Tartışma yaratılmasını önleyeceğiz diye, kentliye 21 gün boyunca şaibeli suyu içiren Ankara Belediyesi, Ankara'nın ve Türkiye'nin kaç kuşağının belleğinde yer etmiş Gençlik Parkı büyük köprüsünü yıktırdı.
Evet, her şeyi bekler, bir biçimde yeniden yapılanma adı altında nice tahribatın yapılabileceğini kestirebilir, tasarlayabilirdim; ama, yüz yıl düşünsem, o köprünün, sanki başka yapacak "ilk iş ve işlem" yokmuş gibi, ilk ağızda yıkılmasına ihtimal vermezdim. Dahası, Melih Gökçek ve ekibi, o köprüyü yıkacak deseler de inanmazdım! Barbarlığın ve vandalizmin bu kadarına akıl yatıramazdım!.. Ama yıktılar, yıkıldı o köprü. Sağ kolumu omuz başımdan koparsalar bu kadar içim yanmaz, canım acımazdı.
Şimdi ilgililer, ilgisizler; bilgililer, bilgisizler, kentliler kentsizler, kendiler kendinde değiller, AB'liler, ABD'liler, Türkiyeliler Türkiye'yi Türklere bırakmayacak kadar ülkeyi düşünenler (!), mimarlar, mühendisler, akademisyenler, üniversiteliler, varoşlarda yaşayanlar, malikaneleri konak tutmuşlar, şairler, yazarlar; politikacılar, politik hacılar, eyyamcılar eyyamcı yardımcıları, gençler, yaşlılar, cumhuriyet yanlıları, cumhuriyet düşmanları; ağalar beyler, hacılar hocalar, başı bağlılar başı açıklar, kızlar oğlanlar, taşradan gelenler, kentte yitenler, aşıklar maşuklar, ispirtocular akşamcılar, güngörmüşler güneşi unutmuşlar... aklı erenler, aklını kiraya verenler, davul çalarak gelen yıkımı görenler, görüp de sırtını dönenler ve daha niceleri... cumhuriyetin ve cumhuriyet kurucularının 15-20 yılda kurup kotardığı uygarlık yapılarını kurbanlık koyun gibi, orada burada rant ekonomi politiği, görgüsüzlük ve kuralsızlık kentliliğine, türedi zenginliğin aptal uyanıklığına teslim etmekte bir sakınca görmeyen, uygarlıktan nasibini alamamış; etkin ve yetkin takımı, onların ve onlarla birlikte memleketi çoraklaştırıp çölleştirmeye soyunmuşların, büyük mimarlık tarihçimiz, Doğan Kuban'ın demesiyle kültürsüz bir uygarlık olabileceğine, ya da uygar olunmadan kültürlü olunabileceğine inanan yöneticilerin ortalıkta cirit attığı bir pazaryerinde Gençlik Parkı'ndaki o güzelim-görkemli köprüyü iki günde yıktılar. (30/31 Mayıs 2008)
Bugün, bir rastlantı ile gittiğim Sanat Kurumu'nda (Eski Gençlik Parkı Göl Gazinosu Binası) o güzelim köprünün yerinde bir mezbelelik yattığnı görünce, elektrik çarpmış gibi sarsıldım. Bu yeni Mostar Köprüsü rezaletiyle karşı karşıya kalınca, düşünmeden edemedim: Cumhuriyeti ve cumhuriyetin simge yapılarını, kamusal ve toplumsal bellekten silmek, ülkeyi ve ülke insanını yeniden Batı sermayesinin ve tüketim mallarının açıkpazarı haline getirmek büyük kavgasında, adamlar dolu dizgin gidiyorlar. Osmanlı'nın Kırım Savaşı ardından içine çekildiği politik-ekonomik-kültürel bağlanmadan daha ağır bir süreç bu. Osmanlı'nın içinden geçip geldiği yolda, niçin, böylesi bir bağlanmanın utancını ve edilgenliğini giyindiğinin açıklaması mümkün; ama, 1923-1938 arasında kotarılan uygarlık atılımını hiç yaşamamış gibi, 1946'yla birlikte yeniden 1856 çaresizliğine balıklama dalmanın açıklaması, her halde öyle kolay olmasa gerek... Ama işte, Cumhuriyetin simge yapılarından Gençlik Parkı'nın nice cumhuriyet kuşağının çocukluk anılarının başköşesine yerleşmiş bu köprüsünü ilk elde yıkarak, onun da açıklamasını tarihin defterine kayıt etmiş durumdayız!
Evet! Yine Kuban Hoca'nın sözleriyle, "Uygarlık bir bilgi ve insana (tarihe) saygı göstergesi, taklit edilemiyor, ancak özümseniyor." Mostar Köprüsü'nün yıkılması karşısında ayağa kalkar gibi yapan "kafa"nın, Cumhuriyetin bu biricik kentsel rekreasyon alanının, neredeyse en tipik simgelerinden biri olmuş bu köprüyü yıkmada gösterdiği cevvaliyet ve celadet, ancak bize göredir!..
Şimdi belki de sıra, kalan ikinci ve küçük tek köprüdedir.
Haydi kolay gelsin!..
Küçük Treni Gençlik Parkı'ndan kazıyan kafadan başka ne beklenirdi?..