Merhaba
Sayın Masor1976 parmaklarınıza sağlık, güzel bir açıklama/yorum getirmişsiniz. Kalıplara dayalı olmayan bi saygı duyuyorum bu açıklamaya, gerçekten.
Doğruluğunu yok sayamayacağımız kesin birşey varsa o da, bir bireyin hem kendisini hem de diğer insanları iyi tanıyabilmesi için, belli trajediler yaşaması gerektiğine inanıyorum.
Bu trajediler olmasa bile, basit bir örnekle şöyle açıklayayım.
Kaynak kodu kısaca yazılmış basit bir program düşünün. Bu program bir algoritmaya sahip. Başlamak ve bitmek. 2 tane alternatifi olan bu programın içersindeki koda hata vericek bir giriş yaparsanız, program döngüye girer ve beklenilen sonuçların dışında birşey yaşanır. (Tabiki bütün sonuçlar beklenen sonuçlar olamaz ama her sonucun beklentisine sahip olabilseydik kahin olurduk, bu yüzden günümüzde hackerlar vardır ve bu yüzden 100% güvenlik diye birşey YOKTUR)
Aynı şeyi insanlara uygularsak, annesini kaybeden bir annenin kızına çok daha şefkatli davranması gibi şeyler olabilir. Öyle değil mi belki de KÜRTLERİ ÖLDÜRÜN diye slogan atan birisine Güneydoğu Anadolu'da askerlik çıksa, askerlikten döndüğü zaman, hiç tanımadığınız bi kimliğe bürünecektir?
İyi insan olabilmek bakış açısına göre değişir. Daha fazla keşfeden, daha fazla değişen, her türlü kimliği reddedebilen bir birey olmak belki de imkansız gibi gelebilir. Ama gerçekleştirilmemiş bir vizyona sahipseniz, yaşamak için bir sebebiniz var demektir ve kimliğini değil, dış dünyayı yücelten bireyler bana göre "İYİ"dir. Sadece "seven" bir insan olsanız bile yeterli, sevebilmek inanılmaz bir erdemdir. Düşmanını bile sevebilmek en büyük bariyerlerden bir tanesi gelişmemiz açısından. Düşmanı sevebilmek için belli akli engelleri aşabilmek gerekir çünkü. O engelleri aşabilmek için de programınızın kaynak kodunu bozacak bir müdahale olması beklenir.
Sayın Alşah;
Sosyal darwinizm ile kastettiğim şey darwinin evrim teorisinin sosyolojiye uygulanmasıydı. Öncelikle darwinin şuna benzer bi lafı vardı onu hatırlatayım: "Türler arasında en iyi hayatta kalanlar en güçlüler veya en entellektüel olanlar değildir, değişime en müsait olanlardır".
Şimdi ortaya entel bir laf koyup ortamı terketmek gibi bir tavır sürmek istemediğim için yine açıklayayım. Yine de kendinize göre yorumlamanız her zaman daha iyi, her yorumlayışımızda daha iyi bi yorum getirme şansımız artıyor çünkü
Eğitimin amacı bu değil mi zaten? (Türkiyede değil tabi, biz ezber sistemi seviyoruz)
Varsayım yapalım. Sen, bir arkadaşın ve eşin aç kaldınız ve ölmeden önce son 1 saatinizi yaşıyorsunuz. İçinizde bir kişi son dakikalarda yaratıcılığıyla güzel bi çözüm bulursa, fakat bunu sizle paylaşırsa çözümün kaybolacağını biliyorsa napar? Durumu çözer ve hayatta kalır. Yenilik getirmek, daha iyi hayatta kalmak ve varolabilmek adına sosyal darwinizm bir bireyi diğer bireyden öne geçiren etkilerin SOSYAL TOPLUMA uygulanmasıdır.
Örneğin endüstri devriminden sonra bütün dünyada köylerde yaşayan atına binen sebze yetiştiren insanların şehre göç edip şehirli büyümeleri ve bir sonraki jenerasyonların köyün nasıl bir hayat içerdiğini hiç bilmeyecek olması ve doğadan uzaklaşmak. (varsayım)
Gizli bilginin halka açık hale getirilmesi:
Hiç bir halka değil, bütün insanlığı kastettim. Fakat eğer bu bir ülkeden başlayacaksa, Türkiye aday bir ülkedir bunun için. Yukarda da söylediğim gibi, bu sadece bir vizyon ve imkansız olduğunu düşünmek sadece zayıflıktır. Hem insan türüne karşı zayıflık, hem de kendine karşı zayıflıktır, çünkü nedeni her ne ise yeterli bir çözüm bulunamamaktadır, her ne kadar nedeni başka bireyler yüzündenmiş gibi gözükse de.
Sayın Prometheus;
Çok güzel argümanlarınız var. Fakat ne kadar ironik, masonların kardeşlik görüşünden bahsetmişsiniz. Aklımızın sınırlarından ve optimum yoldan gitmemiz gerektiğini ve tarihi söylemişsiniz.
Ben sınırlara inanmıyorum.
Sevmeyen bir insan olduğuna da inanmıyorum. Herkesin içinde aktive edilmeyi bekleyen bi sevgi vardır. Bunu ortaya çıkarabilmek için ne mason olmaya gerek var, ne de mason ilan etmeye. Uzun süredir beraber futbol oynayan iki forvetin kardeşliğindeki sevgiyi sizin bahsettiğiniz masonlar arasındaki sevgiye benzetiyorum.
O sevgiyi kişiselleştirmek, belli bi konsepte indirgemek bence biraz suç gibi. Sizi sevmeyen insanları da sevemesseniz, dünya cennet sembolizminden çok uzakta bir yer olmaya devam edecektir.
Yalnız buradan çok ilginç bir konuya geçiş var yine: Evrimsel psikolojide sevginin yeri. Gülmenin ve ağlamanın yeri ile benzetiyorum sanki biraz bunu. Bunun ortaya çıkışı, aşkın ortaya çıkışıyla benzeşir. Tamamlanma ve yükseliş hissini canlandıran, aktive eden hislerdir. En güçlülerinden biri de aşktır. Sevgi tanrısal birşeydir ve semboliktir. Nereden geldiğimize dair bir ipucudur, nerede varolduğumuza dair ipucudur, nereye döndüğümüze dair de ipucudur.
Tam olarak bahsettiğim vizyon bunlardan ortaya çıkan bir vizyondur. Kendini kimliğine kaptıran bir insan, masonluğuna kaptıran bir insan, savaş alanında en azından başka bir "mason"a sarılıyor. Keşfedemediği o üst kimliği, masonlukta keşfediyor. Ben bunu bütün insanların keşfettiği bir zamanda zaten savaş diye birşeyin varolmayacağından bahsediyorum.
Savaşlar bile koşullu sevgiden ortaya çıkar. Varolan değerleri korumak için korkan insanın sevmemeye başlaması. Belli bi ruhsal eğitim seviyesinin üzerinde olmadığı için ve aklını terbiye edemediği (Örneğin meditasyon) için sinirlenmesinden bahsediyorum. Benim bahsettiğim değer varolan bütün değerlerin ortaya çıkış noktası gibi. Kendi yaratılarımızı seviyoruz fakat bizim yaratmamızı sağlayan o başlangıcı sevebiliyor muyuz?