Dünyanın büyük bölümü buzullarla cevriliydi,bütün nem buzullara hapis olmuştu,dünyanın coğu yeri, ya cok sıcak yada cok soğuktu.Nem az olduğundan yağış yok denilicek kadar azdı.
İnsanlar,Afrika savanalarında gruplar halinde avcı,toplayıcı olarak hayatlarına devam ediyorlardı,yaşanan uzun süreli kuraklık,bir grup insanın,Afrikadan ayrılıp,yeni topraklar aramasına neden oldu.buzulların erimesiyle,tatlı su kaynakları dünyanın her yerine yayılmaya başladı.
İlk atalarımız,mezopotamya bölgesinde,uzun bir soluklanma yaşadılar,ve zaman içinde burdanda gruplar halinde bütün dünyaya yayılmaya devam ettiler.Eriyen buzulların yarattığı nehirlerin kenarları yaşam için cok
elverişliydi,ve bir gün tahıl tohumunu ayıklıyan bir kadın,attığı çöplerden filizlenen başağı görür.neden toplamaya uğraşsınki,ekmek varken.
Ve her grub yavaş,yavaş TARIM la tanışır.tabi grublarda böylece büyümeye başlar,farklı farklı yerlerde koloniler oluşur,hayvanlarda evcilleştirilmeye başlanılır.bu hayvanlarla ve İnsanlarla iç içe yaşamak,salgın hastalıkları beraberinde getirir.toplu ölümler olur,zaten cevrelerindeki doğayı anlayamayan insan,bu toplu ölümlerin,bir gücün eseri olduna inanır.
O gücü dizginlemek için ,sunaklar,kurbanlar din adamları oluşur.grubları büyüdükce iş ceşitliliği artar.
En önemli nokta,bir gün gruplardan birinin tahılı yanar eti cok az kalır,aclıkla burun burunadırlar,diğer gruba
saldırıp onların tahıl ve etini çalmaktan başka care yoktur.
Saldırırlar,diğer grubun,herşeyini alırlar,yenilen grup neden yenildik diye kendine sorar,citimiz ufak ve silahlarımız zayıftı derler,saldırılar devam ettilkçe citler kaleye,oklar füzeye dönüşücektir.bu hayatta kalma
mücadelesi kültürümüzün tohumlarını atar.
Savaştıkca ve savundukça içatlar hayatımıza karışır ve daha büyük güçlü gruplar olma ihtiyacı doğar.
Bu anlattığım İnsanlığa doğru akan nehrin hikayesidir
(Alıntı yoktur)
GG