LAZLAR
Ülkemizde nasıl ki doğu bölgesinden sözedilince orada yaşayan herkesin Kürt olduğu tarzında bir ön yargı var ise, Karadeniz’li de denilince o bölgede yaşayan tüm toplumun Laz olduğu şeklinde bir anlayış var. Halbuki doğu bölgemizde yaşayan herkes Kürt olmadığı gibi Karadeniz bölgesinde yaşayan herkes de Laz değil. Lazlar DoğuKaradeniz bölgesinin küçük bir bölgesinde yaşarlar. Bu bakımdan belki de Laz tanımlamasını ülkemize özgü olarak ikiye ayırmak gerekir. Birinci tanım; Coğrafi tanım. Yani coğrafi Lazlar. Karadenizli herkese Laz dendiği gibi. İkinci tanım ise; etnik Laz, sosyolojik olarak Laz olan toplumsal bir rengimiz olan Lazlar’dır. İşte bu yazıda Laz denilince kastedilen toplumsal kesim bu Lazlar’dır. Bu anlamda Karadeniz bölgesinde oturan herkes Laz değildir. Bu bölgede baştaTürkler vardır. Onlardan sonra, Gürcüler vardır. Birde yine Osmanlı döneminden kalan Rumlar, Ermeniler, Hemşinliler v.s. vardır.
Durum böyle olunca Lazları tanıdığımızı da söyleyemeyiz. Laz denilince; hamsi balığı, Karadenizli için söylenen fıkralar, kemençe müziği, tepilen horon oyunu v.s. Halbuki etnik Lazlar ile bu özelliklerin direkt ilgisi yoktur. Örneğin; Laz müziği denilince akla gelen kemençeyi etnik Lazlar çalmazlar. Lazlar’ın esas çalgısı tulumdur. Hayvan derisinden yapılan nefes üfleyerek çalınan tulumdur.
Bugün Türkiye’de Lazlar’ın yaşadığı en yoğun yöreler; Rize-Artvin arasında; Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Çamlıhemşin’dir. Bu yöreler dışında ise; Bolu, Bartın, Bursa, Kocaeli, Adapazarı, ve son yıllarda kırdan-kente göç nedeni ile İstanbul ve Ankara’da sayılabilir.
Lazlık, kavramı etnik kimliği ifade eden bir kavramdır. Yani Lazlar ırksal etnik bir özellik ifade eden toplumdur. Kendilerine has farklı tarihleri ve kültürel özellikleri vardır.
TARİHTE LAZLAR
Tarihçiler Lazlar’ı Güney Kafkasya halkından sayarlar. Doğu ve Kuzey DoğuKaradeniz bölgesinde yaşayan Lazlar’a araştırmacılar antik Kolhida uygarlığının günümüzdeki izleri olduğunu yazıyorlar.
Kolhida adına ilk defa M.Ö. 8. yüzyılda Urartu yazıtlarında rastlanmıştır. Tarih kitapları, Kolhida Krallığı’na Romalılar’ın son verdiğini bildiriyor. Daha sonraBizans egemenliği başlıyor. Kolhida uygarlığı denilen uygarlığı, Laz, Gürcü ve Abhazlar’ın oluşturduğu iddia edilir. M.S. 3. yüzyılda LAİKA KRALLIĞI kurulur. Bir dizi iktidar değişimi olur. Bir dizi krallık kurulur. Lazika Krallığı’nda yönetim Lazlar tarafından gerçekleşir.Lazika toprakları 5.7. yüzyıl arasında Roma (Bizans) ile Pers (İran) gibi iki büyük devlet arasında çekişme alanı olur.
Tarihi bilgilere göre; Haçlı Seferleri ve Bizans sarayındaki taht kavgaları sonucu Gürcü kraliçe Tamara 1204 yılında Laz topraklarını yönetimi altına alır. O dönemlerde Lazlar üstünde Gürcü etki artar. Lazlar’ın Bizans ile mücadelesi 1453’de Osmanlı’nın İstanbul’u alması ile son bulur.
II. yüzyılda bölgeyi işgal eden Romalıların bu topluma Laz adını verdiği bilinir.Lazlar’ın Hıristiyanlaşması da bu döneme rastlar. İranlılar ise bu sırada Mazdeist inancına mensuptur. Onlar ise Lazlara Mazdeist inancını öğretmeye çalışır. 643 yılında ise bu defa Araplar bölgeye gelirler. 730 yılında Emeviler bölgeye yerleşirler.
Orta Asya’dan bölgeye gelen Türkleri saymazsak, Osmanlılar bölgeye 1341’de gelirler. Bu tarihte Trabzon yağmalanır. 1461’de ise Fatih Sultan Mehmet Trabzon’a savaşsız girer. Bu sırada Oğuz/Çepni Türkmen boyları Trabzonu çevreleyen Çepni Bağları’nı kendine yurt tutmuşlardır.Lazlar’ın İslamlaşması Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde daha yaygınlaşır. 1615’de bölgeyi ziyaret eten Luni Granazios adlı seyyah yazdıklarında diyor ki; “Lazlar yetişkin kızlarını yeniçerilerle evlendirmeye özen gösteriyorlar.” Bu, Lazların Osmanlı ile entegrasyonunu göstermesi açısından önemli sayılacak bir tesbittir. 1873 yılına ait Osmanlı kayıtlarında 9200 adet Lazlardan oluşan hane sayısından ve 55.350 kişilik nüfustan sözediyor.
Osmanlı bu bölgede yönetimi kurunca bölgeye Lazistan adını veriyor ve her biri ayrı ayrı derebeyleri tarafından yönetilen 11 idari bölge oluşturuyor Laz derebeyleri padişaha asker ve vergi veriyor. Bu derebeyleri, bitip tükenmek bilmeyen Osmanlı-Rus savaşlarında Osmanlı’nın yanında hep yer almışlardır. 1877 savaşından sonra bölgenin bir kısmı Ruslar’ın bir kısmı ise Osmanlılar’ın elinde kalır. Çorum Vadisi ile Trabzon arasında uzanan bölge 1925 yılına dek Türkiye haritalarında “Lazistan” olarak görülüyor. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki TBMM’de “Lazistan milletvekilleri” bölgeyi temsil ediyor.
LAZLAR’IN DİNİ
Lazlar’da diğer Doğu Karadeniz bölgesi halkı gibi M.Ö. 3. yüzyıl sonlarına dek çok tanrılı dinlere inanır. Hıristiyanlık’tan önce Pagan ve Mazdek inancına inananlar olur. Trabzon’daki Sümele Manastırı Hıristiyan inancının yaşadığı yılların bölgedeki en etkin ifadesi sayılır.
Hıristiyanlığı 4. yüzyılda kabul ederler. Müslümanlığı ise 1461 de Osmanlı ile tanıyıp baskı ile benimserler. 1523’deki bir sayımda; Rize’de; 6.467Hıristiyan, 1561 Müslüman tesbit edilmiş. 1923’lere gelindiğinde nerede ise bölgede Hıristiyan nüfus kalmaz. Bugün bölgedeki Lazlar’ın tamamı İslâm’dır. Hıristiyan Lazlar Acara’da yaşıyor. Gürcistan/Acara bölgesinde yaklaşık 5 bin civarında Laz yaşadığı tahmin ediliyor.
LAZLAR’DA DİL
Lazlar’ın da bölgede yaşayan Gürcüler ve Abhazlar gibi Türkçe dışında ayrı bir dilleri de var. Bu dil Türkçe’nin Karadeniz şivesi dediğimiz biçimi ile konuşulan dil değil. Alfabesi olan kendine özgü dilbilim kuralları olan bir dil. Lazca’nın diğer adı ise Mohtice. Bir Laz karşılaştığı ama Laz olduğunu tahmin ettiği kişiyeMohdice bilip bilmediğini sorarak onun Laz olup olmadığını öğrenebiliyor. Dilbilimciler; Lazca’nın Megrel ve Gürcüce ile yakın olduğunu söylüyor. Lazca, kırsal kesimde çoğunlukla yaşlılar arasında konuşuluyor. Yazı dili olarak kullanıldığı söylenemez. Türkçe’nin yardımı olmadan ise konuşabilmek nerede ise olanaksız görülüyor.
Laz alfabesi, 35 harften oluşuyor; Lazca’ya “Lazuri Nena” da deniyor. Karvelia veya Güney Kafkas dillerinden Zan ya da Kolkian kolunun Mingreli gurubu ile birlikte sayılıyor. Lazca’nın 4 ayrı şivesi bulunuyor. Bunlar; Hopa, Arhavi, Ardeşen, vePazar şivesi denilen şivelerdir. Bu dil, dilbilimciDumezil tarafından Türkçe fonetik alfabeye veDumezil’in transkripsiyon yöntemi ile alfabeleştirilmeye çalışılmıştır.
Türkiye’deki Lazlar iki dil bilirler. Türkçe’nin yardımı ile Lazca konuşurlar. Gençler Lazca’yı bilmez. Lazlar kendilerini ayrı bir etnik kimlik altında görmezler. Ya da böyle görenler son yıllarda oluşan küçük bir guruptur.
Lazistan Sancağı’nın nüfus yapısı hakkında 1892’de yazdığı eserde bilgi veren V. Cuinet (“La Turquie d’Asie”) sancakta yaşayan 160 bin kişinin 138.820’sinin Laz Müslüman olduğunu belirtmesine karşın bugün Lazca bilen nüfus bu rakamın çok altında seyrediyor.
Bugün Türkiye’de Lazlar, Türk nüfusu ile önemli derecede entegrasyonu sağlamış bir toplumsal kesimdir. Bazı kaynaklar; etnik kimlik itibariyle 300 bin nüfuslu bir Laz nüfustan sözetsede Lazlar, Çerkesler ve Gürcüler’den daha çok Türkler’le bütünleşmiş bir sosyal yapıyı oluşturmuştur denebilir. Kısmi “etnik kimliğe sahip” demek bile Lazlar’ın durumunu izahta nesnel ifade sayılmaz.
Prof. Dr. Dumezil veProf. Dr. NikoMarr, çeşitli etnik dillerle olduğu gibi Lazca ile de dilbilimci olarak ilgilenmişlerdir. Son yıllarda yurt dışında ve yurt içinde (İstanbul’da) bir grup Laz kökenli aydının kitap, dergi çıkarması bu uğraşların sonucu olmuştur. Lazlar’ın Tarihi ile ilgili kitaplar ve Ogni dergisi bu tür çalışmalarından bazılarıdır. Lazca şarkı söyleyen müzik grupları ve internet sitelerindeki Lazlık’la ilgili yazılarında bu tür çalışmalardan sayılır. Ayrıca; “Laz KültürünüDilini Araştırma Vakfi” çalışmaları da bu amaca yönelik uğraşılardır.
KAYNAKÇA
• A. Tandilava-M. VanilişiLazlar’ın Tarihi, Ant Yayınları (1992) İstabul
• Hale Soysü, Kavimler Kapısı Kaynak Yay. (1992) İstanbul
• P. A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar (1992) İstanbul
• Dr. Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin Etnik Yapısı (199) Ankara
• Ömer Asan, Pontus Kültürü. 1966 İstanbul
• P.M. Bıjışkyan - Pontus Tarihi 198 İstanbul
• O. Türkdoğan - Etnik Sosyolji - 1997 İstanbul
• A. İhsan Aksamaz-Lazlar Birikim s.71-72, 1995 İstanbul Hayri Ersoy. (Çev.) Abhazlar, Lazlar, 1993 İstanbul
• İsmail Avcı Bucaklişi, Lazca-Türkçe Sözlük, 1999 İstanbul
• Prof. Michael T. Macker, Karadeniz Türkleri... 1977 İstanbul
• M. Recai Özgün, Lazlar, 1996 İstanbul
• Ali İhsan Aksamaz, Lazların Tarihsel Yolculuğu, 1997 Astanbul
HEMŞİNLİLER
Çamlıhemşin, Rize’ye bağlı bir ilçe. Ama Çamlıhemşinlilere; “nerelisiniz” diye sorduğunuzda ısrarla kendilerinin Çamlıhemşinli olduklarını söylerler. Rize’liyiz demezler. Bu ifade biçimi karşısındakine Rize’li olmanın dışında bir özellikleri olduğunu ifade içindir. Rize ve Artvin nüfusunun yoğun bir kısmını Türkler oluşturur.Türkler dışında Türkler’le birlikte yaşayan toplumsal gruplarımızdan Gürcüler ve Lazlar vardır.
Hemşinliler kendilerini Türk kabul etmezler.( ! ) İçlerinde önemli bir yoğunlukta Türkte var ama yaşlı nüfustan bazıları Türkçe dışında bir dil de konuşur. Kendilerini Gürcüve Laz’da kabul etmezler. Hatta Lazlar’la diyaloglarının iyi olmadığını söylerler. O bölgede yaşayan geçmişte Ermenistan ile ilişkisi olan Ermeniler olduğunu sanırsınız. Fakat Hemşinliler tam anlamı ile Ermeni olduklarını da kabul etmezler. Israrla ama ısrarla “biz Hemşinliyiz” derler.
Muhlama yemeğinin, tulum ile yapılan müziğin, her derde deva olan ve çok kıymetli olan anzer balı ile tabanca sevgisinin anavatanı Çamlıhemşindir denirse bu tanım abartılı sayılmaz. Hemşin ya da Çamlıhemşin Rize’nin sahilinde değil yayla bölgesinde, dağlık bölgesinde bulunuyor.
Karadeniz’in çeşitli özelliklerini inceleyen araştırmacıların da ilgisini çeken Hemşinlileri araştırmacılar iki guruba ayırarak inceliyor. 1) Batı Grubu 2) Doğu Grubu. Batı Gurubu denilince Rize bölgesi anlaşılıyor. Rize’ye bağlı; Çamlıhemşin, Büyükdere, Ortaköy, Fırtına, Piskale ve Abiçe nehirleri boyunca yaşayan köyler. Buralara ayrıca, Fındıklı, Ardeşen, Pazar ilçelerini de ilave edebiliriz.
Doğu Grubu denilince ise; Artvin iline bağlı Hopa, Borçka, Kemalpaşa, Muratlı sayılıyor. Doğu sınırı Çoruh nehrine kadar uzuyor.
Son yıllardaki göçler nedeni ile İstanbul, Bolu, Adapazarı, Kocaeli gibi illerede Hemşinliler gelip yerleşmişler.
Hamşinli olmak kimliği dine dayalı bir kimlik değil. Tarihsel süreç içinde ve bölgenin tarihsel gelişim seyri içinde oluşmuş toplumsal bir farklılık. Dinsel ayrımdan çok etnik bir ayrım özellik olarak görülmesi daha nesnel görülüyor. Çünkü dinsel tercihler süreç içinde değişmiş ama Hemşinlilik duygusu yaşıyor.
Hemşinliler’in kökenine ait çeşitli araştırmacılar tarafından saptanmış bilgileri üç gruptan izleyebiliriz. Bunlardan birinci grup; Hemşinliler’in köken olarak Ermeni olduklarını iddia ediyor. İkinci grup ise; Hemşinliler’in Anadolu’ya Karadeniz bölgesi’ne yerleşen Oğuz Türkleri olduğunu savunuyor. Dil din ilişkilerindeki belirsizliğin ise yaşanan tarihsel-toplumsal süreç ile izah edilebilinir deniyor. Üçüncü ve farklı bir görüşte, Hemşinliler’in tarihte o bölgede kurulan Arsaklı Part devletinin kalıntıları olabileceğini iddia ediyor.
Toplumsal harman olma olayını tek gerekçeye dayanarak izah etmenin sakıncalarını sosyal bilimciler sıkça yaşarlar. Bu nedenle bu olayda da tek seçenek ile Hemşinliler’e reçete yazmak zor ve sakıncalıdır. Belirtilen iddiaların tümünün şu veya bu oranda toplumsal oluşumun sonuçlarında payı vardır. Belki burada sözü edilmeyen bazı nedenlerde olabilir.
Türkler’in ve Ermeniler’in tarihi ve coğrafi konumları bilindiği için yapılan iddialarla ilişkilerini anlayabilmek olasıdır. O halde Hemşinliler Partlar ilişkisine de kısaca bakalım.
Partlar, İlkçağlarda Doğu Anadolu ile Hazar Denizi’nin güneyini ve batısını kapsayan bir devlet kurmuşlardır. M.Ö. 150’li yıllarda PartlarlaRomalılar arasında büyük savaşlar olmuştur. O dönemde bölgede yaşayan Ermeniler bu çatışmalarda Partlar’ın yanında yer alır. M.Ö. 224’de İran’da Part sülalesinin iktidarına Sasaniler son verir. Ermeniler’in Partlar’la ilişkisini Arsaklı Hanedanı sürdürür. Selçuklular bölgeye gelinceye kadar Ermeni egemenliği dönem dönem bölgede yaşanır. 11. yüzyılda Selçuklu akınlarına dayanamayan yönetimler İslamiyet’i kabul ederek yaşamlarını sürdürrürler.
Hemşinliler’in İslamiyeti kabul edip bu bölgede yaşayan Ermeniler olabileceği savı bu tarihi olaylara dayanılarak ileri sürülüyor.
Nitekim Ermeni kökenli Müslümanların Bizans-Selçuklu savaşlarında ardından Moğol saldırılarında kaçarak bu bölgeye yani Hemşin bölgesine yerleşmiş olabilecekleri ifade edilmektedir. Bir başka kaynakta Hemşinliler’in İslamiyeti 15. yüzyılda Osmanlı döneminde kabul ettikleri söyleniyor. Bölgede bugüne dek yaşayan bir Ermenice etki gözönüne alınırsa, sonradan İslamiyeti kabul etmiş olmaları daha yüksek olasılıkdır. Bu etki büyük olasılıkla 5. yüzyılda Ermenice’nin Alfabe ile yayıldığı etkidir.
HEMŞİNLİLER’İN DİLİ
Hemşinliler’in dil durumu da bu minik coğrafyaya karşın oldukça çeşitlilik gösteriyor. Dilbilimciler dil açısından da bölgeyi ikiye ayırıyorlar. 1) Doğu Grubu, 2) Batı Grubu. Doğu Grubu’nda; Hemşince adı verilen dili yaşlılar biliyor. Alfabesi yok. Önemli ölçüde Türkçe yardımı ile konuşuluyor. Yazılı kaynağı yok. Yaşlılardan küçük bir azınlık yakın zamana kadar Türkçe bilmiyormuş. Ama bugün Hemşince bilen nerede ise yok denecek kadar az.
Bu konuşulan dile Ermenice diyenlerde var. Ama yaşayan Ermenice’yle anlaşamıyorlar. Bu konuşulan dilin en az 2-3 şivesi ile konuşuluyor. Bu dili konuşan bölge: Artvin’in Barçka (Muratlı), Hopa (Kemalpaşa), Bolu (Akçakoca), Düzce (Gümüşova), Adapazarı, (Karasu)Kocaeli (Ortaköy)dir. Batı Grubu; adı verilen bölgede ise şive farklı olmakla birlikte Türkçe konuşuluyor. Bu bölgedeki yerleşmeler; Rize; Ardeşen, Çamlıhemşin, Çayeli, Fındıklı, Pazar, Hemşın ile Adapazarı’nda Karasu, Kocaeli’nde Ortaköy’dür.
HEMŞİNLİLER’DE DİN
Bugün Hemşinliler’in hemen hemen hepsi İslamiyeti benimsemiş toplumsal kesimlerimizdendir. Ermeni yok denecek kadar azdır. Batılı aydınların yaptıkları toplumsal kazılarla bile Ermenice konuşan bulunamaktadır. Çok az da olsa Ermeni olup geleneğini yaşatan kişiler ve aileler söz konusudur. Ama çoğunluk İslam-Hanefi’dir. Ermenice’yi, Hemşince’yi veya Hıristiyanlığı gündeme getirmeye çalışıp yeniden üretimine geçmek oldukça zor gözüküyor. Bölgede kendini Ermeni kabul eden yoktur. Sadece birbiri ile ihtilafta veya yöredeki Lazlar’la kavga sırasında birbirine kızdıklarında “Pis Ermeni” veya “Ermeni dölü” “kalın kaburgalı Ermeni” kavramları küfür olarak çok seyrekte olsa kullanılıyor.
Hemşehrilik kimliği veya tanımlaması ise tıpkı Sivas’lı değilde “Divrikliyim” veya Antalya değilde “Aksekiliyim” gibi güçlü hemşehrilik duygusunun ifade için kullanılıyor. Büyük şehirlere gelen Hemşinliler çoğunlukla ata mesleği fırıncılığı ve pastacılığı meslek olarak sürdürürler. Ortak yapışkanları hemşehrilik duygusudur. Şehirlerde kurulan dernekleri var. Geleneksel geceler yaparlar. Piknikler yaparlar. Dayanışma yemekleri yapılır. Artvin’de yapılan Kafkasör Şenlikleri (Boğa güreşleri) ne katılmak ihmal edilmemeğe çalışılır.
Hemşinliler, Türk toplumu ile uyum içinde olan bir toplumsal kesimdir. Yüzyıllardır yaşanan ortak tarih, ortak ruhi şekillenmeyi oluşturmuştur. Hemşinliler diye tanımlanan nüfus 20-30 bin kişi civarındadır. İçlerinde tek tük Ermenice bilen yurttaş olabilir. Ama bu Hemşinliler’in tümünün Ermeni olduğu sonucuna götüremez.
Hemşinliler, tarihte farklı toplumsal kökenden gelmiş olsa bile toplumlar birbirini karşılıklı etkilemektedir. Türk toplumu ile Hemşinliler arasında etnik ya da dinsel bir sorun yoktur. Hemşinli olup ülkemizde devlet yönetimine gelmiş eski başbakanlarımızdan Mesut Yılmaz ve eski Dışişleri bakanlarımızdan SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın buna en iyi örnektir. Bir çoğunuz Mesut Yılmaz veMurat Karayalçın’ın Hemşinli olduklarını belki bu sayfaları okuyunca öğrenmiş oldunuz.
Hemşin’in elbette kendine özgü kültürel özellikleri vardır. Keçi yavrusunun gövde derisinden yapılan Tulumun sesi bu yöreden dört kıtaya yayılıyor. En eski halk çalgısı olan Tulumun benzerlerinin eski Çin’de, eski ABD’de, eskiROMA’da, Yunan’da ve İskoçlar’da olduğunu müzikologlar tesbit etmişler. Hemşin’e has yiyecekler, giyecekler ve eğlence türleri var. Tandır yemekleri ve muhlaması enfestir. Hemşinli, makarna ve filavı şekerli, sütlacı ise şekersiz yiyor. Bu da yine Çamlıhemşin’e özgü bir tat olsa gerektir.
Kadın erkek ilişkilerindeki değer yargılarıda Çamlıhemşin’e özgüdür. Tarla, bahçedeki yük taşıma işlerini kadın yapar.
Erkek ise evde, kahvede v.s. oturur. “Kocasına yük taşıtan kadın şerefsiz sayılır.” Bunu kadınlarda erkeklerde böyle kabul eder. Aynı erkek bakıyoruz şehirde tam tersi bir davranış gösteriyor. Bu kez şehirde eşini çalıştırmıyor. Eşini çalıştırmayı bu kez; “ahlaksızlık, şerefsizlik” kabul ediyor. ( ! )
KAYNAKLAR
• Erhan G. Ersoy, Hemşinli Etnik Kimliği… Birikim S. 71-72. 1995 İstanbul
• P.A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar, 1992 İstanbul
• Hale Soysü, Kavimler Kapısı, 1992 İstanbul