Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MAIMONIDES  (Okunma sayısı 2229 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 03, 2007, 10:14:30 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

1135 yılında İspanya’nın Cordoba şehrinde doğan Moses ben Maimon (Maimonides) bir Cordoba dayan’ının ( dini yargıç) oğludur. Cordoba’nın 1148’de Memlüklüler tarafından işgali üzerine Maimonides bu şehri ailesiyle beraber terk eder ve sekiz dokuz yıl boyunca İspanya’da şehirden şehre dolaşır. En sonunda 1160’da Kuzey Afrika’da Fez’e yerleşir. Bu dönemde Maimonides, Mişna üzerine yorumlarını yazmaya başlar , mantık ve Yahudi takvim üzerine kısa yazılar yazar ve Talmud ile yasal kurallarla ilgili yazılar hakkındaki yorumlarını tamamlar. Fez’de Maimonides, Judah Ha-Kohen ibn Susan ile çalışır ve diğer projelerinin yanıda , Mişna yorumları yapmaya devam eder. Öğretmeninin şehit düşmesinden sonra Maimonides ailesiyle birlikte Fez’den birkaç ay kalacağı Acre’ye kaçar. Aile ardından Mısır’a gider ve İskenderiye’de kısa bir süre kaldıktan sonra Kahire’deki Fostat’a yerleşir.

Babasının ölümünden sonra Maimonides’i değerli taşlar ithal eden ağabeyi David destekler. Bu noktada Maimonides, kendini yazmaya ve cemaatin dini lideri olarak görev yapmaya adar. Ancak, ağabeyi bir iş gezisinde Hint okyanusunda boğulunca Maimonides doktor olarak çalışmaya başlar ve zaman içinde Mısır hükümdarlarının doktorlarından biri olur. Bu dönemde Maimonides yasa kitabı ‘Mişne Tora’yı ve felsefi eseri ‘Şaşkınların Kılavuzu’nu yazar. Kılavuz’un tercümanlarından biri olan Samuel ben Judah ibn Tibbon’a yazdığı mektupta Maimonides o zamanki yoğun iş hayatını anlatır:

Sultan için yaptığım görevler çok ağır. Onu her gün sabahın erken saatlerinde ziyaret etmem gerek... Fostat’a öğlene kadar dönmüyorum. O sıralarda açlıktan ölmek üzere oluyorum... Dönünce küçük odamın insanlarla dolu olduğunu görüyorum- Yahudiler, Yahudi olmayanlar, zenginler, sıradan insanlar, hakimler, dost ve düşmanlar... karışık bir kalabalık benim geri dönmemi bekliyor. Bineğimden iniyorum, ellerimi yıkıyorum ve hastalarıma bakmaya gidiyorum. Ancak bundan önce çok kısa bir süre içinde 24 saatte bir kez yediğim ufak öğünümü atıştırıyorum. Hastalarıma bakıyor, reçeteler yazıyor ve onlara öğütler veriyorum. Hastalar gece oluncaya kadar girip çıkıyor ve bazen bu gece ikiye kadar uzayabiliyor... ( Encyclopedia Judaica, Jerusalem, 1971, vol11, 758).

En önemli felsefi eseri ‘Şaşkınlar Kılavuzu’nda Maimonides, Aristotelesçi Müslüman düşünüler Avicenna ve El-Farabi’nin fikirleri üstüne gider. İslamik öğretiyle paralel olarak mantıkla inancın uyumlu bir birlikteliği olduğunu savunur. Kılavuzun esas konusu Tora ile Aristotelesci düşüncenin çeşitli ilkelerini uzlaştırmaktır. Bu çalışmanın giriş bölümünde Maimonides’in açıkladığı gibi, Kılavuz özellikle entelektüel bir kesime yazılmıştır. Dolayısıyla bu kitap sadece mantık, matematik, doğa bilimleri ve metafizik çalışmış ve bunların Tora ile çeliştiği düşünenlere hitap eder.

Kılavuz’un ilk bölümü İbrani Metinlerdeki, antropomorfik.( insani özellikleri içeren) ifadeleri tartışır. Bu bölümlerin düz okuması Tanrı’nın cismani bir Varlık olduğunu akıllara getirir, ancak Maimonides’e göre bu bir hatadır. Bu tip ifadeler sembolik olarak anlaşılmadır. Bu bağlamda, Avraam ben David Halevi ibn Daud’ın ‘Yüksek İnanç’ adlı çalışmasında öne sürdüğü gibi, Tanrı’ya hiçbir pozitif sıfatın atfedilemeyeceğini , çünkü İlahi Olan’ın mutlak birlik olduğunu ileri sürer. Dolayısıyla, Kutsal kitapta Tanrı pozitif olarak anlatıldığında, bu tip ifadeler O’nun eylemlerinden bahsetmelidir. Maimonides, sadece olumsuz sıfatların gerçek olduğunu öne sürer. Bunlar, Tanrı bilgisine ulaştırır çünkü soyutlamada çoğulluk yoktur. Her bir negatif sıfat Tanrı’nın özünden , kamil olmayan yönleri çıkarır. Dolayıyla, Tanrı’nın cismani olmadığı söylendiğinde Tanrı’nın vücudu olmadığı anlaşılır. Maimonides, böyle bir soyutlamanın Tanrı bilgisine insanı daha çok yaklaştıracağını öne sürer.

Tanrı’nın doğasından peygamberliğe dönen Maimonides, bir çok insanın Tanrı’nın istediği herhangi birini seçip, ona peygamber ruhu verdiğine inandığını belirtir. Bu görüş, peygamberliğin, yetenek ve çalışma gerektiren bir insan yetisi olduğunu savunan felsefi düşünüşe aykırıdır. Her iki görüşü de reddeden Maimonides, peygamberliğin Aktif Akıl’dan hayal gücü yetisine geçen, Tanrı’dan alınan bir ilham olduğu görüşündedir. Teorik bilgelikte mükemmellik, ahlak ve hayal gücünün geliştirilmesini gerektirir. Bu kavramın temelinde Maimonides, insanların mantıklı düşünme yeteneklerine göre üç gruba ayrıldığını öne sürer. İlki mantıklı düşünme becerileri çok gelişmiş, Aktif Akıl’dan ilham alan ancak hayal gücü eksik olan kişilerdir. Bunlar bilgeler ve felsefecilerdir. İkinci grup, hayal güçleri iyi durumda olan ama akılları yeterince gelişmiş olmayan kişilerdir. Bunlar devlet adamları, yasa koyucular ve politikacılardır. Üçüncü de peygamberlerdir ki bu kişilerin hayal güçleri mükemmeldir ve Aktif Aklı ile olan ilişkileri gelişmiştir.

Maimonides Tanrı’nın belli insanlardan peygamberlik ilhamını sakladığını ama seçtiklerinin spekülatif doğruyu ve Tora’ya bağlılığı öğretebildiklerini söyler. Ancak bir aracı ile vahiy alan diğer peygamberlerin aksine Moşe, sürekli peygamberlik yapmıştır ve yasa koyan tek kişidir. Moşe’nin yasasının amacı toplumu düzene sokmak ve manevi sağlık ve mükemmelliği sağlamaktır. Maimonides ritüelik emirlerin bir bölümünün amacının İsrael’in , putperestliğe kadar götürebilecek pagan törelere katılmasını önlemek olduğunu ileri sürer. Kurban ise Maimonides’e göre, eski İsraelliler’in popüler mantalitesine verilen bir ayrıcalıktı çünkü ulus kurban sunumu olmadan ibadeti bilmiyordu.

Kılavuzun esas konularından biri de ‘kötü” olandır. Maimonides kötülüğün bağımsız olarak varolmadığını öne sürer. Kötülük iyiliğin olmamasıdır. İnsanın ahlaksızlığı gibi kötü olarak kabul edilenler , genellikle insanın hatasıdır ve iyi bir yönetimle düzeltilebilir. Benzer şekilde, kişisel acı çekme ahlaksızlığın sonucudur. Fiziksel felaketler- depremler, sel ve hastalıklar- insanın hata yapmasından dolayı oluşmazlar, bunlar doğal olaylardır. Dünyada iyilikten daha çok kötülüğün olmasından yakınmak , insanlığın dünya üzerindeki antropomorfik kavramsallaştırmanın bir sonucudur. Tanrı’nın son amacı bilinemez. Aristotelesçi felsefecilerin aksine Maimonides, Tanrı’nın her bir bireyle ilgilendiğini düşünür bu ilahi ilgi, insanın aklını ne kadar harekete geçirdiği ile doğru orantılıdır. Bu bağlamda Maimonides, insanın ideal mükemmelleşmesinin mantık ve etik eylemin sonucunda olacağını belirtir. Bu görüşünü örneklendirmek için Maimonides bir kralın sarayı hakkındaki hikayeyi kullanır. Saray duvarlarının dışındakilerin doktrinsel bir inancı yoktur. Şehrin içinde olup sırtlarını saraya verenler yanlış konumdadır. Saraya girmek isteyip de bunu nasıl yapacağını bilemeyenler felsefi ilerlemeden yoksun gelenekselcilerdir. Ama saraya girebilmiş olanlar dinin temel prensipleri üstüne düşünebilmişlerdir. Sadece entelektüel eylemin en yüksek noktasına ulaşmış kişi , Tanrı’nın tahtına yakınlaşabilir.

Ancak böyle bir felsefi başarı tek başına yeterli değildir: Mükemmel olmak için, insan Tanrı ile bir olmada daha yüksek bir aşamaya geçmelidir. Maimonides, Yeremyah 9:23-4’yen alıntı yaparak şöyle açıklar:

Bilge kişi bilgeliğiyle, güçlü olan gücüyle, zengin olan zenginliğiyle övünmesin. Ama Beni anlayan ve bilen, bununla övünsün...Çünkü Ben , sadık sevgi besleyen, adil olan ve dünyada bilgeliği uygulayan Tanrı’yım. , der Tanrı.

Tanrı nasıl merhametli ve bilgeyse, mükemmel olmayı hedefleyen kişi de , Tanrı’nın eylemlerinden günlük hayatında ilham almalıdır. Burada Aristotelesçi akıl düşüncesi ile Yahudiliğin ahlak düşüncesi sentezlenir. Yahudi inancının böyle felsefi biçimde sunuluşu hem Yahudi yazarları etkilemiş, hem de Albertus Magnus ve Thomas Aquinas gibi ortaçağ Hıristiyan alimleri de etkilemiştir.

1204’te ölümünden sonra Maimonides’in yazıları – diğer ortaçağ Yahudi filozofların eserleri ile birlikte- güney Fransa’da yaşayan Yahudiler tarafından İbranice’ye çevrilir. Bu faaliyetin sonucunda , İspanya ve İtalya’daki Yahudiler Maimonides’in Kılavuz’u üstüne yorumları da içeren bir dizi felsefi ve bilimsel yazılar ortaya koyar. Maimonides yasal bir otorite olarak kabul edilse de bazı Yahudi alimler onun görüşlerinden rahatsız olurlar. Özellikle, fiziki yeniden dirilişe inanmıyor gözükmesi, vahiy, İlahi Kudret ve ölümsüzlüğün akılsal başarıya bağlı olduğunu savunması , ilahi soyutluğu Yahudi inancının temeli olarak ele alması ve Tanrı bilgisinin Aristotelesçi bilgiye dayalı olduğunu hissetmesi onları rahatsız eder.

Bu alimler için Maimonides’in teolojisi Yahudilik ve rabinik öğreti için bir tehdittir. 1230’da Maimonides’in felsefi sistemine karşı çıkanlardan bazıları hem Kılavuz’un hem de Maimonides’in yasa kitabı Mişne Tora’nın felsefi bölümlerini çalışmayı engellemeye çalışır. Maimonides taraftarları ile karşıtları arasındaki acı çatışma , Fransa’daki Dominik engizisyonunun Maimonides’in yazılarını yakmasıyla sona erer. Her iki taraf da böyle bir olay karşısında şaşkına döner. Ancak Maimonides’e karşıtlık yüzyılın sonuna kadar sürer. 1300’de Maimonides karşıtları yirmi beş yaşından önce Yunan felsefi çalışılmasını yasaklar ama bu kural 1306’da bir çok Yahudi Fransa’dan kovulunca kalkar.



Referanslar

Encyclopedia Judaica, Jerusalem, 1971

Maimonides’in Önemli Eserleri:

Moses Maimonides, Mişne Tora: The Book of Knowledge ( çeviri M.Hyamson), Jerusalem, 1962

Moses Maimonides, The Guide of the Perplexed ( Çeviri S. Pines), Chicago, 1963

Moses Maimonides, Rambam: Readings in the Philoshopy of Moses Maimonides (Çeviri E.Goodman), New York 1976