Bu işin ayyuka çıktığı dönemde foruma da aktardığım Sn. Mithat Sancar'ın "bir dönüm noktasından daha geçerken" yazısından bir bölümü tekrar bu başlık altında aktarma gereği hissediyorum. Diyor(du) ki Sancar; "“İrtica ile Mücadele Eylem Planı” etrafında kopan fırtınaya bu açıdan baktığımızda; söz konusu belgenin sahih mi sahte mi olduğu, hiyerarşik düzen içinde mi hazırlandığı yoksa cunta işi mi olduğu tartışmasının çok da önem taşımadığını söyleyebiliriz. Zira bu ihtimallerden hangisi gerçek olursa olsun, bütün bunların temelinde ordunun sistem içindeki konumu yatıyor. Bu durum değişmedikçe, benzer olayları yaşamaya devam ederiz."
Elimizde bır fırsat var. Bu normalleşebilme fırsatıdır. Ya bunu gerçekten değerlendirir ve "dönüm noktası"nı yararımıza kullanırız ya da daha fazla anormalleşmek için elimizden geleni ardımıza komayız. Seçim bizim.
Ordunun türk siyasal hayatında merkezde siyaseti düzenleyen ve denetleyen bir güç olarak yer alması sorunun temel sebebidir. Bunu aşabilmeliyiz. Orduyu tartışmak, orduyu yıpratmak değildir. Polisin uygulamalarını tartışmak polisi yıpratmak değildir. Hikmet-i Hükümetten Devlet Aklından kurtulalım artık. Ordunun siyasal sistemdeki yerini tartışmaya koymak, polisin hukuk devletinin gereklerine aykırı olarak yaptığı faaliyetlere karşı ses çıkarmak devleti yıpratmaz, devleti gücsüz konuma sokmaz. Aksine hukuk devletinde bu yanlışlar, bu aykırılıklar, bu konumlar tartışılmalıdır ki hukuk devleti olarak gelişebilsin. Hukuk devlete egemen olabilsin. Hukuk devlete egemen olsaydı, bunun olması için el birliği ile çalışılsaydı bugün önümüzde duran sorunların pek çoğu olmayacaktı. Ne birileri karargahta darbe planları hazırlayabilecekti, ne de hazırlanan bu darbe planı ortaya çıktığında ordu tabi yapacak denebilirdi, ne de birileri dağdan kahraman edasıyla inip tur atabilirdi. Ama biz her olumsuzlukta, her yanlışta devlettir ne yapsa yeridir dediğimiz için, bunları sorgulamak yerine sessizce kabul ettiğimiz için sorunlar büyüdü, dallandı budaklandı.
Kabul edelim şunu artık, eğer seküler isek, devlete kutsallık izafe edilemez. kutsal devlet olamaz. devletin kurumları hata yapabilir, bunlar sorgulanabilir, tartışlabilir ve hatalar düzeltilmelidir. Hukuksuzluklara iyi gözle bakılamaz, bunlar olagan / normal kabul edilemez. Hukuksuzluğa yönelen, hukuka aykırı işlem tesis eden ve/veya eylem işleyen her kim olursa olsun affedilemez, hoşgörülemez, göz ardı edilemez. Orduda görev yapanlar da birer devlet memurudur ve onlarda hukuksuzluğa meyledebilirler. Onlara yönelik bir farklı bakış sergilemez. Yargılanabilirler. Sorgulanabilirler. Cezalandırılabilirler. Cuntaya tevessül etmek bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Darbe girişimleri ve darbeye meyledenler mutlaka yargılanmalıdır. Darbe yapmış olanlar da yargılanmalıdır, yaşları isterse 190 olsun.
Buradan bir çıkış olmalı, normalleşmeye doğru bir yol... bulamazsak ve/veya eski tas eski hamam, böyle gelmiş böyle gider dersek, ne hamam ne tas kalacak ortada ne de gidecek bir şey...