Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: 'Açlığı bitirmek insanlığı başlatmaktır'  (Okunma sayısı 7486 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 02, 2012, 08:10:33 ös
Yanıtla #10
  • Ziyaretçi

Sayın Tij konuyla aslında çok baglantısı var. Kürtlerin veya muhafazakarların yaşadıkları baskılarda Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir suçu yoktur. Zamanın şartları gereği hatalar yapılmak zorunda kalınmıştır. Devlet düşmanlığı ile askere kurşun sıkıp terörize olunarak bir yere varılamaz.

Ayrıca Hitler hayranı değilim. Hitler kavramı sevr coğrafyasının kaderini değiştirmiştir. Yani yerli halkın zor şartlar altında olsa da hayatta kalmasına neden olmuştur. Eğer durdurulamasaydı belki de Hitler coğrafya yerlilerini yok edecekti kim bilebilir?

Saygılarımla.
« Son Düzenleme: Kasım 02, 2012, 08:20:10 ös Gönderen: Masor1976 »


Kasım 04, 2012, 12:30:03 öö
Yanıtla #11
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1825
  • Cinsiyet: Bay

      Adaletsizliğe, insan hakları ihlallerine, cezaevlerinin olumsuz koşullarına vs. her türlü hukuksuzluk ve insanlık dışı uygulamalara şiddetle karşı olduğumu peşinen belirtmek isterim. Yanlız gerek bu sitede, gerek görsel ve gerekse yazılı medyada çok uzun zamandır insanlar kategorize edilerek toplumumuz  içinde kamplaşmalar ve ötekileştirmeler yaşanmaktadır. Bakınız; Kürt ayrımcılığı da bunlardan biridir. Daha önce bu konuda epey uzun sayılacak yazılar yazarak bazı bilimsel gerçekleri anlatmaya çalıştım ama görüyorum ki pek başarılı olamamışım. Şimdi bir kere  daha kısaca şunu anlatma ihtiyacı hissettim.
      Ülkemizin en büyük sorunu olan şu Kürt meselesine kısaca değinmek istiyorum. Gerek izlediğim tv programlarında ve gerekse yazılı medyada sözde Kürt milliyetçiliği adına görüşlerini açıklayanlar, Kürt'lüğü tanımlarken " karda yürürken kart-kurt sesleri çıkardıkları için kendilerine kürt denildiği" gibi hiç bir bilimselliği olmayan komik ifadeler kullanarak topluma yanlış bilgiler vermektedirler. Oysa ; dünyanın neresinde olursa olsun karda yürüyen insanların çıkardıkları sesler  karın yoğunluğu ve kalınlığına göre hep aynıdır. Yani herkes kart-kurt diye sesler çıkarır. Pekiyi neden dünyanın diğer yerlerindeki insanlara Kürt denmez ? Çünkü saçmalıktan başka bir ifade değildir de ondan.
       Gelelim işin biraz bilimsel yanına ; Bakınız, Minorsky'e göre Kürtler hint-avrupa soyundan ve İranidir. M.ö. VII.yy.da Rumiye gölü güneyinden Bohtan'a göç ettiler. Dilleri üstünde asya etkileri vardır.
        Marr'a göre Kürtler otokton bir topluluktur. Kartveli (yani Gürcülerle) aynı soydan gelirler. Bilinmeyen sebeblerle birbirlerinden uzak kaldılarAsıl dillerini (bu dilin ne olduğunu söylememektedir) bırakıp Farsçaya yakın bir dil kabul ettiler.
        Bunların dışında en kuvvetli görüş ise Yenisey havalisinde bulunan Türkler'e ait "Orhun Abidelerinde " Altı Oğuzlar ile Kürt adlı bir ilhanlığın bulunduğudur. Burada tarihe "Elegeş" yazıtları olarak geçen yazılarda, Batıdan Türklerle komşu olan Kürtlerin dillerinin Öz Türkçe  ve yazılarının da Göktürklerinkinden daha eski Yenisey-Orhun yazısı olduğu belirtilmektedir. Ve burada yer alan yazıtta; ( Ben kürt elinin hanı Alp Urungu, altınlı okumu bağladım belde, ülkem devletin. Otuzdokuz yaşında öldüm. Hanım ilime  ne çare doymadım. Hanım ilim ne çare ayrıldı) diye devam eder.
       Gerek bilimsel ve gerekse tarihsel olarak Kürtler öz be öz Türktürler.
       Ne yazık ki,  tarih bıyunca hep sancılı olmuş bu coğrafyada, özellikle ülkemiz üzerinde sinsi emeller besleyen bazı devletler her fırsatta bizleri bir birimize düşürmek için olmayacak uydurmalarla, toplumumuzun enerjisini sabote etmeye çalışmışlardır.Bu gün de oynanan oyun aynıdır.
       Kürtlerin sanki ayrı bir ulusmuş gibi anlatılmasının doğru olmadığını bir kez daha belirtmek için konuya kısaca değindim. Alan alır, almak istemeyen için maalesef yapacak bir şeyim yok.
      Saygılar-sevgiler. 
"Vur ama dinle beni"


Kasım 04, 2012, 02:30:03 öö
Yanıtla #12
  • Ziyaretçi

Sayın Alşah güzel tespitler yapmış.

Şunu kabul etmemiz gerekir ki İngilizler çok zekiymişler. Zeka ve acımasızlık birleşince iz bırakmayan masum görünen bir seri katile dönüşmüşler. Ellerine geçen her ülke yerlilerinin geleceğini öldürmeleri nedeniyle onları seri katile benzetebiliriz.

Seri katiller genelde benzer şablonları kullanırlar. Bir olayın o katilin eseri olduğunu anlamak o nedenle zor olmaz.

Osmanlının son yıllarında Ermeni milliyetçilerinden oluşturdukları terör örgütü ile osmanlı halkı savaşta iken müslüman köylerinde katliamlar yaptırılıyor. Bunun üzerine olaylarla en ufak alakası olmayan  masum ermeni aileler  tehcir kanunu ile sürgüne yollanıyor. Binlercesi yollarda soğuktan donarak ve salgın hastalıklara kapılarak telef oluyor. Bu şekilde güneydoğu ve doğu coğrafyasını Ermenilerin boşaltmasıyla yavaş yavaş insandan arındırıyorlar. Ayrıca Ermeniler ekonomik anlamda zengin oldukları için avrupaya rusyaya vb. göçebilen ermenilerin maddi olanaklarını kendilerine çekebiliyorlar, hem de çok sıkı dost olan Ermeni ve müslüman kesimi birbirine düşman edebiliyorlar.

Şablon benziyor. Kürtler milli ve dini asimilasyona maruz bırakılarak diktaya maruz kalıyorlar. Pkk adında bir terör örgütü kuruluyor ve bu baskılara karşı Kürt halkı ayaklanmış gibi bir izlenim bırakılarak terörize edilmiş beyni yıkanmış insanlara binlerce asker ve sivil öldürülerek katliamlar yaptırılıyor. Devlet bu coğrafyadaki ohal vb. bahanesiyle Kürtlerin köylerini boşalttırıyor. Şablonun benzer tarafı çok. Ermenilere yapıldığı gibi Kürt halkının kalbinde Türk devletine ve milletine karşı bir intikam arzusu ve kin yaratılma çabasına giriliyor.

Muhafazakar kesim de benzer asimilasyon ve basklara maruz bırakılıyor. Ezan türkçeleştiriliyor, arapçaya tahammül edemeyen devlet duvarda asılı besmeleye bile rıza gösteremiyor, köylerde insanlar Kuranları samanlıkta saklıyorlar, yüzbinlerce muhafazakar insan dini değerlere değer verdiğinden ötürü zindanlarda çürütülerek öldürülüyor. Muhafazakarlığın simgesi olan başörtüsü ile muhafazakar kadının eğitim almasına  ve kamu personeli olmasına izin verilmiyor vb.

Eğer dikkat edilirse sevr ile bölünmüş ülkelerin hepsinde benzer şablonlar vardır. Terör örgütleri, mafyalaşma, yozlaşmış ve diktatörleşmiş devlet kurumları vb..

Benzer şablonlar Afrikadaki ingiliz sömürgelerinde de vardır.

Fakat kamuoyunda hiç kimse ingilizleri eleştirmez bu coğrafya ile ticari ilişkiler kuran yeni efendi  Amerika kötüdür.  Benim merak ettiğim eski efendi İngiltere'yi Hitler frenleyemeseydi o gazla sevr coğrafyasında neler planlıyordu ve neler yapacak idi.? Bazı düşünürlerin iddiası gibi Libyada linç edilerek öldürülen Amerikalı konsolos, ingiliz istihbaratının "Beni bu coğrafyadan silebileceğini mi sandın" mesajı mıydı. Yani ingilizler hala sahnede midir?

Sahnede olsun olmasın ingiliz zekası karşısında şapka çıkartıyorum.

Saygılarımla.
« Son Düzenleme: Kasım 04, 2012, 02:48:38 öö Gönderen: Masor1976 »


Kasım 05, 2012, 08:18:13 ös
Yanıtla #13
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Hernekadar burda konumuz direkt Kürtler degisede ben arkadaslara forumumuzdaki bir sayfanin linkini vereyim Kürtleri ordan okusunlar.

http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php/topic,14509.60.html


Sayin Alsah"inda "tespitler"i sanirim su linkten toparlama.

http://alisahin37.blogcu.com/turk-kurt-ayni-kokten-mi-nurer-ugurlu/92203

Gerisi icin diyorumki , irkcilik ve fasizim insanoglunun varettigi en igrenc duygular ve olgulardir.


Kasım 05, 2012, 11:18:02 ös
Yanıtla #14
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1825
  • Cinsiyet: Bay

     sayın Tij, şahsen linglere girmesini pek bilmediğim gibi, bu güne kadar hiç bir yazımı her hangi bir lingten alarak yazmış değilim. Yanlız  Ali Şahin olarak gösterdiğiniz lingi açıp inceledim. Evet, benim anlatılarımı teyit eden ve hatta bazı bölümleri hemen hemen aynı olan anlatılar var. Ben yıllardır bu ve buna benzer konularda amatörce  araştırmalar yapmasını ve özellikle belgelere dayalı kaynakları içeren kitapları ve referans olarak gösterilebilecek ansiklobedileri okumasını seven biriyim.  Sanırım sayın Şahin de benim incelediğim kaynaklardan esinlanerek o yazıyı yazmış. Sayın Şahin'in yazısı benim edindiğim bilgilerin tarihinden  yaklaşık 20 yıl kadar sonra. Ama yinede kısada olsa anlatmaya çalıştığım bir konunun bir araştırmacı tarafından teyit edilmesi doğrusu hoşuma gitti.
       Fazla uzatmak istemiyorum, ancak en azından bu sitedeki üyeler tarafından da olsa doğru bilginin paylaşılmasına yani, Kürtlerin Türklerden ayrı bir ırkmış gibi gösterilmesine, uydurma hikayelerle (kart-kurt, cart-curt gibi masallara )itibar edilmemesi gerektiğinin bilinmesine katkıda bulunabilmişsem mutlu olurum.
       Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Kasım 06, 2012, 02:30:49 ös
Yanıtla #15
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Açlık Grevi: İrlanda Deneyimi

Bana "Bobby Sands hakkında öğrendiğin en önemli şey nedir?" diye sorulduğunda, cevabım oldukça basit: Onun açlık grevinde nasıl öldüğü değil; nasıl yaşadığıdır.


Denis O'HEARN



New york - BİA Haber Merkezi

 05 Kasım 2012, Pazartesi









Bobby Sands de dahil olmak üzere 10 kişinin öldüğü 1980/1981 açlık grevleri, siyasi bir silah olarak açlık grevlerinin en meşhur kullanım örneğidir. Ancak açlık grevlerinin İrlanda siyasi kültüründe çok eski bir tarihi vardır.
 
Eski Kelt'lerde kişinin kendisine haksızlık yapan zenginin kapısının eşiğinde kendini aç bıraktığı, Troscadh ya da Cealachan adı verilen bir açlık grevi biçiminin uygulandığı söylenir. Bazı tarihçiler bunun bir ölüm orucu olduğunu; adaletin de kapı eşiğinde birinin ölmesine izin vermenin utancıyla gerçekleştirildiğini söyler. Diğerleri bunun ölmek için yapılmadığını, sembolik bir eylem olduğunu, asıl amacının suçluyu kamusal olarak utandırma olduğunu söyler. Her halükarda, bu protestonun iki biçimi de modern İrlanda'da siyasi bir silah olarak oldukça düzenli bir biçimde kullanılmıştır.
 
Britanya sömürgeciliğine karşı İrlandalıların direnişinin tarihi, açlık grevinde ölen kahramanlarla doludur. En çok tanınanlardan biri Dublin'deki Mountjoy Hapishanesi'nde Britanya tarafından zorla beslendikten sonra ölen, 1916'daki "Paskalya Ayaklanması" gazisi Thomas Ashe'dir.
 
1920'de, Cork belediye başkanı Terence MacSwiney'in de aralarında bulunduğu üç erkek, İngiltere'nin Brixton Hapishanesindeki açlık grevinde öldüler.
 
1921'de İrlanda'nın parçalanmasının ardından kurulan yeni "Özgür İrlanda Devleti" tarafından hapse konulmalarını protesto etmek için yaklaşık 8 bin IRA tutsağının 1923'ün Ekim ayında girdiği açlık grevi sırasında iki kişi öldü.
 
1940'larda İrlanda hükümetine karşı yaptıkları açlık grevi sırasında üç erkek hayatını yitirdi.

1970'lerde IRA'nın kurulmasının ardından, açlık grevleri tekrar yaygınlaştı. IRA'lı Michael Gaughan 1974 yılında bir Britanya hapishanesinde zorla beslendikten sonra öldü. Ve 1976'da Frank Stagg yaptığı 62 günlük açlık grevinin ardından öldü.
 
Her ne kadar pek çok açlık grevcisi eylemlerine kimsenin ölmemesi gibi bir niyet olmadan başlamış olsalar da, Türkiye'dekinden farklı olarak İrlandalılar "açlık grevi" ve "ölüm orucu" arasında bir ayrım yapmazlar.
 
1972'de IRA'lı tutsaklar kimsenin ölmediği bir açlık grevinde başarılı bir biçimde siyasi tutuklu statüsü kazandılar. Daha sonra yatakhane şeklindeki barakalarda yaşadıkları ve (gerilla eğitimini de kapsayan) eğitimlerini, (el işi üretim kooperatifini de içeren) işlerini, boş zaman faaliyetlerini, kaçıp savaşa yeniden katılma girişimlerini de kendilerinin organize ettiği Long Kesh hapishane kampına taşındılar. Tutsaklar, kendi göreli özgürlüklerini Britanya'nın İrlanda işgaline karşı mücadeleleriyle ilgili kolektif ve bireysel bilinci artırmak için kullandılar. Che Guevara gibi uluslararası devrimcileri, James Connolly gibi İrlandalı sosyalistleri okudular. Bu, IRA'nın silahlı mücadelenin bir parçası olarak toplumsal siyasete daha çok önem veren, daha az hiyerarşik ve daha katılımcı bir yapıyı içerecek şekilde yeniden kurulması için temel sağlıyordu.
 
IRA hapishanede kendi örgütlenmesini yeniden inşa ettikçe, Britanya hükümeti de stratejisini değiştirdi. Bu yeni stratejinin temel sacayağı genç Katolik erkeklerin yaygın tutuklanmasını, işkence altında ağır sorgulamaları ve genellikle sadece sorgu altında alınan sözlü ya da yazılı ifadelere dayanılarak tek bir hakimin suçluyu ilan ettiği jürisiz mahkemleri kapsayan bir dizi güvenlik operasyonuydu. Bu sürecin sonunda yeni bir hapishane yapısı ortaya çıktı.
 
Mart 1976 sonrasında yaptıkları eylemlerden dolayı suçlu bulunan tüm tutsakların siyasi statüsü geri alındı ve bunlar Long Kesh hapishanesinin yeni inşa edilen "H-Blokları"nda hücre hapsine çarptırıldılar. Daha sonra Güney Afrika'daki Robben Adası'nda da kopya edilen bu sistemde, her iki kanadında 25 hücrenin ve orta çizgisinde de idari alanın olduğu, "H" şeklindeki sekiz tane hücre bloğu bulunur.
 
2000 yılında Türkiye'de gerçekleşen "Hayata Dönüş" operasyonu ve tutsakların F-tipi hapishanelere şiddet yoluyla yerleştirilmesi gibi, İrlanda'daki bu yeni hücre tipi hapishane yapısı kaçınılmaz olarak, içlerinde Bobby Sands'in de bulunduğu on kişinin ölümüne sebep olan yoğun bir açlık grevine yol açmıştı.
 
2000-2006 yıllar arasında Türkiye'de gerçekleşen açlık grevine ilişkin benzerlik bu noktada yitiyor. IRA tutsakları derhal açlık grevine başvurmak yerine, hücre hapsine karşı beş yıl boyunca süren amansız bir mücadele vermişlerdir. İçinde bulundukları hapis koşulları korkunçtu: herhangi bir IRA tutsağı suçluluğunu meşrulaştıracak hapishane üniformasını giymeyi reddettiğinde; hiçbir giyecek, kalem, kağıt, radyo ya da  (İncil ve başka dini metinler haricinde) okuyacak materyal verilmeden küçük bir hücreye atılıyordu. Hücrelerde yatak, masa ve dolaplar gibi temel eşyalar dışında bir şey bulunmuyordu.
 
Tutsaklara yasak olmayan bireysel eşyalar sabun, diş macunu, diş fırçası, tarak ve aylık dört ufak paket tuvalet kağıdından ibaretti. Hiç kıyafetleri olmadığı için tutsaklar battaniyelere sarınıyorlardı ve bu yüzden "battaniye adamlar" diye anılır olmuşlardı. Bu tutsaklar beş yıl boyunca haftanın her günü 24 saat süresince kapalı tutulmuşlardı.
 
Hücrelerinden yalnızca Pazar günleri blok kafeteryasındaki dini törenlere katılmak ve ayda bir kez yarım saatliğine arkadaşları veya aileleri ile görüşmek üzere ayrılabiliyorlardı.
 
Bu kısıtlı koşullarda inanılması güç olan gerçekleşti; tutsaklar rejime karşı birkaç yıl sürecek olan toplu direnişi başlattı.  Otoriteler her protesto eylemine dehşet verici yeni cezalandırmalar ve mahrumiyetlerle cevap verdi. Gardiyanlar tutsakların duşa girmelerine izin vermemeye başladılar; tutsakların dışkı kovalarını, ağızlarına kadar dolu olmalarına rağmen, boşaltmayı reddettiler. Köpükten yapılma döşekleri haricinde, tutsakların tüm eşyalarına el koydular. Tutsakların ellerine geçen tek şey ayda bir kez ailelerinden edinebildikleri ufak paket tuvalet kağıtlarıydı.
 
Tutsaklar biriken idrarı hücre kapılarının altından atmaya çalıştığında gardiyanlar bunu hücrelerine geri süpürüyor ve bu da köpük döşeklerinin idrarla sırsıklam olmasına neden oluyordu. Dışkılarını pencereden dışarı attıklarında ise, gardiyanlar bunları hücrelerine geri atıyordu. Nihayetinde, tutsaklar duvarları dışkılarıyla sıvanmış, köşelerine yemek artıkları yığılmış hücrelerinde çırçıplak yatmaya zorlandılar.
 
Her yeni ceza şaşırtıcı bir şekilde tutsakları daha da güçlü kılmıştı. Her ay tanıdıklarının ziyaretlerine gittiklerinde tütün, tükenmez kalem yedekleri, sigara kağıtları (üzerine yazmak için), eğitim materyalleri (sigara kağıtları üzerine yazılmış küçük yazılar) ve plastik ambalaj (tutsağın vücudunda sakladığı herşeyi vücut sıvılarından korumak için) gibi küçük şeyleri kaçak yollarla elde edebilmişlerdi. Bu kaçakçılık eylemleri sonucunda, tutsaklar dışarıdaki hareketle de temas halinde kalabilmişlerdi. Dışarıya sızdırdıkları hapishane koşullarına ilişkin bilgiler halkın destek hareketinin ana dayanağı olmuştu.
 
En mühimi ise, IRA destekçilerine ya da onların siyasi partisi Sinn Fein üzerindeki yasaklara rağmen, tutsaklar beş yıllık bu süreçte İrlanda'daki herkesin H-Bloklarında ne olup bittiğini bilmesini sağlayan bir kamuoyu hareketi oluşturabilmişti.  Her tutsağın sigara kağıtları üzerine günde birkaç tane mektup yazdığı ve bunların dışarı sızdırılıp dünya çapındaki etkili isimlere ulaştırıldığı bir "propaganda fabrikası" inşa etmişlerdi. Bobby Sands, tutsakları destekleyen kitlesel bir kamuoyu hareketinin taslağını çizen bir mesaj dışarı sızdırmış ve şöyle yazmıştı:
 
"İnsanlara ulaşma fikrinin amacı onlara basit bir mesajı iletmektir. Herkese gönderdiğimiz  mesaj basitçe şöyle olabilir: "H-Blokları Parçala"...**
 
Bu mesajın herkese ulaşmasını; unutulmasının herkes için imkansız hale gelmesini; kim ve nerede olursa olsunlar, bunu görmelerini, duymalarını istiyoruz.  H-Blok'a ilişkin materyaller, insanların duygularını harekete geçirmeye, onları tetiklemeye ve ayaklandırmaya yardımcı olacaktır."
 
Sands'in önerisine göre hareket kapsamında "milyonlarca afiş" asılacak, sloganları "H-Blokları Parçala" olacak ve bu, İrlanda'daki hatta İngiltere'deki tüm duvar, köprü, otoban ve kamu binalarına yazılacaktı. Ayrıca, "Babamın H-Blok'ta Ölmesine Göz Yumma" yazılı tişörtler giyen ya da görseller taşıyan çocukların resimleri halka gösterilecekti.
 
Bunlar gerçekleşti. İngiltere ve İrlanda'da medyanın kör edilmesine karşın, IRA tutsaklarının mesajları kısa süre içinde herkesçe bilinir oldu. Gittikleri her yerde, hatta harcadıkları paralarda bile bu gerçekle karşılaştılar (insanlar paralarının üzerine harcamadan önce "H-Blok" yazmışlardı). Sonrasındaysa mesaj, Kuzey Amerika, İngiltere ve Avustralya'daki kalabalık İrlandalı göçmen toplulukları arasında yayıldı.

Altı yılımı Bobby Sands'in biyografisi üzerine yaptığım araştırmayla geçirdim. Bana "Bobby Sands hakkında öğrendiğin en önemli şey nedir?" diye sorulduğunda, cevabım oldukça basit.  Bobby Sands'e ilişkin en önemli şey açlık grevinde nasıl öldüğü değil; nasıl yaşadığıdır.  Eylem gücüyle, H-Blok içerisinde dünyanın duyarsız kalamayacağı bir hareket ve topluluk inşa edebilmiş olmasıdır.
 
Böylece İrlandalı tutsaklar, 1980 yılının sonlarına doğru başlayan korkunç süreçte ucu ölüme varabilecek açlık grevine başlamış oldular. İlk açlık grevi, Aralık 1980'de örgütün o alandaki yöneticilerinden birinin, ölmek üzere olan açlık grevi eylemcisi tutsağa yemek verilmesi için hapishane yetkililerine çağrıda bulunmasıyla başarısızlıkla sonlanmıştı. Mart 1981'de Bobby Sands'in açlık grevine başladığı zamanlarda, açlık grevinde olan tutsaklar ölümle yüz yüze olduklarının bilincindeydi.
 
Hiçbir tutsağa greve katılmaları konusunda baskıda bulunulmadı. Tam aksine, IRA'nın Birlik Komutanı açlık grevinde gönüllü olarak yer alan tüm erkek ve kadınlara grevden çekilmeleri çağrısında bulunan bir mektup gönderdi.
 
Mektupta, açlık grevine başlanıldığı takdirde ölümün en olası sonuç olduğu yazılıydı. Eylemcilerin kendilerinden emin olmaları gerektiği, aksi halde "son anda vazgeçmeleri" durumunda açlık grevindeki diğer tutsaklar için telafisi mümkün olmayan zararların ortaya çıkacağı belirtildi. Mektupta, isimlerinin silinmesini isteyenlerin utanç duymalarının yersiz olduğu, açlık grevinin bütünüyle gönüllü bir eylem olduğu ifade edildi. Bir kez başladığında, gerekli olması halinde, ölüme uzanan bu süreçte yer alabilip alamayacağından her tutsağın emin olması gerekmekteydi.
 
Bobby Sands öncülüğündeki açlık grevinde on tutsak yaşamını yitirdi. Çok aşikar bir ahlaki zafer kazandılar. Dünya medyası etkin bir biçimde arkalarında durdu. The New York Times, ölümünden önce İngiltere Parlamentosu'na üye seçilen Bobby Sands'in "gözü pek İngiltere Başbakanı'nın hakkından geldiğini" yazdı. Ulusal Parlamentolar açlık grevindeki tutsakları, susma eylemleri yaparak ve deklarasyonlar yayınlayarak onurlandırdılar. İlerleyen zamanlarda Zapatista hareketini oluşturan Meksika-Chiapas'taki siyasi tutsaklar, 1981 yazında İrlanda'daki durumu örnek alarak açlık grevine başladılar. Güney Afrika'daki ANC tutsakları ve Nelson Mandela da benzer girişimlerde bulundular. Tüm bunlar, onlarca İrlandalı tutsağın başlattığı ve on insanın hayatını yitirdiği açlık grevi sebebiyle gerçekleşti. Önemli bir diğer neden ise, hareketin temsilcilerine yönelik saldırganca yasaklamalara rağmen, battaniye adamların ve onların dışarıdaki destekçilerinin beş yıl boyunca sürdürdükleri mücadele idi.
 
Açlık grevi sona erdiğinde İrlandalı tutsaklar siyasi statülerine tekrardan kavuşabildiler. Vakit kaybetmeden H-bloklardaki hapishane alanları üzerinde denetim edinip bunları kolektif hatlarda yönettiler. Hapishaneden çıktıktan sonra birçok tutsak, siyasetlerini kendi topluluklarına taşıyıp alternatif İrlanda okulları, konut projeleri, kooperatifler, geliştirme teşkilatları, sanat grupları ve benzerlerine hayat verdiler, bunlara katılımda bulundular.
 
Açlık grevindeki İrlandalı tutsaklar dünya genelinde hafızalara kazındılar. Tahran'daki İngiliz Büyükelçiliği önündeki cadde hala "Bobby Sands Caddesi"dir. Türkiye'deki tutsaklar da 2000 ve 2006 yılları arasında tüyler ürpertici bir ölüm orucu süreci yaşamışlardı. Görüştüğüm tutsaklar, eylemleri için "Boby Sands" kod adını kullandıklarını anlatmaktaydı.
 
Birleşik Devletler'in Ohio eyaletinde 2011 yılında,  ölüm cezasına çarptırılmış üç tutsak yaklaşık yirmi yıldır istisnasız tecrit halinde tutulmaktaydı. Bobby Sands'i ve açlık grevi yapan İrlandalı tutsakları öğrendiklerinde,  sevdikleriyle güvenlik camı arkasında görüşmek yerine temasın mümkün olduğu ziyaret haklarını edinmek için kendi açlık grevi eylemlerini örgütlemeye heveslendiler. 12 gün sonrasında mücadelelerini kazanmışlardı. Aynı şekilde Bobby Sands ve İrlanda'daki yoldaşlarından haberdar olduklarında, yaklaşık yirmi yıldan fazla içinde bulundukları korkunç tecrit koşullarına ilişkin eyleme geçebileceklerine ikna olmuşlardı. Hem Ohio hem de Kaliforniya'daki tutsaklar, Bobby Sands ve İrlandalı yoldaşlarından önemli mesajlar edindiler: kendilerini manevi olarak destekleyecek ve haklı taleplerinin kaale alınması konusunda hükümete baskıda bulunabilecek bir kitle hareketi başlattılar.
 
Açlık grevi oldukça ürkütücü bir eylemdir. Yavaş ve acı içinde ölmek anlamına gelir. Bunu yeğleyenlerin içinde yaşadığı koşullar o kadar tahammül edilemez hale gelmiştir ki, bu korkutucu sürece göğüs germek bile söz konusu koşullarda hayatta kalmaya çalışmaktan daha elverişlidir. Direnişin son basamağıdır bu. Tutsak arkadaşlarına karşı öylesine çetin bir bağlılık ve sevgi beslerler ki, bu bizim tahayyül edebileceğimizin ötesindedir.
 
Belki de açlık grevinin ehemmiyetini ifade etmeye en çok yaklaşan, Bobby Sands ve yoldaşlarını överken söyledikleriyle Fidel Castro'dur:
 
"Altmış gün boyunca açlık grevinde kalarak idealleri uğruna ölme kudretine sahip insanların huzurunda despotların eli ayağı titrer! Bunun yanında, yüzyıllar boyunca insani feda ruhunun simgesi haline gelen İsa'nın çarmıhtaki üç günü nedir ki?"
 
Şimdiyse açlık grevi tekrar Türkiye'nin gündeminde. İrlanda ve Kuzey Amerika'daki deneyimler gösteriyor ki, bu mücadelenin kazanılmasını sağlayan tek şey var: halkın bilgisi ve desteği. Bu destek ve bilgi olmadan tutsaklar kendi başına bırakılmış olacaktır.
 
 
 
* Denis O'Hearn, New York Eyalet Üniversitesi (University of New York - Binghamton) Sosyoloji Bölümü'nde Profesördür ve "Hiç bitmeyecek şarkı: Bobby Sands, Bir Nesli Ayaklandıran İrlandalı Açlık Grevcisi" (Nothing But an Unfinished Song: Bobby Sands, The Irish Hunger Striker Who Ignited a Generation) başlıklı Bobby Sands biyografisinin yazarıdır.
 
** (ç.n) Bobbys Sands'in hücresinde yazdığı ve Prison Poems (1981) kitabında yayınlanan şiirlerinden biri: "The Rhythm of Time"
 
Çeviri: Başak Can, Samet Çamoğlu


Kasım 09, 2012, 03:40:24 ös
Yanıtla #16
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Birgün ve ANF muhabiri Zeynep Kuray da açlık grevine başladı





Cezaevlerinde süren açlık grevleri 59. gününe girerken BirGün gazetesi, Zeynep Kuray'ın da açlık grevine başladığını duyurdu.

KCK adı altında düzenlenen operasyonda birçok gazeteciyle birlikte tutuklanan BirGün ve ANF muhabiri Zeynep Kuray da önceki gün açlık grevine başladı.
 
Konuyu bugün manşetine taşıyan BirGün gazetesi, muhabirlerinin açlık grevine girdiğini duyururken, tutuklu ve hükümlüler adına açıklama yapan ve halen Diyarbakır Hapishanesi'nde tutuklu olan Deniz Kaya'nın "Olumlu adıma olumlu yanıt vereceğiz" açıklamasına yer verdi.
 
(soL-Haber Merkezi)


Kasım 09, 2012, 04:35:36 ös
Yanıtla #17
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Önce şunu peşin peşin söyleyeyim herkesin fikrine saygılıyım .,

Ama bu hayatta bu yaşıma geldim anlayamadığım bir çok şey var buda onlardan biri 2 sayfa dolusu yazı ve inanın bana tüm yazılar insanlık adına çok güzel lakin muhalefetim geldi tarzında değil ama acaip mualifim ben bu işe arkadaş.Açlık grevi yapanların çoğu hep devletten olmayacak şeyleri isteyen insanlardan kurulu değilmi neden gözlerimiz kapalı.

Bir tek insan güneydoğuda akan kan için açlık grevi yaptılarmı sorarım?
Birtek mahkum kahrolsun pkk deyip bedenini ölüme yatırdımı?
adları her  ne olursa olsun memleketin aydın takımı diye geçineceksin 1000 lerce yıllık tarihi olan bir türk devletini 30 bin kürt ve türk evladının kanına girmiş bir cani istiyor diye ona hak ve özgürlük arayacaksın ve bunuda cezaevlerinde nerede koskoca ömürlerini tüketecek olan dışarıdada sömürdüğün o gariban kürt halkına açlık grevi yaptırararak bir daha sömüreceksin.

Bu memleketin aydınları bu kadarmı kör bu kadarmı cibiliyetten yoksun bu memleketin bir onuru bir duruşu bir ızdırabı yokmudur bu kadarmı duyarsıssınız siz aydın geçinene kıtipiyozlar ordusu.

Bu insanların bedenlerini ölüme yatırmaları açlık grevi yapmaları neyin nesidir sonuç kısmı nedir neyi talep ediyorlar ne istiyorlar ne vereceğiz

APOYA ÖZGÜRLÜK

İşte olmazssa olmazları sonra ne olacak o kadar türk ve kürt şehidin binlerce ailenin ızdırabı ne olacak her talep için bundan sonra açlık grevimi yapılacak ayılın biraz kendinize gelin.

Kimin isteğidir bu kimin talebidir her fırsatta apoya özgürlük diyen bir zümrenin talebimidir.
İnsan onuru ve yaşamı en kutsal değerdir bu değere sahip çıkmak ise önce insanın kendisinden başlar
kendi bedenine kendi canına saygı duymayan insana ve talebinin içeriğinin doğru olup olmadığına bakmaksızın verin gitsin ne istiyrolarsa diyenleride işi bu noktaya getirenkleride nefretle kınıyorum.

Oyuncak olmasınlar kardeşim akıllarını artık başlarına alsınlar birisi istedi ve talep etti diye canını ortaya  koymasınlar bu can bu kadar ucuz ise ucuzunda değeri olmaz.

Bu açlık grevini kürt sorunu artık bitsin pkk silah bıraksın kan artık dökülmesin diye tapılsın bende oturayım.
bu açlık grevlerin haklı bir yönü olsun bir başlayayım nasıl olsa sesim duyulur nede olsa bir sürü muhalif var epey ses gelir bu işten deyip  apoyu kurtarmak için her iğne deliğinden bir kapı yaratmaktan vazgeçin artık.

Kendi pis kıçını cezaevinden kurtarmak için hertürlü yola başvuracak olan bu kanlı katil için kürt davasının hiç bir önemi yoktur bu halkı herzaman kullandı şimdi bu iş için kullanıyor.

Uyanın artık bu hallkın artık canı burnuna geldi
sokak ortasında taşlanmaktan evlerimizin camlarının kırılmasından arabalarımızın yakılmasından dükkanlarımızın yağmalanmasından ve talan edilmesinden malımızıa mülkümüze ve canımıza en önemlisi sevdiklerimize zarar verilmesinden artık bıktık sıkıldık haddi kalmadı bu işin kendinize gelin aklınızı başınıza alın bakın edirneye,bursaya,balıkkesire halk artık karşı koyuyor 2 halk artık karşı karşıya gelmek üzer bu kadarmı körsünüz

hala neyin hakkını istiyorsunuz


YETER ARTIK UYANIN KÜRTLER BU KADAR SÖMÜRTMEYİN KENDİNİZİ VARIN ARTIK FARKINA HERŞEYE BİRAZDA KENDİNİZİN SEBEP OLDUĞUNA BIRAKIN ARTIK BİZİ SUÇLAMAYI.

YETER
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 09, 2012, 05:22:58 ös
Yanıtla #18
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Sayin karahan,

bende sizin fikrinize saygiliyim, ve ekliyorum sizinle simdi bu forumda daha önce defalarca yapilan tartismalari, yazilan yazilari veya alintilari tekrarlamak ve kürt halki ne istiyor, tarihi nerden geliyor, bugüne kadar hangi katliamlara ve neden ugradi, dili varmi kültürü varmi, örfü, ananesi, dini nedir gibi bir tartismaya girmek istemiyorum.

Sadece cok kisa sunu söylemek istiyorum, bu  aclik grevi veya ölüm orucunun üc talebi var ve bu üc talepte siyasi taleplerdir ve yerine getirilebilecek taleplerdir.

1. Anadilde egitim hakki, ki dünyanin neresine giderseniz gidin bu temel insani hak olarak taninir.
2. Anadilde savunma hakki, ki ayni sekilde entemel insani haklardandir. Kendim almanyada defalarca tanik oldum, 50 yildir almanyada yasayan bir türkiyeli mahkemeye dilekce veripte türkce tercuman talep ettiginde kendisine tercuman saglanir ve yanlis bilmiyorsam tercumanin ücretide devlet tarafindan karsilanir.
3.Abdullah Öcalan"a uygulanan yaptirimlarin kaldirilmasi, ki sizin dediginiz gibi ona tam bir özgürlük diye bir talep yok.
Aslinda bu konuyu eniyi sayin skullG bize izah edebilir, kim olursa olsun her mahkumun insani haklatri vardir ve bunlarin basindada ailesi veya avukatlari ile görüsme hakki diye biliyorum.
Sunuda ekleyeyim belki daha iyi anlarsiniz o insanlarin niye böyle yaptiginizi.
Sizin icin benim icin o insan bir katil olabilir, ama milyonlarca kürt icin o bir önder ve özgürlük savascisi.

Saygilar


Kasım 09, 2012, 06:24:19 ös
Yanıtla #19
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.tij

1. Anadilde egitim hakki, ki dünyanin neresine giderseniz gidin bu temel insani hak olarak taninir.

doğru haklısınız olmalıdır lakin bu açlık grevini yapanların içerideki mahkumiyet hallerinin içeriğinde bu konu ile ilgileri varmı bu yüzden hiç suç işlemişlermi.


2. Anadilde savunma hakki, ki ayni sekilde entemel insani haklardandir. Kendim almanyada defalarca tanik oldum, 50 yildir almanyada yasayan bir türkiyeli mahkemeye dilekce veripte türkce tercuman talep ettiginde kendisine tercuman saglanir ve yanlis bilmiyorsam tercumanin ücretide devlet tarafindan karsilanir.

Türkçeyi bilmiyorsa hayatında hiç öğrenmemişseki çok var hakikaten gerekli sizin almanya örneği gibi lakin orada adam almancayı konuşuyorsa savunmasını almanca yapar,eğer bir kürt türkçeyi iyi anlayıp konuşuyorsa ve savunma sını engelleyecek bir durumu yoksa ve hala anadilde savunacağım diye diretiyor ise yinde elbette bir hak gibi durur lakin kadüktür artık.Bu hak olmaktan öte ben bunun altında birşey ararım ki var.

3.Abdullah Öcalan"a uygulanan yaptirimlarin kaldirilmasi, ki sizin dediginiz gibi ona tam bir özgürlük diye bir talep yok.

Abdullah öcalana yaptırım ha bu komediyi hep oynuyorlarda acaba ne yaptırımıdır bu o adam öyle naletayn biri değilki yarı açık cezaevinde yatsın her hafta görüşü gelsin.Adama ne yaptırımı yapacakki bu devlet 24 saat şkence ve dayakmı atıyorlar bir hücrenin içerisinde (özel)neyi tecrit edersin yada hangi hakkını gasp edebilrsin .Sinema tiyatro hakkı yada kültürel etkinlik istek ve talebimi var allah korusun ya isterse onlarıda.Bu adam normal biri değil elbette üst düzey korunacak çünkü biz bu adamı işlediği suçlardan ötürü asamadık ,asmaya cesaret edemedik.Başbakanını uyduruk bahanelerle asan deniz gezmişi adam dahi öldürmemişken asan 17 yaşında bir çoçuğun yaşını büyğtüp asmayı beceren bu devlet 30000 vatan evladını katleden bu it artığını asmaya cesaret edememiş tecrit palavrası ile bu halkın her tür acısını gözardı ederek apoya özgürlük isteyeceksiniz.

Bu kadar ucuzluk yok bana göre haindir evet onun gibi düşünenlere görede kurtarıcıdır önderdir liderdir.Onun gibi düşlünüpte ona bu gözle bakanlarında apodan bir farkları yok benim için.

Siz sıkı bir solcusunuz sanırım komünistsinizde  size sormam lazım o yüzden leninde özgürlük mücadelesi verdi sizce apo ile yanyana gelirmi.
Che guevera en büyük devrimci özgürlük savaşçısı hemde en katıuşıksıından sizce apo ile kıyaslayalımmı?
Deniz gezmiş mesela mahir çayan apo ile kıyaslanırmı.
Enbüyük özgürlük savaşçısı tarihin gördüğü atatürkümüz apo ilemi kıve örneğini veremediğim bir çok şahsiyetle aynımı bu adam ve yaptığı işler.
Bir halkı kandırıp aşiretlerin yaptıklarının bir benzerini yapıp kendi, halkına zulmeden bir adam lidermidir öndermidir sorarım.

Bence tek cevabı var o adam katilin önde gidenidir sadece
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo