Bu konuya başlarken, okuyanların ezoterik sistem ya da Ezoterizm üzerine yeterli bilgi sahibi olduklarını varsayıyorum. Bilmeyip de benim yazacaklarımı okuyacak olanların önce forum alanının bu bölümünde bu bağlamda bol bol irdelenmesi yapılmış olan başlıklarını iyice incelemelerini öneriyorum. Lütfen sonra bana dönüp de «Peki ama nedir bu Ezoterizm ya da Ezoterik Sistem?» diye sonran çıkmasın lütfen.
Ezoterik sistem, insanın doğa ve evreni düşünüp anlamaya çalışması, gerçekleri araştırmaya başlaması kadar eskiye uzanır. Ancak bu bağlamda ortaya önemli bir soru çıkar. Tıpkı Sayın Alcyone’nin bir başka başlık altında takvimin ilk kaynağını soruşu gibi. (Ne yazık ki kimse ona bir yanıt vermedi henüz.)
Soru şu: «Ezoterik sistemin kaynağı neresidir?... İlk kez nerede doğmuştur?»
Bu sorunun yanıtı tek bir sözcükle “Doğu” diye verilebilir belki ama biraz daha belirgin bir açıklama yapmak gerekirse, bugünkü bilgilerimiz çerçevesinde o yerin Antik Mısır olduğunu söyleyebiliriz.
Bugünün bilgileri çerçevesinde çünkü Antik Mısır’a da çok daha eski ve bizim elimizdeki bilgilere göre bilmediğimiz bir başka coğrafyadan gelmiş olabilir.
Burada “Doğu” kavramı bakımından da ortaya bir çelişki çıkabiliyor. Doğu ile Batı’nın sınırı nerede?... Bu sınır kimilerine göre tam coğrafi olarak Avrupa kıtasının bildiğimiz sınırıdır. Buna göre Anadolu “Doğu” sayılır. Kimileri bunu biraz daha öteleyerek, belirgin bir sınır olarak Fırat Nehri’ni gösterir. (Bu varsayımda Fırat nehri’nin tarih boyunca hep bu konumda olduğu da varsayılıyor ki, bu hayli yanlış olabilir.) Böyle bir durumda boylamlara bakarsak Mısır’ın “Batı” sayılması gerekir ama felsefi bir kavram olarak Doğu, Antik Mısır’ı da içerir.
Ezoterik sisteme uygun yapılanmanın ilk kez ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı da tam olarak bilinmemektedir. Bu bakımdan uygulamanın coğrafi olarak Mısır’da doğduğu benimsenince, öncelikle iki olasılık üzerinde durulmaktadır:
1- Antik mısır dininin rahiplere özgü yapılanmaların bir sınıf oluşturacak biçime dönüştürüldüğü dönem.
2- İnşaat işçilerinin oluşturduğu “Beyaz Kardeşlik” örgütlenmesi.
Antik Mısır kültüründeki bu ilk yapılanma her nasıl ve her ne zaman diliminde olursa olsun, çoğu araştırmacıların dikkatinden kaçmış olan bir başka ayrıntı var: Antik Mısır inançlarındaki ilâhiyat yapılanmasında yer almış bulunan tanrılar liginin kendi içindeki ilişkilerinde de aynı ezoterik örgütlenme görülür. Bir diğer deyişle, çok tanrılı bir inanç kapsamında ezoterik sistem tanrılar katında da geçerlidir.
Özellikle Antik Mısır’ın “Ölüler Kitabı”nda okuduklarımız, bizi âdeta ilk örgütsel yapılanmanın kurulduğu bir ortama götürüyor; ilk ritüelik açılımların tanrılar arasında da uygulandığını gösteriyor.
Kuşkusuz Antik Mısır tanrılarının kendi aralarında bir ezoterik yapılanma oluşturmuş bulundukları söylenemez. Bundan anlaşılması gereken, Antik Mısır insanının inançları gereği uygulamalarında tanrıları taklit etmekte ya da kendi yaşamını tanrıların yaşamına uydurmaktaki benimseyişidir. O dönemlerin ölü gömme törenlerinde, ölü ile birlikte tabuta konulan bu özel kitapta sürekli olarak bize bu kültürde ezoterik bir yapılanmanın olabileceğini belirten ip uçları verilmektedir.
Konu ister istemez “Ölüler Kitabı”na geliyor. Forum alanında bunun üzerinde daha önce de durulmuş. Ancak ben bir kez de benim anlatım tarzımdan izlemenizi öneriyorum.
“Ölüler Kitabı”, pek basit olarak, ölünün yaşam sonrasında karşılaşacağı güçlükleri nasıl yenebileceğine ilişkin anlatımlar içeren bir kitaptır. Bu özel kitaptaki simgesel anlatımlar, sadece bir öğretinin öğeleri olabildiği gibi, Antik Mısır’da o dönemin tapınaklarında eğitim gören inisiyelerin başından geçenleri yansıtmakta da olabilir. Dolayısıyla bu kitap, Antik Mısır’daki ezoterik uygulamaların bir aynası sayılabilir.
Bu kitaptaki ayrıntılardan, oradaki tanrıların maskelerini takmış din adamlarının ya da ezoterik sistem izleyicilerinin belli bir ritüeli satır satır canlandırırmış gibi uyguladıklarını görüyoruz. Örneğin toplantı başladıktan sonra kapı çalınmakta, kapıyı çalmış olup açılmasını bekleyen kişiye hemen çekip gitmesi söylenmekte, içeri girmekte diretirse tanrı maskeli birisi ona uzun ve özlü sözler söylemekte, birtakım uyarılarda bulunmakta, içeri girmek için bekleyen kişi de bunlara karşılık vermektedir. Hani şu ünlü Hermetik Tekris anlatısı vardır ya; işte oradaki ilk aşamanın başlangıcında olduğu gibi…
Antik Mısır dünyasına ilişkin mitolojik anlatımların her bir yerinde, ezoterik sistem içinde Hermetik geleneğe ilişkin öğeler kendini belli eder. Mısır mitolojisine ilişkin tüm ayrıntılar ve sözü edilen kahramanların başlarından geçenler, okuyucuları sürekli olarak tek bir mesaja doğru yönlendirir. O kahraman bir ölüp, bir dirilir. Bu aslında sürekli bir yeniden doğuş (reenkarnasyon) olayı değildir; kahramanın doğadan başka bir şey olmadığıdır.
Özellikle Osiris’in sürekli olarak ölüp sonra yine canlanması olayı ile anlatılmak istenen, doğanın birbirini izleyen değişik halleri ya da ölenin aslında ölmeyip, bir süre için ölüler evrenine göçmesi ve sonra yine gelmesi, dolayısıyla Osiris ile bir olduğudur.
Buraya bir de hazır sözünü etmişken Ölüler Kitabı’ndan seçtiğim bir alıntıyı koyacağım. Bu başlık altındaki yazılarıma izleyecek olan bölüm ile devam edeceğim.
(http://img693.imageshack.us/img693/8726/olulerkitab1.jpg)