DÜNDEN YARINA
Önceki bölümde adamlardan ve Adamlar Birliği adlı bir varsayımsal kurumdan söz eden yazar, bu kez de bu varsayımsal kuruma bir varsayımsal tarihçe oluşturmaya girişiyor. Ancak işi tarihçeyle bırakmayıp, biraz da gelecekte ne olabileceği üzerine bir tasarım yapıyor.
Dün, bir insanlık ülküsünü amaç edinerek çalışmak üzere ilk kez örgütlenen adamlar şöyle düşünüyordu:
“Dinsel inanç, türü ve kapsamı ne olursa olsun, bireye huzur ve mutluluk getirebilir. Bireyi dinsel inançlarından soğutmak ya da bunlardan tümüyle uzaklaştırmaya çalışmak hiçbir işe yaramaz. Aksine, birey belirli bir inanç sahibi olduğu ölçüde sağlam bir karakter edinebilir.”
Adamların bu bağlamdaki görüşleri şöyle sürüyordu:
“İnsanların birleştirilmelerine bakılmalı, aralarındaki dostluk ilişkileri güçlendirilmelidir. Oysa dinler, farklı inançları olan toplumları birbirlerinden uzaklaştırmakta hatta birbirleriyle çatışmalarına neden olmaktadır. Bu ise, hümanizmin gelişimini engellediği gibi, insanın evrimini sağlayacak olan bilimsel ilerlemeyi de kösteklemektedir.”
Adamlar, görüşlerini açıklarken simgeler (semboller) kullanarak görüşlerini şöyle bir anlatımla dile getiriyorlardı:
“Nasıl çağlar boyunca insanların barınması için binalar, tapınması için mabetler inşa edilmiş, böylece insanların nesnel birliğinin sağlanabilmesine katkıda bulunulmuşsa, şimdi de farklı inançları olan kimselerin bir arada ve bir çatı altında ortak amaçlar doğrultusunda birleşmelerinin sağlanmasına, aralarında tinsel birlik oluşmasına katkıda bulunulmalıdır. Tinsel birliği oluşturmak üzere bir araya gelenlerin toplandığı yer, herhangi bir din ya da inancın değil, insanlığın mabedi olur.”
Adamların günümüzde benimsediği sosyal ilkeleri gözden geçiren gençlik, bu bakımdan uygulamada hemen hemen hiçbir şey yapılmadığını belirtiyor. Bunların hemen hemen hepsinin lâfta kaldığına dikkat çekip, sadece yapılması olanaklı şeylerin ilke edinilmesini, olanaksız şeylerle uğraşılmamasını, boşuna zaman ve emek yitirilmemesini öneriyor. Yarının sahibi olacak günümüzün gençliği, içrek (ezoterik) bir dizgeden hoşlanmıyor. Bu, belki henüz bilmediği, belki iyice anlamadığı, belki önemini ve değerini henüz kavramadığı, belki bu işin içine yeterince girmediği, hatta şimdilik girmek istemediği için böyle olabilir.
Nedeni her ne olursa olsun bu olgu, gelecekteki adamların düşünsel yapısının öğelerinin çok daha belirgin olması gerektiğini gösteriyor.
İçrek yapılanma ve çalışma tarzının kaçınılmaz öğeleri olan simgeler, öz deyişler, alegorik anlatımlar hatta içerdiği öğretimin tümü, önemini yitirecek ve bunların yerini bir doktrinel yaklaşım alacak gibi görünüyor.
Bir insanlık ülküsü olarak ortaya konan “tüm insanların barış ve mutluluk içinde yaşayacakları bir dünya” gençliğe pek çekici gelmiyor. Gençlik, başka arayışların peşinde. Herhangi bir ülkünün peşinde koşan bir kurumun varlığını koruyabilmesini “gerçekçi” olmasına bağlıyor. Bir insanlık ülküsünü de bir “boş imge” ya da bir “kurgu”, en azından bir “tatlı düş” olarak görüyor.
Demek oluyor ki, gençlik yarın adam olduğunda bugünün adamlarının öngördüğü amaçları yeni baştan gözden geçirip değiştirecektir. Bu da köklü değişimler gerektirir.