Pagan dünyasının,insan temelli evreninden; semavi dinlerin,dünya temelli evrenine girip çıkmaya doyamadık bir türlü.
Tam tersini kastettiniz galiba:
"Pagan dünyasının, dünya temelli evreninden, semavi dinlerin, insan temelli evrenine girip çıkmaya doyamadık bir türlü."
Yaratılışı neden bu kadar sınırlayıp, her seferinde de evrenin merkezine oturuyoruz anlamıyorum.
Bence bu sorduğunuz soru çok önemli bir soru, neden sadece "insan"ı merkeze koyarız ki? Belki de henüz kendimizden başka zeki bir tür tanımadığımız için antroposentrik düşünüyoruzdur. Buradaki hikayenin eksikliği de bu olsa gerek. Zira hikayedeki Tanrı, şimdi seni "X" galaksisinde, "Y" yıldızının yanında "Z" gezegeninde yaşayan "T" türünden bir birey olmaya yolluyorum da diyebilirdi.
Ya da bunun yerine üzerinde yaşadığımız Dünya üzerinde, sadece insandan başka bir varlık türü olarak da yollayabilirdi. Ama bunu yapmak yerine insan biçimi seçilmiş. Zekamız, etrafımızı kontrol etmeye izin veriyor diye kendimizi merkezde görüyoruz. Oysa hikayede sadece insan değil de, evrendeki tüm varlıkların gözünden bakıyor olunsaydı ve "hepsi sensin" denseydi daha ilginç olabilirdi hikaye.
Belki de varlıkların bilişsel düzeyleri burada önemli bir rol oynuyordur. "Varlık", "Bilinç sahibi varlık", "öz bilinç sahibi varlık", "zeki varlık" bunların her biri arasında fark var. Peki neler tanrısal olabilir? Ya da ne kadarı tanrısal olabilir bunu aslında bilmiyoruz , kendimize dair farkındalığımız insanın bir tür olarak tanrısal olduğu varsayımına bizi götürüyor. Peki ya bizim dışımızdaki şeyler? Diğer hayvanlar? Bitkiler, Canlı ve Cansız diğer her şey? Bunlar tanrısal mı peki? Aslında ciddi ciddi bilmiyoruz bu sorunun cevabını. Çünkü kendi dışımızda kalanı o kadar da iyi tanımıyoruz. Bu yüzden de meseleyi kendimizle sınırlı tutup insanı merkeze koymak çok kolay geliyor bize.