Masonlar.org - Harici Forumu
Diger => Diger Konular => Konuyu başlatan: dogudan - Şubat 12, 2009, 01:37:03 öö
-
Irk, din v.s. hemen her konu bilim için araştırma konusu olabilir ve olmalıdır.
Fakat sahip olduğu ırktan dolayı insan neden gururlanır? Neden üstünlük sağlamaya çalışır? O halde bu gururlanma diğer ırk mensupları içinde geçerli olmazmı? Ölçü kaçarsa arı ırk elde etme girişimlerine veya savaşlara neden olacak bir noktaya varılmazmı?
Dikkatimi çeken Türk (ırksal bakışla) olmanın Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılığın ön şartı gibi algılanması. Tüm eksikliklerine rağmen hukuk devleti olduğumuzun farkında olmalı ve ortak bağlarımıza sahip çıkmalıyız. Irkçı yaklaşımlar toplumu ayırıcı özellikler barındırır ve tepkisel karşı örgütlenmelerede neden olabilir. Yakın tarihimizde yaşanan olayları dikkatli okumalı ve gelecek yapılandırmasını benzer hatalara düşmeden yapmalıyız.
Saygılarımla,
-
Dikkatimi çeken Türk (ırksal bakışla) olmanın Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılığın ön şartı gibi algılanması.
Türkiye Türklerindir.
-
Bay dogudan Atatürk'ü tanımanızı tavsiye ederim. Ama tanımak yetmiyor anlamak da gerekir.
-
Sn. M.Akyol
Tanımadığımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Tartışmak istediğim konunun Atatürk'le bir ilgisi yok ve siz ne kadar sevgi ve saygı duyuyorsanız bende aynı sevgi ve saygıyı duyuyorum. Amacım ırksal üstünlük kavramının tartışılmasıdır! Forumdaki hemen her konuda ilgili ilgisiz yapılan vurgulardan yola çıktım. Bence ithamlar yerine konuyu mümkün olduğunca medeni tartışalım. İthamlar ve suçlamalar ağırlık kazanacaksa site yönetcilerinden konuyu kaldırmalarını rica ediyorum.
Saygılarımla,
Bay dogudan Atatürk'ü tanımanızı tavsiye ederim. Ama tanımak yetmiyor anlamak da gerekir.
-
Sn. M.Akyol
Tanımadığımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Tartışmak istediğim konunun Atatürk'le bir ilgisi yok ve siz ne kadar sevgi ve saygı duyuyorsanız bende aynı sevgi ve saygıyı duyuyorum. Amacım ırksal üstünlük kavramının tartışılmasıdır!
Irksal üstünlük sadece din kitaplarında geçer.
-
Türkiye Türklerindir.
:D Bizleri unutmayın sayın degas yani Türk vatandaşlarını :D Bu çatı altında Ne Mutlu Türküm diyene ve diyoruz da ama biz yahudileri , arabları , kürtleri , süryanileri unutuyorsunuz sözcükleriniz tekil algılanıyor unutmayın ki siz çoğulcusunuz :D
-
Sn Degas
Sizden konuyu sorgulayarak cevaplamanızı beklerdim. Ancak ilk cevabınız düşünmeden tepkisel bir cevap olmuş. İkinci cevabınızda forumda bir klasik haline gelen din karşıtlığı söyleminizin bir parçası.
Lütfen bir daha düşünün Sn Degas ırkçılık ve üstünlük kurma telaşı sadece din kitaplarına dayandırılacak bir konu değildir!
-
Ölçü kaçarsa arı ırk elde etme girişimlerine veya savaşlara neden olacak bir noktaya varılmazmı?
Sayın Doğudan,
Bu konuda ölçü kaçarsa neler olacağının en güncel örneği Hitler faciasıdır.
Ancak, günümüz dünyasında bu facianın herhangi bir memleket tarafından tekerrürü, olsa olsa bir ütopya olarak nitelendirilebilir.
-
Bay dogudan öncelikle, saf bir ırka mensup olduğunu kimse kanıtlayamaz. Mesela kendimden örnek vereyim, Babam İstanbul doğumlu, dedem(baba tarafı) Sinop doğumlu, dedemin babası da Sinop doğumlu. Onun üzerine çıkamadık. Yani nedir ne değildir bilemiyorum. Bunun kaydınıda kimse tutmuyor, Murat Bardakçı da demişti ki Osmanlı Hanedanı, Mevlana ya da önemli kişilerin soyundan gelmeyenin çeteresi tutulmaz.Anlayacağınız herkez birbirine karışmıştır.
Birçok Alevi arkadaşım olduğu için biliyorum Türkiye'de Alevi'lerin büyük çoğunluğu sadece karışmamıştır. O da aralarında evlendikleri içindir. Hatta yolda bir Alevi görürsem, bu Alevi de diyebilirim. Çünkü yüz hatları benziyor. Alevilerin büyük çoğunluğu Türk soyludur.
Herkez birbirine karıştığı için kimse ırkçı bir tavır içerisinde olamaz. Diyelim ki Mustafa Kemal Pakistanlı, ne yani Mustafa Kemal'e Atatürk soyadı verilemeyecekmiydi ve biz yine şuan olduğu gibi onu sevip saymayacakmıydık. Farklı bir örnek Ziya gökalp, Kürt olduğu söyleniyor, ne yapalım şimdi taşlayalım mı, düşüncelerini benimsemeyelim mi. Ziya Gökalp gibi kaç tane adam var Türkiye'de. Farklı ve son örnek ise Kamran İnan kendileri Kürttür. Anlatmama gerek yok, beğendiğim bir kişiliktir.
Dünya'da ise Yahudiler karışmamıştır diyemeyeceğim, Avrupa'daki Yahudiler'in çoğu Türk'tür, benim 4-5 sene evvel Hatay'dan gelmiş Arap kökenli Yahudi(Musevi) çok sevdiğim bir arkadaşım var. Onlar da karışmış, arapçası da gayet iyi. Diğer ırkları saymaya açıklamaya gerek görmüyorum.
Irksal üstünlüğe gelirsek, bana göre böyle bir şey yoktur, Millet üstünlüğü vardır. Irksal üstünlüğü Nihal Atsız Türkiye'ye kazandırmıştır. Çalışmaları, kitapları, şiirleri çok değerlidir. Rahat düşünmesine izin verselerdi daha güzel işler yapabilirdi. İsmet İnönü Atatürk’den yaptığı işlerin hepsi saçma olduğundan, Nihal Atsız’da nasibini almıştır. Nihal Atsız ırkçıydı ancak kimseyi sokağa sürüklemiyordu. Irkçı düşüncelerini savunmasam da ırk üzerine bilim yapıyordu. İki tane dandik şiir yazıp ya da kitap yazıp edebiyatçıyım demiyordu. Kitapları da çok sürükleyicidir, anlatımı anlatılmaz yaşanır, ben ilk okuduğumda şok olmuştum inanın.
Irksal üstünlüğü bu konu dahilinde Millet üstünlüğü olarak çevirirsek ise;
Bir Fransız, nasıl ki Fransız olduğundan guru duyuyor ve Fransa’ya gittiğinizde bir yer sorarken, bildiği halde İngilizce konuşmuyorsa, bir Türk’de kendi değerleriyle, kültürleriyle övünebilir. Atatürk’de Türk olduğuyla açık bir dille övünmüştür, şimdi onları buraya yazmaya kalkarsak sayfalar alır, herkez biliyor zaten. Aslına bakarsanız Avrupalılar bizden daha milliyetçi ve katıdırlar. Bu milliyetçilik için de dincilik kavramını da sokmaktayım.
Bundan bin sene sonra umut ediyorum ki Avrupalılar milliyetçiliği bırakırlarsa, Millet üstünlüğü kalkacak ve sadece Kültür Milliyetçiliği kalacak, bu ise Milletlerin sadece ve sadece geçmişteki bilim adamlarıyla, buluşlarıyla, filozoflarıyla, yemekleriyle, halılarıyla, aksanlarıyla olacaktır. Avrupa Birliği 12 havariyi temsil eden simgesiyle Hristiyan kulübü olmaya devam ettiği sürece globalleşme palavradır. Zaten benim düşünceme göre globalleşme kültürleri öldürecekse hiç olmasın. Kültürleri yaşatmanın bir yolu bulunmalı.
-
Can DÜNDAR'ın 10.02.2009 tarihli köşe yazısını paylaşmak istiyorum
http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1057773&AuthorID=75&Date=12.02.2009&ver=0116
BBC’nin 21 ülkede yaptığı ankette, AB’ye en olumsuz bakan halkın Türkler olduğu ortaya çıktı.
Avrupa karşıtlığı yüzde 50’lerde...
Amerikan karşıtlığı yüzde 63 seviyesinde...
“En azılı İsrail karşıtları” listesinde ilk 3’teyiz.
Arapları sever miyiz?
Hayır, hiç!
Rusları, Çinlileri, İranlıları?..
Hayır... hayır... hayır!..
Peki kimi severiz biz?
Cevap:
Biz, kendimizi severiz.
* * *
“Dört bir yanı düşmanlarla çevrili ülkemiz”de, “bize bizden başka dost olmadığı” savını o kadar çok duyduk ki, tüm dünyaya nefretle bakan bir toplum haline geldik.
“Herkes düşmanımız” paranoyası, milli birliğimizin hamuru oldu adeta... bizi biz yapan hususiyetlerden birine dönüştü.
“Bir-ki üçler/Yaşasın Türkler/dört-beş-altı/Polonya battı /yedi-sekiz-dokuz/Alman domuz...” diye sürüp giden bir tekerleme, dış dünyaya karşı bir Çin Seddi ördü zihnimize...
O seddin garez duvarları yıkılırsa, bizi birbirimize bağlayan çimento dağılır sanıyoruz.
O yüzden kendimizden başkasını sevmiyoruz.
“Öğünüyor, çalışıyor, güvenmiyoruz”.
Çok şükür, ya Arapları, ya Amerika’yı, ya AB’yi, ya teröristleri, hiçbir şey bulamazsak “gizli güçler”i ötekileştirerek ne yapıp edip bir ortak düşman buluyor, o sayede iç çatışmalarımızı bastırıyoruz.
* * *
Her an bir dış gücün gelip bizi bölebileceği korkusu, belki de “biz” diye bir şey olmamasından kaynaklanıyor.
“Biz”, “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle” miyiz gerçekten...
Yoksa aslında hiç dış müdahale gerektirmeksizin büyüdükçe kendi kendine bölünüveren bir amip bünye miyiz?
“Türkü Kürdü, Alevisi Sünnisi ile bir arada...” diye başlayan nutukların son yıllarda giderek artması, o unsurları bir arada tutmanın giderek zorlaşmasından mı?
Ya herkesin birbirini “Amerikan ajanı”, “Avrupa yalakası”, “Siyonist” vb. diye yaftalamaya başlaması?..
“Dış düşman”ın yerli versiyonlarının bu kadar çoğalması, neredeyse herkesin “hain” sayılması, “Biz” diyegeldiğimiz tutkalın eridiğini göstermiyor mu?
* * *
Tanzimat’ta da böyle olmuştu.
“Kâfir Batı’ya kılıç sallayan kahraman Osmanlı” destanı, Avrupa’da aklın gelişimi karşısında sönükleşince, azılı Batı düşmanlığının karşısına tutkulu bir Batı hayranlığı çıkmıştı.
İkisi de abartılı olan bu iki akım, çatışa çatışa birbirini büyütmüş; toplum, Batı’ya karşı ölçüsüz nefretle hudutsuz minnet arasında kalmıştı.
Cumhuriyet, Batı karşısındaki ezikliği aşmanın yolunu, yine Batı’nın aklına dayalı bir üstünlük iddiasında aradı.
Bu sayede, yeni savaştığı Yunanistan’la bile dostluk kurabildi, Batı’yla eşitlik temelinde bir ittifaka girebildi.
Bugün bunun yapılamamasının ve yeniden “herkes düşmanımız” paranoyasına dönülmesinin nedeni, özgüven eksikliğinin yarattığı “akıl tutulması” olabilir mi?
* * *
Evet, dünyaya yönelik derin güvensizliğimizin kökeninde, kendimize güvenmememiz yatıyor.
“Avrupa duy sesimizi” diye bağırmak, herkesi “hain” saymak, “Bize bizden başka dost yok” yalanı üzerine bir milli birlik kurmaya çalışmak nafile artık...
Tek çare var:
Özgüven kazanmak...
Kendine güveneni, güvenmediği hiçbir şey yıkamaz.
Zaten özgüveni olan da bu kadar güvensizlik yaşamaz.
-
Toplumda genetik hastalıklardan kurtulmanın tek yolu kendi memleketlinle evlenmemektir. 'Bu da ne demek şimdi' demeyin...Hastalıkların büyük çoğunluğu kalıtımla geçer , ekiz olanlarının temelinde de yine genetik vardır. Diyelim ki bir şehirde doğdunuz ve ana-babanız , akrabalarınız o şehirli ; bu şu demektir, o şehirli insanlarda hasarlı bir genin frekansı yükselmiştir. Genelde hem anadan hem babadan hasarlı şifreyi aldığımızda hastalıklar görülür ki otozomal resesif dediğimiz durumdur. Yani biri hasarlı diğeri sağlam olursa hastalık çıkmayacaktır. Öyleyse uzak diyarlardan birisiyle evlenmekte fayda vardır diyebiliriz.Belki dünyadaki ırkların hepsi melezlenebilse asıl üstün ırk dediğimiz hastalıksız ve güzel genlere sahip olabilecek midir insanoğlu; bunu şimdilik bilemeyiz ancak fakültedeyken Tıbbi Biyoloji ve Genetik hocasının bir sözü vardı hiç unutmam: ' Ne kadar melezseniz, o kadar hastalıksız, zeki ve güzelsiniz demektir'
Saygılarımla
-
Sn Doğudan öncelikle bu konuda Sabetay (can Dündar) görüşleri dikkate almıyorum, dikkate almamamın sebebi ise Sabetayların düşüncelerinde yatar.Mesihlerinin gelebilmesi için ahlaki ve toplumsal çöküntü lazımdır ki, onun için çalışır hepsi. Diğer ırk kavramına tarihsel olarak size cevap yazıcam.Öncelikle Irk ve ırkçılık kavramlarını iyi analiz edebilmeliyiz.Judaist, pax-amerikancı ırkçılık ve Türk soyculuğu tamamen ters düşüncelerdir.Arkadaşlar biraz daha yorum yazsınlar bende dahil olucam.
-
Türkiye Türklerindir.
:D Bizleri unutmayın sayın degas yani Türk vatandaşlarını :D Bu çatı altında Ne Mutlu Türküm diyene ve diyoruz da ama biz yahudileri , arabları , kürtleri , süryanileri unutuyorsunuz sözcükleriniz tekil algılanıyor unutmayın ki siz çoğulcusunuz :D
Sn semsin sizi unuturmuyum.Münferit olarak ne mutlu Türküm demek yetmez. İcraatta isteriz.Henüz tarih sahnesinde bu görülememiştir.Yazmış olduğunuz tüm etnisite Türkleri her daim arkasından vurmuştur.Fakat iyi nyetli olmamızın sebebi ile bu konular ya çarpıtılır yada anlatılmaz.
-
Sn semsin sizi unuturmuyum.Münferit olarak ne mutlu Türküm demek yetmez. İcraatta isteriz.Henüz tarih sahnesinde bu görülememiştir.Yazmış olduğunuz tüm etnisite Türkleri her daim arkasından vurmuştur.Fakat iyi nyetli olmamızın sebebi ile bu konular ya çarpıtılır yada anlatılmaz.
:D Osmanlı da görülmüştür o dedikleriniz. Osmanlının kuruluşunda vede yükselişinde hangi etnik kökenlerin desteği vede faydası var araştırın derim taki gerileme dönemi yani Osmanlının müslim gayri müslim ayrımı yapana kadar.
:D Sizle sohpetten zevk alıyorum unutursanız hakkaten üzülürüm :D
-
Dogrusu herkes bir birinin yuzune guluyor ama icten ice kimse kimseyi sevmiyor. Sebep zamanında turkler diger butun devletlere ustunluk kurmus adamlar hala onun acısını tasıyor bu yuzden biz agzımızla kus tutsak yaranamayız.Bizde onları sevmiyoruz nden? Sebep kimisi ayaklanmıs ayrılmıs kimiside bizi yıkmıs bu yuzden yani tarih bizim bir birimizi sevmemıze engel.
-
Sn semsin sizi unuturmuyum.Münferit olarak ne mutlu Türküm demek yetmez. İcraatta isteriz.Henüz tarih sahnesinde bu görülememiştir.Yazmış olduğunuz tüm etnisite Türkleri her daim arkasından vurmuştur.Fakat iyi nyetli olmamızın sebebi ile bu konular ya çarpıtılır yada anlatılmaz.
:D Osmanlı da görülmüştür o dedikleriniz. Osmanlının kuruluşunda vede yükselişinde hangi etnik kökenlerin desteği vede faydası var araştırın derim taki gerileme dönemi yani Osmanlının müslim gayri müslim ayrımı yapana kadar.
:D Sizle sohpetten zevk alıyorum unutursanız hakkaten üzülürüm :D
sayın semsin, sakın bunu başka bir yerde yazmayın.Sonra size döner osmanlı Türkmüydü ki ... diye sorarlar.Vakayi hayriye, Yavuz Sultan dönemlerini hatırlatırlar.Anadoludaki Türklere dönem boyunca yapılan katliamlaarı anlatırlar,
Sonrada dadaloğlundan ;
Avşar Elleri
Kalktı göç eyledi avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlum yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
Ölürüz De Kömür Gözlüm Ölürüz
Ölürüz De Kömür Gözlüm Ölürüz
Dost Ağlasın Zalim Felek Utansın
Kıyamette Kavuşmak Var Biliriz
Dost Ağlasın Kahpe Felek Utansın
Bir Çıkmaza Girdi Bugün Yolumuz
Geçit Vermez Sağımızla Solumuz
Kalır Gayri Bizim Burda Olumuz
Mert Ağlasın Namert Olan Utansın
Avşar İli Yaylasına Göçmedik
Aşın Yeyip Sularını İçmedik
Tenhalarda Kendimizden Geçmedik
Can Ağlasın Hain Felek Utansın
Dadaloğluyum Yine Coştu Çağladı
Ak Üstüne Karaları Bağladı
Fırkat Odu Yüreciğim Dağladı
Ben Ölende Çapanoğlu Utansın
yazarlar.. ;)
-
Tamam işte :D Osmanlı ailesi yönetimde Türk bir aile idi ama Şah İsmail Osmanlı devletinden vede ailesinden daha da Türk olacak ki Osmanlıya bağlı beylikler neden se Şah İsmail tarafına geçmişler :D Yavuzun Allahtan Topları , devşirmeleri , sırpları vede en büyük müttefiği ermenileri vardı :D
-
Osmanlı bizansın bir devamıdır ve politik düşünce ve yapılanması bu yöndedir. İkiside emperyal kült olarak din kullanmıştır.Osmanlıyı diğer beylikler karşısında güclü konuma getiren Bizanstır.Yoksa diğer etmenler Türkler karşısında fazla bir varlık gösteremezler.Çaldıran savaşı kaybedilmeseydi bugün dünyanın heryerinde Çift başlı kartal olacaktı , fakat şimdi ya isa resimleri var yada arabın hilali.Ama biz daha ölmedik. :D
-
Osmanlıyı diğer beylikler karşısında güclü konuma getiren Bizanstır.
:D Hiç sanmıyorum
-
Osmanlıyı diğer beylikler karşısında güclü konuma getiren Bizanstır.
:D Hiç sanmıyorum
Bu başlı başına ayrı bir konu , farklı bir başlık açarsan iştirak ederiz.Önce Nilüfer hatundan başla isterden.Ve bizansın niye osmanlı sarığı görmek istediğinden. Bu konu çok dallı budaklıdır, yoğun bizans tarihi gerektiri ki, tavsiyem George ostragorski dir.
-
Ve bizansın niye osmanlı sarığı görmek istediğinden. Bu konu çok dallı budaklıdır, yoğun bizans tarihi gerektiri ki, tavsiyem George ostragorski dir.
:D Haçlıların Kudüs yolunu şaşırdıkları dönemi diyorsunuz :D Fatih'in dışar daki askerlerinden cok içeride askeri vardı sayıları mühim değil içeride asker var ya gerisi gelir zaten :D Bizans içeriden fetih edildi yok siz Fatih'in zekası derseniz onunda büyük payı var :D O dev toplar surlar üzerinde etkisini göstermiş
ama zaferi Fatihe sarıkçılar vermiştir. :D
-
Bence belirli bir Irkın mensubu olmanın bir avantaj olduğunu düşünüyorum çünkü o Irkın özelliklerini taşımak ve en önemlisi de Kültürünü yaşayıp, özümsemek hatta yaşatmaya çalışmak güzel bir olaydır- ama kendini aşmak kaydıyla- Her Irkın kendine özgü birtakım özellikleri vardır, bu kaçınılmazdır. Ama Irk ayrımı yapmadan ki ben önceleri aşırı bir Irkçıydım, yanlış bir durum olduğunu elde ettiğim birtakım Bilgiler sayesinde anladım, her Irkın kendine has bir özelliği vardır, işte bunu kapmak lazım.. Yalnız Dünya yüzeyinde Üstün Irklar - Aşağı Irklar diye bir tanımlama sözkonusu. Bunun doğruluğuna bir yönden katılıyorum;
Bazı Irklar, kendilerini gelişmiş ve üst konumda sergilerken bazıları da maalesef belirli bir potansiyelin altında kalmayı diretiyorlar. Bu da tabiki önemli derecede kaosa davetiye çıkartıyor. Hatta buna bir misal de verebilirim; Arap Irkı.
Bazılarını kendi bulunduğum çevremde görüyorum; önemli derecede sorun teşkil ediyorlar, kafa yapıları çok dar hatta kısıtlı bir beyin kapasitesine sahipler, algı seviyeleri çok düşük. Hatta hiç konuşmamaya ve karşılaşmamaya son derece dikkat ediyorum. Çünkü her tehlikeye sahipler tabi kendileri için de.
-
Doğrusu, açıkça söylemek gerekirse, sözlerim yarım kaldığı için şunu da eklemek istedim. Çünkü her halukarda artık başıma geleni bildiğim için Sevgili Arapseverlerin hışmına uğramak istemem artık :D
Herkesi olduğu gibi kabul etme ayrıcalığı, buna ayrıcalık diyorum, çünkü buna sahip olmak hiç de kolay değil. Kabul etmek başlı başına zor bir iştir ve kabul edene kadar karşımıza çıktığı için artık insanın veryansın edesi geliyor. Irklar, çeşitlidir gerçi tasvip edilmeyen yönleri de vardır ama bizlerin de o9lduğu muhakkak. O yüzden de Arapları saf dışı bırakıyorum, her Irkın kendine göre bir güzelliği, bir ayrıcalığı elbette ki vardır. Bunlar, benim kişisel düşüncelerim ve kimsenin de hedefi olmak istemiyorum, kendileri istediği kadar arap sempatizanı olsunlar, bu beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor ama benim gözlemlediklerim bunlar ve gördüklerimi de -yanlış olanları- tasvip edecem diye bir kaidem yok.
Ülkenin gündemine oturan şu İstanbul olayı yani cihat çağrısı hakikaten de artık Türkiyenin tamamen onların etkisi altına girmiş olduğunun apaçık bir göstergesidir. Bir ülke daha kayıp gidiyor, maalesef. Türkiye yi artık maşa gibi kullanmaya başladılar, sonunu düşünemiyorum bile. Avrupa Birliği kapsamında ilerleyeceği yerde gerisin geri hem de büyük bir hızla geriliyor, çağdışı bir ülke olmakta diretiyor. Bu ne kadar çok zarar verici bir durum. Gerisini düşünemiyorum bile. Aslında Ülke üzerinde bir tür oyun oynanıyor gibi çünkü bu denli bir başkalaşımın bana göre apaçık çok önemli bir sebebi vardır.
Aslında bunu pek de artık düşünmemek gerekiyor, tıpkı din elden gidiyor sloganıyla hareket eden Ülke - bir zamanlar- şimdi de Laiklik elden gidiyor sloganına dönüştürdüler. Ne yazık..
Anlamadığım şu Arap Ülkeleri bu kadar çok peşine düşmüyor da Türkiyeye ne oluyor? Onu anlayamadım. Biri bana bunu açıklarsa gerçekten çok sevinecem :D
Kehanetlerden birinde gün gelecek Arap ülkeleri dağılacak diyordu artık bu ne denli gerçek bir yapıya sahip bilinmiyor ama sakın bunların arasında Türkiye de kaynayıp gitmesin..
Gene gündeme dönecek olursam, şu Gazze olayında gerçekten de Türk basını kendini çok düşürdü. Hele de Türkiye, Avrupa'nın gözünde bayağı bir geriledi. Hiç olmazsa önceleri arada bir az da olsa Avrupa Ülkeleri nazarında dikkate alınıyordu ama bu son olaylarda gerçekten içler acısı ve özellikle de Dünya Kamuoyunda Israil'i tam bir hedef olarak göstermeye çalışmaları da cabası.. Hangi zihniyetle hareket ediliyor anlamadım ama sanırım bu olaylarla bazılarının damarına basılıyor. Gerici tutum içersinde davranışlarını şeriatçı bir şekilde sergileyen Türkiye artık Laik değil bence. Gerçekleri konuşmak bazan acıdır ama görünen odur ki, bu kişi adam olmaz derler ya aynen bu misal.. Çok üzücü..
Tam bir Bilinç Kargaşası yaşayan Ülke, ne yazıkki bu sefer de Diyarbakır'ın üstünde yoğunlaşıyor, tamam belki konuyla ilgisi yok ama ucu buraya dayandığı için söylüyorum, seçim uğruna çıkarın peşine düşülmesi bazı taraftan da içinden çıkılmaz durumlara sevkedilebilinir. Şuandaki ortam bunu yansıtıyor yani.. Menfaatlerin yoğunlaştığı bir Dünyada yaşıyoruz bu çok normal.
-
:D Haçlıların Kudüs yolunu şaşırdıkları dönemi diyorsunuz :D
Haçlı ve Kudüs bağınıtısı:) gerçekten de çok önemli.
-
Atatürk, elimizde bulunan bazı tarihi verilerden hareket ederek ( Piri Reis Haritaları gibi ) Türklerin K. Kolomb'dan önce Amerika'yı keşfetmiş olabilecekleri tezi üzerinde durmuştur. Özellikle 1930'lardaki tarih ve dil çalışmaları sırasında bu yöndeki bazı ip uçlarıyla ilgilendiği anlaşılmaktadır. Örneğin, yine bir gece tarih ve dil üzerine çalışırken Amerika ve Türkler konusunda bir ip ucuna rastlamıştır. Sonrasını o sırada Atatürk'ün yanında bulunan yaveri Cevat Abbas Gürer'den dinleyelim:
"Böyle bir gecenin yarısından sonra idi. Meşhur Rus alimi Pekarsky'in Yakut Lugatını tetkik eden Atatürk'ün "EMERiK / AMERiK" kelimesine gözü ilişmişti.
Durdu ve kendi kendine gülmeye başladı. Derin bir haz ve neşe içinde gözlüğünü çıkardı. 'Birer sigara ve kahve içelim' emrini verdi. Meğer bulduğu 'emerik' kelimesi Türk Yakut dilinde 'denizle ayrılmış arazi parçasını' ifade eden manaya geliyormuş. Haz ve neşesini yaratan mütaalasını da acizden esirgemedi. Emerik kelimesinin Amerika'nın kaşiflerinin tarihiyle, Yakut Türklerinin kıdemleri tarihini mukayese ederek, 'Amerika'nın adını büyük ecdad koymuştur ' dedi.
'Evet; Kristof Kolomb'dan sonra Amerika'ya muhtelif zamanlarda dört defa seyehat eden floransalı gemici 'Ameriko Vespuçi' adına izafe edilen Amerika kıtasına Avrupa Kaşiflerinden çok evvel Asya'dan geçenlerin yeni tetkiklerle kıdemlerini ( kökenlerini ) biliyoruz.' buyurdular"
Yani Atatürk, "Amerika" adının, Ameriko Vespuçi'den değil, Yakut dilinde halen kullanılan Türkçe "Emerik" (Amerik) sözcüğünden geldiğini tespit etmiştir. Onun bu tespiti, III. Türl Dil Kurultayı üçüncü gün birinci toplantısında sunulan Genel Sekreterlik Raporunda şöyle ifade edilmiştir:
"Bu kıtaya Amerika isminin Ameriko Vespuçi'nın adına göre verildiği iddiasına karşı, daha bundan önce Nikaragua yerlilerinin Amerika adını kullandıklarını yine Avrupalı coğrafya ve tarih uzmanlarının kitaplarında buldukları, Yakut Lügatı'nda Emerik kelimesine de hala yaşayan bir söz olarak rast geldikten sonra..."
Atatürk, yaptığı araştırmalar sonunda Amerika'yı Kolomb'dan önce Türklerin keşfettiğini, hatta Amerika'nın ilk yerli halkları arasında Türklerin olduğunu düşünüyor, bu düşüncesini her fırsatta dile getirmekten de çekinmiyordu. Örneğin, bir keresinde bu düşüncesini Amerikalı bir gazeteciyle paylaşmıştı.
Atatürk bir gece Ankara Palas'ta Kızılay'ın düzenlediği bir baloya katılmıştı. Bir süre sonra balo salonunda elinde viski bardağıyla dolaşan uzun boylu bir adam dikkatini çekmişti.
Adamın duruşundan bir yabancı olduğu anlaşılıyordu
Atatürk yavaş yavaş yaklaşan adama yaklaşmış ve önce yanında bulunan Tevfik Rüştü Aras'a: "Bu mösyö kimdir?" diye sormuştu.
Tevfik Rüştü: "Paşam Amerikan Gazetecisidir" diye yanıt verince Atatürk, o gazeteciyle tanışmak istemişti.
Tanışmanın ardından Atatürk'le Amerikalı gazeteci arasında şu konuşma geçmişti:
Atatürk Amerikalıya: "Hangi Irktansınız ?" diye sormuş.
"Amerikalıyım" yanıtını alınca.
"Hayır, siz Amerikalı Değil Türksünüz!" diye karşılık vermişti.
Amerikalı önce şaşırmış, bir yanlış anlaşılma olduğunu düşünerek yine "Ben Amerikalıyım" diye diretince Atatürk:
"Cristof Colomb'tan elli yıl önce Türkler Amerika'yı keşfetmişler!" diye söze başlayarak, müzelerimizde ceylan derisinden yapılmış Amerika haritalarının bulunduğunu, Amerikaya giderken rastlanan Kayık Adaları'nın Türkçe Olduğunu, Türkçede kayığa sandal da dendiğini, Kanarya Adalarının adının "KANARİ" olarak yazıldığını, Kanari'nin bizim Türkçede KANARYA olduğunu ve Amerikan yerli halklarının Bering yoluyla Orta Asya'dan Amerika'ya gittiklerini anlattıktan sonra Amerikalıya:
"Siz Amerikalılar Orta Asya'dan hicret ettiniz. Olsanız olsanız Türk olabilirsiniz." diyerek sözlerini bitirmişti.
Amerikalı gazeteci şaşkındı.
Atatürkün tarihe olan ilgisini gördükten ve Amerikan tarihi hakkındaki ilginç sözlerini duyduktan sonra bir kaç günlüğüne geldiği Türkiye'de daha uzun süre kalmış; günlerce müzelerde incelemeler yapmış, kitaplar okumuş, notlar almış ve Amerika'ya gidince de:
"Biz Amerikalılar Türk'ten başka bir şey değiliz..." diye yazılar yazmıştı. Türk Gazeteleri de Amerikalının Yazılarını Türkçeye çevirerek yayımlanmışlardı.
Kaynak : Atatürk ve Kayıp Kıta MU 2 Köken Sinan Meydan S-60
Bugün, Kızılderililer ile Turklerin DNA'larinin neredeyse ayni oldugu hatta kızılderililerin DNA'larının başka hiç bir ırkla benzerlik taşımadığı tespit edilmiştir. Bu konu daha da genişletilebilir ama konu başlığına dönersek; belirli bir ırka mensup olmanin avantajı, özellikle Türkler için ATATÜRK gibi bir öndere sahip olmaktır, başka hangi ırkın ATATÜRK'ü var?
Saygılarımla,
-
Saygıdeğer Bay Dino forumda yazdıklarınız, belirtikleriniz okadar değerli ki gözümden birşey kaçmışmıdır diye iki kere okumaktayım.
Sizi takdir etmek haddime değil ama bir genç olarak size teşekkür ederim benimle ve bizimle değerli bilgilerinizi ve alıntılarınızı paylaştığınız için.
Yaptığınız alıntı üzerine sadece şunu belirtmek isterim; İnsanlarımızın bazıları Yüce Atatürk'ün dil üzerine, Mu kıtası üzerine, Türklük üzerine, soy üzerine yaptığı, yaptırdığı araştırmaları, çalışmaları hayal ürünü olarak görmektedir. Ama anlayamadıkları değil de göremedikleri, Yüce Atatürk'ün yaptığı araştırmların sonucu kadar, bu ve bunun gibi konuların araştırılması önemlidir. Önemli olan araştırmaktır, belki araştırılan konu sonuç vermeyebilir, hayal ürünü çıkabilir ama araştırırken başka önemli bir sonuca ya da bilgiye ulaşabilirsiniz. Atatürk'ten sonra bir Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ya da Başbakan tarafından tarihe imza atacak ne araştırılmış ya da ne yapılmış. Ortada bir araştırma bile yok. İnanın üzülüyorum.
saygılarımla
-
Sayin M. Akyol,
Iltifatlariniz icin tesekkur ederim ama lutfen boyle soylemeyin. Burasi bir forum ve herkes kendi bildigi, dusundugu, fikir yuruttugu konulari buraya aktariyor, bunlardan biri de benim. Ben de forumdaki yazilari okuyor ve bilgilenmeye calisiyorum. Bilgi paylasinca degerlidir, siz ve sizin gibi dusunenler oldukca aydinliga ulasmamiz daha kolaydir diye dusunuyorum.
Ataturk hakkinda soyledikleriniz cok dogru, O'nu kendi zamaninda anlamamis olanlar cehaletlerinden, menfaatlerinden ya da cikarlarindan anlamamis gorunenlerdir. bugun anlamayan ya da anlamaya calismadan karalayanlar ise bilincli bir sistemin urunudur. Fark yok gibi gorunsede fark oldukca buyuktur. Tum dunya biliyor ki; Ataturk bu topraklarin ve bu topraklarda yasayan (dini, irki, rengi ne olursa olsun) Turk ulusunun cimentosudur, tasidir, temelidir. Siz bir yapinin tasi ile, cimentosu ile, temeli ile oynarsaniz o yapi yikilir. En azindan bazi aklievveller boyle dusunuyorlar. Bu nedenledir ki, bilinci ve sistematik olarak oynanan oyun gun be gun dozunu arttiriyor, O'na sahip cikanlara camurlar atiliyor. Daha once de bir yazimda belirtmistim, yine yazacagim; Turk ulusu o kadar buyuk ve o kadar sabirli bir ulustur ki, iceriden ya da disaridan gelebilecek her turlu tehdidi hissetmezmis gorunur ama hisseder, anlamazmis gibi gorunur ama anlar, onlemi yokmus gibi gorunur ama onlemini almistir, kasinan her yara O'na aci degil guc verir, ta ki damarina basilana kadar... Damarina basildiginda neler yapabilecegini Kurtulus Savasi'nda 7 duvel gordu. Ama belli ki hala gormeyenler var. Damarimiza basarlarsa onlar da Turk'un sukunetinin altinda yatan gucu goreceklerdir. Bu nedenle ben hic uzulmuyor, milletime her daim guveniyorum, ama ATATURK'u de ozlemeden edemiyorum...
Sevgi ve Saygilarimla,
-
Ülkemizde çok önemli bir biçimde aydınlanma görevi yürütmekte olan Cumhuriyet Gazetesi'nin 15 Temmuz 2008 tarihli eki 'Cumhuriyet Yaşam' dergisinde, Dursun ÖZDEN imzasıyla yayımlanan makaledeki bazı bilgiler:
Küba Devrimi'nin öncülerinden ve Fidel Castro'nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 1967 yılında Bolivya'da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; 'Atatürk'ün Büyük NUTUK'u ve Türk Şairi Nazım Hikmet'in 'Kuvayı Milliye Destanı' kitapları çıkmıştır...'
NUTUK'un Küba Devrimi'ndeki yeri aslında daha önceki yıllara dayanıyor. Sosyalist Küba Cumhurbaşkanı Fidel Castro, 12 Mayıs 1961 tarihinde Küba'yı ziyaret eden Nazım Hikmet ile yaptığı özel görüşmeden sonra, Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den 'Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını' ister. ABD'nin bilgisi olmaması ricasıyla yapılan bu istek, Bilal Şimşir tarafından uzunca bir süre sonra yerine getirilebilir. İşte, Fidel Castro'nun Atatürk hayranlığının kaynağı; İngilizce 'Nutuk' kitabını özümseyerek okumasında ve devrimci M.Kemal ATATÜRK'ün ilk antiemperyalist savaşımını zafere eriştiren '1919 Ruhu'ndan esinlenmesinde yatıyor.
12 Aralık 1996'da bir ödül töreni için gittiği Küba'da Fidel Castro ile görüşen Dursun ÖZDEN kendisine 'Türkiye'de solcu, ilerici ve devrimci gençler; Che Guevara ve Fidel Castro'yu çok seviyorlar ve sizleri mutlak önder olarak kabul ediyorlar...' der. Bu sözlere Castro'nun verdiği yanıt çok anlamlıdır: 'Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?... Devrimci ATATÜRK bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır...'
Mart 1997 de Habitat Toplantısı için İstanbul'a gelen Fidel Castro, yaptığı konuşmada şöyle der: 'Asıl devrimci M.Kemal Atatürk'tür. Ben bir devrim yaptım, ama O'nun yaptıklarını asla başaramazdım. Sakın kendinize başka esin kaynağı aramayın...' Fidel Castro'nun bu sözleri karşısında heyecanlanmamak mümkün mü?
Bu bağlamda son yıllarda Latin Amerika ülkelerinde esmekte olan 'ulusalcı ve antiemper- yalist rüzgarda' Mustafa Kemal ışığının etkisi yok mudur sizce?...
O Mustafa Kemal ışığıdır ki; doğudan batıya, güneyden kuzeye, birçok halk hareketini ve halk önderini etkilemiştir. Örneğin, çağdaşları Lenin ve Churchill kendisini hep takdir etmişlerdir. Örneğin, 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Sanghay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözleri şöyledir: 'Ben, Çin'in Atatürk'üyüm...' Ve 1948'den bugüne dek, Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki 8. ve 9. sınıflarda Yakınçağ Tarihi derslerinde Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri okutuluyor.
Peki, Atatürk ışığı dünyanın dört bucağını aydınlatırken Türkiye'de neler oluyor? Ne yazık ki ülkemizde bir yandan gericiler ve yobazlar diğer yandan Che, Castro, Lenin, Mao gibi devrimci liderleri sözde örnek aldıklarını sanan 'uçuk solcular', Atatürk'ü ve düşüncelerini yıpratmak için herşeyi yapıyorlar. Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri de Atatürk'e karşı olan her türlü gerici ve bölücü hareketi destekliyorlar. Bu tür çalışmalar yurt dışında da sürüyor. İşte sizlere iki örnek:
Birincisi, Küba polis şefi Carlos Fernandez'in yaptığı açıklamaya göre:
'Başkent Havana'daki 13/K parkında, birçok dünya liderinin büstlerinin olduğu yerde bulunan Atatürk büstü, Havana Karnavalı için çeşitli ülkelerden gelen 'Kürt kökenli gençler' tarafından 26 Temmuz 2007 günü yerinden sökülerek yok edilmiştir...' O büst, 1994 yılında Esenyurt'un önceki belediye başkanı Gürbüz ÇAPAN tarafından diktirilmişti. Yerinden sökülen Atatürk büstünün yerine ne zaman konulacağı bilinmiyor...
Bu arada, Eskişehir Tepebaşı Belediyesi önceki başkanı Ahmet ATAÇ'ın 2003 yılında Küba'nın Momcipality kasabasına diktirdiği Atatürk ve Nazım Hikmet büstü Kübalılar ve turistler tarafından ilgiyle izleniyor.
İkinci örnek ise çok düşündürücü: 'Annan Planı gereğince KKTC'deki ortaöğretim okullarının ders kitaplarından Atatürk ve Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı konuları çıkarıldı...'
Son yıllarda ülkemizin üzerine çöken kara bulutların dağıtılabilmesi için; öldürüldüğü gün Che'nin sırt çantasından çıkan NUTUK'u kendimize rehber edinmemiz gerekiyor.
Dogru soze ne denir.
Saygilarimla,
-
Türkiye'de 1950'den beri ayrılıklar üzerine yapılır herşey, birliktelikler üzerine değil.
Mustafa Kemal de Ne mutlu Türküm diyene ! demiştir Ne mutlu Türk olana ! değil. ve kimseye de Türküm diye basbas bağır da dememiştir. sn. M.Akyol'un da dediği gibi tanımanın yanında biraz da anlayabilsek bugün ırksal üstünlüğü falan tartışmak zorunda kalmazdık ülkemizde. deştiler bir kere karnımızı nasıl toparlarız bize kalmış ...
-
Yakın bir gelecekte günümüzde yaşadığımız sağ-sol, laik-dinci vs. ayrımları bir kenara bırakarak, kendimizi yepyeni bir sosyal ve siyasal sorun karşısında mücadele ediyor bulmamız olası. Bu sorun ise Eugenic (Öjenik) insan ve ırk kavramının sessizce yeniden hayata geçirilmesi.
Önce öjenik insan kavramından bahsetmek istiyorum. Latince “eugenes” kavramından gelen 'iyi doğmuş, doğuştan iyi ve güzel olan' anlamına gelen bu terim ve ideolojinin modern çağdaki ilk savunucusu Amerikalı bilimadamı Charles Davenport idi. 1904 yılında kurduğu “Biyolojik deneyler istasyonu” ile bunu bir fikir olmaktan çıkarıp, birçok ülkede uygulamaya konulan bir hareket ve ideoloji haline getirdi. Üstün ırk yaratmaya yönelik bu hareket Nazi Almanya'sında başlıca devlet politikası haline geldi ve Amerika'nın yanında Avustralya'da da devlet tarafından uygulandı. Fiziksel ve zihinsel özürlü insanlara ötenazi uygulanması ya da kısırlaştırılmaları, toplumdan izole edilmeleri , üstün fiziksel ve zihinsel özelliklere sahip gençlerin devlet kontrolünde çiftleştirilerek, daha iyi bir ırk yaratma çabaları birçok ülkede destek gördü.
İkinci Dünya Savaşından sonra bir insanlık suçu olarak kabul edilerek, nispeten terkedilmiş gibi görülse de, özellikle genetik teknolojisinin ilerlemesi ve liberalist kapital sistemin kısaca “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” şeklinde özetlenen ve sadece daha çok para kazanmaya odaklı yapısı yüzünden, günümüzde tekrar popüler olmaya başladı.
Gazetelerde hep görürüz: Bilmemhangi manken yumurtalarını üçyüzbin dolara satıyor, bilmem kimin spermiyle hamile kalmak için kadınlar yüzbin dolar ödüyor vs gibi haberler. Birçok firma zaten genleriyle oynanmış bitki, meyve, sebze ve hayvansal ürünleri piyasaya yıllardır veriyor. İnsan embriyosundaki atalardan gelen fiziksel ve zihinsel olarak kötü genlerin ayıklanabilmesi ise zaten 20 yıldır sahip olduğumuz bir teknoloji. Fakat etik sebeplerle şimdiye kadar sadece diyabet, hemofili gibi kalıtsal hastalıklara ait genlerin ayıklanmasına izin veriliyor ve üstün insan yaratmaya yönelik çalışmalar yasaklanıyordu. Bir FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) yetkilisi öjenik bireyler üretmeye yönelik genetik firmalardan gelen baskılara 20 yıldır göğüs gerdiklerini, ama daha çok para kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen firmaların ve onların finansal destek sağladığı politikacıların artık etiği bir kenara bırakmalarının an meselesi olduğunu bildirdi.
Zaten devlet denetiminin imkansız olduğu bu sektörde, bazı müşterilerin, el altından ödedikleri muazzam paralarla, çocuklarının genlerini daha embriyo aşamasındayken ayıklatıp, üstün zekalı, mükemmel fiziksel özelliklere sahip çocuk siparişi verdikleri tahmin ediliyor. İnsanlar işi daha da ileri götürüp, piyasadan topladıkları sperm ve yumurta hücreleriyle, birkaç milyon dolar masraf ederek Einstein kadar zeki, sportif yetenkleri Michael Jordan kadar yüksek, Brad Pitt kadar yakışıklı karma bir çocuk sahibi olabilirler.
Gelelim, işin bizi ilgilendiren siyasi ve sosyal boyutuna ;
Tahmin edersiniz ki Öjenik, yani genetik ayıklamaya tabi tutulmuş bir çocuk sahibi olmanın bedeli 250-300 bin eurodan başlayan bir para harcamayı gerektiriyor. Bu kadar parayı verebilecek bir ailenin çocuğu doğal olarak çok iyi bir eğitim alıp, iş dünyasına en tepeden başlama şansına sahip olacak. Türkiye'de Sabancı, Koç gibi aielerin tüm çocuklarının üstün zekalı ve çok düzgün fiziğe sahip bireyler olduğunu hayal edin. İş hayatında ve siyasette, sizin benim gibi sıradan insanların bu çakma “elit” sınıf karşısında hiçbir şansı olamaz ve kısa bir süre sonra tüm kuralları belirleyen bir üstün zümre hakimiyeti ele geçirebilir.
Birçoğunuza bu bilim-kurgu film senaryosu gibi gelebilir ama şu örnekleri vermek istiyorum:
İçki üretiminin yasak olduğu yıllarda kaçak içki üreterek bir servet sahibi olan Kennedy ailesi, sahip olduğu paranın bir kısmıyla politik güç ve dokunulmazlık elde edebilmek için ailedeki en zeki ve prezentabl genç olan John F. Kennedy'yi siyasete soktu ve bu adam arkasındaki paranın gücü ve yakışıklılığı sayesinde ABD başkanı oldu.
Aynı senaryoyu Uzan ailesi de Türkiye'de sahneye koydu ve ailenin “parlak çocuğu” Cem Uzan, harcadığı paralarla %7 oy aldı. Sırf yakışıklı diye Cem Uzan'a oy veren yüzlerce kız biliyorum. Ki bu iki örnek “öjenik” değildi. Arkasında bunlara benzer bir aile gücüne sahip, genleriyle oynanmış çok daha zeki bir bireyin veya grubun neler yapabileceğini siz düşünün artık.
Vahşi kapitalizmin elinde tehlikeli bir silaha dönen genetik mühendisliği, şimdiye kadar karşıtlıkların dengesi üzerine kurulu sosyal ve siyasal hayattaki tüm dengeleri alt-üst edip, insanlığı haksız ve adaletsiz bir mücadelenin içine doğru sürüklemekte. Ve işin korkunç tarafı, bu önümüzdeki 20 yıl içinde yüzleşeceğimiz bir sorun. Daha dün gibi hatırladığım 12 Eylül'den bu yana 29 yıl geçtiğini düşünürsek, bu zaman dilimi ulusların tarihinde bir göz kırpması kadar kısa gelebilir.
Özetle Mendel'in bezelyeleri, ülkeyi ve dünyayı yönetmeye aday bireyler olarak sahneye çıkmaya hazırlanıyor.