GERÇEK VE SAHTE MÂNEVİ EĞİTİCİLER
Bir inisiyatik organizasyona tamamen bağlanmak olan ve bir mânevi etkinin iletilmesini gerektiren tam anlamıyla inisiyasyon ile önceleri sadece bilkuvve olarak var olan bir inisiyasyonu fiilî hâle geçirmek için, sonradan kullanılacak olan imkânlar doğal olarak, her durumda, zorunlu önsel bağlanmayla bağıntılı olan bir etkinliğe sahip olan imkânlar arasında yapılması gereken ayrımın sık sık üzerinde durduk. Varlığın manevi gelişimini oluşturacak olan "içsel çalışma"ya dışarıdan yapılmış birer yardım olan (ve, tabî ki, hiçbir zaman bir içsel çalışmanın yerini tutmayan) bu imkânlar bütünlüklerinde, -en geniş anlamında alınıp ve öğretisel düzeydeki bazı verilerle sınırlandırılmayıp, yaptığı çalışmada (hangi derecede olursa olsun) bit manevi tahakkuka ulaşmasında inisiyeye rehberlik edecek nitelikte olan herşey onun bağlamına dahil edilerek- "inisiyatik eğitim" deyimiyle ifade edilebilirler.
Özellikle çağımızda en zor olan, kuşkusuz, bir inisiyatik bağlanma elde etmek değildir. Fakat nitelikli, yani -onların dışında hareket ettiğinde en yetkin Üstadın bile hiçbir fiilî sonuç alamayacağının belli bir şey olduğu- kendi özel yeteneklerine uygun olan tüm imkânları kullanarak, manevi rehber işlevini gerçekten yerine getirebilecek olan bir eğitici bulmaktır. Böyle bir eğitici bulunmadığında, daha önce açıklamış olduğumuz gibi, inisiyasyon -uygun tören (ya da, ibadet) ile manevi etki gerçekten nakledilmiş olduğunda kuşkusuz geçerli olmakla birlikte, çok ender istisnaların dışında hep sadece bilkuvve olarak kalır. Güçlüğü daha da artıran, bu rolü oynamak için gerekli hiçbir niteliğe sahip olmayıp da, manevi rehber olmak iddiasında olanların sayısının hiçbir zaman günümüzde olduğu kadar fazla olmamış olmasıdır. Bunun yol açtığı tehlike bu kişilerin çok güçlü ve az ya da çok anormal bir psişik yapıya sahip olmaları -ki, kuşkusuz bu durum manevi gelişme açısından hiçbir şey kanıtlamaz ve hatta daha çok olumsuz bir göstergedir- oranında daha fazladır. Bu hususta gerekli ayrımları yapmak için yeterli bilgiye sahip olmayanları bu konuda uyarmak gerekir. Dolayısıyla, ancak kendilerine meyil gösterecek olanları -ve bunun sonucunda sadece zaman yitirmekle kalırlarsa kendilerini mutlu saymaları gereken kişileri- yanlış yola saptırabilen bu sahte eğiticilere karşı elden geldiğince temkinli olmak gerekir, ister zamanımızda pek çok rastlanıldığı üzere basit aldatıcı üfürükçüler olsunlar, ister kendilerinde bu tür yetenek olduğuna kendileri de inanmış olsunlar, sonuçta bunların bir şey ifade etmeyeceği açıktır. Hatta, bir anlamda, az ya da çok samimi olanları (zira bu hususta birtakım dereceler söz konusudur) bu bilinçsizlikleri nedeniyle, daha da tehlikelidirler. Çağdaşlarımızda maalesef çok yaygın olarak görülen ve defalarca değinmiş olduğumuz bir husus olan psişik olan ile manevi olanın birbirine karıştırılmasının en kötü yanılgılara yol açabildiğini eklemeye gerek bile yoktur. Buna sözde "güç"ler ve, az ya da çok olağanüstü "olay"ların cazibesi eklendiğinde, ki bunlar hemen hemen daima eklenir, bazı sahte eğiticilerin başarılı olmalarının nedeni anlaşılır.
Ancak, bunların, hepsinin değilse bile çoğunun kolayca tanınmasını sağlayan bir nitelikleri vardır ve bu, sonuçta, inisiyasyona ilişkin olarak değişmez biçimde hep söylemiş olduklarımızdan doğrudan doğruya ve kaçınılmaz biçimde çıkan bir şey olmakla birlikte, az ya da çok kuşkulu olan çeşitli kişiler hakkında bize son zamanlarda yöneltilmiş olan sorular nedeniyle bunu daha bir belirginlikle yine açıklamanın yararsız olmayacağı kanaatindeyiz. Belirli bir tradisyonel tarza bağlı olmadan ya da bu tarzların oluşturdukları kurallara uymadan, kendini bir manevi eğitici gibi gösteren kişi, kendine atfetmiş olduğu niteliğe gerçekten sahip olamaz. O, duruma göre âdi bir düzmeci ya da inisiyasyonun gerçek niteliklerini bilmeyen bir "gafil" olabilir ve birinciden çok bu ikinci durumda çoğu kez, kesinlikle, o kişi belki de kendisinin bile bilmediği bir şeye hizmet etmektedir. Etkinliğin bir ilk koşulu olarak, düzenli bir organizasyona bağlı olmak gerekliliğini bir yana bırakarak, herkese ve hatta inanmayanlara bile inisiyatik nitelikte bir eğitim verdiğini öne süren (ki, bu durum öncekiyle biraz benzeşir) ya da tradisyonel olarak bilinen inisiyasyonlardan herhangi birine uymayan yöntemlerle etkinlikte bulunan herkes için bunun böyle olduğunu söyleyeceğiz. Bu birkaç hususa dikkat edilip ciddi olarak üzerlerinde durulursa, "sahte inisiyasyon" yaratıcılarının maskeleri —bunlar hangi şekle bürünmüş olurlarsa olsunlar— hemen düşer. Bir de, gerçek olmakla birlikte, sapmış ve tradisyonel hak mezheplere uygunluğunu yitirmiş olan inisiyasyonların temsilcilerinden gelebilecek tehlikeler söz konusudur. Fakat, kuşkusuz bu, en azından batı aleminde çok daha az rastlanan bir durumdur. Dolayısıyla, bu koşullarda bununla uğraşmak çok daha az acil olan bir konudur. Kaldı ki, en azından, böyle inisiyasyonlara bağlı olan "eğitici"lerin genelde sözünü etmiş olduklarımızla ortak bir yönleri olarak, her fırsatta ve hiçbir geçerli neden bulunmadan (zira, onları olağan bir amaçlarını oluşturan, öğrencilerini bu yolla cezbetmeyi ya da elde tutmayı geçerli bir neden olarak kabul edemeyiz) psişik "iktidar"larını ortaya koymak ve bu düzeyden yetilerin aşırı ve az ya da çok düzensiz biçimde geliştirilmelerine ağırlık vermek —ki, bu durum tüm gerçek manevi gelişimlerin her zaman aleyhinedir— alışkanlıklarının olduğunu söyleyebiliriz.
Öte yandan, gerçek manevi eğiticilere gelince, bunlar ile sahte eğiticilerin arasındaki belirtmiş olduğumuz hususlara ilişkin farklılık, bunların tam olmasa da (zira, bu sözünü etmiş olduğumuz koşullar gerekli olmakla birlikte yeterli olmayabilirler) büyük ölçüde kesinlikle ayrımlanabilmelerinde yardımcı olur. Ancak, burada yine bazı yanlış fikirleri yok etmek için bir vurgulama daha yapmak uygun düşer. Çoğunun zannettiğinin tersine, bir kişinin bu rolü belirli sınırlar içinde yerine getirmeye elverişli olması için, o kişinin kendisinin de tam bir manevi gelişmeye ulaşmış olması her zaman gerekli değildir. Aslında, açıktır ki, bir öğrenciye, onun inisiyatik kariyerinin ilk aşamalarında, geçerli bir biçimde rehberlik edebilmek için bundan daha azı da yeterlidir. Tabiî ki, bu öğrenci, onun artık rehberlik edemeyeceği bir noktaya ulaştığında, eğitici onun için artık hiçbir şey yapamayacağını söylemekte ve onu -çalışmasını en uygun koşullarda sürdürebilmesi için- mümkünse kendi Üstadına ya da tanıdığı kendinden yetkin olan başka bir eğiticiye göndermekte tereddüt etmez. Durum böyle olduğunda, sonuçta, öğrencinin ilk eğiticisinin manevi düzeyini aşmasında anormal olan hiçbir şey yoktur. Zaten o kişi şayet gerçekten olması gerektiği gibi biri ise, öğrencisinin bu düzeye ulaşmasına katkıda bulunmuş olmaktan ancak onur duyabilir. Aslında, kişisel kıskançlıklar ve rekabetlerin gerçek ini-siyasyon alanında hiçbir yeri yoktur, oysa sahte eğiticiler söz konusu olduğunda böyle durumlara hemen hemen daima rastlanılır. Sadece gerçek mânevi Üstadların değil, inisiyasyonun ne olduğu konusunda biraz bilgiye sahip olan herkesin de teşhir etmeleri ve mücadele etmeleri gerekenler böyle kişilerdir.