paşa’nın evlendiğini Almanya’da çok sonra öğreniyor ve İstanbul’a geldiğinde aylardan Mart’tır… Yani evlilikten tam iki ay sonra. Peki ya Ankara’ya ne zaman geliyor? O da tamı tamına 1,5 sene sonra. Çünkü Paşa, Fikriye’nin Ankara’ya gelemsine mani oluyor… Yahu Can Dündar’ın başında odluğu bir çalışmada nasıl olurda bu hatalar olur? Ama olmuş…
Beni asıl hayal kırıklığına uğratansa gerçektende filmin sonu oldu…
Bu film böyle bitirilmemeliydi Can… Bu Filmin bitiş yeri İstanbul ve Ankara’da cenazesinin nakli ve bugünkü Anıtkabir görüntüleriyle olmalıydı…
***
Son cümlemiz…
Halit Refiğ'in 12 Eylül döneminde yakılan bir filmi vardı. Senaryo bir kaç kere okunmuş ve çekimdeki konuşmalarla karşılaştırılmıştı. Aynen her şey var olmasına rağmen görüntülerin anlattıkları çok kötü olduğu fark edilmiş. Küçük kesmelerle bütünlüğü bozulduğu için tamamı imha edilmek zorunda kalınmıştı.
Şimdi Askeri Tarih Araştırmaları merkezi’nin ve birçok resmi kurumun arşivlerini açarak destek verdiği bu Belgesel/Film ne olacak?
Tabi ki izleyeceğiz, tartışacağız, en doğrusunu yapacağız… Eksiğiyle, fazlasıyla ortada bir eser var… Yarın daha iyilerini yapmak için yeni bir fırsat sunacaktır…
Umarım yeni belgesel, Karga kovalayarak başlatılmaz…
Bunca yaptığım eleştiri yinede yapılan çalışmayı gölgelemesin, duydum ki bazı çevreler mail zinciri yoluyla “Filmi çocuklarınıza izlettirmeyin” diyormuş. Buna gerek var mı? Bu, Can Dündar’ın Mustafa’sı… Eleştirenlerde kendi Mustafa’sı için bu kadar emek versin, onları da izleyelim…
Fatih Bayhan
-
İnsanlarin bir çaba harcamadan, çalismadan ancak yapilip hazir sekilde onlerine geleni elestirdigi, ayni fikirde olmasa da, eksikleri olsa da önce emeğine, eline sağlık demeyi beceremediği ülkemizde haksizliğa uğramasına şaşırmadığım, ATA hakkında yapılmış, onun liderliğinin yaninda insanliginin altini çizen, ama bence bunun ötesinde büyük çabalarla ve yüzbinlerce hayata malolarak yokluktan mucizeler yaratarak kazanilmis ozgurlugumuzun bugune kadar hikaye gibi anlatilan savaslarina gorsellik ve gercekcilik katan, Can Dündar tarafindan yapilmis dokumantasyon film. En akil almaz sey ise akilli gecinen insanlarin, hatta, önlerine sunulan gerceklikleri sorgulama kimligine sahip olduguna inandigimiz bilim insanlarinin bile filmi seyretmeden sadece elestirileri okuyup, dinleyip ve seyrederek birer elestirmen kesilmesi, bazilarinin koskoca Atatürk karanliktan mi korkarmis diye kotulemesi, digerlerinin azinliklar hakkinda soylediklerinden dolayi (ki adamin ne dedigini bile tam anlamadan) cok zamansiz bir yapim demesi vs. vs.. yahu once bir filmi seyret be kardesim. evet, cok daha iyi olabilirdi, evet, o kadar kisa sureye bir hayat, bir devrim, bir ozgurluk mucadelesini sigdirmayi beklemek bir hataydi belki. Detaylar kacirilmis, bazi yerler cok hizli atlanmis, bazi yerde anlamsiz detaylara girilmis olabilir. Ama kardesim, otur sen de calis, arastir, didin, ugras daha iyisini yap..kim tutar seni..bir grup filmi begenmiyor, digeri bunlari soylemenin sirasi miydi diyor. Atatürk'ün Nutuk'tan cikarilan "beni hatirlayiniz" kisminda ne demek istedigini filmi seyredince anliyorsunuz. Onun son yillarindaki yalnizligini, umutsuzlugunu, projesiz kalip bir tarafa itilisini..neden bunlari bilmemiz kotu olsun ki? demokrasi zor sey be kardesim...hem yemesi zor, hem yutulmasi.
-
Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar, Atatürk'ün yaşamını anlattığı 'Mustafa' adlı belgeseliyle ilgili olarak açılan soruşturma çerçevesinde savcılığa ifade verdi. Savcılığın, filmde Atatürk'e hakaret edilip edilmediği ve sigara reklamı yapılıp yapılmadığı konusunda bilirkişiye başvurması bekleniyor
Haberin devamı
http://www.milliyet.com.tr/Siyaset/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&Kategori=siyaset&ArticleID=1030463&Date=20.12.2008&b=Mustafa sorgusu (http://www.milliyet.com.tr/Siyaset/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&Kategori=siyaset&ArticleID=1030463&Date=20.12.2008&b=Mustafa sorgusu)
(http://i.milliyet.com.tr/GazeteHaberIciResim/2008/12/20/fft16_mf150591.Jpeg)
-
"Can Dündar'ın bu maşalığı (bu tabir için site yönetiminden özür dilerim ama başka türlü anlatılamaz ) " demişsiniz...
Sn Nueva, geçen gün kullandığım "maşa" kelimesini sizinde kullandığınızı görünce dikkatinizi çekeyim dedim...
-
Sn. mucize76,
Başka bir başlık altında kullanmış olduğunuz ve total olarak bir etnik kimliği aşağılayıcı sözleriniz sebebiyle Sn. Moderatorumuz tarafından son derece nazik bir uslupla bunun doğru bir tavır olmadığı ve Forumumuzda bir ulusu toptan küçük görücü, aşağılayıcı ifadelerin kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Bu uyarının ardı sıra şahsınız tepki göstermiş ve bu kez de Sn. Admin tarafından yine son derece nazik bir uslupla konuyla ilgili bir açıklamada bulunulmuştu.
Ancak görüyorum ki bunlar sizin için yeterli olmamış. Başka bir başlık altında Sn. moderatorumuzun, çok önceleri yazdığı bir ifadesine vurgu yapma ihtiyacı gütmüşsünüz. Bu yazı ve ifade ile sizin yazınız ve ifadeleriniz arasında çok açık olarak büyük bir fark söz konusudur. Sn. Nueva'nın alıntıladığınız ifadesi eleştiri hakkının kullanımıdır. Ancak sizin ifadeleriniz "halk arasında kin ve düşmanlık uyandırıcı", "halkın bir bölümünü aşağılayıcı" ifadelerdir.
www.Masonlar.org 'un en az okunan yeri olan FORUM KURALLARI'nda şöyle bir madde mevcuttur
"Forumda üyelerin site yöneticilerini acik bir sekilde hedef alarak sert elestirileri yada hakkinda "infaz" edilmis ceza icin tepkisini belirtmesi, site otoritesine zarar verebileceginden dolayi haksizliga ugradigini düsünen yada yaptirimlara karsi tepkisi olan üye, dogrudan ozel mesaj yada email ile site yöneticilerine basvurmalidir."
Ne yazık ki şahsınız inatla bu kurala aykırı tavır takınmaya ve mesaj göndermeye devam etmektesiniz. Bu durmun devamı halinde Adaletin en hassas şekilde tecelli edeceğini bilmenizin yararınıza olacağını düşünmekteyim.
Bu vesile ile saygılarımla.
-
O zaman yüce adaletiniz!! lütfen tecelli etsin sn SkullG... adaletiniz için yalvarıyorum! size... zira haksızlığın bu kadar açık ve aleni yapıldığını gördüğüm bir yerde bulunmak istemem... Benim bugüne dek tanımış olduğum masonlarla aranızda dağlar, denizler, dünyalar kadar farkınız olduğunu son bir kaç gündür sitenin yazılarını takip ederek anladım. Siz açık açık devlet düşmanlığı yapmaya devam edin burada... Benim eleştiri yapma hakkım görmezden gelinecek ama başkaları istediği gibi kelimelerle oynayabileyecek... Kürt, alevi, ermeni hakları platformundan farksız bir yer burası... Kısacası "azınlık platformu" diyebilirim buna. Ve kesinlikle amaca hizmet etmiyor... Sitenin isminin acilen değiştirilmesi gerekir...
Ben alenen suç işlenilen bu forumda artık üye olarak bulunmak istemiyorum. Üyelikten istifa ediyorum. Gereğinin yapılmasını saygıyla arz ederim.
İyi günler...
-
sn. mucize76,
Mesajınızı esef ve dehşetle okudum. Bir hukukcunun bu denli pozitivist bir bakış açısına sahip olması, gerçekten hiçbir temeli olmayan iddialara sarılması sebebiyle dehşete düştüm. Forumu bir azınlık platformu olarak görmenizden dolayı üzüntü duydum. Ama daha da dehşete düşüren ifadleriniz kurt, alevi, ermeni ez cümle farklı olanlara karşı nası lbir bakışa sahip olduğunuzu çok daha açık olarak görülmesidir.
Bir hukukcu olarak şahsınız da çok iyi bilecektir ki eleştiri hakkının da sınırları vardır. Hele bu denli pozitivist birisinin haktan önce sınırları bileceğini düşünüyorum. Bu forumda mason olmayan yüzlerce üye mevcut, hatta içlerinde anti-masonik düşüncelere sahip kişiler de var. Ama siz yine total bir bakış açısı sergiliyorsunuz. (Bu da dehşetin bir başke yönü)
Bir hukukcu olarak sahsınızda çok iyi bilecektir ki, iddialarınızın da altını doldurmak mecburiyetinizdesinizdir. İddia eden ispatla da yükümlüdür. Alenen suç işlendiğini iddia ediyorsunuz. lütfen bunları tek tek sıralar mısınız? Çok merak ettim doğrusu.
Yine bileceksinizdir ki, genelin hakkı özelin hakkının önündedir. Bu yüzden kamu düzeni hakların kapsamını da belirler.
Bir hukukcu olarak sizden beklediğim öncelikle Buranın kuralları nedir onlara bakmanızdı ve "özeleştiri"de bulunabilmeniz. Eğer ki duyurular bölümüne baksaydınız üyeliğin bir hak değil ayrıcalık olduğunu ve bu ayrıcalığında Forum Yönetimi tarafından tanındığını ve yine bu ayrıcalığın yalnızca Forum Yönetimi tarafından geri alınabilir olduğunu bilmiş olurdunuz.
Bu vesile ile saygılarımla.
-
Sayın mucize76
Bende sizin gibi üyeyim ve bu sitede vatan haini veya devlet düşmanı tabirine uygun kişiler olduğunu düşünmüyorum. Olayları sizin gibi yorumlamayan insanları ve bunların tartışılmasına fırsat veren siteyi suçlamanızla hiç kimse devlet düşmanı olmuyor. Aksine Türkiye'de yaşayan, farklı etnik kökene sahip insanları aşağılayıcı nitelikte yazılarınız ve sizin gibi düşünenler ülkeye zarar veriyor. Ermeni sorunu, kürt sorunu, Kıbrıs sorunu veya tabu görülerek tartışılmamış çözümsüz kalmış bir çok sorunla karşıkarşıyayız. Ermeni sorununu tartışmak demek Türkler soykırım yaptı demek olmadığı gibi gerçeklerin ortaya çıkmasına vesile olacaktır. Kürt sorunu bir bataklığa dönüşmüş gibi kimi çekse yutuyor. Türkiye artık kendinden emin, sorunlarını çözmüş bir ülke olmalıdır. Şu anda bilim teknolojinin geliştirildiği, bilimin sanatın üst seviyede olacağı bir ülke yerine bakın geçmişe takılıp kalmış borç batağına düşmüş bir ülke durumundayız.
Saygılarımla,
O zaman yüce adaletiniz!! lütfen tecelli etsin sn SkullG... adaletiniz için yalvarıyorum! size... zira haksızlığın bu kadar açık ve aleni yapıldığını gördüğüm bir yerde bulunmak istemem... Benim bugüne dek tanımış olduğum masonlarla aranızda dağlar, denizler, dünyalar kadar farkınız olduğunu son bir kaç gündür sitenin yazılarını takip ederek anladım. Siz açık açık devlet düşmanlığı yapmaya devam edin burada... Benim eleştiri yapma hakkım görmezden gelinecek ama başkaları istediği gibi kelimelerle oynayabileyecek... Kürt, alevi, ermeni hakları platformundan farksız bir yer burası... Kısacası "azınlık platformu" diyebilirim buna. Ve kesinlikle amaca hizmet etmiyor... Sitenin isminin acilen değiştirilmesi gerekir...
Ben alenen suç işlenilen bu forumda artık üye olarak bulunmak istemiyorum. Üyelikten istifa ediyorum. Gereğinin yapılmasını saygıyla arz ederim.
İyi günler...
-
Sn Nueva,
Sizin yukarida yapmis oldugunuz yorumdan bagimsiz olarak , hukukcu bir aileden geldiginiz gerceginden hareketle yuksek musadenizle sunu sormak istiyorum. Can Dundar'in Ankara Cumhuriyet Savcisi tarafindan sorgulanmasi yani bunun elestiriden cikartip hukuki bir zemine tasinmasini destekliyor musunuz? Destekliyorsaniz nicin veya desteklemiyorsaniz nicin ogrenmek isterim...
-
Sayın Kırlangıç Merhaba ,
Sorunuzu memnuniyetle cevaplamak isterim ancak önemli bir hususu vurgulamakta yarar görüyorum. Sorunuzu genele değil , doğrudan doğruya şahsıma sormuş bulunduğunuz için ben de bu konudaki şahsi görüşümü size cevap mahiyetinde iletiyor olacağım ; bu nedenle cevabım Forum Yönetimi 'nin resmi görüşü değildir , düşüncem yalnızca şahsımı bağlıyor olacaktır.
İlk olarak ailemin iştigal alanını doğru anımsamışsınız , hafızanız için sizi kutlarım. Ailenin tamamına yakınının yüksek yargı mensubu olduğu doğrudur ama ben kendim bir hukukçu değilim , hukuki bir konuda sizi Sayın SkullG kadar aydınlatamam , sadece kendi fikrimi beyan etmekle yetinirim.
Can Dündar adlı şahsın Cumhuriyet Savcılığımız nezdinde takibat geçirmesini yalnızca desteklemekle kalmıyorum ; İstanbul'da bu konuda derhal harekete geçen ve kendisi hakkında Mustafa filmi nedeniyle üşenmeyip bir buçuk saatini harcayarak suç duyurusunda bulunmuş biriyim aynı zamanda. Sebebini de sorduğunuza göre söyleyeyim.
Öncelikli olarak film gösterime girdikten ve bizler izledikten hemen sonra ilk ve ortaöğretim düzeyinde çocuk ve gençlerimize izlettirilmişti anımsayacaksınız. Ben de bu ülkenin , tüm haklarını Gazi'den almış ve tarihi bilen bir ferdi olarak başlatılmış ölçümleme çalışmasında yönetsel bir görev almıştım. Çünkü burada sıradan bir film çekilmiyor , filmde deyim yerindeyse "esnaf Ahmet Efendi" veya "terzi Mualla Hanım" anlatılmıyor , Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi'nin yaşamı , vizyonu ve icraatı yeni nesillere anlatılacak ...Bu film bir vesika muamelesi görecek . Bu tarihi misyonu düzgün taşımak aydın olmanın gereğidir.
Bu filmi izlemiş çocuklarımıza , filmden çıktıktan sonra muhtelif sorular yöneltildi . 1.Filmden aklında en çok kalan sahne nedir? 2. Sence Gazi Mustafa Kemal nasıl bir insanmış? içerikli sorular idi bunlar.
Bu çalışma için toplam 319 çocukla konuşuldu ve ortaya korkunç bir netice çıktı : 319 çocuktan 294 tanesi ana hatlarıyla şunları söyledi: 1.Atatürk çok içki içermiş . 2. Atatürk'ün elinden sigara düşmüyormuş. 3.Atatürk'ün Devrimleri'ni halk aslında istememiş 4.Atatürk kadınlara zaafı olan ve kadınlar için ülkesini ihmal eden bir erkekmiş . 5. Atatürk'ü halk desteklemiyormuş , yapayalnız olarak ölmüş. (Bu maddede "Gazi'nin yalnız ölmesi" sahnesi nedeniyle ağlayan 38 çocuk tespit edilmiştir.)
Düşününüz , çocuk Büyük Ata'sını "böyle" tanıyor olacak ...Gazi'nin aziz anısında yapılmış şu tahribat ve tahrifata bakınız ...
Burada yapılmış iş çok yanlış olmuştur, "yeni neslin Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı bu biçimde tanımasına kasten ve basın yayın yoluyla sebebiyet vermek" kişisel fikrimce tarih önünde ve yargı önünde hesap vermeyi gerektirir. Bu, masumlaştırılmış bir yüz ifadesi ve mazlum bir ses tonuyla muhabire bakarak "Sanat yapıyorum ben" , "Böyle anlaşılacağını hiç hesap edememişim" , "Yetişkinler için bu filmi yaptım , çocuklar ileride anlayacaklar filmin misyonunu" biçiminde ifadelerle sıyrılınabilecek türden bir iş değil . Nitekim sıyrılamıyor da.
İkinci çok önemli husus , bu filmin yurt dışında da izleniyor olması ve yakın zamanda bu filme dayanarak "Gazi'nin Devrimleri'nin halk tarafından aslında o zaman da benimsenmediği ve laik yapıyı esnetmenin gerekliliği" tezli imalar kendilerine hem de bir Türk Belgeselci'nin gözünden bir dayanak bulmuş olacak. Buna sebebiyet vermek de en az ilk gerekçe kadar sakıncalıdır ve kişi bu sonucun oluşacağını rahatlıkla idrak edebilecek zeka , tecrübe ve medya gücüne sahip. Cehalet de söz konusu değil , yani "bir kasıt unsuru" mevcut.
Çünkü aynı sorunu şu günlerde Orhan Pamuk ile de yaşamaktayız farkındaysanız. Dış mihraklar ülkemizin yazarının ağzından dökülen sözcükler nedeniyle kendi tezlerini "içeriden" güçlendirdikleri sanısını taşımaktalar.
Bu filmin Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Devrimleri'ni ve yüksek anısını aşındırabilecek tüm girişimler için de kullanılacağı bilgisi , benim gibi bu ülkede yaşayan, bilinçli, haklarının farkında ve bunu kime borçlu olduğunu unutmayan tüm vatandaşlarımızı yasal aksiyon almak için anında harekete geçirecek tarihsel bir görevdir.
Özetle , suç duyurusu ve dava sürecini şahsen ve çok çok çok yakından takip etmekteyim. Filmin gösteriminin derhal durdurulmasını , eserin tüm nüshalarının toplatılarak imha edilmesini , belgeselciden , sembolik olarak 1 ytl lik maddi , ama filmin tüm hasılatının da manevi tazminat bedeli olarak alınarak , bu tutarın ihtiyaç halindeki bir kamu kurumuna bağışlanmasını bekliyorum. (Atatürk Orman Çiftliği'nin onarımında da kullanılabilir. )
Uzunca bir cevap oldu sanırım ancak konunun aşırı önemli olması ve özellikle görüşümü sormanız nedeniyle detaylandırmalar gerekli oldu .
Saygı ve en iyi dileklerimle
-
Oncelikle zaman ayirip cevap verdiginiz icin tesekkur ederim Nueva Hanim. Sorumu sorarken sizin cevabinizin yonetimle veya Masonlarla ilgisinin olmadiginin en bastan telakkisindeyim ancak yine de bu meyanda dusunenler olabilir ihtimaliyle muteyakkiz davranarak bastan sarih yazmanizi takdir ettim.
Size bunu sormamin sebebi muhtelif yorumlari okumakti. Amacim tansiyonu filan yukseltmek degil lutfen bastan soylemis olayim . Cunku anladigim kadariyla Turkiye'de bazi tabular var ve asla tartismaya acik degil. Dolayisiyla muhtelif fikirleri okumadan once sanirim okuyucuyu uyarmak gerekiyor. Bu konuda fakirin fikrini sormadiniz tabiki ancak soruma gayet nazikce cevap verdiginiz icin yorumunuzun icerigini de elestirme imtiyazini daha bastan verdiginizi dusunuyorum :). Hassasiyetinizi saygiyla karsiliyorum hatta film hakkindaki elestirilerinizi de. Ki elestiri (yikici veya yapici )insan olmanin geregidir, bunda bir yanlis yok. Ne varki bunu ne evrensel hukukla bagdastirdigimi ne de evrimlesmesi gereken biz insanogluna yakistirdigimi hatta sorusturma surecini bir o kadar da bagnazca buldugumu da ifade etmeden gecemeyecegim. Bugune kadar Islamcilari tehdit olarak goren bizler, simdiler de Kemalizm yelpazesi altina girmeyen her seyi ya Kemalistsin ya Islamci, ya da onlara yardakci (Liberaller?) gibi hic bir alt tabani olmayan, ya siyahsin ya beyaz gibi sanki herkesin klonlanmis dusunce tarzini adapte olmasini beklemek ve bunu dayatmanin artik nereye kadar gidebilecegini oturup dusunmemiz gerektigi kanisindayim. Ayni Ermeni tehciri ve diger butun konularda oldugu gibi kayitsiz sartsiz biz hakliyiz, digerlerikayitsiz sartsiz haksiz mantiginin bulanik bir mantik oldugunu ve otoriter ve totaliter dusunce yapisiyla artik toplumlarin tatmin olmadigini gormemek icin ellerimizle kulaklarimizi tikamanin, gormemek icin kapsonlarimizi bastan asagi kepenk indirir gibi indirmenin hangi yuzyila kadar gidecegini de merak etmiyor degilim.
Kucuk bir sosyolojik arastirma yaparak filmi izleyen cocuklarimizdan 319 tanesinin ne dusundugunu ogrenmeniz ,inandigi degerlere sahip cikan sadik bir karakter oldugunuzun bir resmidir. Fakat ben yapilan arastirmadan cok aci ve bir o kadar da korkunc olan bir gercegi musahede ettim ki ne yazikki bizim cocuklarimiz tarih kitaplarini , ansiklobedileri okuyarak degil de Ataturk'u salt film/ belgesel gibi yapimlardan ogreniyorlarsa vay bizim ogretim sistemimize, vay bizim gencligimize..! Okumayan, okudugunu dusunmeyen, muhasebe etmeyen, tarih referanslarini gorsel, film/belgesel gibi yapimlarin kurgu oldugunu ayirt edemeyerek tamamen bunlardan alan, ileri gorussuz,ufuksuz, mantik /analiz/ muhakeme uclemesinden nasipsiz bir genclik...! Okumayan, analiz etmeyen, sorgulamayan gencligimize hayiflanacakken butun topu Can Dundar' a atarak, cocuklarimiza klonlanmis, muhakeme yetenegi alinmis bir belgesel yapmadigi icin elestirmekle kalmayip ancak bu kadar gulunc duruma dusebilecegimiz sekilde kanun onunde suclu ilan eden, hatta "derhal toplanmali" gibi mutassib dusunen bizlere vay ...!Vurun benim gibi dusunmeyene...! Farkli ses ve renkte neymis? Cogumuzun bilimle mesgul olacekken literaturumuzdeki tarihsel figurlere hakaret yapildi mi, yapilmadi mi, su hareket siyasi mi tarihi mi (!) bu aciklamada ideolojime saldiri var mi yok mu, filanin aciklamasi kanun kapsaminda ceza yaptirimina idhal edilir mi edilmez mi diye omrumuzu ici kocaman bir bos olan ideolojilere harcadigimiza ki ...vay ki vay..!
Asagida alinti yaptigim su cumlenizi ise buyuk bir dehset ve hayretle okudum... Hala 27 Mayis zihniyetinin var oldugunu gormek beni tarifi imkansiz bir umitsizlige dusurdu. Kiymet otesi bir dostum ifadesinde sanirim hakli "Bu ulkeye demokrasi buyuk beden. Bu ulke demokrasiyi haketmiyor. Cunku bu ulkede ya bardak ya su vardir. Bu iki nesne haricinde bir nesne veya hadise yoktur. Dolasiyla ya bardagi tutuyorsundur ya da suyu. Bardagi elestirirsen sucusun, suyu elestirirsen bardakcisindir. " (3 Aralik 2008) Yani ben sunu anliyorum. Ikisininin de kismi olarak elestirme veya ikisini de kismi ovme gibi bir luksun yok.
Filmin gösteriminin derhal durdurulmasını , eserin tüm nüshalarının toplatılarak imha edilmesini , belgeselciden , sembolik olarak 1 ytl lik maddi , ama filmin tüm hasılatının da manevi tazminat bedeli olarak alınarak , bu tutarın ihtiyaç halindeki bir kamu kurumuna bağışlanmasını bekliyorum.
En icten sevgi ve saygilarimla
-
"Atatürk’ün sigarası
Önceki gün Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade vermeye gittim. Konu: "Mustafa” filmi...
Suçlama?
“Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi Hakkındaki Kanun”a muhalefet... Şikâyetçi?
İTÜ’den iki öğretim üyesi:
Prof. Dr. Orhan Kural ve Prof. Dr. Ahmet Ercan...
Şikâyet dilekçesinde şöyle diyorlar:
“Filmde Atatürk’e pofur pofur sigara içirterek Türkiye tarihinin en büyük sigara reklamı yapılmaktadır. Gençlerin etkilenmemesi için film derhal gösterimden kaldırılmalı, yönetmeni cezalandırılmalıdır.”
Gülmeyin!
Prof. Kural, İstanbul’da bir sinemada korsan eylem yaparak bu iddiasını seyirciyle de paylaşmıştı daha önce...
Meclis Başkanı Köksal Toptan da Ankara galasında “Filmi hem cesur hem güzel” bulduğunu açıklamış, “...ama keşke sigara içtiği sahneler ayıklansaydı da gençlere kötü örnek olmasaydı” demişti.
Rötuşlayalım mı?
Red Kit’e yapmışlardı bir dönem; çocukları özendirmesin diye yıllardır ağzından düşürmediği sigarasını atıp dudaklarının arasına bir ot parçası yapıştırmışlardı; ama o çizgi filmdi; bu belgesel...
Atatürk‘ün sigaralı fotoğraflarını, görüntülerini rötuşlayacak mıyız?
İçkiyle ilgili anılarını silecek miyiz?
Peki nerede duracağız?
Hoşumuza gitmeyen görüşlerini de çıkaracak mıyız kitaplardan?..
İzmit basın toplantısının devlet kurumlarınca nasıl sansürlendiğini Afet İnan’ın kızı Arı İnan yeni açıklamadı mı?
2 dakika bile değil
Merak edip baktık; “Mustafa”da Atatürk’ün sigaralı göründüğü sahnelerin süresi ne kadar diye...
Toplam 114 saniye çıktı.
114 dakikalık filmdeki 114 saniyelik bu görüntüyü iki profesör, “Türkiye tarihinin en büyük sigara reklamı” sayıyor ve “Atatürk filmde 2 dakika sigara içti” diye suç duyurusunda bulunuyor.
Ve ben, (hayatı boyuna ağzına sigara sürmemiş biri) Tütünün Zararlarını Önleme Kanunu’na muhalefetten sorgulanıyorum.
Hem de ihlal etmekle suçlandığım yasa, sadece TV programlarında sigara görüntüsünü yasakladığı, sinema filmleri için bir düzenleme getirmediği halde...
Filmde iki fırt sigara çekildiğini görmek çocukları bu kadar etkiliyorsa, evde ana babalarının içmesine engel olacak bir düzenleme getirilemez mi acaba?!
Bregoviç de Ermeni mi?
Bu kadarla kalsa iyi... Savcı’nın önünde, “Türkiye’nin aynası” sayılacak bir suç duyurusu daha var:
Filmin müziğinin “Ermeni asıllı Bregoviç’e” (Sahi mi? O da mı?) yaptırılması, karga kovalama sahnesinde bir Yunanlı çocuğun oynatılması ve filmin dağıtımının dünya çapındaki Warner Bros. tarafından yapılmasından, bunun “ülkeyi parçalamak için yabancı destekli bir uluslararası planın parçası” olduğu sonucu çıkarılmış.
“Kadın düşkünü?”
“Filmde Atatürk’e ‘kadın düşkünü’ dediğiniz söyleniyor” diyor Savcı...
Oysa filmde böyle bir şey yok; şikâyet dilekçesinde de bu tabir kullanılmamış.
Anlaşılıyor ki, ifade verdiğim günkü Cumhuriyet’te Turgut Özakman’ın yazdıkları doğru zannedilmiş.
“’Kadın düşkünü’ deyiminin Atatürk belgeselinde ne işi var?” diye soruyordu Özakman...
Yok zaten!
Ama böyle bir asılsız suçlamanın, bir eleştiri yazısında ve Cumhuriyet gibi bir gazetenin 1. sayfasında yer alması bu sonucu yaratabiliyor işte...
Başsavcı’nın önbilgisi
Geçen pazar günkü Cumhuriyet’te de eski Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan “Mustafa’ya gitmedim. Filmin ne olduğu danışmanından belli” diyordu.
“Film için Turgut Özakman dururken Atatürk’ü aşağılayan Atilla Yayla’yı seçmiş”im. “Bu önbilgi yeter”miş, “filme gitmeye gerek yok”muş.
Atilla Yayla’yı, bırakın filme danışman yapmayı hiç tanımadım bile...
Bir Başsavcı böyle mi “önbilgi” alıp, böyle mi karar verir?
Ama burası Türkiye!
Hiçbir şeye, hiç kimseye şaşırmamayı öğreniyor insan..."
-
Sayın Kırlangıç tekrar merhaba ,
Bana yönelttiğiniz sorunuza cevabımda epeyce ayrıntı verdiğim için aynı hususları uzun uzun tekrarlamayı özünde yararsız görüyorum. Yalnızca meselenin niçin bu tepkiyi uyandırdığı konusunu ve hadisenin can alıcı noktalarını bir parça ıskalamış olduğunuzu düşünüyorum.
Meseleye sadece çalışmayı yaptığımız çocukların maneviyatının aldığı hasar yönünden bakmadığımı belirtmiştim. Ama burası da çok önemli , ben torunumun torununun bu filmi izlediğinde , çalışmayı yaptığımız çocuklarımızın verdiği cevapları vermesine elbette ki Türkiye Halkı'nın her bir üyesi gibi müdahale etmek hakkına sahibim. O cevapları veren çocuklardan bir tanesi benim çocuğum da olabilirdi.
Yoksa elbette , ülkemizde bilim de ilerlesin , güzel sanatlarda da iyi işler yapalım , eğitimli ve nitelikli nüfus oranımız artsın , milli gelirimiz de yükselsin , cari açığımız da çözüme kavuşsun , Olimpiyatlar'da derece de alalım , doğru , iyi , özlenen ve güzel olan herşeye bütün Türkiye Halkı kavuşsun ama çocuklarımızın zihnine bu tür sinsice enjeksiyonlar yapılmamalıdır.
Bu cevapları vermiş çocukların sayısı çalışma grubunun çok büyük bir kısmıdır ve zannederim bu çocukların zarar görmediğini iddia etmeyeceksiniz. Çocukların hepsi mi aynı anda yanlış anladılar ??? Zarar görmediler diyebiliyorsanız bu sonuçlara rağmen , söyleyecek başka sözüm yok, evet zarar gördüler diyorsanız , bu zararın durdurulması herkesin üzerine borçtur , çünkü çocukların ve gençliğin korunması yetişkinlerin sorumluluğudur.
Uluslararası arenada da bu konu devrimlerle ilgili olarak önümüze gelecek . Tıpkı şu anda Orhan Pamuk'un sözlerinin "Bakınız kendi yazarınız da böyle düşünüyor." biçiminde ısıtılarak masamıza konması gibi. Bu hasarı da göz ardı edebilecek durumdaysanız daha ne diyebilirim ben siz kıymetli üyemize?
Açık ve net ifade ediyorum ki , demokrasi ve özgürlükler konusu ülkemize çok yanlış bir bakış açısıyla empoze ediliyor. Demokrasi zarar verme ve aşındırma "özgürlüğü" nü içermez. Çok kıymetli aile dostumuz Sayın Vural Savaş'ın irdelediği "militan (mücadeleci) demokrasi" kavramını bir müsait zamanınızda incelemenizi önerebilirim. Burada demokrasi var demek "Burası Yol Geçen Hanı'dır, dilediğin zararı verebilirsin."demek değil. Kavramları doğru okumak lazım.
Kuzenimin okulunda bir öğretmeninin "Aydınlanma Dönemi'" ni anlatırken örneğin masonlar hakkında negatif görüş verdiğini ve çocuklara o yönde telkinlerde bulunduğunu öğrendiğimde gidip kendisiyle konuştum.Kendisine :"Bu konuyu niçin bu şekilde öğretiyorsunuz?"diye sorduğumda "hocanım"bana şöyle dedi : "Burası demokratik(!) bir ülke , ben bu konuyu bu şekilde anlatıyorum."Kuzenimi o okuldan alıp nasıl başka okula verdikse , çocuk ve gençlerin zihnine nüfuz ettirilen herşeyi gözden geçirme ve kasıt unsuru gördüğümde yasal müdahale etme hakkım saklıdır.
O çalışma grubundaki çocuklardan birinin sizin çocuğunuz olduğunu düşündüğünüzde konuya bir de bu açıdan bakabilecek olgunlukta bir kişi olduğunuzu düşünüyorum.
Saygı ve en iyi dileklerimle
-
Ben de ülkemizde militan demokrasinin birileri tarafından son derece yanlış yorumlandığını düşünüyorum.
-
Sayın Nueva,
Fikirlerinizi paylaşmaktayım.Aklı yerinde olan, azcık psikoloji eğitimi alan her insanın farkedebileceği şekilde Kemalizm'e saldırılmaktadır.Unutulmamalıdır ki Kemalizm tabu olamayacak kadar aydınlıktır ve kesinlikle ırkçılıkla ilgisi yoktur.Ancak sadece Mustafa filminde değil; diğer televizyon programları ve yerli dizilere baktığımızda toplumumuzun kendinden ,benliğinden nefret etmesi adeta aşılanmaktadır.Atanın özel hayatından anlaşılan kadına ,içkiye düşkünlüğü ise Sayın Can Dündar Ata'yı hiç anlayamamıştır. Sayın Can Dündar alkol kullanıyor mu? açıkcası bilmiyorum.Ancak her televizyona çıktığında eline şarap kadehi ve sigara tutuşturalım! Bakın o zaman dinci kesimin ,köşe yazarlarının ilgisini çekecek ve adı alkol-sigara bağımlısına çıkacaktır. Atamıza yapılan da budur.
Saygılarımla
-
yukarıdaki mesajımdaki birilerinden kastım: doktrinde ve teoride militan demokrasi kavramını işleyenlerdir. Bunların başında da emekli savcı vural savaş gelmektedir. dün acil olarak çıkmam gerektiği için mesajı tamamlayamadım.
Militan demokrasi ile ilgili görüşlerimi şöyle özetleyebilirim;
Militan demokrasi fikrinin özünde özgürlüğü yok etme özgürlüğünün olup olamayacağı tartışma mevcuttur. bir grup (liberaller) bu hakkın bile olabileceğini söylerken karşı grup demokrasinin kendini koruması gerektiğini bu yüzden böyle bir özgürlüğün olamayacağını söylemektedir.
Özgürlüğü yok etme özgürlüğü yalnızca düşünceyi açıklamayı aşıp yıkıcı düşüncelerin hukuka aykırı yöntemlere başlaması durumunda geçerlidir . Anayasa düzeni ile demokratik hukuk düzeni kavramları birbirinden farklı olduğundan ötürü, kişiler anayasaya aykırı düşünme hakkına sahiptir, ancak bu tür düşünceler anayasal siteme aykırı yöntemlerle gerçekleştiriliyorsa yasaklanabilir. Demokrasilerde uygun düşünme değil mevcut düzene uygun hareket etme zorunluluğu olduğundan şiddet noktasında yasaklanma olmalıdır.
Hak ve özgürlükleri yok etme eğilimi taşıyan bütünlükçü anlayışlar, güçlü demokrasilerde tehlikeye dönüşme gücüne ulaşamamaktadırlar . Ortaya çıkan her yeni düşüncenin zararlı sayılması eğilimi demokratik düzeni korumayı değil ortadan kaldırmayı ve var olan durumdan faydalananların baskısına zemin hazırlar . Toplumdaki hoşgörü düzeni sağlayıp bireylerin inanç ve tercihlerini zarar görmeyecek biçimde güvence altına alabilir.
Özgürlüğü yok etme özgürlüğü yoktur düşüncesi iktidar sahiplerince iktidarı değiştirme özgürlüğü yoktur şeklinde algılanması durumunda bir araç olarak kullanılmaya başlanabilir. Bu yüzden koruma, iktidarı elinde bulunduranların takdirine bağlı olmamalıdır . Demokratik rejimin zaman içerisinde yara almaması için sınırlamalar demokrasiyi korumak amacıyla getirilmiş olmalıdır .
Sonuç olarak, demokrasinin yerleşmesi, düzgün işleyebilmesi ve toplumsal gücünü arttırması için yıkıcı düşüncelerin dahi soyut ifadesine olanak tanınması kabul edilebilir olmalıdır. Özgürlüğü yok etme özgürlüğü salt düşüncelerin açıklanması durumunda işlememeli bu düşünce açıklamaları eğer, hukuka aykırı eylemleri teşvik ediyorsa engellenmeli ve her halükarda totaliter düşüncelerin örgütlenmeleri yasaklanmalı ancak liberal demokrasinin özgürlükçü niteliğinin herkes için anlamı olması için özgürlükçü düzen karşıtlarına dahi düşüncelerini ifade olanağı sağlanmalıdır.
Militan demokrasi kavramını ilk olarak faşizmin özgürlükleri nasıl tehdit ettiğini ele alan “Militan Demokrasi ve Temel Haklar” isimli makalenin yazarı siyaset bilimcisi Karl Loewenstein tarafından kullanılmıştır . Militan demokrasi kavramı demokratik sistemi koruma teorisini uygulama alanına geçiren “politik anayasalar”la belirginleşmiştir . 1949 Bonn Anayasası, militan demokrasi anlayışını yansıtan anayasaların başında gelir. Yine 1947 İtalyan Anayasası ve 1961 ve 1982 T.C. Anayasaları da bu tarz anayasalara örnek teşkil ederler.
Militan-Mücadeleci demokrasinin temel amacı, özgürlükçü düzen düşmanlarının bu özgürlükleri kullanarak kendi otokratik veya totoliter rejimlerini kurma yollarını kapatacak önlemlerin alınmasıdır . Bu tarz demokrasilerde önemli olan sadece yasal tedbirlerin alınması değil, toplumun tüm kesimlerinin de totaliter faaliyetlere karşı demokratik tepkisini göstermesi gereğidir. Dolayısıyla militan demokrasiyi toplumun tüm kesimlerince birlikte gerçekleştirilecek girişimler olarak algılanması gerekir .
Bir tanım yapacak olursak; “militan demokrasi faşizm, nasyonal sosyalizm, komünizm ve benzeri özgürlükçü demokratik düzeni açıkça tehdit eden ve ortadan kaldırmayı amaçlayan totaliter akımlar karşısında, kendi demokratik değerlerini korumak amacıyla bu tür yıkıcı akımları savunan bireylerin ve grupların ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kısıtlayan ve bunlara karşı hukuksal, siyasal ve toplumsal alanda aktif bir tutum içerisine giren klasik (liberal) demokrasinin 1930’lardan sonra siyasal ve toplumsal koşulların ortaya çıkardığı farklı bir yorumudur.” denilebilir.
Militan demokrasinin uygulanışında en fazla etkilenen özgürlükler ise düşünce ve siyasal özgürlüklerdir. Özgürlük ile otorite dengesinin militan demokrasi uygulanışı sırasında çok dikkatli olarak belirlenmesidir. Bu dengenin otorite lehine bozulması, özgürlükçü düzenin korunması maksadını aşarak egemen güçlerin süregelen politik ve toplumsal düzeni korumak için kullanması demokrasi için en büyük zarar getiren durum olacaktır. Hatta bu durum faşizmin bir türü olarak da tanımlanmaktadır .
Ülkemizde işte militan demokrasi uygulaması özellikle 82 anayasal döneminde otorite-özgürlük dengesinin otorite lehine bozulması sonucu özgürlükçü düzenin konurması amacını kat be kat aşmıştır.
Saygılarımla.
-
Bu film tanıdığım çevrede Atürkçü düşünceye sahip bir çok kişinin hoşuna gitmedi.
Can Dündarın amacını bilemem ama bir karalama söz konusu olabilir :-\
-
demokratik bir ulkede yasadigimizi soyluyorsunuz, ama bir film cekmek icin uygun zaman olmadigini ekliyorsunuz? bana kalirsa emek verilmis, basarili bir calismadir. Ataturk'e olan saygimi ve sevgimi arttirdi. muzikleri de ayri guzeldi.
yapilan elestirilerin tek bir agizdan cikmis gibi birbirine son derece benzer olmasi da kafami karistirmadi degil? nedendir bilemedim? onyarginin bir etkisi olabilir mi?
-
İlkokullarda din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde " kötü ornek " olarak seyrettirildi bu film.
Neymiş efendim rakı içiyormuş, en yakın arkadaşlarını satmış vs vs..
Can Dündar çok ayıp etmiş bana göre coooook.
Yemin ederim o filmi izledikten sonra can dundsr okumadım ve izlemedim..
-
Bence objektif olmuş. Mesela karalama olarak neyi örnek verebilirsiniz ?
-
ya benim için önemli olan Ata'nın nasıl biri olduğu değil. zaten ben onun nasıl biri olduğunu biliyorum bunu anlamamak için biraz rol yapmak lazım.
ben şuna dikkat çekmek istiyorum.. bu film'i izleyen çocuklarımız, kardeşlerimiz, yani küçük yaşıt olan insanlar üzerinde bıraktığı etki..
mesela kardeşim okul gezisi gibi bir organizasyonla bu film'i izlemeye gitti..
inanırmısın ''nasıldı?'' diye sorduğum zaman aldığım cevap şu şekilde oldu..
Abi Atatürk'ü sevmiyorum. çok sigara içiyor ve çok alkol kullanıyor.
ne garip dimi ?..
-
peki Sari Zeybek filmini izleyen, cok etkilenen uzuntusunden aglayan kardeslerimiz, o filmde Ataturk'un siroz hastaligindan oldugunu ve bu hastaliga da alkol ve sigaranin yol actigini dusunmemisler miydi diye bir soru geldi aklima.. film her turlu ilkokulda cocuklara gosterilmisti ve insanlar Can Dundar'i yere goge sigdiramamislardi. Ataturk'un elinde sigarayla gosterildigi sahne sayisi Sari Zeybek filminde daha fazla degil miydi acaba? Cocuklarin asiri sekilde buyuklerden etkilendigini, buyuklerin de karalama kampanyasindan etkilendigini dusunmekteyim.. zira etrafimda kendini Kemalist olarak tanimlayan bircok insanin filmi izlemeden cocuklarin bu filmden kotu yonde etkilendigini soyledigini animsiyorum.. iki filmin de cok basarili oldugunu dusunuyorum ayrica..
-
her ne olursa olsun, ortada bir yapıt bir emek var. bunun için tabiiki can dündar'ı ve ekibini kutluyoruz.
beni burada demek istediğim örneğin Atatürk sigara içiyormuş yada alkol kullanıyormuş..
mesela art niyetli bir öğretmenin bu durumda; -bakın çocuklar Atatürk alkol kullanıyor, bu yüzden o bir dinsizdi yada islam düşmanıydı diyerek çocuklara bu durumu empoze etmeleri. yoksa tabiiki can dündar'ı tebrik ediyoruz.
-
"Can Dündar çok ayıp etmiş bana göre coooook." demişsiniz ama sayın Türk. Eğer yaptığı ayıp bazı öğretmenlerin çocuklara aykırı yorumlar sunabilecek olmasıysa bunda adamın suçu nedir ki?
-
o an öyle yazmak geldi içimden. ya siz beni neden böyle can dündar düşmanı ilan ediyorsunuz ben bunu anlamıyorum. silicem o yorumumu. allah allah ya herkes bi günah keçisi arıyor.
-
=) Can Dündar düşmanı ilan etmedik efendim, birbiriyle zıt düşen iki yorumu görünce bir anlaşmazlık oluştu daha iyi anlamak için sorduk soruları. Saygılarımla.
-
Haklısınız.