Hayatta en çok hoşuma giden şiir gerçekten çok hoş biraz uzun ama sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim bu şiiri Seyfullah Kartal ın yorumlayışıda çok hoş youtube dan dinleyebilirsiniz eminim pişman olmassınız.
yine sana sesleneceğim 
senin kim olduğunu hiç bilmeden 
senin kim olduğunu en çok bilerek 
isyankar zambakların çılgın nilüferlerin 
dört nala açan kiraz çiçeklerinin 
dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım 
sarı bir hüzün kızıl bir gurur 
ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana 
........... 
sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim 
gülün dikeninden değil 
gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım 
topraktan söz açacağım 
akan su gelmeyecek kelimelerime 
suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim 
............ 
yine sana sesleneceğim
senin kim olduğunu hiç bilmeden 
bilmek istemeden 
......... 
alaattin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi 
ve ne dilersem dilememi isteseydi 
hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim 
bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece 
hayatta bir şeyden vazgeçmek lutfedilseydi 
bedeli her şeyim olsa bile 
sana seslenmekten vazgeçmek isterdim 
garip değil mi sana seslenmekten vazgeçtiğimi 
bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de 
oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki 
tek geride kalmış hesap benim için 
bu dünyadaki tek yük 
bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek 
kürek mahkumu için kürek neyse 
benim için de sana seslenmek o 
bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu 
öbür yandan bileklerimden sızan kanların 
gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu 
oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim 
atalarım bana kadınlara gökyüzünü 
gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler 
sen kürekleri yağlı urganları 
geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun 
sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak 
göstermek istedim 
rüzgarla şişen beyaz yelkenleri 
ama senin vaktin yoktu 
ben bunu hiç anlayamadım 
kavmimin kadınları bana öğretmediler ki 
bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok 
siyah apletleri sevebileceğini 
............. 
sana sesleniyorum 
ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına 
toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor 
kürekleri bırakamıyorum 
önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için 
kalemi bir an elimden düşürmüyorum 
ankara kalesi’nin önünde 
sana sesleniyorum
.............. 
benden kaçıp cennete gitmek isteseydin 
seni cennetin kapısına kadar götürürdüm 
bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı 
cehennemle konuşur seni ona anlatabilirdim 
oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun 
ne de cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık 
seviyorum seni ama dedin 
hoşçakal diye ekledin 
şimdi gitmeye mecburum 
belki yine gelirim, umarım gelirim 
son söz oldu
cennet ve cehennemin dillerini 
savaş naralarını ve aşk şiirlerini 
gazelleri ve boleroları öğreten atalarım 
senin sözlerinin anlamını öğretmediler 
hiçbir şey söylemeden gittin 
ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim 
dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana 
ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın 
yine yeniden sadece sana sesleneceğim 
müebbet bir aşk dışında 
bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim 
sana sesleneceğim yine
seni sadece kuru bir sevgiyle değil 
derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla 
ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyor musun 
mütevazi bir sevgiyle değil 
küstah bir aşkla sevdim seni 
ben oosmanlı gibi 
kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken 
ölen köprülerin ülkesindeki venedikteki son sancağı 
kışın üşümemek için şal yaptın kendine 
neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde 
gün geçtikçe eksilir demiştim oysa 
atalarımın öğrettiklerine de ters düşse de 
sana inanırım bilirsin 
zamanla unutursun demiştim 
niye daha derinleşiyor öyleyse 
derinleşiyor özlemin 
ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları 
coşturuyor ayrılık sözlerin 
öfkelerimin kararlılığını 
aşka katık ederek konuşacağım 
bedenim bu dünyayı terkedene kadar 
............ 
öyle sanıyorum ki 
hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için 
benden uzun yaşayacaksın 
benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne 
onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin 
küstah bir aşkla seveceğim seni 
ben savaş ve ölümle haşir neşir olan 
kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim 
ömrün geri kalınında 
sana sesleneceğim yine
ben seni beyrut gibi sevdim ama 
sana ne mağribi ne de manhatten'i anlatamadım 
bağdat ve şam'ı işgale yeltenmişken 
venedik! ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı 
sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana 
senin kim olduğunu hiç bilmeden 
ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım 
senin kim olduğunu en çok bilerek 
kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim 
müebbet bir aşk, sarı bir hüzün 
kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım 
bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar 
.......... 
hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke 
hüznün beni aşan taşkınlığını 
gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını 
öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını 
anlayabilseydin 
anlatabilirdim sana
seninle yaşanan bir aşktan sonra 
ayrılığın ölüm bile olsa 
mavi bir ölüm olacağını