Masonlar.org - Harici Forumu

Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Tarih => Milletler Tarihi => Konuyu başlatan: ADAM - Mart 04, 2010, 09:42:06 öö

Başlık: LANGUEDOC’TAKİ ALTIN - 1
Gönderen: ADAM - Mart 04, 2010, 09:42:06 öö



Öncelikle şunu söylemeliyim: Bu başlık altında yazacaklarımın kapsamında birtakım kişi ve yer adları geçecek. Bunları iyice kavrayabilmek için, bana sorarsanız “Rennes-la-Câteau Olayları” başlığı altında yazmış olduklarımı okumuş bulunmak gerek. Bu yazı, bir bakıma o 20 bölümlük anlatım üzerine yapılmış bir yorumdur.



Hep Rennes-la-Château’daki bir altından söz edilip durulur. Doğrudan orada, o köyde olmasa bile, yakınlarında bir yerde bir hazine bulunduğuna ilişkin bir başka varsayım daha vardır.

Bu konu Tapınak Şövalyeleri ile de dolaylı olarak bağlantılıdır. Bu bağlantı kapsamında hazinenin neyi kapsadığı da açıkça belirtilir: Saf külçe altın.

Blanchefort ailesinin arazisinde öteden beri bir altın madeni damarı vardı. Bunun yeri “Rhedae yakınında” diye belirtilirdi. (Rhedae = Rennes-la-Château)

Tapınak Şövalyeleri Tarikatı’nın 1153-1170 tarihleri arasındaki büyük üstadı Bertrand de Blanchefort, kendi arazisindeki bu madenin değerlendirilmesi için, tarikatın örgütsel yapısında önemli birtakım düzenlemeler yapmıştı. Özellikle bu bölgede geçerli olacak bir hiyerarşik düzen kurmuştu. Almanya’nın kuzeyinden madenciler getirtmişti. Onları, tarikatın yapılanmasının paralelinde çok sıkı kurallara, âdeta bir askerî disipline bağlayarak örgütlemişti.

Madencilerin uymak zorunda olduğu en önemli kurallardan biri, kapalı bir topluluk biçiminde çalışmaları, çevre ile hiçbir ilişki kurmamalarıydı. Altının çıkarılması için kurulan şantiyeye yetkililerden başka hiç kimsenin girmemesi için de önlemler alınmıştı.

Prusyalı madenciler burada yıllarca çalıştı. Altının hemen tümünü çıkardılar. Hepsi eritilip işlendi; külçeler halinde döküldü. Tüm bunlar tam bir gizlilik içinde yürütüldü.

Tapınak Şövalyeleri Tarikatı’nın kesin kuralları uyarınca, büyük üstat bile bireysel mal varlığı edinemezdi. Dolayısıyla, tarikat büyük bir maddi varlık sahibi oldu. Böylece gerek ekonomik gerekse politik bakımdan üstün bir güç elde etti. Bu gücü sonraki gelişiminde kullandı.

Bilki de şu “Tapınakçıların Hazinesi” diye yüzyıllarca dillerden düşmemiş olan varlığın büyük bölümü işte bu külçe altın birikimiydi.

Bu olgu, bir bakıma dünya yüzünde Kapitalizmin ilk örneği sayılabilir.

Bu olayın doğruluğunu desteklemekle birlikte konuyu bambaşka bir açıdan ele alanlar da vardır. Onların iddiası da şöyle:

“Ortada altın madeni diye bir şey yoktur. Gerçi jeologlar bu bölgede eskiden bir miktar altın bulunabileceğini söyler ama aslında sadece yer yer pirit (yalancı altın)  damarları vardır. Tapınak Şövalyeleri Tarikatı’nın kanatları altında orada yapılmış olan iş, mevcut bir altın madenini kazmak değil, bilgili alşimistlerin (simyacıların) yönetiminde çok miktarda külçe altın oluşturulmasıdır. Tapınak Şövalyelerinin Kudüs’te arayıp bulmuş oldukları şey de, tarih öncesi çağlardaki alşimistlerin başka madenleri altına dönüştürme yöntemiydi.”

Filistin’de, Ölü Deniz’in kuzeyindeki Kumran’da 1950’li yıllarda yapılmış olan arkeolojik çalışmalar sırasında keşfedilmiş olan yazıtların bazılarında, o çevrede büyük tutarda külçe altın bulunduğuna ilişkin anlatımlar vardır. Oysa Filistin’de altın madeni yoktur. Demek ki altın, oraya bir başka yerden getirilmiştir.

Alşimistlere göre ise; getirilmiş değil, orada başka madenlerden üretilmiştir.

O zaman şu sorulur: «Bertrand de Blanchefort’un oraya madenciler getirterek, onları tarikatın yönetimi altında örgütlemiş olduğuna ilişkin anlatım bir uydurmaca mı oluyor?»

Hayır!... Doğru. Ancak bir anlatıma göre, onlara yaptırmış olduğu iş maden aramak değildi. Daha sonra gerekecek olursa kullanılmak üzere yeraltında derin tüneller açtırıp sığınaklar oluşturmaktı. Madencilerin alışkın oldukları böyle bir işi inşaatçılardan daha iyi yapacağı öngörülmüştü. Açılan tünel ve sığınakların yerlerinin bilinmemesi için de sıkı önlemler alınmıştı.

Nitekim bir söylentiye göre de Fransa Kralı 4. Philippe Papa 5. Clemenhus ile işbirliği ederek Tapınak Şövalyelerini tutuklamaya giriştiğinde, yakalanamayan birçok şövalye Languedoc’taki bu özel tünellerde saklanmış, ancak yıllar sonra yine ortaya çıkmışlardı.





[i]Tüm bunların hangisi doğru?... Bilemem. Bu konu spekülasyona öyle açık hale getirilmiştir ki… Ancak kimileri “Altın da altın” diye diretir. Bu diretmenin ya da umudun sonunda ise 20. yüzyılda birtakım başka olaylar daha oluşmuştur. Onu da izleyecek bölümde anlatayım.[/i]