Aydınlanmanın bir göreli durumu var mıdır bilmiyorum. Ama bunun eşik seviyesini, daha doğrusu alt limitini az çok bildiğime inanıyorum.
Başlangıcı, Sokratesvari bir prensip olmalıdır ; birçok şeyi bilmediğini kabul.
Birçok şeyi bilmediğini kabul eden insan, aslında bu yargıya varana dek düştüğü yanılgıları, işlediği hataları, hayal kırıklıklarını ve kişisel şoklarını bir veri olarak kabul edip bunu söyler. Dolayısıyla bunu söyleyemeyen, veya hayatında bunu kabul etmemiş pek çok insandan daha çok şey bildiği kesindir. O, bilgisine sadece şüphe katar. "Doğru" bildiklerinin, hangi şart ve koşulda "yanlışlanacağını" önceden söyleyerek, belirtir. "Doğru" dediği şeyin, ne zaman, ne koşulda yanlışlanacağını, yani hangi durumda hatalı duruma düşüp "yanlış" olacağını bilmeyen bir kişinin doğayla ve insanlarla daima sorunu olacaktır. İleride çok geç bir şekilde hatasını farkettiğinde ise, ya bunu kendinden bile saklayarak görmezden gelecek, rasyonalize edecek, ya da bu hatasını kabul ederek "yanılabilirliğini" kabul edecektir.
Bu ilkeyi kabul etmeden yola çıkan biri, daima bedel öder. Hem maddi, hem manevi olarak. Eğer o bedel ödemezse, bunu, onun yerine başkaları öder.
Aydınlanmanın alt limiti bu çeşit bir "farkındalık"tır.
Ben kişisel olarak aydın bir insanın sadece bir farkındalık abidesi olarak, yüksek arkalıklı koltuğunda oturduğu yerden ahkam kesen tipik şeyh, postniş, efendi, üstad v.b. türden bir şey o olmasını hazmedemediğimden bunun sadece bir farkındalık konusu olmamasını, bir eylem konusu olmasını da istiyorum. Nitekim eylemsiz bir insanın da kötülüğe meyilleneceğine dair bir inancım var.
Bunun için yanda avatarımın altındaki üç ilkeyi daha buna katıyorum.
1. Özgürlük
Kişi, özgürlüğe saygı duyduğu, başkalarına karışmadığı sürece olgun olabilir. Özgürlüğe yönelik tüm müdahaleler "benim dediğim doğrudur" mantığından çıkan kötülük girişimleridir. Bu fikrin kökeninde yukarıda açıkladığım "yanılabilirliğinin farkında olmamak" vardır. Başkalarının düşünce ve eylem biçimleri, eğer zarar verici değilse, kimse tarafından engellenemez. Bu, modern özgürlük düşüncesinin mihenk taşıdır. John Stuart Mill'in "Özgürlük Üstüne" adlı kitabı, bu anlayış için iyi bir rehberdir.
2. Adalet
Buna rağmen hayat, insan faktörü içinde olduğu sürece, kötülüğe her zaman açıktır.
Yani, başkalarının özgürlüğüne müdahale edecek insanların her zaman bulunması mümkündür. Peki bu insanlara nasıl karşılık verilecek? Adaletle. Tabii kaypak olmayan, ilkeleri önceden belirlenmiş, herkese uygulanabilen bir adaletle.
Bu adalet ilkesi, sadece "sorun" olduğu zaman veya sadece bildik yargı türünden kurumları ilgilendiren bürokratik bir ilke olarak algılanmamalıdır. Bu, kişinin yaşamında da sürekli aklında tutması gereken bir durum olmalıdır. Adalet ilkesi, özel yaşama, dürüstlük ve doğruluk olarak yansır. Eğer ki bir kişi adalet ilkesini yaşamına tam adapte edemiyorsa (ki bu ilkeyi çoğunluk "korku" ,"cesaretsizlik", "güvensizlik", gibi durumlar etkiler) mutlaka bunun bedelini bir şekilde öder. Adaletten kurtuluş yoktur. Örneğin sırf yakınınız diye, veya sırf seviyorsunuz diye, liyakati daha iyi olan bir adamdan çok, yakınınızı, sevdiğinizi işe alırsanız bunu, "daha başarılı olacakken olamamak" şeklinde siz ödersiniz. Sevdiğiniz değil. Veya hatalı olduğunu söylemekten çekindiğiniz, korktuğunuz bir otoriteye karşı bunu bildirmiyorsanız, o otoritenin daha kötüye gitmesine katkıda bulunmuş olursunuz. İtiraz etmeniz durumunda belki siz de bir şeyleri kaybedeceksinizdir. Fakat bu kesinlikle karakter kaybı kadar ağır bir şey olmayacaktır. ( Hem belki de kaybetmezsiniz , arkanızda destek hissedersiniz ve o zorbanın orada daha fazla kalmamasını sağlarsınız.)
3. Sorumluluk
Sorumluluk almak, insanın eylemsizliğine karşı en büyük panzehirdir. Yapabileceğiniz kadarını yapmak ve yetenekleri geliştirmek hayat boyu devam etmesi gereken bir düsturdur. Sorumluluk, tüm kötülüklerin anası olan tembelliği ve tembellik rasyonalizmini önler. İnsanın üretmesini sağlar. Ürettiği için de insana hayatta istediği maddi unsurları temin eder. Maddi unsurları temin ettiği için de, başarı getirir; insanın kendini gerçekleşmesini sağlar. Kendine güven ve özsaygı, tipik kişisel gelişim kitaplarındaki "kendinize inanın" vb. zoraki motivasyon mantralarıyla değil, çalışmakla, üretmekle ve geliştirmekle doğrudan edinilir.
Benim asgari müştereklerim bunlar. Ben üst limiti bilmiyorum. Ama bu nitelikleri olmayan veya bunlara yeterli önemi vermeyen birini ben aydınlanmış olarak kabul etmem. Bu ilkeleri çiğnemeden istediğiniz türde aydınlanın, benim için yeterli bir aydınlanma seviyesine ulaşılmış demektir.
Toplumda o kadar çok okumuş var ki, başkalarının özgürlüğüne karışmaktan hiç çekinmez. Liyakati askıya alır, çalışmaktan çok, yıllar önce edindiği titre güvenerek durmadan konuşur. Bunlar, bence çalışan, hoşgörü sahibi ve "biz cahiliz, bilmeyiz" diyebilen bir Anadolu köylüsünün anlayışından henüz çok uzakta, karanlıklar içinde dolaşmaktadır.
Saygılar.