Önceki aktarımdan devam…
Ahuramazda şöyle dedi:
1 -
Kendini benim katıma çıkacak ve bana seslenecek kadar büyük gördüğün halde, yalvarmasını bilecek kadar da küçülebiliyorsun; bu, insan oğlunun başarı için kullandığı en ustalıklı bir yoldur. Oysa ki, ben dualara veyalvarmalara karşı sağırım. Acıları ve sızlanmaları işitmekten iğrenirim. Canlıların keyif ve sevinç içinde beni unutmalarından hoşlanıyorum. Aslan avını parçalarken sahip olduğu güce ve tesadüflerle dolu talihine sevinir ve parçalanan ceylan, gafletinin ve zayıflığının pişmanlığı içinde, duyduğu elemi kendine uygun görür. Şikayet eden ve şükreden yalnız insan oğludur. O, daima başkalarının olana, saldırdığı için, haksızlığın ne olduğunu pek iyi bilir ve mutluluğunu başkalarının nimetlerini çalmakta bulduğu için, bu başarı devam etsin diye şükreder; bu hırsızlığı yapacak güç ve fırsatı bulamadığı, yahut yakasını ele verdiği zamanlarda da sızlanır ve yalvarır.
2 -
Dünyaya kötülük tohumları ekecek kadar cömert olanlar, acımasını bilmezler. Her ışığın kaynağı görülüp yakalanabilir; fakat karanlığın kaynağı yoktur. O, ışığın cimrileştiği yerde boşa sarf edilen bir öfkedir. Ruhun yıldızları, ışık veren ateşlerini azalttıkça, kalbin ve vicdanın karardığı görülür; tutkular, kuyruklarını bu karanlıkta oynatır ve açlık, pençesine bu karanlıkta güç verir.
3 -
Ne için tapınakları yüksek kubbeli ve küçük pencereli yapıyorsunuz? Ağlamalarınızı, bana daha, iyi duyurmak ve kötülüklerinizi daha bulanık göstermek için değil mi?.. Birbirinize duyuramadığınız sesleri, benim işitmiş olmamdan ne çıkar ve karanlıkta işlenen kötülüklerin izlerini; göremezler ümidine düşmekten ne kazanılır?.. İtiraflarınız yalan, yeminleriniz sahtedir, geçicidir; suçlarınız için özür dilerken de beni aldatmaya çalışmıyor musunuz?..
4 -
Ben sizin içinizdeki duygu, başınızdaki düşünce, gönüllerinizdeki tutkuyum... Aşkım, kinim, arzuyum, bilgi, hata, kudret, ve yoksunluğum... Zenginliğin, fakirliğin, acı ve saadetin hepsi benim; ben hepim ve ben hiçim; çünkü ben sizdeyim ve sizdenim. Böyle olmasaydı, beni nereden tanıyacak, bana, nasıl yaklaşabilecektiniz? Bilinmedik ve görülmedik bir şeyle, işitilmedik bir hakikatin gerçekten varlığına inanmak için, hâyâlin kanatları rüyadan, düşüncenin çarkları rüzgârdan olmalıdır. Benim, arkamdan gelmeye yeltenenler, beni geçtikten sonra, arkalarına düşeceğimden korkan günahkârlardır. Onlar, kendi gölgeleri tarafından ısırılmış olduklarını bilselerdi, aksiyonlarının eşek arılarını ruhlarının kovanında tütsüleyip boğmaktan çekinmezlerdi.
5 -
Bunun için sana derim ki, insan oğlu benden daha zengindir; çünkü bende var olduğunu zannettiği servetleri azımsamaktadır. İnsan oğlu ben den daha bilgilidir; çünkü benim sırlarımı yakalamak için, onların saklı olduğu yerleri bulacak kadar ustadır. İnsan oğlu benden daha, zekidir; çünkü, dua ve yalvarmalarıyla beni kandıracağını ümit etmektedir ve sen de onlardan birisin, benden ne istiyorsun? Söyle…
Ahuramazda, böyle dedi ve sustu...
Zerdüşt, büyük sorular karşısında şaşıracak ve iradesini kaybedecek kadar insan değildi. Onda insandan ve insanınkinden başka bir şeyler vardı; akıllı olduğunu bilecek kadar deli ve deli olduğunu bilecek kadar akıllıydı. Ey her yerde ve her şeyde var olan Ahuramazda, seni öğrenmek istiyorum; senin mahiyetini tanımak ve arkamdan gelmemiş olanlara, bunu öğretmek istiyorum!..
Bu bir aktarımdır. Hiçbir katkıda bulunulmamaktadır. Bu doğru. Ancak buna karşın az da olsa emek gerektirmektedir. Şimdi burada kitabın birinci bölümünü bitirmiş bulunmaktayız. Okuyanlardan ricam var. Ne düşünüyorsunuz?... Yararlı buluyor musunuz?... Nietsche’nin yapıtıyla ile hemen hemen aynı, sadece bir tekrar mı yoksa çok farklı mı?... Devam edelim mi? Başka ne dersiniz?