Tarih boyunca birçok ekol ve kuruluş niçin ekzoterik değil de ezoterik bir sistemi benimseyerek uygulamıştır?...
Üstelik bu ekol ve kuruluşların arasında amaçları bireysel olmaktan çok öte, topluma ve insanlığa yönelik amaçlar besleyenleri de olduğuna göre; hiç olmazsa bunların ezoterizmi benimsemeleri amaçları ile çelişki yaratmaz mı?
Toplumun ve insanlığın yararına ve evrimine olan bir bilgi, gerçek, ezoterik bir kuruluşun içeriğinde saklı tutulunca, evrimsel gelişme gecikmeye uğratılmış olmaz mı?
Ezoterizmin temel özelliklerini incelemeye geçmeden önce bu sorulara yanıt getirmeye çalışmamız gerek…
Hele konuyu Masonluğa, mason kuruluşlarına, masonlara getirecek olursak, bu sorun daha da ciddi bir boyut kazanır. Çünkü bu sorular her masonun zaman zaman bir haricî ile Masonluk üzerine yapabileceği söyleşisinde karşısındakinin bilgi düzeyinin yetersizliği nedeniyle karşılaşabileceği sorulardır.
Günümüzde bir mason bu tür soruların yanıtlarını verebilmeli, bilmediğini söyleyemeyeceğine göre kaçamaklara yönelmemelidir. Ancak ne yazık ki öyle olmadığını görüyoruz. (Hay Allah!... Masonlara taş mı atmış oldum acaba?)
Herhangi bir kuruluş ya da topluluğun çalışma sisteminin ezoterik oluşu, ille de amacından ileri gelmez. Amaç gizli ise, ezoterik çalışma sistemi de doğaldır. Hata böyle bir durumda ilgili kuruluş ezoterik olmaktan daha ileri gider ve bir GİZLİ ÖRGÜT kimliğine bürünür.
Ancak bu noktada bir gizli örgüt ile ezoterik örgütün farkını da çok iyi bir şekilde ortaya koymak gerekir. (Haydi bakalım, masonlara bir taş daha… Acaba masonlar bu farkı ne ölçüde biliyor? Bunu Masonluğun bir gizli örgüt olduğunu ileri sürerek saldırıda bulunanlara bir yanıt olarak veriyorlar mı?)
Ezoterik örgütün mutlaka kendine özgü bir öğretisi, bu öğretinin verilmesinde uygulanan bir sistemi vardır. Gizli bir örgütün ise bir öğretisi olabilir ama olmayabilir de. Üstelik bir gizli örgütün ezoterizmin yöntemine uygun bir tarzda çalışması da gerekmez. Ezoterik bir örgüt, varlığı ve diğer birçok nitelikleri kamuoyunda bilinen bir örgüttür. Bir gizli örgüt ise varlığını bile saklamaya özen gösterir.
Öğretiye dönelim…
Eğer söz konusu öğreti toplumları oluşturan halk tabakalarının, bir başka deyişle çoğunluğun kanıları ile çatışmıyorsa, inançlarına aykırı düşmüyorsa, dünya görüşleriyle aynı paraleldeyse, yaşam düzenleri ve anlayışlarıyla çelişmiyorsa, özetle herhangi bir yenilik ya da değişim önermiyor ve getirmiyorsa yani sıradan bir adam bu öğretiyi yadırgamıyorsa; ezoterizmin gereği yoktur.
Ne var ki genellikle ortam bunun tam tersine bir görüntü sergiler. Özellikle din ile, bilim ile, sanat ile, töre ile ilgili konularda bu böyle olagelmiştir. Sıradan bir adam, bütün bu konularda yanılgılarını gidermek ve yanlışlıklarını düzeltmek şöyle dursun, kendi doğru bildiklerini sarsacak herhangi bir şeye karşı tolerans bile gösteremez.
Hele konu “akıl” yoluyla kavranması gereken bir öğretiyse, bunun çoğunluğun inançları ya da benimseyişleriyle çatışması hiç de sürpriz değildir.
Bu olguda suçlanması gereken doğrudan doğruya toplum mu?
Hayır. Asıl suçlanması gereken, toplumu oluşturan insanları bu yöne iten birtakım egemen ve çıkarcı güçlerdir.
Bu egemen ve çıkarcı güçler, kendi egemenlikleri ve çıkarlarının sürekliliği toplumları oluşturan geniş halk kitlerinin bilgisizliğine, tutuculuğuna hatta bağnazlığına bağlı olduğu için, bu durumun böyle sürmesi için ellerinden geleni yaparlar. Dolayısıyla bu olgunun sorumlusu da onlardır.
Bilimsel ve akılcı bilgi ya da bulgularını toplumlarına ve insanlığa mal etmekte acele edenlerin hiçbirinin sonu iyi gelmemiştir. Böyle kişiler, öncelikle kendilerini koruyabilmek için gerekli önlemleri almayarak iyi niyetli ama heyecanlı atılımlarından dolayı yaşamlarını doğal süresinden çok önce yitirmişlerdir. Yaşasalar bile tutsak edilmiş, işkence altında kalmışlardır. Böylelikle toplumlarına ve insanlığa asıl verebilecek olduklarından pek azını verebilmişlerdir. Bu insanlar, gerçek değerlerini, yaşadıkları çağdan çok sonraki bir çağda kazanmışlardır. Birer dahî, yiğit, kahraman ya da öncü mertebesine yükseltilmişlerdir ama ne yazık ki çok geç!...
Dolayısıyla bilimsel ve akılcı bilgi, ortam elverişli olmadığı sürece saklı tutulmayı gerektirir. Hatta bu kadarı bile yetmez; bu konuda çalışan kişilerin birbirleriyle olan ilişki ve iletişimlerinin de örtülü tutulmasını zorunlu kılar.
Elverişli ortam oluştuğunda ise, söz konusu bilimsel ve akılcı bilginin saklı tutulmasının sürdürülmesine gerek kalmaması bir yana dursun, o kendiliğinden açılır, topluma ve insanlığa mal olur. Hiçbir ezoterik kuruluşun gücü bu olguyu engellemeye yetmez.
Bu konuda Şeyh Bedrettin şöyle demiş: «Gerçek halka söylenemez; çünkü onu anlayamayacak olanlar ya yollarını sapıtır ya da o gerçeği söyleyeni suçlarlar.»
Ezoterik sistemin uygulanmasında en başarılı örneklerden birini vermiş olan Hermetizmde şöyle bir ilke vardır:
«Gerçek, ona yaraşır olandan başka hiç kimsenin eline geçmemelidir. Onu öğrenmek isteyenlerin akıl ve buyrultularının yeterince güçlü olduğu üzerine güvence sağlanmalıdır. Akıl ve buyrultusu güçsüz olanlar, ya yolun dönülebilecek olan bir aşamasından geri döner ya da yüz yüze geldikleri gerçeğin karşısında çıldırmaktan kendilerini alıkoyamazlar. Her iki durumda da zaman ve enerji boşa harcanmış olur. Bu yolun sonuna varabilmek için her türlü tehlikeye göğüs germek, zorluklara katlanmak, ölümsüzlüğe hazırlanmak gereklidir. Öte yandan gerçeği elde edenler kötü niyetli ise, elde ettikleri gerçeği de kötüye kullanırlar. Şu halde gerçeği saklamaktan başka çıkar yol yoktur. BULMAK, BİLMEK VE SUSMAK GEREK.»
Ancak Hermetizmin işaret ettiği bu gereklilik çok katı bir şekilde uygulanacak olursa, ezoterik sistemde çalışan bir kuruluşun kendi içinde bile bilgiye ulaşmayı âdeta olanaksızlaştırıır,0 en azından güçleştirir, dolayısıyla evrimi engeller gibi bir görünüme bürünür.
Ahilerin fütüvvetnamelerinden biri bu konuya çok güzel ve olumlu bir özdeyişle açıklama getirmiş:
«Bilgiyi ehil olana vermemek, ehil olmayana vermek kadar yanlıştır.»
Bu özdeyiş, ezoterizmin işleyişine de pek uygun… Bilgi ancak asgari düzeyde yeterli anlayış ve yetenekteki kişilere, gelişme bu yolunda ilerleyebilme özelliği gösterenlere verilecek, başkalarına verilmesinden sakınılacaktır; çünkü yanlış değerlendirilmesi hatta tepkiyle karşılanması söz konusu olabilir. Fakat bu sistemde çalışmakta olan bir kuruluşa inisiye olan bir kişi de öğretinin tümüne ulaşamayabilir. Bir başka deyişle, her ezoterik kuruluşun ortak özelliklerinden biri olan “dereceler sistemi” kendiliğinden oluşur.
Bütün bunlardan sonra sanırım ezoterizmin nedensel gereğini şöyle özetleyebilirim:
ÖZGÜRLÜĞÜN KORUNMASI VE BU SURETLE EVRİMSEL DOĞRULTUDA İLERLEME.