Bu konuya girmeden önce belirli kabuller yapıp onların ışığında bir takım sözler söylememiz lazım,
öncelikle din ve inanç sistemleri iki yönlüdür,
birinci yön görünen, yaşadığımız toplum gibi etkilerini rahatlıkla herkesin yaklaşık aynı olarak
hissetiği "dünyamız" ile ilgilidir,
ikinci yön ise kişinin ruh haline, onun hissetikleri algıladıkları "şey"ler ile ilgilisdir,(tasavvuf diyebiliriz)
bu noktada her birey oldukça farklıdır.
din ve inanç sistemleri bir eczane gibidir, günümüzde ve tarihte milyonlarca ilaç,tedavi usulü..vs kullanılmıştır,
tedavi edicilerin ortak özelliği "kişiye özel" ve genellikle bir zaman diliminde kullanılan "dönemsel" niteliktedir,
yani her birey farklı "dini" öğretilere ve öğretilerin farklı bölümlerine ve zaman zaman inanınır,
süreklilik arz etmez, grip olduğumuzda ilacı yedi gün kullanmamız,dişimiz ağrıyınca farklı tip ilacı farklı zamanda almamız gibi..
şuur sahibi, duygularını etkin biçimde hisseden yani "insan" olanlarda dinin ikinci yönü ağır basar,
araştırmaya, yaşama biçimini bu ikinci yön tarafında öğrenmeye çalışır,
Bu yön sadece soyut kavramlar üzerine, inanç ve iman esaslarında yani
fiziksel, madde kuralları çerçevesinde açıklanamayan öğretiler esas alınarak inşa edilir,
bundan dolayı klasik usullerle sorgulanamaz,
Bu kabulleri yaptıktan sonra gelelim sorumuza Vahdet-i Vucut mu ? şuhud mu?
herkes gerekli bilgi ve pratik donanımını (tecrübesini) kullanarak,
kendi doğruları çerçevesinde, kendisine yaralı olacak biçimde cevabını vermeli,
ve doğrultuda bir yaşam biçimi kendisine çizmelidir,
yoksa bu sorunun ve cevabınında hiç bir anlamı olmaycaktır..
Kesinlikle Vahdet-i Vucut a inanıyorum..