Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Nurulah Genc  (Okunma sayısı 8220 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 20, 2009, 01:04:08 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662





Nurullah Genç (d. 9 Eylül 1960, Horasan, Erzurum) Türk şair, akademisyen. 1990 Türkiye Diyanet Vakfı N'at-ı Şerif Büyük Ödülü Sahibi (Yağmur Şiiri ile).

1983 Yılında Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede Yüksek Lisansını tamamladı. Yine aynı üniversiteden Doktor, Doçent ve Profesör unvanlarını aldı. Şu anda Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde Öğretim Görevlisidir.




Mart 20, 2009, 01:06:04 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Yağmur
Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat

Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim

Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından

Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

Saatlerin ardında hep kendimi aradim
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin

Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü

Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

Nefsinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
 

Nurullah Genç
 



Mart 20, 2009, 01:08:11 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Aşk Ölümcül Bir Hülyadır


Hülya tatlı bir andır
Süzülür dibine selvi ağaçlarının
Zambakların, sevda çimenlerinin.
Dağlarda duman duman tütüyor sıla
Sıla da garibin omuzlarına
Güvercin gibi konan
Sadağında mumçiçeği serzeniş
Mızrakları cazibesiyle kıran
Saçları darmadağın
Bitişik bir hicrandır.
Ne fettan sarayların
Bitişik cilvekar yalnızlığı
Ne de bezirganları küçümseyen sultandır.
Gezinir içimizde hülya tatlı bir andır.
Ne gün başımı alıp gitsen karanlıklara
Çıkıyor bir köşeden karşıma kelebekler
Onlar da bir derbeder gibi mahrum öteden
Onlar da tanyerine bakıp hülyayı bekler.
Beyhude hekimlerin ülkesinde bir şehir
Çıkmaz sokaklarını düşlerimize açan
Bir sahura yıldızı gibi göklerde uçan
Köpüksüz anıların sihriyle akan nehir
Varlığı bestenigar, yokluğun deniz gibi
Gönül,safkan bir vefa atlasında şahlanır.
Asil fırtınalarda kaybolan bir iz gibi
Çölde aşk suretinde bir ahu peydahlanır.
Kum,yaldızlı giysiler içinde meşhur güzel
Ay öper eğilerek çölün yanaklarını
Ufukların delisi, soluk bir deniz gibi
Bir sayeban altında yürür hazinesine
Kah takılır uzaktan bir belanın sesine
Kah yüzü yıldızlara benzeyen bir rüyadır.
Bin tepede bayrağı dalgalanır Leyla'nın
Oysa aşk,karanlıkta ölümcül bir hülyadır.
 

Nurullah Genç


Mart 20, 2009, 01:10:08 öö
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Adın Senin
Saçlarına can veren yıldızlar nerde gülüm
Hangi ferman dokundu bakışlarına senin
Belki sahrada değil, şimdi göklerde gülüm
Taşıyor bulutları gözlerinde, nazenin

Senin her kirpiğinde bir dervişin ahı var
Muhteris aynaların eskidiği yerdesin
Yüzünde en çaresiz devlerin günahı var
Zamanı sonsuzluğa bağlayan mahşerdesin

Divan-ı harbe giden yiğitlerin ardında
Kanayan kitaplara gül götüren yağmurum
Hüznü bir tabut gibi buluyorum derdinde
Senin toprağın için çırpınıp ağlıyorum

Memnû bir zerrin kadar edâlı ve soylusun
Gamzelerinde nazlı kıvılcımlar gizlenir
Bağbozumunda bile yediveren boylusun
Gün olur ki, kalbinde gözlerim filizlenir

Bu sevda dayanılmaz bir ağıttır zülfünde
Rüzgarın her bûsesi içimde kurşun olur
Yıldız kayar, ay susar geceye güldüğünde
Dağda çiğdem solarken çölde ceylan vurulur

Ben bu yol ayrımında sensiz olsam ne çıkar
Kahra göçen kuşların kanatlarında kaldın
Ölümün gözyaşları bir gün hicranı yıkar
Tarihe bir sır gibi düşer senin de adın
 

Nurullah Genç


Mart 20, 2009, 01:11:45 öö
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Ankara’ya Vardığımda Bembeyaz


Heyecan ki, bitimsiz bir fırtınaydı o gün
Sarsılıyordu zaman, ufuklar ve kardelen
Bir bekleyen var beni karanlığın kalbinde
Gidiyorum; yıldızlar mütebessim, ay derin
Efsaneler yurdunun has bahçesine sessiz
Gidiyorum; aynalar unutsun mevsimleri
Gökkuşağı olmalı gökyüzünde gözlerin

Yollar nasıl da mağrur, kıvrım kıvrım mutluluk
Her şey kayıp gidiyor altından ellerimin
Bir bekleyen var beni uzakta ve çaresiz
Dağlara bakıyorum: Duman duman ayrılık
Hava biraz bulutlu, biraz dalgın ve ayaz
Ömrüm bir muammanın avuçlarında şimdi
Düşlerim, Ankara’ya vardığımda bembeyaz
 


Ankara’ya Vardığımda Bembeyaz II


Bu şehir böyle değildi eskiden
Bir buzullar denizi, gölgeler ülkesiydi
Hangi el dokundu dudaklarına
Hangi gözyaşları intizar ile
Yıkadı bu şehrin karanlığını
Ne kadar güzelmiş akşam, ikindi
Gecesi bir rüya, sabahı bayram
Bu şehirde her şey bembeyaz şimdi

O müstear şarkı
Su yüzlü dilâ
Kim bilir hangi evde, hangi sokağındadır
Belki de hanların otağındadır
Ayın pırlantası
Yıldızın hası
Gezginlerin hâlâ bulamadığı
O mahmur yürüyüş
O gök cilâsı
Kim bilir, belki de Kafdağı’ndadır

Sorsaydım bu şehrin aynalarına
Sizin de başınız döndü mü bir gün
Karardı mı gözleriniz ansızın
Uğradıysa kalbe bir bahar, bir yaz
Belki de yüzünden yayıldı onun
Ankara’ya vardığımda bembeyaz

Eskiden böyle miydi bu şehrin kuşları
Dalgaları bulur kan denizinden
Taşırlardı ıssız bahçelerine
Şimdi her birinde Leyla tutkusu
Rüzgârı alarak kanatlarına
Bakıp bakıp uçuyorlar bir yere

Rüyaları böyle miydi eskiden
Ölüm esrarengiz prangalarla gelir
Takılırdı şehrin ayaklarına
Şimdi kapılarda Züleyha çiçekleri
Pencerelerde leylâk
Ateş bile mutlu, serin mi serin
Ey ruhumun kalbi
Kalbimin ruhu
Hasret yalnızlığın duvağını açıyor
Yokuşlarda gülümsüyor gözlerin

Beyaz bir uçurtma, beyaz bir bulut
Işıldayan bir yay
Ve bir dolunay
Az kaldı dağların küçülmesine
Ey kalem onu yaz, onda beni yaz
Biliyorum; sesler susacak: Hep o
Görüntüler kaybolacak: Yalnız o
Ankara’ya vardığımda bembeyaz
 

Nurullah Genç
 


Mart 20, 2009, 01:13:34 öö
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Ankara'dan Ayrılırken Kırmızı


Ne kadar da güzelmiş akşamleyin ağlamak
Her gözyaşı damlası bir rüya çeşmesidir
Böylesine içten mi bakarmış insana gök
Bulutları karadır unutulmuş bir tenin
Toprak desen, rengârenk bir yalnızlık, bin umut
Hıçkırmak, en vefakâr çiçeğin yaprağında
Bulmakmış o efsunlu yıldızını gecenin

Kırmızı önce bahar, sonra tahtında ömrün
Saba Melikesi’nin kıskandığı bir hayal
Kızılay’da kuşların bembeyaz kanatları
Karanlık dağıtmasın diye efkârımızı
İnletir Kocatepe önünde o kırılgan
Son koşuyu bekleyen doludizgin atları
Alevdir, Ankara’dan ayrılırken kırmızı
 

Ankara’dan Ayrılırken Kırmızı II


Susuzdum; çöl kalbimin
En ağrıyan yanındaydı o akşam

Çocukluğumda ırmakların
Terk edip gittiği her yerde bana
Bir korku kalıyordu
Bir titreyiş
Bir sızı
Yeniden büründüm yer kabuğuna
Dumanlı dağlara savurdu beni
Ankara’dan ayrılırken kırmızı

Düş yangınlarımda açan çiçeğin
O dupduru, gözyaşıyla ıslanmış
Yaprakları arasına
Ömrümün en nazenin
En karanlık sırlarını bıraktım
Şimdi her birinde bir Leyla kelebeği
Alıyor ruhumu kanatlarına
Kafdağı’ndan avucuma sessizce
Bırakıyor ay bakışlı bir kızı
Kendimi arıyorum yine yollarda
Çürüyen köklerde, kırık dallarda
Sonsuz bir rüyayı getirdi bana
Ankara’dan ayrılırken kırmızı

Kendi dalgalarına
Düşman bir deniz mi yoksa gözlerim
Bu yüzden mi fırtınalar
Mutluluğun yorgun gemilerini
Batırıyor kanlı kirpiklerimde

Al beni sultanım, götür buradan
Ardımda ne izim, ne yazım kalsın
Bilmezdin; bilemezdin bir zamanlar
Kartalları öldürürken avcılar
Issız ülkesinde yalnızlığımın
Gizemli bir süreyyayı
Aradığımı çocukluğumda
Bazen mağaralar yutardı ellerimi
Bazen de kuşlar
Tutup ellerimden uçurur beni
Konarlardı sevda çınarlarına

Ankara’dan ayrılırken kırmızı
Civanperçemiydi, zülüfte candı
Kırmızının olmadığı her sokak
Her ev çaresizdi, loştu, zindandı
Pencereler kapılardan
Kapılar gökyüzünden sorardı bulutları
Kim bilir hangi yıldız
Bekliyordu güneşin bir simsiyah
Samanyolu’ndan doğacağını
Şiir ki, rüzgârdı orda, cânandı
Gecenin kalbinde yanmıştı yazı
Ah bir görseydiniz, hasret şivandı
Onsuz gönül yurdu boştu, virandı
Koparıp götürdü benden beyazı
Ankara’dan ayrılırken kırmızı
 

Nurullah Genç
 

 


Mart 20, 2009, 01:26:42 öö
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Anla Beni Sultanım

Zifiri kıtalardan geçerek geldim sana
Kan renginde bir mühür bir yanında yüzümün
Bir yanında zalimler otağından çizgiler
Aynalardaki ben’sin diye yöneldim sana

Ruhum gökte öyle bir pervanedir ki, döner
Mihverimde olanın mihverinde, riyasız
Nâmağlup bir köledir gözlerimde yanan mum
Seninle güneş olur, sensiz kalınca söner

Anla ki, bezirgânı ağlayan bu yolculuk
Kalbimi ufuklara gömdüğünde son bulur
Hükümranlık senindir bu rüya ülkesinde
Kölenin hayalinde âzatlık yok, kaçış yok

Sultanım, ister çürüt aynalarda bu teni
İster gönder üstüme bütün ordularını
Razıyım kapatsan da zindanlarına sessiz
Yetecektir, bir defa bağışlasan gölgeni

Hafızamda geçmişten ne işaret, ne bir iz
Gülleriniz altında kaldı isyan ve hüzün
Hiçbir şey olmasa da sarar beni bir ömür
Gözleriniz sultanım, sadece gözleriniz

Şu mahzun ellerime vur artık kelepçeni
Eşiğindedir başım, üzerine basıp geç
Yürüyüp git istersen koyarak bir köşede
Her yaptığın revâdır, yeter ki anla beni
 

Nurullah Genç
 
 


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
Genç yetenekler

Başlatan arteizm « 1 2 3 » Mizah

23 Yanıt
14724 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 26, 2012, 05:41:40 ös
Gönderen: ideafabricator
1 Yanıt
7787 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 26, 2012, 12:45:45 ös
Gönderen: hakan_34_06
1 Yanıt
3549 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 11, 2009, 01:01:02 öö
Gönderen: KUZEYDOĞU
16 Yanıt
16984 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 23, 2009, 04:56:39 öö
Gönderen: Waldow
3 Yanıt
15901 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 05, 2010, 10:48:32 ös
Gönderen: sistemci74
50 Yanıt
40656 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 04, 2014, 08:44:45 öö
Gönderen: asimov
17 Yanıt
14239 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 12, 2011, 12:24:09 öö
Gönderen: Lucian
15 Yanıt
8686 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 01, 2012, 12:27:20 ös
Gönderen: BULGARIA
3 Yanıt
4485 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 10, 2013, 04:20:23 ös
Gönderen: Waldow
6 Yanıt
6633 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 31, 2014, 08:37:02 ös
Gönderen: KEMAL_7