19. yüzyılın ve çağımız başlarının ünlü düşünür ve psikologlarından Wilhelm Wundt (1832-1920), vicdandan gelen aksiyonları, şöyle bir yoruma bağlamıştır: «Vicdan, yerine göre: duygu, anî heyecan, içgüdü, eğilim ve yargı türünden davranışlar olarak nitelenebilir; ve bu davranışların herhangi birinden güç almadan, yani insanın, bu tür eylemlerin yardımından yararlanmadan oluşturabileceği vicdanî bir kanı sözkonusu olamaz.»
Psikologların bazıları da vicdan konusunda, şu yorumda birleşmişlerdir: «Vicdanın kökü, herşeyden önce toplumsal içgüdü de üslenmiştir ve vicdan diye nitelenen davranış, toplumsal içgüdünün, tarih boyunca, ahlâk yolunda yücelme prosedürüne ve bu arada insanın elde ettiği nefse güvenç iradesine paralel olarak gelişmektedir.» Görülüyor ki, vicdanın oluşum ve gelişiminde, Tabii-Hukuk yanında., yani Stoisiyen filozoflara göre, insanoğlunun doğuştan sahip olduğu doğru yargı gücünüri'yanında, özellikle eğitimin yardımcı rolü büyüktür. Onun içindir ki, Wilhelm Windelband (1843-1915) adlı başka bir düşünür de vicdan için şöyle demiştir: «Olgun ve kültürlü bir insan, sadece ahlâka dayalı bir vicdanla yetinmez, o, aynı zamanda mantıktan ve estetikten güç alan bir vicdana da sahiptir. Böyle bir kimse, yalnız kendi istek ve uğraşısı için değil, aynı zamanda düşünsel ve duygusal yaşamı için de vicdana sahip olmanın bir görev olduğu kanısındadır; ve böyle bir insan, tabiat gereği olan hayat yolculuğunun, bu görevi vakit vakit nasıl zedelemiş olduğunu acıyla ve utançla duyar da.»
Büyük şair Goethe (1794-1832), vicdan gücünü, biraz sert ve sübjektif olmasına rağmen, şöylesine bir kanı ile yorumlamıştır: «Yalnız işgüç peşinde koşmaktan başka bir uğraşısı olmayan insanda vicdan bulunmaz. Vicdan, yalnız düşünebilen insanda vardır.» Sanırım ki, Goethe, bu acımasız diyagnostik ile, tüm yaşamı boyunca, başkalarını da düşünmeye hiç vakit ayırmamış olan insanı kasdediyor.
Saygılarımla...