Masonlar.org - Harici Forumu

Inanc => 3 Buyuk Din => Hiristiyanlik => Konuyu başlatan: ADAM - Kasım 13, 2009, 08:35:06 öö

Başlık: OPUS DEI
Gönderen: ADAM - Kasım 13, 2009, 08:35:06 öö

Sayın Isabell’in dileği üzerine, bu kurum ile ilgili bir anlatımı aktarmakta yarar görüyorum.


Manuel Ruiz adlı bir Fransız yazarın “La Sociéte Secrète” adlı bir kitabı var. Türkçe’ye de çevrilip, “Gizli Örgüt” adı altında yayımlanmış.

Bu kitap aslında bir macera romanı. Ancak birkaç yerinde Opus Dei adlı kuruma değiniyor. Hem öyle bir değiniyor ki, roman bile olsa bu kurumun niteliğini kolayca kavrıyorsunuz.

Şimdi bu kitaptan seçip tarayarak çıkarmış olduğum iki bölümü sunuyorum. Sanırım bunlar okununca Opus Dei adlı kurumun ne mene bir şey olduğu hakkında iyi kötü bir fikir sahibi olunabilir.



BİRİNCİ ALINTI


Bu çalışma odasının nerede olduğunu pek az kimse bilirdi. Papazu da pek az kimse tanırdı. Çünkü o bir kilise görevlisi değildi. Sivildi üstelik. Hiç kimsenin dikkat çekmeden bu kentte rahatça dolaşabilirdi. Opus Dei’nin en üst düzeydeki yetkili yöneticisiydi. Kurumun tüzüğü uyarınca, bu görev ona yaşam boyu yürütmek üzere verilmişti.

Opus Dei, 2 Ekim 1928 tarihinde, Madrid’de, Josemaria Escriva de Balaguer adlı radikal dinci bir rahip tarafından kurulmuştu. 1992 yılında Vatikan tarafından kutsanmış olan bu rahip, ilahî bir vahiyle bu fikri edindiğini ileri sürmüştü.

Örgüt hızla gelişmişti. Şimdi dünya yüzünde 84 bin üyesi, bir de hatırı sayılır bütçesi vardı. Bu da örgütün birçok ülkedeki halkı Katolikliğe dönüştürmesinde hiç de küçümsenemez bir rol oynamasına olanak sağlıyordu.
Kurumun etkisi, Roma salonlarında uzun zamandan beri dilden düşmeyen bir fıkrayla ortaya konmuştu:

“Soru: Çaykovski ile Papa 2. Jean Paul arasındaki fark nedir?

Yanıt: Çaykovski, Opus IV’ü yarattı; Papa 2. Jean Paul de Opus Dei’yi.”

Şaka bir yana, bu örgütün asıl gücü, Katolik Kilisesi’nin başındakilerden geliyordu. Bu da bilinmeyen bir şey değildi.
Dahası, bu örgütün başındaki kişi her kimse, onun papadan sonra ilk sırada gelen kişi olduğu bile söylenirdi; yüksek meclis üyesi kardinaller arasında adı geçmese de.

Papaz, Bask asıllı bir İspanyoldu. İtalya’daki uzun yıllarına karşın, İtalyanca’yı sert bir İspanyol aksanıyla konuşurdu.
Kısa saçlı genç bir rahip olan özel sekreteri, kapıyı vurup açarak bir haber verdi.

«Kardinal Kreisner geldi efendimiz.»

«Hemen içeri alın lütfen.»

Birkaç saniye sonra Kardinal Edward Kreisner içeri girdi. Papaz onu yerinden kalkmadan karşıladı. Bir şey demeden, el sıkışmadan, sadece gözleriyle selamlaştılar. Yıllardan beri tanışırlardı; neredeyse suç ortaklığı etmekte gibi değer verirlerdi birbirlerine. Paylaştıkları birçok önemli sır vardı. Bu yüzden de aralarındaki bağ çok güçlüydü.


İKİNCİ ALINTI


Amerikalı Kardinal Edward Kreisner, Alman asıllı orta halli bir Katolik ailenin oğlu olarak Illinois eyaletinin küçük bir kasabasında dünyaya gelmişti. Küçük Edward, çok erken yaşta yüreğinde Katolik inancına karşı derin bir bağlılık hissetmişti. Büyüdüğü Protestan ağırlıklı Amerikan topluluğunda Katolik olanlara pek iyi gözle bakılmıyordu. Küçük Edward’ın içinde yaşadığı zor geçim koşulları, onun tek sığınağıydı. Gönlünde, açıklanamayan bir iman vardı.

Kreisnerler hayli mütevazı bir aileydi. Edward’ın geleceğini güvenceye alacak olanakları yoktu. Bir çare bulunmalıydı.

Chicago’da kurulu Midtown Sports and Cultural Center (Midtown Spor ve Kültür Merkezi) adlı sosyal kurum onun tek şansıydı ve kullanıldı.

Bu kurum, yoksul çevrelerden gelen gençler için bir eğitim yuvası niteliğindeydi. Gençlere, akademik ve sportif programlar da sunuyordu. Olağanüstü sonuçlar elde ediliyordu.

Bu kuruma katılan öğrencilerin %95’i orta öğretimi başarı ile bitiriyor, %60’ı da üniversiteye girebiliyordu.

Kurum, herkesin hayranlığını kazanmıştı. Chicago belediye başkanı ile Illinois valisi de destek ve yardımı esirgemiyordu.

Ancak, hiç kimsenin bilmediği bir husus vardı. Bu kurum, tümüyle Opus Dei adını taşıyan bir örgütün kontrolü altındaydı.

Opus Dei, radikal Katolik tezleri savunmak için 1920’lerde İspanya’da kurulmuş bir gizli örgüttü. Zamanla çok güçlenmiş ve dünya çapında yoksul semtlerin çocuklarını kurtarma kisvesi altında yardıma geldiği birçok okulu ele geçirmişti. Aslında bu okullar, Opus Dei’nin gelecek kadroları için en iyi öğrencileri seçtiği av bölgeleriydi.

Genç Kreisner hemen dikkat çekmişti. Çok becerikliydi. Her dersten çok iyi notlar alıyor, benzersiz bir öğrenme merakı sergiliyordu. Değerli bir elemandı. Orta öğretimi bitirdi ve çok geçmeden gökten inme bir burs alarak Massachusetts’teki bir üniversiteye girdi.

Ailesinin orada ona bir daire kiralayabilecek olanağı yoktu. Boston’daki kimi öğrenciler için kurulmuş olan özel bir yurtta, “Trimount House” adlı yerde yatıp kalkıyordu.

Elbette bu öğrenci yurdu da Opus Dei’ye aitti.

Edward Kreisner, birtakım sertifikalar edinmiş bir adam olup çıktığında, Roma’ya gitti. Zaten dinsel nitelikli bir kariyer seçmişti kendine. Henüz cüppe giymiyor olsa bile, ceketinin içinde parlak bir haç taşıyordu.

Yüksek ilahiyat eğitimi görmek için İtalyan başkentindeki Kutsal Haç Papazlık Üniversitesi’ne girdi.

Vatikan kulislerini iyi tanıyanlar, bu üniversiteye girmenin ne anlama geldiğini bilirdi: Yüksek mevkilere giden bir yol.

Nitekim Kreisner, çok kısa zaman içinde Katolik çevreleri pek etkileyen bir yol tuttu. Hiyerarşi bakımından kimilerine kuşkulu gelen bir hızla yükseldi.

Kendine özgü bir tür uzmanlık edinmişti: Gizli görüşme stratejisi ve yöntemi...

Herhangi bir yerde din ile bağlantılı bir sorun çıkınca, hemen Kreisner’e bir uçak bileti yollanıp çağrılırdı. O da gider, göz açıp kapayıncaya kadar oradaki her sorunu hemen çözüp yoluna koyardı.

Başarılarına karşı aldığı tepkiler çelişkiliydi. Hayranları ona “dahi görüşmeci” diyordu. Ondan hoşlanmayanlar ise, gülerek «Ne dahi görüşmecisi!... Olsa olsa entrika şampiyonu.» diyerek, yıpranmasına çalışıyordu.

Haksız sayılmazlardı. Çünkü Kreisner bir yere gitmek üzere yola çıktığında, yanında pek az vicdan götürürdü. Gerçek bir adaleti değil, sadece artık asıl yuvası olmuş Kilise’nin yüksek çıkarlarını gözetirdi.

Bir Amerikan futbolcusu gibi olan iri bedeniyle, Vatikan koridorlarında, dünyanın en büyük katedrallerinde, Afrika ve Asya’nın en ücra köşelerinde dolaşıyordu.

Uzun yıllar sonunda, iyi ve sadık hizmetlerinin karşılığını aldı: Kardinallik... Elbette bu unvanı, onu en hoşlandığı iş olan gizli görüşmelerden alıkoymamıştı.





Bir romandan alıntı olmasına karşın bütün bunlar acaba zihninizde bir çağrışım yaratıyor mu? Buna benzer birtakım girişimlerde bulunan bir örgüt tanımıyor musunuz?

Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: KUZEYDOĞU - Kasım 13, 2009, 01:17:45 ös

Bir romandan alıntı olmasına karşın bütün bunlar acaba zihninizde bir çağrışım yaratıyor mu? Buna benzer birtakım girişimlerde bulunan bir örgüt tanımıyor musunuz?



Sayın ADAM ;

Bana Fethullah Gülen cemaatinin yapılanmasını hatırlattı.

Saygılar,sevgiler.
Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: karahan - Kasım 13, 2009, 01:47:21 ös
Sn.MERİCCAN

Benzetmenize katılamıyorum şu sebeple.Opus dei baz olarak kiliseyi ve onun ruhani önderini alıyor.O ruhani önder yani papayı ise kilisenin üzerinde tutup görüyor.Yani tanrıya en yakın kişi addediyor.İşe dini boyuttan baktığınızda en bariz şu görülür hem yahudilikte hemde hristiyanlıkta bu tür benzetmeler ve düşünce tarzları en üst sınırındadır.Bizdeki durum ise şu karşılaştırılmasını bırakın bence benzetilemez bile.Vatikanın islamda karşıtlığı halifelik idi.Böyle bir müessese olmadığı için fetullah hoca olsa olsa sadece bir cemaat önderidir.Yapılanmasında ise opus dei ile paralellik hangi açıdan kurduğunuzu bilemeyeceğim.
Ama şunu biliyorumki fetullah düşünce tarzı bu tip konularda hemen gündeme gelir.İçeriğine bakılmaz bile çoğu zaman yorum yapanlar dinlememişlerdir bile adamı ne düşünür fikri nedir bilinmez.Toplumun ortak bir reaksiyonu olarak gelişen söylemler diy bakıyorum olaya ben sadece.

Aslında Sn.Adam'ın açmış olduğu bu tip konuların ortak bir hedefi ve amacı olduğu aşikar oluşumları tanıtarak insanların bir şeyleri korumak ve muhafaza etmek adına tarih boyunca bu tip faaliyetlere ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.İlginç olan ise şu opus dei'nin ispanyada ortaya çıkmış olması ve katolikliği her değerin üzerinde görmesi.Bununda sanırım 1492 yılına kadarki arap ve yahudi dinsel esaretinin bir sonucu olduğunu düşünüyorum.
Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: KUZEYDOĞU - Kasım 13, 2009, 01:54:03 ös
Sayın karahan; hatırlattı dedim , tıpa tıp aynı demedim bana bunu hatırlatamaz mı ?.Ayrıca Fethullah ve cemaatini , okullarını, yurtlarını ,şu andaki finans gücünü de biliyorum.Siz nasıl katılmamakta özgür iseniz ben de hatırlamakta özgürüm diye düşünüyorum. Detaya girmeyeceğim çünkü konumuz Fethullah değil ama isterseniz yeni bir başlık açıp veya mevcût ilintili başlıklar altında konuşabiliriz.

Saygılar.

Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: karahan - Kasım 13, 2009, 02:02:14 ös
Sn.Mericcan

Ben hatırlattı yorumunuzu cevaplamaya çalıştım.Tıpa tıp aynı demediğinizi biliyorum.Fetullah cemaati
okulları ve yurtları ile ilgili ayrıca tartışılınabilir.Mesela neyi amaçlıyor belli bir kesimin dediği klişe olmuş söylemlermi yada iyi yetişmiş bir insan neslimidir özde.Tabi bu tip kurumlarda gördüğümüz ile özde olanlar hep farklıdır maalesef ama mesela şu boyuttanda bakmakta fayda var irdelerken insanlığa bir zarar veriyormu.Bunun için kriterler varmı.
Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: KUZEYDOĞU - Kasım 13, 2009, 02:09:09 ös
Sn. karahan şöyle yapalım isterseniz aşağıda verceğim linki bir gözden geçirelim ve orada yazalım ne dersiniz ?
http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=4193.15

İnsanlığa bir zarar verip vermediğine bakışımız değişik olacaktır.Ben diyeceğim ki 10 yaşında bir çocuğu alıp cemaate sokup gece gündüz derslerin hâricinde din eğitimi (!)verirseniz ve cemaatle bağlantılı olmayan tv,gazete ,dergi vs. okutulmasını bile yasaklarsanız , tek referans kaynağı olarak risaleleri gösterirseniz insanlığa en büyük zararı verirsiniz.
Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: karahan - Kasım 13, 2009, 02:45:56 ös
Sn.Mericcan

Öncelikle şunun bilinmesinin faydalı olduğunu düşünüyorum kendimşe ilgili.Ben insan olarak bırakın fetullah gülen hocayı ve tarikatını adının önünde bu kelime bulunan tüm oluşumlara mevlevilik,rıfailik,melamilik,bektaşilik de dahil olmak üzere adı aklıma gelmeyen bir sürü oluşumu peşinen anlama güçlüğü çektiğimden dolayı kabul etmiyorum eksenlerinde dahi değilim.Burada bu tip konuşalarda yapmış olduğum yorumlar klişe sözlere dayalı olmasından dolayıdır.Bir insan bir konu hakkında fikir beyanı ederken bilgi sahibi olmadan yaptığında ortaya çok tezatları çıkıyor.Bu tip cemaatler neden ve hangi gerekçeli sebeplerle ortaya çıkarlar neyi amaçlarlar ve insana ne verirler.
Önyargısız ve klişe sözlere kaçmadan yorumlamaya ve anlamaya çalışırım.Ülkemde robert kolej varsa fetullahçı kolejde olsun.Robert kolejin burda neden olduğunu sorgulamadan fetullah oluşumunu basit klişelerle alaycı usluplarla aşağılanmaya çalışılması açıkçası houma gitmiyor.Sizde katılacaksınız toplumlarda bu tür kuruluşlar belli amaçlarla oluşur ama işin içine insan öğesi girdimi işin rengi değişir.O okulun yada derneğin bir tüzel biçimi olsada insanın kendi durumu onu istenmeyen boyutlara götürebilir.Tv.Dergi,gazete ve benzeri yayınları okutmuyorlar diyorlar bu sorunun cevabı çok basit değilmi.Bugün hangi gazete yada tv insan yararına eğitici bir yayın yapıyor buna bir cevap varmı.İnsanı eğitmeyen insanı rehavete sürükleyen düşünmeyen,irdelemeyen bilgiyi almak için uğraşmak yerine tv. ve gazete haberlerine dayalı bir toplum olmadıkmı.Buralarda verilen haberleri doğru kabul etmedikmi.Şimdi buradan bakıldığında bu insanlar genç beyinleri bilgi çöplüğüne çevirecek yayınları yasaklamasının neresi yanlış.Ordaki uygulamalar bize yanlış gelebilir ama onlar için bir eğitim metodu.Sırf bu böyle diye onlar örümcek kafalı,bağnaz,yobaz yada gerici olarak addetmek klişe olmazmı.Onların yolunu yanlış olarak düşünürsek ülkemdeki yabancı okulların ne türde ve neyi amaçlayarak eğitim verdiği konusunuda tartışmak lazımki adil olsun.O zaman fetullah cemaatinin okullarını daha iyi kötüleme şansımız olur.Kapımızdaki tek çöple uğraşmak bizi sonuca götürmez bence.
Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: KUZEYDOĞU - Kasım 13, 2009, 02:58:39 ös
Sn. karahan ;

Ben de diyorum ki forum kuralları gereği bu konuyu ilgili başlıkta tartışalım.Benim yazdıklarımdan çıkardıklarınızı da ben anlamakta güçlük çekiyorum.Forumda istediğiniz kadar değişik , kurallara uygun, yoruma açık , aydınlatıcı konu başlığı açabilirsiniz.
Robert Kolejini de konuşuruz, günlük gazate ve dergileri de yararlı mı yarasız mı olduğunu da.
Siz bu yayınların eğitici yayın yapmadığını nasıl öğrendiniz , okumadan ?
Bu yönteminiz ile ilgili beni aydınlatın zîra ben her türlü aydınlanmaya açığım.

Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: karahan - Kasım 13, 2009, 03:14:38 ös
Sn.Mericcan

Haklısınız belki konuyu kendi konu başlığından tartışmakta fayda var.

Tabiki bir sürü dergi ve yayın sayılabilir bu konuda.Ama özde birbirimizi anlayabilirsek muhabbet daha hoş seyir eder.Siz bu konuda fazla yazmadınız yazan benim.Ben bana verdiğiniz linkteki yazılarıda katarak yorum yaptım dolayısı ile sözlerimin size karşı muhalif yönü yoktu.Bu konudaki bakış açınızı yazarsanız sizde net olarak anlayabilirim sanırım.

Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: KUZEYDOĞU - Kasım 13, 2009, 03:24:32 ös
Sn. Karahan ;

Benim acîzâne görüşüm şudur; ben ilim ve aklın yolu ile insanların hakîkâti araması gerektiğini düşünen,alın yazımı sonuna kadar izleyecek gücü kendinde arayan biriyim.
İnsanların hangi din adına olursa olsun cemaatlere bölünerek ''ben bilmem böyükler bilir''  zihniyetiyle yetiştirilmesine karşı olan biriyim.İnsanlığa yardımın bölünerek değil birleşerek ve birbirine saygı duyarak yapılacağını düşünüyorum.

Çocuk yaşlarda aile sevgisinden yoksun bırakılarak âbi(!)lere teslim edilen beyinlerden özgür fikirler çıkmayacağını düşünüyorum.

Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: Prenses Isabella - Kasım 13, 2009, 08:30:24 ös

Sayın Isabell’in dileği üzerine, bu kurum ile ilgili bir anlatımı aktarmakta yarar görüyorum.


Merakımı giderdiğiniz ve bu hususta düşüncemdeki karışıklığı birazcık çözümleyebildiğimi sağladığınız için çok Teşekkür ediyorum.

Saygılarımla
Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: Ayn - Kasım 13, 2009, 09:43:12 ös
Opus Dei, yani Tanrı'nın Hikmeti, Roma Katolikliği yolunda çalışan köktenci, kimilerine göre faşist bir oluşumdur.Resmi olarak Katolik Kilisesi'nin bir organı olarak değerlendirilir ve Opus Dei de ayrı bir kimliğe sahip olmadığını iddia eder ancak onun aslında kendi kendine işleyen bir yapısı olduğuna dair çokça belirti vardır.Tarikat 1928'de kurulmuş ve Avrupa,Kuzey/Güney Amerika'da özellikle Katolik inancın güçlü olduğu ülkelerde yaklaşın seksen bin üyeye sahip olacak şekilde büyümüştür.

Yakın zamanda Papa II.John Paul,daha çok yöneltilen eleştirilerin çokluğu nedeniyle,tarikatın İspanyol kurucusu Josemaria Escriva de Balaguer'in azizlik mertebesine yüükseltildiğini doğrulamıştır.De Balaguer,yazdıklarına bakılırsa,Katolik ya da sağcı olmayan her şeyi lanetleyen açık bir faşistti ve liberallere ve kadınlara karşı açık bir düşmanlık besliyordu.Franco diktatörlüğüyle ve bir çok İspanyol kilise görevlisiyle bağlantılar kurmuş,1930'larda İspanya Cumhuriyeti'ne karşı faşistlerle işbirliği yapmıştı.Cumhuriyetçi milisler binlerce rahibi öldürmekle tehdit ediyorlardı,De Balaguer canını kurtarmak için kaçmak zorunda kaldı.Bu geçmiş düşünüldüğünde sola karşı duyduğu nefretin yaklaşımlarındaki temel etmen olması şaşırtıcı değildir.Aynı zamanda Hitler'e karşı güçlü bir sempati duyuyordu ve Nazi diktatörünün Hıristiyanlığı Komünizmden kurtaracağını söylediği biliniyordu (Opus Dei literatüründe Komünizm kelimesi doğrudan belirtilmese de,bir çok eski üyeye göre,Komünizm karşıtlığı oluşumun her yanına sinmiştir).

Opus Dei'de üyelik yalnızca davetle gerçekleşir.De Balaguer'in aynı zamanda Farmasonluğu ''şeytan işi'' olarak gördüğü söylediği rivayet edilir.Bir çok açıdan Opus Dei bir kültü andırır ve beyin yıkama yöntemleri kullandığı eski üyeler tarafından ifade edilir.

Kürtaj ve doğum kontrolüne karşı çıkmak gibi aşırı muhafazakar Katolik değerlerin sıkı bir savunucusudur.Aynı zamanda Roma Katolikliğinin diğerlerinden üstün bir statüye sahip olduğunu öne sürer.Papa II.John Paul ile olan ilişkisi çokça tartışılmıştır.Papanın en gözde ilahiyatçılarından Hans Urs von Balthasar Opus Dei'yi ''Kilise'deki köktenci gücün yoğunlaşması'' olarak tanımlar.Bu arada Vatikan'ın basın sözcüsü Joaguin Navarro-Valls bir Opus Dei üyesidir,yani bir çıkar çatışması kaçınılmazdır.

Oluşum gerçekten faşist midir? Opus Dei'nin Franco ile ilişkisi her zaman muğlaktı ve rejimin önemli yetkililerinden bazılarının oluşuma üye olmasına karşın bir Opus Dei grubu İspanyol diktatörden ayrılığı sağladı ve bu sayede İspanya'nın Franco sonrası bir dünyada filizlenen demokrasisinin yolunu açtı.Diğer yandan Opus Dei karşıtları de Balaguer'in açık biçimde faşişt ideoloji öğeleri barındıran Yol adlı manifestosuna saldırdılar.Bu manifestoda köktencilik, diğer dinlere karşı hoşgörüsüzlük ,tarikatın antidemokratik yapısı ve emirlere körü körüne itaatle ilgili şeyler vardı.Tarikatın ''haftalık görüşmelerle'' (ruhlarındaki en gizli sırları ruhani liderlerine anlatmak zorunda oldukları yer) üyeleri üzerinde psikolojik denetim kurma ve yeni üyeler bulma biçimindeki saldırgan ve baskıcı yöntemleri oldukça tehlikeliydi.Buna gerçek hedeflerini açıklamayıp kamuoyundan bir çok şeyi gizlemeleri ve de Balaguer'in yönetici bir elit konusunda ısrar etmesi eklenince karizmatik bir lider etrafında oluşmuş bir kültün tüm özelliklerini barındırdığı açıkça ortaya çıkmaktaydı.

Bir çok kült lideri gibi, de Balaguer de insanların ibadet ettikleri tanrının gözünde eşit olmadığını söylerdi.Rahipler müritlerden daha değerliydi.Yol'da tüm bölümlerde güçlü bir liderlik ihtiyacı anlatılmakta ve doğaları gereği üstün olaran insanlardan söz edilmekteydi.Bu seçkinler tüm yanıtları biliyordu ve onlar gözü kapalı takip edilmeliydi.Bunlar,dikkat çekici biçimde Hitler'in Aryan hayallerini ve tüm gizli topluluklarda görülen bildik yolları andırmaktadır.

Opus Dei üyelerinin de Balaguer'e Tanrı muamelesi yapmak zorunda oldukları iddia edilir.Bugün bile kimi üyeler uzun zaman önce ölmüş bu adama mektup yazmaktadırlar.Kitapda başka hiçbir dinden bahsedilmez.Katoliklik dışında bahse değer bir şey yoktur.Anglikan Kilisesi'nin başı olan Kraliçe Elizabeth'e ''bu şeytan'' dediği söylenir ve Protestanlık gibi diğer Hıristiyan mezheplerinden nefret eder.Hıristiyanlar'ın Müslümanlar'la yaptıkları savaşları zafer olarak değerlendirmesinden Hıristiyanlık dışındaki dinlere yaklaşımının ne olduğunu çıkarabiliriz.

Opus Dei'nin Roma Katolikliği üzerindeki etkisi yönündeki suçlamalar çoğu zaman göz ardı edilemeyecek niteliktedir.Söz gelimi, II.Dünya Savaşı sürecinde Nazi hükümetine karşı çıkma başarısızlığında oluşumun ne kadar payı vardır? Eleştiriler, Papa'nın de Balaguer'i aziz ilan etmesiyle hat safhaya çıkmış ve kuşkusuz dış dünyaya hiç de iyi sinyaller verilmemiştir.

1979'da , sonradan Opus Dei'nin başına geçecek kişi Vatikan için bir miktar istatistiksel veri toplamış, bu veriler sonradan ''bazı boşboğazlar'' tarafından kamuoyuna açıklanmıştır.Buna göre tarikatın farklı üniversitelerde 479, gazetelerde 604, radyo ve televizyonlarda 52, haber kanallarında ve reklam ajanslarında 38 ve film yapım şirketlerinde 12 üyesi vardır.Tarikatın en temel hedefi herkesin Katolik olduğu bir dünya yaratmaktır.

''Nick Harding / Gizli Topluluklar''
Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: ozak1977 - Kasım 14, 2009, 12:52:40 öö
Bir mecliste Fetonun  bu tarikata mensup olduğu ve gizli kardinal olduğu iddia edilmişti  ama ne kadar doğru bilmiyorum...
Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: erdal - Kasım 14, 2009, 08:59:24 öö
bu tip örgütlenmelerde  sanırım üç farklı taraf var 1 .oluşturanlar 2 . oluşturuma taraf olanlar  3. mevcut ortam . bü üç ayrı tarafi ayrı ayrı analiz etmek daha doğru olur sanıyorum.  hepsini birden tahlil topyekün araştırıp sonuça varma en sonraki yapılması gereken faliyettendir.
 1. oluşturmaya çalışanlar kişiselveya bir gurupta olabilir . bu kesimde ortada bir düşünçesi   bir fikir i  vardır bunu açıktan veya bazen öylesine topluma bazen çevresine sunar. bufikrin ateşli savunuçusudur. bazan bu görüş sönuk olarak geçer. zaMAN İÇERSİNDE ORTAMDA MÜSAYİT İSE öyle bir alevlenir ki eger sahıs sağsa kendiside saşar kalır. ben bunu kastetmemiştim diye yakınır.şahıs geçmişte kalmıssa yorumlar yapılı çunkü iyi anlaşılamamıştır.
2.taraftarlar her zaman genelde mevçuttur. aradıgını budugunu sanır veya kendine özel sebeblerden dolayı ateşli bir destekci halinde  olabilir. ortamın durumuna göre yani rüzgarın yönünde gider bu istiyerek veya istemeden gitmektir.
3 mevçut ortam yani zaman.  ilk ikisi ile ust üste gelince bir üçünçüsü  deney gerçekleşir belli bir potansiyel güç vardır ortada. bu gücu oluşturabilmek kendiligindan olabilecegi ğibi  toplum m ühendisleri tarafından oluşturulabileçeginide  savunanlar var.tarih bu tip oluşumların toplamından  ibarettir .bir kusurumuz oldu ise affola . sevgiyle kalın.
Başlık: Ynt: OPUS DEI
Gönderen: Waldow - Aralık 14, 2010, 07:40:57 öö
Kurucusu, İspanyol Josemaria Escriva de Balaguer y Albas , 1966 yılındaki bir söyleşide Fransız Figaro gazetesine
“Opus Dei ‘de insan kendisini evinde hissetmektedir; Kenya ‘da veya Nijerya ‘da olduğu kadar Japonya ‘da, Amerika ‘da olduğu gibi Avusturya , Meksika veya Arjantin ‘de, hiç fark etmez. Dünyanın her tarafında, bütün bu ülke insanları arasında kök salmış, aynı din ve aynı imana mensup olma hadisesi. Hiçbir kültürün belirlemediği, tarihin her hangi bir özel çağına ait değil. ”
demektedir. Ancak haritaya dikkatlice bakıldığında, bu Katolik teşkilatın, özellikle İspanyol kültürü nün hâkim olduğu ülkelerde daha kolay serpilip geliştiği dikkati çekmektedir.
Bunu da olağan karşılamak gerekir, zira teşkilat 1928 yılında İspanya ‘da kurulmuştur. Genişleme faaliyetlerine 1935 yılından itibaren Fransa ‘da başlamış, 1947 ‘de bu ülkede başarıya ulaştıktan sonra dünya çapında yayılma gayretlerini artırmıştır. Asıl genişleme dönemi, 1946 yılından itibaren merkezini evrensel katolik kilisesinin merkezine, Vatikan ‘a nakletmesinden sonrasına rastlamaktadır.
Teşkilatın Katolik felsefesine uygunluğu sürekli tartışılmaktadır. İsviçreli ilahiyatçı Hans Urs von Balthasar gibi taraftarları, Opus Dei ‘yi katolik inanç bütünlüğü içinde değerlendirirken, Regensburg ‘ta katolik Dogmatik Profesörü olan alman Wolfgang Beinert, Katolik fondamantalizm olarak algılamaktadır.
Opus Dei ‘nin uygulamaları da farklı tepkilere yol açmaktadır; Hıristiyanlardan, yaşadığı dönemdeki İsa gibi emeklerini ve günlük hayatlarını kutsallaştırmalarını beklemektedir. Bu teklif, birçokları tarafından makul bulunsa ve kabul edilse bile kullandıkları metotlara şiddetle muhalefet edenler de eksik değildir. Güçlü bir tarzda yerleştikleri toplumlardaki sosyal etkileri ve Vatikan üzerindeki tesirleri tenkit konusu olmakta, kendi anavatanı İspanya ‘da dahi “Kutsal Mafya ” olarak adlandırılmaktadır.
Teşkilat bir ülkeye ilk girdiğinde, yüksek rütbeli bir din adamını bölge sorumlusu olarak tayin etmekte ve o bölgeyle ilgili bütün kararlarda kendisine tam yetki vermektedir. Hemen bölge ve ülke çapında faaliyetle başlamakta, genellikle yabancılar tarafından yürütülen yayılma faaliyetleri ve kurulan vakıfların çalışmaları Opus Dei ‘nin ismi anılmadan topluma benimsetilmeye çalışılmaktadır.
Bu çalışmalar çoğu zaman “günlük hayatın kutsallaştırılması ”, yani insanların günlük hayatlarında daha dindar davranmaları amacının çok ötesine geçmekte, ilim, kültür, medeniyet, politika, sanat ve sosyal ilişkilerin tamamının din eksenine yani Hıristiyanlık temeline oturtulmasını hedef almaktadır.
Teşkilat altmışlı yıllardan itibaren ağırlığı politikadan ziyade ekonomi ve sanayiye kaydırmıştır. Dünya çapında yürüttüğü faaliyetleri desteklemek ve güçlendirmek için büyük bir maddi güce ihtiyaç duymaktadır.
Gelir getirici faaliyetleri yönetmek için seçilmiş mesleklerin kalifiye mensuplarından yararlanmaktadır. Çoğunlukla laik görünümlü ünlü birer doktor, avukat, sanayici, bankacı, ilim adamı ve politikacı plarak tanınan mensuplarının yarıya yakını bekar insanlardır. Bunlar kazançlarının büyük bölümünü teşkilata devredip cüzi meblağlarla geçinen idealistlerdir. Böylece teşkilat dünyanın her tarafından gönderilen asgari 30 milyon marklık bir aylık gelirin bir kısmını, yeterli gelir elde edemediği Afrika ve Asya ‘ya tahsis edebilmektedir.
Vatikan bürokrasini desteklemek; Amerika , Avrupa ve Asya ‘daki altı adet üniversitesi ile, beş adet iş idaresi okulu nun bütçe açığını kapatmak ve dünyanın dört bir yanına dağılmış sayısız enstitü ve okulların masraflarını karşılamak bu şekilde mümkün olmaktadır.


Teşkilatın mali yapısını güçlendirmek üzere 1964 yılından itibaren Opus Dei ‘ nin kendisine bağlı veya üye ve sempatizanları tarafından yönetilen banka ve finans kurumları arasında yeni bir yapılanmaya gidildi. Bağlı kurumlar ve şahıslar arasında ilişkiler sıklaştırılarak yeni ortak fonlar, kuruluşlar meydana getirildi. Böylece daha sonraları “altın şebeke ” diye anılan mali yapı ortaya çıkmış oldu. Bu yapılanma sonucu teşkilata ait birçok faaliyet, üyelerinin şahsi teşebbüsü görüntüsünü kazanmış oldu. Üyelerinin ismi gizli tutulduğu gibi gizli talimatları (Vademecum de las Sedes de los Centros ) gereği bu faaliyetlerin ve maddi menfaatlerin hangi amaca hizmet ettiği hemen hemen hiç anlaşılamamaktadır. Kuruluşların pek çoğu milli ve milletler arası alanda tanınmış kurumları desteklemek suretiyle kendilerine iyi isim yapma, tanınıp benimsenme yolunu seçmektedir.
Mesela İtalya ‘daki milletlerarası üniversite vakfı, Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonu ile birlikte çalıştıklarını ileri sürerek “kalkınmakta olan ülkeler ve doğu Avrupa” konularında faaliyetlerini sürdürmekte, AB fonlarından yaralanmaktadır.
Bu kadar karışık ve karmaşık sistemin istismar edildiği de görülmektedir. Örnek olarak teşkilatın aktif üyesi, yetmişli ve seksenli yıllarda uluslar arası faaliyette bulunan İspanyol Rumasa Grubu nun kurucusu ve yöneticisi J. M. R. Mateos gösterilebilir. Teşkilatın imkânlarından kendisine muntazam menfaat sağladığını itiraf etmiş, şirketlerinin kamulaştırılması sonucu hükümetin sırtına iki milyar dolar borç yüklenmiştir. Bu şirketin ortaya çıkmış çalışma sistemine bakarak Opus Dei ‘nin dünya üzerindeki ekonomik faaliyetlerini nasıl yürüttüğünü anlayabiliriz.
Netherall Educational Association isimli bir firma, 1983 yılında Londra ‘nın güzel bir bölgesinde geniş miktarda arsa kapatabilmek için gerekli finansmanı temin etmekte güçlük çekmemiştir. Zira Rumasa ‘ya bağlı olarak Zürih ‘te kurulan Limmat ‘ın yöneticisi avukat A. Wiedederkehr aynı zamanda Nordfinanzbank ‘ın genel müdürüdür ve finansman kolaylıkla transfer edilebilmiştir.
. Aynı şahıs, Tanrı ‘nın Bankacısı diye anılan R. Calvi ile birlikte Vatikan bankasında çalışmaktadır. Limmat ‘ın başındaki diğer iki yöneticiden birisi, alman H. Thomas , Rhein – Danau ( Ren – Tuna ) kuruluşu ile güney amerika ve doğu avrupa işlerini yürütmektedir. İkincisi ( İtalyan U. Farri ) ise ICU ‘nun ( Üniversite ve üniversite gençliği dayanışması, işbirliği kuruluşu ) genel sekreteridir. ICU, teşkilatın bütün dünyadaki üniversitelerinin ve buralardaki öğrencilerin finansmanından sorumludur. Gazeteci G. Urquhart ‘ın araştırmaları, Avrupa Komisyonu nun dört genel müdürlüğü ve yardım programı olan ECHO ‘nun, ICU ve bağlı kuruluşlarını desteklediğini, 44 büyük, 144 küçük projesinin finansmanını sağladığını açıklığa kavuşturmuştur.
Avrupa Birliği , Limmat ve Rhein- Danau ‘nun projelerinin yanında belçıkalı Actec ‘i, Estonya ve Rusya üzerinde çalışan finlandiyalı Avrupa Eğitim Merkezi (ETC) ‘ni de desteklemektedir. AB, “Avrupa Ruhu ” programının Opus Dei ‘nin bir faaliyeti şeklinde yürütüldüğünü görmezden gelmektedir.
Filipinlere kurulan Asya ve Pasifik Üniversitesi ‘nin kuruluş organizasyonunda da aynı sistemin işleyişini görmek mümkündür. Faaliyetlerin yürütülmesinde ICU ‘nun yanıbaşında başka kuruluşlarla birlikte Rhein-Danau ve Limmat da görev almıştır. Avrupa Birliği 1995 ‘te kuruluş faaliyetleri için avans olarak 250 bin Ecu ‘lük resmi bir yardımda bulunmuştur. İsviçredeki kalkınmaya yardım kuruluşu, Bern insani yardım teşkilatı da devreye girip Filipinler ‘deki Opus Dei ‘ye ait Meslek Eğitimi ( PT İnc. ) vakfına gerekli yardımı ulaştırmıştır.
Bir projenin uygulanma alanı, merkeze veya destekleyicilerine ne kadar uzaktaysa, kontrolü ve gözetimi de o kadar zor olmakta, küreselleşme denilen hadise ilerledikçe teşkilatın para toplaması ve bunları gözlerden uzak tutması kolaylaşmaktadır.
Nadiren de olsa aksi durumlarla karşılaşıldığı, dönen dolabın dişlerine taş değdiği de olmaktadır; Berlin ‘deki FWM vakfının AB ‘nin Tempus projesi kapsamında Polonya ‘da uygulayacağı gençleri hedef alan bir pilot proje için finansman talebi incelendiğinde, projeyi uygulamak için partner seçildiği belirtilen teşkilatın böyle bir çalışmaya niyeti olmadığı görülmüş, proje tutarının yükseltilmesi için harcama kalemlerinin aşırı şişirildiği belirlenmiştir.


Katolik kilisesi çevreleri teşkilata büyük önem atfetmekte, Papa ‘nın bizzat kendisi bile, toplumun kendilerince klasik yollardan ulaşılamayan kısımlarına nüfuz edebilen organizasyonu “seyyar kuvvet” olarak nitelemektedir.
Nitekim Papa 2. Jean Paul 1994 yılında “Avrupa ‘daki tüketimi özendiren hedonist fikriyata karşı büyük bir savunma duvarı ” gerektiğini açıkladığında teşkilat, kendi ifadeleriyle, bu düşmana karşı yeni bir Majino Hattı inşa etmeye, gençleri yarı askeri sıkı bir disiplin içinde organize ederek “savaş birlikleri ” kurmaya başlamıştır.
Teşkilatın AB , Nato vs. gibi çokuluslu kuruluşlarda papalığın politikalarını benimsetmek, milletler arası toplantılarda da bu yönde kararlar alınmasını sağlamak için büyük gayretleri olmakta, bu gibi faaliyetler global amaçlar olarak görülmektedir.
Onlara göre toplumun inanç sisteminin ifade usulleri gibi fertlerin ruhlarının kurtuluş yolu, imanı koruma ve onu tanrıya yöneltme yöntemleri de Hıristiyan olmak zorundadır. Hıristiyanlaştırmaktan kastedilen ise demokratik çoğulculuğu da hiçe sayarak, muhalifleri tamamen toplumdan dışlamaya dönüşen katolikleştirme çabasıdır. Zaten gizli tutulan inançlarına göre de ( De Spiritu et de piis servandis consuetudinibus ) sadece Katolikler hakiki Hıristiyan sayılmakta, diğerleri İsa ‘yı bile bilmeyen, sözde Hıristiyanlar olarak kabul edilmektedir.
Hıristiyanlaştırma çalışmaları 1950 ‘lerden itibaren her yerde aynı yolu izlemektedir; önce belli bir çevreye nüfuz edebilmek için üst seviyede bir şahıs bulunur, onun yardımıyla ağır fakat ısrarlı gayretlerle yukarıdan aşağıya doğru inilir.
Bu modelin ilk uygulaması İspanya ‘da bizzat teşkilatın kurucusu Escriva tarafından yapılmış, 1940 ‘larda başlayan çalışmalar ellili yıllarda semeresini vermiş, 1957 yılında üç üyesi hükümette bakan olarak görev almıştır. Elde edilecek nüfuzlu kimseler için öncelikle devlet yönetimindeki kimseler tercih edilmektedir. Aynı stratejiyi Vatikan bürokrasisinde de uygulamışlar ve büyük ölçüde başarılı olmuşlardır. Diğer ülkelerde de önemli olan şahsın kudret ve nüfuzudur; yönetim biçimi veya ideolojisi onları ilgilendirmemektedir. Yine de programın en kolay uygulanabildiği yerler Katolik ülkeler olmaktadır. Latin Amerika ‘nın askeri diktatörlükleri hem Katolikliği yayma, hem de dini komünistlerden koruma kisvesi altında ülkelerinde teşkilatın başarısına zemin hazırlamışlardır.
Teşkilatın Doğu Avrupa ülkelerinde aynı gelişmeyi gösteremediğini, zira komünist hükümetlerden aynı müsamahayı görmediğini tahmin etmek zor değildir. Seksenli yıllarda Papa 2. Jean Paul ‘un özel gayretleri ve temin ettiği maddi imkânlar teşkilatın kendi ülkesi Polonya ‘da dahi gelişmesine yetmemiştir.
İspanya ‘nın kültür hakimiyeti dışındaki İtalya, İrlanda, ve Portekiz gibi Katolik ülkelerde de Opus Dei güçlü örgütlere sahip olabilmiştir. Katolik oranı fazla olan Kenya , Kamerun , Kongo D. C. ve Uganda gibi bazı Afrika ülkelerinde de teşkilat 1958 yılından itibaren kuvvetlice yerleşmiş haldedir. Protestan nüfusu fazla olan G. Afrika ‘ya ise ancak 1998 ‘den sonra girebilmiştir. Asya ‘da fazla bir başarı gösteremese de yine 1958 yılından itibaren faaliyetini sürdürmekte, 1993 yılından itbaren de İsrail ‘de Kutsal Toprak ‘ta (Kudüs ) çalışmaktadır. İslamiyet ’in hakim olduğu ülkelerden sadece geniş bir Katolik azınlık barındıran Lübnan ‘da 1996 yılından itibaren faal haldedir. Daha önceleri bir İspanya sömürgesi olan Filipinler ise diktatör Marcos ‘un yönetiminde iken, 1964 yılından itibaren teşkilatın Güney – Doğu Asya ‘daki kalesi durumundadır.
Etkili durumdaki üye sayısı 80. 000 tahmin edilmektedir. Sayılarının az olduğu yerlerde bile büyük ağırlıkları mevcuttur. Din yayma faaliyetleri; bankalar, sanayi kuruluşları ve zengin tabakanın katkıları ile kurulan vakıf ve özel fonlarla desteklenmektedir.Şahıs bazında ise üyelerini gözü kapalı fanatikler gibi kullanmakta, klasik kilise teşkilatının sınırlandırılmış görev alanlarına bağlı kalmaksızın onlara dünyanın her tarafında görev verebilmektedir. Teşkilatın başı, gerektiğinde adamlarını sorumlu papazlarının haberi olmadan bölgelerde görevlendirebilmekte, Opus Dei bürolarında üyeler fişlenerek özelliklerini belirten ayrıntılı dosyaları tutulmakta, kendilerine merkezden tanzim ve tasdik edilen fotoğraflı kimlik kartları verilmektedir.  Teşkilattaki din adamları, papalığın kurmayı işaret ettiği savunma hattının kale burçları gibi görev yapmakta, bunlar zaman içinde Vatikan hiyerarşisinde yükselerek bünyenin omurgasını oluşturmaya çalışmaktadırlar. Son Papa seçiminde ( Mart 2005) Konklav (seçici meclis) ‘a giren üyelerin en yenisi J. L. C. Thorne da teşkilata mensuptur. Vatikan ‘da zaten yeteri kadar destekçileri her zaman mevcuttur. Papa 2. Jean Paul ‘ün ölümü üzerine papa seçilen Jozeph Ratzinger (yeni Papa 6. Benediktus ) papa olmadan önce din konseyini yönettiği gibi, teşkilata ait Pamplona üniversitesinde de görev yapıyordu.
. E. M. Somalo : ispanyol, iki konseye başkanlık ediyor, papanın ölümüyle yeni papanın seçilmesi arasında geçen sürede sorumlu yönetici, bütün ailesi ve bir yeğeni teşkilatta görevli.
. D. C. Hoyos : kolombiyalı, konsey başkanı, teşkilatın bütün faaliyetlerine katılır
. R. Etchgaray : fransız, 2000yılındaki büyük jübile komitesinin başkanı, Pamplona üniversitesi şeref üyesi .
. L. M. Neves : brezilyalı, konsey başkanı, güney Amerika komisyonu yöneticisi
. A. L. Trujillo : kolombiyalı, papalık aile konseyi başkanı, çok uzun süreden beri teşkilata bağlı.
Teşkilatın gücünü artıran bu gibi yüksek makamdaki Vatikan yöneticilerinin yanında, Opus Dei ‘nin elde ettiği nüfuzu doğru bulmayan kardinaller de mevcuttur. Ancak teşkilatın gücü, sadece üyeleri, yandaşları veya tek bir ülke ile sınırlı kalmamaktadır; bu kaynaklardan ve dünyanın dört bir yanından akmakta olan bilgiler Roma ‘daki merkezde toplanmakta, değerlendirilmekte ve “hakiki” kilisenin kuruluşu için gerekli stratejinin tesbitinde kullanılmaktadır. Zira, teşkilatın kurucusu Escriva ‘ya göre kilise, bu günkü haliyle çürümekte olan kokuşmuş bir cesetten ibarettir! Kendi teşkilatı ise “güneş gibi açık, talimli bir ordu gibi korkutucu … tabiat üstü bir güzellik” olarak gözler önünde durmakta, “takdir-i ilahi, Tanrı ‘nın kilisesinin tam kalbine yerleştirilmiş kurtuluş reçetesi” kimliğine bürünmektedir. Opus Dei ‘nin katolik kilisesi üzerindeki etkisinin devamlı artması, diğer sebeplerin yanında, papalığın meclis ve konseylerinde üyelerinin sürekli görev almalarıdır. Üstelik teşkilatın gizliliğe verdiği önemden dolayı, bilinen üyelerinden başka çok sayıda üyesi de kurullarda görev almasına rağmen teşkilatla olan bağları gizli kalabilmektedir. Vatikan ‘ın hükümet teşkilatında da çok sayıda üyenin mevcudiyeti bilinmekle beraber, açıktan etkilerini hissettirmemeye özen göstermekte, bizzat papanın kendisine nüfuz etmeyi tercih etmektedirler. Hükümetin her bakanlığında her yıl bir genel kurul yapılmakta, danışmanlar davet edilmekte, projeler hazırlanmakta, dosyalar tamamlanmakta, kararlar alınmaktadır. Teşkilatın merkezi de Roma ‘da olduğu için, bu danışman ve uzmanların birçoğu teşkilat üyelerinden seçilmekte, alınan kararların çoğunluğu doğrudan teşkilat tarafından geliştirilmiş olmaktadır.
Dünyanın her tarafından toplantılara katılmak üzere gelen temsilciler zaten görev yaptıkları yerlerde etki altına alınmakta ayrıca haklarındaki her türlü bilgi merkeze ulaştırılmaktadır. Bilgilerin toplandığı yerin ( basın bürosu ) başında da, papayla her gün görüşme imkânına sahip bir teşkilat üyesi bulunmaktadır.
Teşkilatın genel merkezi Roma ‘nın en itibarlı semti Parioli ‘nin en gözde caddesi Bruno Buozzi üzerindeki Tevere Sarayı dır. Burası, dünyada din, diyanet ve kilise konusundaki bilgilerin başka hiçbir teşkilatın başaramayacağı şekilde toplandığı yerdir. Buradan geniş bir etki alanı yaratarak, gelişmeleri ve çatışmaları yönlendirme fırsatını ve olaylara zamanında müdahale imkanını bulmak mümkündür. Kısacası, Opus Dei ‘nin kilise dünyasının en yüksek gücü olarak çıkışını durdurmak imkansız görünmektedir.





KAYNAK :Peter HERTEL Che Cosa é, e Quanta Costa l ‘Opus Dei ? L‘Imes dergisinin L‘Impero del Papa, 1 / 2000 (Papa İmparatorluğu) özel sayısı, sh. 163 - 171
G. Corigliano Aynı dergi, sh. 172 - 176