Sorular ve Yanıtlarla Masonluk isimli yapıttan aktarımlarıma devam ediyorum. Bu başlık " Özgürlük" kavramını ele alıyor. Bu bir çok ele alınması gereken bir konu. Nitekim kitapta da öyle yapılmış. Biraz uzun ama bütünlüğü bozmamak adına bölemedim.
Dilerseniz önce okuyalım sonra üzerinde tartışabiliriz.
Masonluktaki “özgürlük” ilkesinin kapsamı nedir?
Masonlukta özgürlük kavramı, “bireysel özgürlük” ve “toplumsal özgürlük” olmak üzere iki boyutta düşünülür. Gerçi bir toplumda toplumsal özgürlük olmazsa bireysel özgürlükten söz edilemez. Fakat Masonlukta öncelikle ve bir “ilke” olmak üzere sözü edilen özgürlük, ulusların ya da toplumların özgürlüğü değil, her bir insanın bireysel özgürlüğüdür.
Bu ilkede, düşünce ve vicdan özgürlükleri öncelikli tutulur. Bunun ardından tüm nesnel özgürlükler kapsanır. “Nesnel özgürlükler” denince de, bundan politik, sosyal, ekonomik, söz ve davranış özgürlükleri anlaşılır.
“Politik özgürlük” sözü ile ne denilmek isteniyor?
Bir insanın, herhangi bir toplum yönetim biçimini, doktrin ya da rejimi, herhangi bir politik görüşün ya da örgütün ilkelerini başkalarının etkisi altında kalmaksızın dilediğince benimseyebilmesi, istediğinde toplum yönetiminde (devlette) bir yer ve bir görev alma kapısının kendisine açık tutulmuş olması onun politik özgürlüğüdür. Politik özgürlük, çok genel bir tanımla; “hiçbir baskı altında kalmaksızın seçme ve seçilebilme özgürlüğüdür.”
“Sosyal Özgürlük” ne demek oluyor?
Bir insanın, dilediği yaşam tarzını, meslek ya da sanatı, yaşamak ve çalışmak istediği yeri, yaşamını birleştireceği ve sürdüreceği eşini, uğraşılarını, eğlencelerini ve bunlar gibi kendine özel diğer şeyleri başkalarının zorlaması ya da yönlendirmesiyle değil, kendi dilediğince seçebilmesi, yaşam tarzını kendi özgür buyrultusuyla belirlemesi onun sosyal özgürlüğüdür.
İnsanın sosyal özgürlüğünün kapsamında bir de, içinde yaşamakta olduğu toplumda başkalarının elde edebildiği her türlü olanaktan onun da yararlanabilme hakkının bulunması yer almalıdır. Sosyal özgürlük toplum içinde diğer bireylerle özdeş haklara sahip olarak var olma ve var oluşun yaşamsal gereklerini özgürce yerine getirebilme hakkıdır.
“Ekonomik Özgürlük” hangi anlamda kullanılmaktadır?
Kendini ve kendisiyle birlikte geçim sorumluluğunu üstlenmiş olduğu kimseleri, çağın uygarlık düzeyinde geçindirebilmek üzere sürekli bir kazancı sağlayabilecek duruma erişmiş, yani “geçim kaygısını gidermiş” bir kimsenin ekonomik özgürlüğe sahip olduğu söylenebilir.
Ekonomik özgürlüğe sahip olmak zengin ya da varlıklı olmak demek değildir. Çünkü kimi çok zengin ya da çok geniş varlığı bulunan kişiler yaşamları boyunca kendilerini parasal karşılığı olan salt maddi değerlere tutsak eder. Böyle bir durum ise, varlık içinde ekonomik özgürlüğe sahip olamamaktır.
Ekonomik özgürlük, çağdaş ve uygar bir insan olarak yaşayabilecek kazanç olanaklarına sahip olmak ama maddi değerleri yaşamsal bir amaç değil yaşamanın bir aracı olarak değerlendirebilmektir.
“Davranış Özgürlüğü” ile ne denilmek istenmektedir?
Davranış özgürlüğü, bir insanın, aklına ve buyrultusuna (iradesine) egemen olması, bedensel bir sakatlığı ya da hastalığı, sinirsel ya da psikolojik bir sorunu yoksa bilinçli olarak istediği zaman her istediğini yapabilmesidir. Öznel kısıtlama ve olanaklarının bilincinde olmak ve onların sınırladığı alanda, kendince davranabilmek şeklinde de özetlenebilir.
Toplum içinde insan her istediğini yapabilir mi?
Kuşkusuz her toplumda, toplumsal yaşamın düzenini ve uyumunu sağlayabilmek için konulmuş, herkesin uyması gereken yasalar ve töresel kurallar vardır. Bunların başında da, insanın davranışlarında özenli ve ölçülü olması gelir. Bir diğer deyişle, tüm bireylerin davranışları başkalarının özgürlüğünü zedelemeyecek biçimde olmalıdır. Bu da davranış özgürlüğünün sınırsız olmadığını gösterir.
Sınırsız özgürlük, iyi niyetli olanlara tanıdığı sınırsızlığı kötü niyetli olanlara da tanıyan kuramsal bir kavramdır. Böyle olsaydı, kötü niyetliler iyi olanlara hep acı çektirirdi. Özgürlüğün sınırı bir başkasının özgürlük sınırını aşmadığı sürece toplum içinde insan, dilediğini yapmakta özgür olmalıdır.
“Söz Özgürlüğü” nasıl tanımlanmaktadır?
Söz özgürlüğü, insanın, bilgilerini, düşüncelerini ve görüşlerini açıkça söyleyebilmesi, istediklerini yazarak ve çizerek de anlatabilmesidir. Düşüncelerin yazarak ve çizerek anlatılmasını da içermekte olduğu için “Konuşma Özgürlüğü” ile eş anlamlı değildir; daha da geniştir ve onu da kapsar.
Demokratik toplumlarda söz özgürlüğü, rejimin temel direklerinden biridir. Demokratik olmayan, özellikle totaliter nitelikli ya da dine dayalı rejimlerin egemen olduğu toplumlarda ise söz özgürlüğü büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Bu kısıtlama, toplumları geri kalmaya tutsak eden birçok etkenin başında gelir.
Gelişmenin temel koşulu sorgulamaktır. Sorgu yeni bulgular getirir. Bunlar toplum ile paylaşılırsa ortak akıl süzgecinde arınmış, sınanmış ve yararlı yönleriyle benimsenmiş olur. Paylaşabilmenin tek koşulu iletmek, aktarmak ve yansıtmaktır. Bu ise, ancak söz özgürlüğü ile olanak bulur.
Düşünce ve Vicdan Özgürlükleri neden öncelikli tutulmaktadır?
Nesnel özgürlüklerin hiçbir şekilde kısıtlanmamış olduğu bir toplumda bile birey, aslında bir insan olarak doğuştan sahip olduğu düşünce ve vicdan özgürlüklerini yitirmeye yöneltilebilir. Küçük yaşta ve gençlik döneminde çeşitli etkilemelerle beyinleri yıkanan insanlar, dogmalara bağlanır, kör inançlara saplanır, birçok konuda ön yargılar edinir, akıllarını kullanamaz olur ve düşünce ya da vicdan özgürlüklerini hatta çoğu kez her ikisini birden yitirir. Bu, özgürlüklerini yitirmiş ya da kullanamayan bir insan, başkalarının tutsağıdır. Hiçbir gelişme elde edemez ve evrimsel doğrultuda ilerleyemez. Düşündüğünü ve düşünceleri uyarınca davrandığını sanır; oysa farkında olmadan benliğinde yer eden düşünce kalıpları, inançlar, değişmez görüş ve benimsemeler özgürlüğünü olasıya kısıtlamaktadır. Vicdan yargıları, kendine özgü değil başkalarının ona kabul ettirdikleri uyarıncadır.
Düşünce ve vicdan özgürlüklerinin bulunmadığı bir toplumda nesnel özgürlükler de tehlike altındadır. Özgürlüğü kullanmak her an karar vermekle olanaklıdır. Karar vermek ise, düşünce ve vicdan işidir. Düşünce ve vicdanı etki altına alınmış bireyler, farkında olmasalar bile özgür karar veremez. Bu nedenle Masonlukta düşünce ve vicdan özgürlükleri, nesnel özgürlüklere oranla önceliklidir.
“Düşünce Özgürlüğü” istediğini düşünebilmek midir?
Bir insanın hiçbir etki ya da baskı altında olmaksızın serbestçe düşünüp herhangi bir konuda kendi yargılarını oluşturabilmesine “Düşünme Özgürlüğü” denir. İnsanın düşünceleri, zihninde kavramlar aracılığıyla şekillenir. Oysa bu kavramlar daha önce yaşamış sayısız insanın çabalarının ortak ürünleridir. Düşünürken kavramları kullanmak ama onların tutsağı olmayıp, onlardan yeni sentezler oluşturmak gerekir. Verileri derlemek ve akıl süzgecinden geçirerek yeni bileşkeler oluşturmak hiç de kolay değildir.
Düşünme özgürlüğü; düşünsel deneyim, birikim ve gerçeğe yöneliş isteğiyle güçlenen yürekli bir zihin gücü gerektirir. Bu zihinsel etkinliğin sonucunda ortaya çıkan bireysel ürün ise “özgür düşünce” olarak anılır. Bu düşünce özgürdür çünkü başkalarının etkisinden arınmıştır.
Düşünce Özgürlüğü ise, bir insanın, düşünme özgürlüğüne sahip olmakla birlikte, düşünme etkinliğinin sonucundaki üretimini yani özgür düşüncesini serbestçe söyleyebilmesi, isterse ya da yararlı gördüğünde açıklayabilmesi, yazarak ve çizerek başkalarına bildirebilmesidir. Buna sözün serbestçe kullanımı, bir diğer deyişle “Söz Özgürlüğü” denir.
Düşünce özgürlüğü, düşünme özgürlüğü ile söz özgürlüğünün birleşimidir.
Düşünme özgürlüğü bireye özgü bir niteliktir. Düşünce Özgürlüğü ise toplumsal ortamın bir özelliği, bir olgusudur.