Schopenhauer'un bu kavramlara nasıl yaklaştığına geçmeden önce, bu kavramların kendi zihinlerimizdeki oluşumlarını hatırlamaya çalışalım. Bunu da üyelerimizden gelen görüşlerden kopmamak için alıntılar halinde yapalım.
Sırayı da bozmadan Sayın zig-zag'ın yapmış olduğu yorumla başlamak istiyorum.
Seçkinliği tanımlamak için kullanabileceğim kişisel ifadem "Kaos" olur.Kaos ifadesini kullanma sebebim:Akla gelebilecek her faktör de Kaos; yüksek enerji, yüksek olasılık ve bulunduğu cevre de, bir fark yaratma güdüsünü tetikler.Yüksek enerji ihtiyacı olan ve ya barındıran her kavram, kendi için de kaos barındırır.
Posptpozitivist paradigmanın izlerini taşımaya gayret eden bu açıklamalar,bahsini ettiğimiz kavramlarla ne kadar örtüşür, buradan kestirmek zor. Ancak Sayın zig-zag kurduğu bu ilişkinin zeminini biraz daha "bilinebilir" örnek ve analojilerle anlatmaya çalışırsa, daha belirgin fikirler yürütülebiliriz diye düşünüyorum.
Sayın İNSAN ilginç bir konular demeti getirmeye hazırlanıyor.
Önerim, çalışmanın bölümlere ayrılması ve her birinin uzun tutulmamasıdır.
Bekliyoruz.
Sayın ADAM'a teşekkür ediyorum. Öneriyi dikkate alıp çalışmayı güzel bir şekilde bitirmeye çalışacağım.
Küçük bir söz edivereyim, Dünün siradani günün seçkini.
Hıtler sıradan biri iken seçkin biri oluverdi yaptıkları ile.
Yaptığımız eylemlerin neticesi değilmidir bu statü.
Seçkin veya sıradan olan şeyin zamandan bağımsız olduğunu düşünüyorum. Dünde kalan seçkinliğini sürdürebilirken, yarın doğacak olan ise sıradan, küt ve bön bir şekilde doğabilir.
Schopenhauer'u okuduktan ve onun bu kavramları nasıl kullandığına baktıktan sonra, ben Hitler için aynı şeyleri söyleyemiyorum. Hitler sıradan biriydi, sıradan bir hayat yaşadı ve sıradan bir şekilde de öldü.
Sonradan kazanılan, doğuştan gelmeyen bir seçkinlik bana da yakın geliyor. Ancak toplumda seçkin diye adlandırılan kesimin, bu avantajını dönem dönem yapılandırılmış, önceden belirlenmiş şartlardan aldığını da görmek mümkündür.
Sayın karahan bilir, eskiden Türk devletleri kurduğu meclislere farklı farklı isimler verirdi. Kimi "Kurultay" derdi, kimi "Nâzırlar Meclisi" derdi.
Avrupa Hun Devleti ise "Seçkinler Meclisi"ni kullanırdı.
Nedir "seçkin", nedir "sıradan" ?
Sözlükte " seçilmiş, ayrılmış benzerlerinden üstün olduğu için ayrılmış, mümtaz, güzide" biçiminde bir tanıma sahip.
Devamında sıradan kelimesinin anlamı ise "hiçbir özelliği ve değeri olmayan, sıra işi, bayağı, değersiz, niteliksiz" şeklinde verilmektedir.
Sayın Propulsion'un getirdiği bakış açısı hakkında konuşmak gerekirse, verilen bu tanımlarla başlamak daha doğru olur. Yukarıda kullanılan bu anlamlar, yaygın kullanılan anlamlarıdır. Ancak verilen bu sözlük aktarımlarında bazı ifadeler dikkatimi çekti. Sıradan kavrami için verilen "değersiz" ve "hiçbir özelliği olmayan" kısımları fikrimce hatalar barındırıyor. Çünkü sıradan şeylerin de kendilerine özgü birtakım özellikleri vardır. Onları sıradan yapan şey sadece başkaları gibi olması ve onlarla benzer özellikler taşımasıdır.
Tabi farklı yorumların çıkmaması için "özellik" ve "başka" kavramlarını da konumlandırmak gerekir.
Biraz daha açalım ve şöyle diyelim. Acaba bir şiir, bir eser için "sıradan bir eser" dediğimizde onun değersiz ve özelliksiz olduğuna vurgu yapmış olur muyuz ?
Yoksa "bu eserin farklı bir özelliği yok" demeye mi çalışıyoruz.
Ya da tersini düşünelim, bu eser farklı özelliker taşırsa, onun için "seçkin eser" diyebilir miyiz ?
Eğer diyemiyorsak "seçkin" dediğimiz şeyin pozisyonunu zihnimiz, özneler için belirliyor demektir.
Burada iki nokta önemli. İlki acaba sıradan ve seçkinlik arasında geçişler var mıdır?
İkincisi ise; seçkinler seçkindir ve kendi zümresi mi vardır ?
Fikrimce seçkinlik bir statü değildir. Batı dillerinden sabitleme fikri ile dilimize geçen ve sonra da hiyerarşik yapı kazanan statü, seçkinlikten uzak tutulmalıdır.
Almanca'da seçkin için kullanılan "Elite" kelimesi "kesim" olarak görülüyor, bu kelime de dilimizde farklı ölçülerde algılanıyor olabilir. Ancak kavramın böyle oluşu, geçişleri zorlaştırsa da, imkansız kılmamaktadır. Schopenhauer sıradanları "toprağa bağlı ırgatlar,köleler" olarak görür. Aslında böyle görmesi geçişin zorluğuna işaret eder. Ona raģmen ırgatların, iradelerini kullandığında bu durumdan kolay bir şekilde kurtulabileceğini de söyler. Bunu söylerken iradeye, akla vurgu yapıp seçkinleri de "deha" olarak görmeyi ihmal etmez.
Elbette geçişlerin olabileceği ihtimali, onu tamamen kontrol edilebilecek, her denemede üstesinden gelebilecek bir süreç yapmaz. Şans ve tesadüf de kişiyi hiç beklenmedik bir şekilde seçkin veya sıradan yapabilir.
Burası için de şöyle der Schopenhauer:
"Sıradan insan gibi deha da, öncelikle kendisi için vardır. Bu onun tabiatı için temel ve aslî bir özelliktir.Bundan ne kaçılabilir ne de değiştirilebilir. Onun başkaları için olan tarafı ikincil bir şey olarak şansa ve tesadüfe bağlıdır."