Hislerimi konuya giriş bölümünü pas geçerek ortadan başlayacağım müsadenizle.
Bilginin ve saygı nın temel sütun olduğu bir anlayışta paranın, çevrenin bu kadar çok konuşulması ve belki de daha doğrusu odak merkezi olarak alınması en net, en saf ifadeyle miğde bulandırıcı!
İstenilen üniversiteye istenilen bölüme girebilmek günümüz şartlarında 10,20 yıl öncesine göre daha kolay. Özel üniversite sayısı fazla. Fiyatları eskiye göre makul. Peki böyle bir ortam da neden Masonluk denilince akla ilk para, güç ve çevre geliyor ?!
Mikro dan makro ya yani birey den topluma gelişimi amaç edinmiş. Kökeni ve tarihi ırkçılığın ortadan kaldırılması ve sevgi,saygı anlayışını benimseyen ezoterik bir yapının bahsedildiği her ortamda ilk konuşulanın maddiyat olması acı ve ironik.
Hadi Türkiye Cumhuriyeti boyutuyla temel nedene inelim; Türkiye de Masonluğun din karşıtlığı ve ekonomik çıkar elde etmek amacıyla kurulmuş ve bunu amaç edinmiş kişilerin oluşturduğu bir çember olarak ele alınmasını kısmen doğal karşılıyorum.
Kısmen doğal karşılıyorum çünkü; Türkiye maalesef sanayi devrimini tamamlayamadı. Devrimlerin gerçekleşebilmesi için evrim sürecine ihtiyaç duyalar. Evrim hazım sürecidir. Ve bu süreç sadece sanayileşme boyutunda ele alınamaz.
Kendi iç hesaplaşmalarının yaşandığı süreçtir bu evrim süreci. Dini, milliyet, azınlıklar ve geçmiş ile yüzleşilmesi gereken bir süreci tanımlar "sanayi devriminin evrim süreci".
Aynaya baktığında kendi pozitif ve negatif taraflarını objektif olarak kabullenemeyen bir insan misali toplumlar da. Sanayi devrimi ve bu devrim için gerekli evrim sürecini yaşayamazlar ise gelişime tam layığı ile odaklanamazlar. Hep bir iç çekişme yaşarlar.
Ayrıca sanayi devrimini yaşayamayan toplumlar da dışa bağımlı ekonomileriyle kırılgan bir yapıya sahiptirler. Sanayileşmiş toplumlar da bile ekonomik krizler de ortaya çıkan aşırı fanatik akımlar -ırkçı milliyetçilik ve din merkezli fanatizm- sanayi toplumu olamamış ülkeler de ise ekonomik krizlere gerek duymadan sürekli olarak ülke içinde taraftar toplarlar.
Türkiye üreten bir toplum anlayışından çok tüketen bir devlet anlayışını tercih etti. Üretemeyen bir devlet, baba parası harcayan bir çocuğa benzer.
Hep hazıra bekler. Emek nedir bilmez. Markalaşma, innovasyon , kişisel gelişim, Ar-Ge gibi hayatta ve ayakta kalmanın temel desteklerini bilmez veya yeterince önemsemez.Bu sebeple de semere önem verir.Semerin altında ki at mı eşek mi bakmaz. Markaya odaklı yaşar. Kullanışlılık, zevk ihtiyaç ana etken değil. Ana seçim ve yaşam nedeni statüdür.
Kimi ekonomiste göre bu kapitalizmin toplum üzerinde ki yan etkilerinden bir tanesidir ki şahsen ben katılmıyorum. Bana göre bahsettiğim gibi üretemeyen bir toplum olmanın bireyler üzerinde yaratmış olduğu bir komplekstir bu.
-Ama sadece sanayileşmemiş ülkelere de has bir özellik değildir. Amerika, Avrupa gibi sanayileşmiş toplumlardan örnek vermek gerekirse, yıllarca fakir ezilmiş sınıfta yer alan kişilerin çeşitli popüler işler vasıtası ile bir anda ve yüksek miktarda paraya ulaşıp,bunu hazmedememelerini de aynı kategori de değerlendirebiliriz !....-
Doğal olarak ta birey ve kişisel gelişimin temel kriter olarak ele alındığı Masonluk anlayışı. Bahsettiğim nedenlerle bizim gibi sanayileşmemiş, markalaşmanın zorluklarını ve meyvelerini tüketememiş/kısmen tüketen bir toplumda da, paraya, güce ulaşmanın kolay yolu olarak düşünülüyor...
Sayın MASON un paylaştığı mailler ve bazı yorumlar da açıkçası kanıt olarak gözlerimizin önünde.....
Hayatının merkezine kişisel gelişimi, birey olmayı yani başkalarına muhtaç olmadan ayakta kalmayı seçmiş kişiler zaten kendi hayatlarını geçindirecek maddiyata sahip olurlar. Birey olmuş veya olgunlaşmış insanlar, eğer durumları müsait ise diğer insanlarla sahip oldukları şansı paylaşmayı bilirler. Bunun için bir yaka rozetine veya bağışlarıyla doğru orantılı madenlerden yapılma kol düğmelerine önem vermezler....
Mason olmak bir amaç olamaz, kişi için amaca ulaşan yolda bir araçtır, bir kol deyneğidir bir tamamlayıcı unsurdur.Unutulmamalıdır insan yaradılışı gereği kusurludur. Kendi kusurlarını, hatalarını görebilmeye hazır olan insan sadece gelişime ve bir amaç yolunda yürümeye hazırdır.
Örnek vererek açıklamak isterim:
İş hayatımda ben şirketleri ve kişileri 2 ye ayırırım. Bat-Man ler ve Superman ler olarak;
Bat-Man ler: Büyük oranda ailelerinden belli bir servet ile hayata başlamış kişiler ve bu kişilerin sahip oldukları şirketlerdir. Birşey yapabilmeleri için hep bir zırha, olmak isteyip te asla olamayacakları bir kişiye dönüşmek için maskelere ihtiyaç duyarlar.Başkaları ne diyecek diye yaşarlar. Risk alamazlar ve bu sebeple de müteşebbis denilen kişi değillerdir.
Superman ler: İse markalaşmış, Ar-Ge ye ciddi yatırım yapan kurumlar veya bu yatırımları merkeze almış kişilerdir. Oldukları gibi görünseler yeterlidir.Güçlüdürler, yetenekleri vardır.ama en önemlisi hazmetmişlerdir. Bu sebeple de caka satmaya gerek duymazlar. Cesurdurlar, hızlı karar alırlar.
Ezoterik açıdan aydınlama ise bahsettiğimiz, Supermen sınıfında ki insanlar için geçerli olabilir. Çünkü ezoteri de amaç içimizde ki iyiyi ve gücü ortaya çıkarmaktır. Kişiyi olmadığı, olamadığı ama özendiği bir kişiliğe sokmak değil.
Henüz kendi ayakları üzerinde henüz duramayan bir toplumda - ki çok genç bir ülkeyiz ve coğrafi yapımız, komşularımızın sorunlu yapıları da işleri fazlasıyla güçleştiriyor- Önce birey odaklı bir yapının doğru anlaşılabilmesi kanımca zor hatta imkansıza yakındır. Zaten Masonluğun tartışıldığı, konuşulduğu her ortamda konunun dönüp dolaşıp maddiyata ve çevreye getiriliyor olması da benim saptamamı doğruluyor diye düşünüyorum....
Özetle kendi kararlarını bile alırken şahsi zevk ve beğenilerini bilmeyen sokakta ki insan ne der/ ne düşünür diye yaşayan kişi birey olabilir mi ?
Kişiyi bu tarz bir ruhsal yapıya iten bit toplumdan sağlıklı bireylerin çıkma olasılığı nedir ?
Kişiler içinde yetiştikleri toplumların aynası ise. Kişiden topluma odaklı bir mühendisliğin gelişimi ne kadar verimli olabilir ?
Saygılarımla