Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: BAHYA IBN PAKUDA  (Okunma sayısı 2879 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 04, 2007, 09:56:12 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Bahya ben Joseph ibn Pakuda hakkında 1050’de Saragosa’da doğup orada büyüdüğü ve 1120’de öldüğü dışında pek az bilgi vardır. Dini şiirin yanında , 1090 civarlarında Yüreğin Görevleri (Duties of the Hearth) adlı felsefi bir eser de kaleme aldı. Bu eser 1161’de Judah ibn Tibbon tarafından İbranice’ye çevrildi ve Yahudi dini edebiyatının en önemli ve geniş çapta yankı uyandıran eserlerinden biri oldu. Joseph Kimhi’nin ikinci kez İbranice’ye çevirmesinden sonra eser, Arapça, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca ve Yidiş dillerine de tercüme edildi. Daha sonra İngilizce, Almanca ve Fransızca da bunların arasına katıldı. Pakuda’nın yazıları genelde İslam mistisizmi ve Yeni Platoncu öğeler içerse de, Yüreğin Görevleri Judaiktir. Kitabı boyunca Bahya, okuyucularını içsel deneyimlerine sadık kalmaya çağırır. On bölüme ayrılmış olan eser aşama aşama inançlıları Tanrı sevgisine yönlendirir.

Giriş bölümünde Bahya insanların yükümlülüklerini iki bölüme ayırır:

1.Bedeni görevler- Bunlar açık eylemleri içeren yükümlülükleri içerir; ve
2. Yüreğin görevleri- Bunlar da içsel sorumluluklardan oluşur.

Birinci kısım Şabat kuralları, dua ve tsedakalar gibi Tora’nın belirttiği ritüelleri ve etik eylemleri içerir. İkincisi ise, tek Tanrı inancı,Tanrı sevgisi ve korkusuna ihtiyaç duyma, pişmanlığın önemi ve kin duymama ya da intikam almama gibi etik yasakların inançlardan oluşur. Bahya, böyle bir eseri ortaya koymasının nedeni olarak geçmişteki ve kendi dönemindeki alimlerin içsel yükümlülükleri göz ardı etmelerini, bunun yerine daha çok dışsal eylemler üstünde durmalarını gösterir. Bu dengesizliği düzeltmek için Bahya, dindar Yahudiler için yazılmış halaha özetlerini destekleyecek bir çalışma yapmak ister.

Bahya’nın eseri, genel yapısını Arap mistik çalışmalardan alır. Okuyucuyu, insanın içsel yaşamının yükselen aşamalarından manevi mükemmeliyete ve en sonunda İlahi olanla birliğe doğru ilerletir. On bölümün her biri belirli bir görevi konu alır. Ele alınan konular arasında Tanrı’nın birliği, Tanrı’nın eserini ortaya koyan dünyanın doğası, ilahi ibadet, Tanrı’ya güven, amacın samimiyeti, alçakgönüllülük, pişmanlık(tövbe), kendi kendini teste tabi tutma,riyazet, ve Tanrı sevgisi vardır.

Bu manevi yolculuğun başlangıç noktası Tanrı’nın birliğinin farkında olmaktır. Bahya, bu inancın imanın temel prensibi olduğunda ısrar eder:

“Dinimizin temel prensiplerinden hangisinin en gerekli olduğunu düşündüğümüzde, Tanrı Birliğinin bütün kalbimizle kabul etmenin – ki bu Yahudiliğin temeli ve köküdür- Tora’ya açılan ilk kapı olduğunu görürüz. Tanrı’nın Birliğini kabul ederek, inançlı olan kafirden ayrılır. Bu, dini gerçeğin başıdır. Bundan sapanlar ne herhangi bir görevi düzgün şekilde yerine getirebilir, ne de sürekli bir imana sahip olur.” (İbn Pakuda, 1962,17).

Tanrı’nın birliği ile başlayan Bahya, Tanrı’nın ne madde ne de rastlantı olduğunu savunur, dolayısıyla biz Tanrı’yı Kendisi olarak bilemeyiz. Bizler ancak İlahi olanı yarattıkları yoluyla kavrayabiliriz. Burada Bahya, Saadiah Gaon ile aynı yöntemi takip eder ve Yaratıcının varlığını kozmozdaki düzenden yola çıkarak açıklar. Bahya’ya göre, Tanrı kainatı ex nihilo, hiçlikten var etmiştir. Bu gözlemden sonra Bahya Tanrı’nın doğasını tartışmaya geçer. Görüşüne göre, Tanrı’ya atfedilen sıfatlar, O’nun birliğine gölge düşürmez. Bu bağlamda, Bahya Tanrı’nın varlık,birlik ve sonsuzluk gibi sürekli, esas sıfatları ile; Tanrı’ya dünyadaki eylemlerinden dolayı atfedilen sıfatları birbirinden ayırır. Bahya’ya göre, esas sıfatlar negatif özellikte anlaşılmalıdır, çünkü karşıtlıklarını reddederler. Bu tartışmanın sonucunda Tanrı’ya sadece iki çeşit sıfatın atfedilebileceği çıkar: Negatif sıfatlar ve Tanrı’nın tarihte Kendini gösterdiği eylemlerinden çıkartabileceğimiz sıfatlar.

Bu teolojik sorgulama Bahya’nın yüreğin görevleri çalışmasının metafizik arka planını oluşturur. Tanrı birliğini tamamen bağlanılarak fark etmek, Tanrı’nın varlığını ve birliğini kanıtlama çalışmasını içerir. Bu çerçevede, dindarlar kalplerini ve akıllarını bu bilgiyi harekete geçirmek için yönlendirebilirler. Dolayısıyla, İlahi olan hakkında entelektüel önermelerde bulunmak öncelikli öneme sahip değildir. Önemli olan bu tip bir anlayışı somut eylemlere dönüştürmektir. Öyleyse, Aktif Sıfatları çalışmak dini bir hayat yaşamak için ön koşuldur. Tanrı’nın hikmeti ve iyiliğini takdir edebilmek için doğal dünyayı incelemek insanın görevidir.

Bahya’ya göre, doğadaki çeşitlilik ve dünyanın temelindeki düzeni sağlayan yasalar Tanrı iradesini gösterir. Bütün bunların üstünde , yaratıkların en yükseğindeki insan yer alır. İnsanlığa verilen yasalar ve emirlerde, Tanrı’nın lütfunu fark etmek mümkündür. Bu bağlamda, Bahya hepimizin yardımcı olanlara minnettar olmakla yükümlü olduğumuza dikkat çeker. Tanrı’nın bütün insanlara bahşettiği iyiliklere karşı minnettar olmak görevimizdir. Tanrı’nın iyiliklerinin karşılığını vermenin tek yolu , kendimizi O’nun iradesine bırakmak ve bizi O’na yakınlaştıran eylemlerde bulunmaktır. Bunu başarmak için, her birey fazla yemek yemekten, içmekten ve aylaklıktan kaçınmalıdır. Arzu arayışı kişiyi Tanrı’nın yasalarını aramaktan alıkoyar. Benzer şekilde, insan güç arayışından da uzak durmalıdır.

İnsanlar, dini görevlerini fark etmede basitçe mantıklarını takip etmemelidir. İnsanlar hareketlerini düzenlemek için tasarlanmış pozitif bir yasaya sahiptir. İnsanın Tanrı’ya karşı görevlerini açıklarken Bahya, beden ile ruhu birbirinden ayırır. Bedeni işlevler aşağı seviyelerde bulunurken, manevi işlevler yüksel seviyelerde bulunur. İlahi yasaların görevi , fiziksel zevkleri kısıtlayarak ruhları beslemektir. Bu da dua, oruç tutma ve bağış yoluyla olur.

Bahya’ya göre, pozitif yasalar gereklidir çünkü bunlar, insanın eylemlerini tanımlayıp düzenleyerek riyazet ile zevk düşkünlüğü arasındaki orta yolu bulmaya yarar. Bunun yanında , Tanrı’nın sürekli Kendi seçilmiş insanlarına lütuflarda bulunduğu bir ortamda, bunlar tapınma ve teşekkür için yeni durumlar yaratır. Yasa, ayrıca, sadece mantıkla kavranamayacak eylemleri de tanımlar. Bunlar mantığın karşıt geldiği geleneksel yasalardır. Bahya’ya göre, pozitif yasa gençler, kadınlar ve kısıtlı entelektüel kapasiteye sahip olanlar için gereklidir. Sadece yasa emrediyor diye değil, mantığın bir gerekliliği olarak Tanrı’ya ibadet etmek, manevi bir ilerlemedir ve bu sadece peygambersel ya da dindar mizaca sahip olanlarca deneyimlenir.

Bahya, kalbin en önemli görevlerinden birinin Tanrı’ya güvenmek olduğunu vurgular. Kutsal kitaptaki emirler bir yana bırakılırsa, insan düşüncesi kişiyi buna yönlendirir, zira böyle bir güven için gerekli koşullar sadece Tanrı’da bulunur. Sadece Tanrı’nın bizi koruma ve yardım etme gücü vardır- O iyidir, cömerttir ve sevgi doludur. Bahya, Tanrı’ya güven duymanın dini olarak avantajlı olduğunu da söyler- bu, iç huzuru ve bağımsızlığı sağlar. Ayrıca, Tanrı’ya güvenerek insan , dünyevi sorunlara çok dalmadan kendini Tanrı hizmetine adama özgürlüğünü de yakalar. Ancak bazıları , iyilerin acı çekmesini, kötülerin de refah içinde olmasını göstererek böyle bir güvenin sağlanamayacağını öne sürebilir. Bahya kötü problemine bir çözüm önermese de tutarsız görünen bu durumun açıklanabileceğini vurgular. Kamil insanlar, işledikleri bir günah yüzünden acı çekebilir ya da bu kötü olaylar sabrın faziletlerini göstermek için de meydana gelebilir. İyi bir insan , kötü insanları uyarmadığı için de cezalandırılabilir. Aynı şekilde, kötü insanların refah içinde olmasına da açıklamalar getirilebilir.

Bahya, kişisel samimiyet kavramına değinir ve bedeni görevlerin, yüreğin niyetleri tarafından yönlendirilmedikçe mükemmel olamayacağını ileri sürer. Güdüler samimi olmalı ve insanın amacı, daha şerefli bir konuma ulaşmak için başkalarının takdirini kazanmak olmamalıdır. Bunun yerine, emirler Tanrı için yerine getirilmelidir. Bu şekilde davranmak için insanın samimi bir Tanrı birliği kavramına vakıf olması, Tanrı’nın doğadaki eylemlerini takdir etmesi , O’nun iradesine adanma istemesi ve toplumun görüşlerine kayıtsız kalması gerekir.

İnsanın davranışlarında alçakgönüllülük de hayati öneme sahiptir. Bahya, gerçek alçakgönüllülüğün tam bir adanma davranışı olduğunu ve bu halin kendisini sessizlikte ve mütevazı davranışlarda gösterdiğini açıklar. Alçakgönüllü kişi sabırlıdır, affedicidir ve niyeti her zaman insanlara iyilik yapmaktır. Böyle bir kişi teslimiyetle bütün zorluklara dayanabilir, övgülerden ya da suçlamalardan etkilenmez. Ancak Bahya alçakgönüllülüğün belli bir gurur tipiyle uyumlu olabileceğini de söyler: Bu, Tanrı tarafından bahşedilen armağanları takdir etmeye götüren gururdur. Bahya’ya göre, Tanrı önünde böyle bir alçakgönüllülük, gerçek pişmanlık için gerekli koşuldur ki bu da ancak Tanrı’ya dönerek, pişmanlığı ifade ederek, günaha devam etmeyerek, itirafta bulunarak ve o hareketi bir daha yapmayacağına söz vererek ulaşılabilir. Bütün bu düşünceleriyle Bahya inançlıları Tanrı’yı sevmeye teşvik eder- bu insani gelişimin en yüksek seviyesi ve dini hayatın amacıdır.



İbn Pakuda’nın Önemli Yazıları:

Bahya ben Joseph ibn Pakuda, Yüreğin Görevleri (Duties of the hearth) ( çeviri: M.Hyamson), Yeruşalayim, 1962

Banya ben Joseph ibn Pakuda, The Book f Direction to the Duties of the Heart ( Çeviri: M.Mansoor, S. Arenson), Londra, 1973


Daha Fazla Bilgi İçin:

Y. Eisenberg, ‘Reason and Emotion’, ‘Duties of the Heart’, Daat 7, 1981

M. Goldberger, A Practical Guide to the Mitzvah Paquda’, Cahiers d la Société Asiatique 7, Paris, 1947

G. Vajda, ‘La dialogue de l’ame et de la raison dans les Devoirs des Coeurs de Bahya Ibn Paquda’, Revue des études juives 102, 1937