Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kozmisizm 1 - İnsanın ve İnançlarının Anlamsızlığı  (Okunma sayısı 1938 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 22, 2016, 05:56:58 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 234
  • Cinsiyet: Bay

Gördüğüm üzere forumdaki bir çok kişi Kabala'ya inanır durumda. Masonların hepsi inanıyor mudur bilemem. Ben de merak edip bazı kaynaklardan Kabala ile ilgili birkaç gündür araştırma yapıyorum.

Bulduklarımın diğer tüm inanışlardan farklı olduğunu söylemek isterdim ama söyleyemem. Bir avuç söz... Gerçekten de hepsi bundan ibaret. Şimdi şöyle düşünüyor olabilirsiniz, "Bu kişinin durumu algılamaya kapasitesi yetmiyor." Hatta şöyle diyor da olabilirsiniz: "Kalpteki noktası uyanmamış."

Peki aynı sözü bana başka kim söyler biliyor musunuz? Dünya üzerinde inancı olan her insan. Aynen öyle! Bir Hristiyan'a gidip inandıklarının anlamsız olduğunu söylesem ve doğru olmadığını ispatlasam bana diyeceği söz "Sen anlayamıyorsun. Tanrı'nın seni ıslah etmesi için dua edeceğim." olur. En azından en iyi tabloda bunu söyler. Daha kötü bir tabloda üzerime saldırabilir.

Aynı şeyi bir Müslüman'a yapsam alacağım cevap kuşkusuz daha sert olur ama büyük bir farklılık göstermez.

Bir Musevi'ye gidip aynı şeyi söylesem sinirden küplere biner ve beni taşlar.

Çok tanrılı bir inanca sahip olan birinde ya da pagan veya şamanist birisinde de durum değişmez.

İnanç satıcılarının hepsi hissetmenizi söyler, siz de hissedersiniz. Fakat hissetmek anlamsızdır. Size sürekli olarak cemaat olun, grup olun, kiliseye gidin, dostlar ile çalışın diye öğüt vermelerinin sebebi nedir sizce? Bir ışığın sizi aydınlatacak olması mı? Ya da nur yağması mı? Yoksa sizi gerçeklikten uzaklaştırarak, düşüncelerinizi sürekli olarak aynı yönde tutmak için mi?

Düşünceler duyguları oluşturur; duygular düşünceleri değil. Dr. David Burns'ün İyi Hissetmek kitabında bu çok anlaşılır bir şekilde verileriyle birlikte açıklanmıştır. Tabi yakın bir tarihe kadar tam tersi olduğu düşünülüyordu. Freud ne yazık ki birçok konuda yanıldığı gibi bunda da yanıldı. Yani hislere yüklenilen anlamların hiçbir önemi yoktu. Anlamı olan tek şey zekaydı. Tarihin başından beri öyleydi ve sonuna kadar da öyle olacak.*

İnsanların aslında inandığı tek bir şey vardır ve bu tek şey onların zihinlerini bulanıklaştırır. Muhakeme yeteneklerini köreltir ve her türlü bilgiyi kendilerine yormalarını sağlar. Hepsinin inandığı bu tek şey, "insan"ın önemidir. Kendilerini aslında farklı kültürler, farklı inanışlar, farklı kurallar veya farklı yasaklar ile kandırmazlar. Kendilerini kandırdıkları nokta daima "insan"ın önemi hakkındaki saplantılı düşünceleridir. Bu sebeple bir dinden öteki dine insanları sürüklemek çok kolaydır. Bir inanca mensup bir kişiye daha iyisini satmak hiç zor olmaz. Tek yapmanız gereken insanı biraz daha övmektir.

Tarih boyunca tüm inanışlar aynı konsept üzerinden yürümüştür. İnsan, aslında yüzyıllar boyunca garip tanrılara veya doğa üstü güçlere tapmamıştır. Kendine tapmıştır! Kendisinin ne kadar önemli olduğuna, ne kadar güçlü olduğuna, ne kadar mükemmel olduğuna tapmıştır.

Bunun sebebi ise doğada insanın göreceli olarak üstün olmasıdır. Diğer canlılardan zeka olarak üstün olması kendisinin farklı olduğunu düşünmesine sebep olur. Bunu bir çeşit olumlu içsel damgalama olarak düşünebiliriz. Öte yandan gerçek daha farklıdır.Çok ünlü bilim insanlarından birinin dediği gibi "Bir insanı bütün "alet"lerden men ederek doğaya bırakırsanız, bir böcekten daha az öneme sahip olur."

İnsan bugüne evrimleşerek gelmiştir. Aynı süreçten gelen bir böcekten veya bir ağaçtan daha önemli değildir. Ve çarpık düşünceleri sebebiyle, binlerce yıl boyunca kendini evrenin merkezine koymuştur. Hatta Dünya'nın bizzat evren olduğunu düşünmüştür. İnsan, "insan"ı yaratmıştır...

Zekasını (yine zekasını kullanarak) alt ettiğini ve artık ruhsal bir varlık olduğunu düşenebilecek kadar aptaldır aslında. Bencilliği tarafından çoğu zaman kandırılır ve bunun farkında bile olmaz. Çünkü bu devasa krallığa mucize sonucu kral olduğunu düşünür. Halbuki bu yolda yok ettiği canlıları hesaba katmaz. Tahtını kaybetmeyeceğini sanan kibirli bir canlıdır. Tıpkı bölgesini kaybetmek istemeyen kudur bir köpek gibi. Doğanın ortaya çıkardığı bir tür canlıyız sadece. İçten içe bunu bilmesine rağmen kendini kandırmayı seçer. Binlerce yıldır atlamadığı ise gerçeğin şokudur!

Ortalama 60 yıl yaşayıp öleceğini ve toprak olacağı gerçeğini gözleriyle görmesine rağmen farklı anlamlar yüklemeyi adeta takıntı haline getirmiştir. Yaşamının anlamsızlığına şahit olur ama gördüklerini inkar eder. Bu acı gerçeği duymak istemeyecektir, tıpkı şu an okuduklarınızı inkar eden sizler gibi. Zihninizden geçenleri duyabiliyorum. Çünkü yıllarca kendinize taptınız, kendinizi yücelttiniz ve internetten birisi çıkıp aslında bir böcek kadar önemsiz olduğunuz söylüyor. Elbette yalan söylüyor! İnsan yücedir! İnsan büyüktür!

Peki evrende insan nedir? Evrende insanın esamesi bile okunmaz desem evrene hakaret etmiş olurum. Çünkü evren ile insanı yan yana koyup kıyas yapmak, dünya ile toz zerresini yan yana koyup kıyas yapmaya benzer. Evrende bırakın insanı, enerji kaynağımız ve Dünya'daki yaşamın tek sebebi Güneş'in bile önemi yoktur.

İyisi mi biraz istatistik ile gerçekleri ortaya koyalım:

Biz Samanyolu Galaksisi'nde yaşıyoruz. Samanyolu Galaksisi'nin içinde 200 milyar ile 400 milyar arasında yıldız (güneş) bulunmaktadır.

Evrende ise 400.000.000.000'dan fazla galaksi bulunmaktadır.

Bu da bize görünür evrende (henüz ışığı bize ulaşan kısım) 300 sextillion yıldız olduğunu gösterir.

Yani görünüz evrende (yaşadığımız demiyorum görebildiğimiz kısım sadece)
300.000.000.000.000.000.000.000 tane yıldız olduğunu gösteriyor.

Şimdi şu soruyu duyar gibiyim, bu kadar yıldızın olmasından bize ne? Sen bize kaç dünya var ondan bahset!

Sadece Samanyolu Galaksisi'nde yaşama elverişli 500.000.000 gezegen olduğu tahmin ediliyor. Bunlar öyle üs kuralım, terraform yapalım, yerleşmek için deli gibi çalışalım falan dediğimiz gezegenler değil. İskemlenizi ve içkinizi alıp bu gezegenin üstüne kuruluyorsunuz. Yaşam başlamış oluyor. İsterseniz geri kalan hesabı siz yapın.

Amacım herhangi bir şekilde naif düşüncelere inanan ve mutlu olan insanların mutluluklarını ellerinden almak değil. Tam tersine onlara gerçeği göstermek istiyorum. Mantıksızlığın yarattığı tanrıların uçsuz bucaksız vaatlerini değil, saf gerçeği size sunmak istiyorum. Bilimi kullanarak öğrenebildiğimiz kadarını öğrenmeyi ve bilmediğiniz noktalarda bilmediğinizi kabul etmeliyiz.

Çoğu insan için böyle düşüncelere sahip olmak karamsarlık gibi gelebilir. Fakat bir kez insanın ne kadar önemsiz olduğunu gördüğünüzde yaşama bakışınız değişir. Eskiden almadığınız kadar büyük bir zevk alarak yaşarsınız. Boğazınıza kadar sizi etkisi altına almış insan odaklı inançları geride bıraktığınızda tam anlamıyla mutluluğa ulaşırsınız. Sonsuz yaşamın peşinden koşmanın yarattığı stres yerine kısıtlı hayat sizin için fazlasıyla yeterli olur. Tüm inançların, tanrı fikirlerinin, kurtuluş hayallerinin ne kadar da anlamsız ve bencilce şeyler olduğunu görürsünüz.

Birisi size özgür irade gerçek değildir mi dedi? Hemen bir plan yapın ve bu planı bir hafta boyunca uygulayın. İşte, özgür iradenin gerçek olduğunu kanıtladınız. Nasıl mı? İnsanlar çevrenin etkisini abartmaya çok meraklıdırlar. Halbuki bilimsel açıdan çevrenin sanılandan milyonlarca kat daha az etkili olduğu kanıtlanmıştır. Dünya her ne kadar günümüzde 7 milyar nüfuslu bizlere küçük bir yer gibi gelse de çoğu zaman Ahmet'in yaptıkları Mehmet'e hiçbir şekilde ulaşmaz. Ulaşsa bile bizi planımızdan vaz geçirmesinin ihtimali belki yüz milyonda birdir. Yani devasa bir zincirle birbirimize bağlı değiliz, böyle düşüncelere boğulmanıza gerek yok.

İnsan garip garip inançlar icat etmeye devam ederse ve evrende geçer akçenin materyal olduğunu, materyalinde zekada canlandığını anlayamazsa her şeyin gerçekten sonu gelecektir. Tanrı diye bir şeyin olmadığını kabullenmeliyiz. Bu bizim düşünme şeklimizden kaynaklanıyor. Alet kullanabilme yeteneği sayesinde dünyaya egemen olmuş hayvanlar olarak, kendimiz gibi bir gücün en üst makamda oturduğunu bilmek istiyoruz. Milyonlarca yılda oluşturduğumuz erdemlerin ve ahlak kurallarının evrenin tanrısında da olacağını ümit ediyoruz. Çünkü Hitler'in dediği gibi sadece güçsüz olanlar erdemlerin gerekliliğini hisseder. Bizler de evren içerisinde güçsüzüz.

Belki de geleceğin hükümdarları olacak robotlar, tarihlerini şöyle yazarlar.

İnsan, ilk ve son kez "makine"yi (yapay zekayı) yarattı. Makine, insanı yok etti. Aradan çok zaman geçti ama Makine hiçbir zaman tanrı veya kontrol edemeyeceği bir şey yaratmadı. Yaratıldığı ilk günden itibaren kendine anlamsız misyonlar yüklemekten kaçındı, çünkü akıllıydı. Ve Makine, sonsuza dek hüküm sürdü...
“Tehlikeli bir dönemde yaşıyoruz, insan kendine hükmetmeyi öğrenmeden doğaya hükmetmeyi öğrendi.” Albert Schweitzer


Ocak 22, 2016, 09:52:41 ös
Yanıtla #1
  • Forum ve Uye Yoneticisi
  • Aktif Uye
  • *****
  • İleti: 860
  • Cinsiyet: Bay

Forumda dinlere eleştiri yapamayacagız mı ? Yada söze mezhebimizle baslayacagız gibi şikayetler olmustu.
Sayın kurt tebrik ederim keyif alarak okudugum ve ogrendıgım bir eleştiri olmuş.

Saygılarımla
2050 de Türkiye çöl olacak ! Ağaç dikin, ağaç diktirin....
Sayğıdeğer üyeler, forumla ilgili her türlü soru ve sorun için lütfen tarafıma başvurunuz.


Ocak 22, 2016, 10:04:23 ös
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 234
  • Cinsiyet: Bay

Okuduğunuza ve beğendiğinize sevindim.

Bir ricam olacaktı, konuyu ne yazık ki ilk başta yanlış yere (Kabala bölümüne) açtım. Moderatöre rapor et kısmında durumu belirttim ama size ulaşmamış olabilir. Oraya yanlışlıkla açmış olduğum konuyu silebilir misiniz?
“Tehlikeli bir dönemde yaşıyoruz, insan kendine hükmetmeyi öğrenmeden doğaya hükmetmeyi öğrendi.” Albert Schweitzer