TEKİL=HARF ÇOĞUL=HURUF
Asırlar boyunca bir takım harf ve rakamlar kutsal sayılmış ve bunlara muhtelif anlamlar verilerek, Tanrı’ya mahsus sırların bunlar da gizlendiği düşüncesi kabul edilmiştir. Çok eski çağlardan bu yana insanoğlu zaman zaman, gökte veya yeryüzünde varlığı kabul edilen gizli kuvvetlerden istifade yollarını araştırmıştır; çözemediği esrarlı hadiselerden önceleri korkmuş, sonraları onlardan faydalanma yollarını aramıştır.Varlığı kabul edilen bu kuvvetler harf ve şekillerle tasvir edilmiştir.
Hurufiliğin bilinen ilk şekli, mutasavvıflar tarafından yazılıp tasnif edilmemiş bir takım işaretlerden ibarettir
Buna benzer inançlar eski Hind'de, Yunan'da, Mısır'da, Musevilik ve Hıristiyanlıkta da mevcuttur. Hindulara göre sayılarla harfler arasında bir münasebet vardır. Üç, yedi, on ve kırk rakamları kutsal olduğu gibi, her sayı bir şeye işaret eder.
Pisagorcularda üç rakamı ilk sayılır. Dört, unsurlara işaret eder. İki, kadın demektir. Üç ile ikinin toplamı olan beş, evlenmeyi gösterir. Üç ile üç'ün toplamı olan altı, her şeyin altı cihetine işarettir. Yedi, dört unsurla buudu, varlığı gösteren ilk sayıdır. Yani üç ile dördü gösterdiğinden kutlu bir rakamdır. Onda mükemmeldir. Üç ve yedi adına yemin edilir törenle düzenlenir.
Havas ile meşgul olanlar harfleri rakamlarla açıklayarak eski çağlarda "Ebced" kelimelerini sihir ve büyüde kullanmışlardır. Burada elif'den gayn'a kadar her harf` bir tanrı ismi ile tabii güç sahiptir..
FAZLULLAHİ HURUFİ BATINİYYE ŞEYH HASAN-İ CURİ
Eski devirlerden beri batını akidelerin kök saldığı İran'da kendi fikirlerini bu batınî metodlarla kurmaya çalışmış olan Fazlullahi Hurufi Batıniyye'den Şeyh Hasan-i Curi (ö. 743/1342-3) ve O'nun halifelerinin tesiri altında kalarak fırkasını kurmuştur. Fazlullah, Batınilerin te'vil metotlarını en iyi bir şekilde değerlendirerek, harflerin önemini ve onların sayılarla olan münasebetlerini ortaya koymuş, dini emir ve hükümleri Arap ve Fars alfabelerindeki yirmisekiz ve otuziki harfe irca etmiştir. Tanrı’ya ait sırların harf ve sayılarda gizlendiği kabul edilen manalarını çözmeğe çalışmış; gelecekteki hadiseleri önceden keşf için faydalanılan Ulum-i garibe ve Ulum-i harfiye yanında ilm-i huruf'un esaslarını ortaya atarak bu bilgiyi orijinal bir şekle sokmuştur.
Hurufîliğin kurucusu Fazlullah'a göre, İslam mutasavvıflarının da belirttiği gibi, Allah gizli bir hazine (kenz-i mahfî) olup; her şeyin hakikati, mevcudiyeti ve ruhu ise seslerdir. Gizli bir hazine olan Tanrı’nın ilk tecellisi kelam şeklinde görülen seslerden ibarettir. Sesin kemali kelam, yani sözdür. Kelam ise ancak insanlarda zuhur eder ve kendisini sesle gösterir. Kelam bir takım unsurlar halinde bazı şekiller alır.
HURUFİ VE ALEMİN MANASI
Hurufiler alemin sonsuzluğuna, daimi bir deveran hareketine ve hareketten tabii hadiselerin meydana geldiğine inanırlar. Tanrı bir insanın yüzünde tezahür ve insanı temyiz eden bir kelamdır. Bu kelamın unsurlarında da bir sayı değeri vardır. Böylece bütün varlıkların asıl unsuru olan yirmisekiz harfi insan yüzünde görmek mümkündür. insan yüzünde doğuştan yedi hat vardır: iki kaş, dört kirpik ve bir saç. insan bu yedi hat ile doğduğu için bunlara "hutut-ı ummiye" (ana hatları) denir. Bunlar hal ve mahal toplamı ondört eder. Yedi de "hutut-ı ebiye" (baba hatları) vardır ki, bunlar erkekte ergenlik çağında çıkar: Yüzün sağ ve sol yanlarında iki sakal kılları, iki yanağın iki tarafındaki (burun) kılları, iki bıyık ve bir de alt dudaktaki (enfaka) kılları. Bunlar da hal ve mahal itibariyle on dört eder. Ana ve baba hatlarının toplamı yirmisekiz olur ki, bu Kur'an'ın yazıldığı yirmisekiz harfe tekabül eder.
Bu hatlar hava, su, ateş ve toprak gibi dört unsurdan meydana geldiği için her biri dört telakki edilerek yedi ile çarpılırsa yine yirmisekiz elde edilir. Eğer saçı ortadan ikiye bölersek, bu yedi hat sekiz olur. Dört unsur ile çarpımı otuziki eder. Bir başka şekliyle söylersek, ana ve baba hatları yedişerden ondört eder. Hal ve mahal itibariyle ise yirmi sekiz; buna Farsça'daki (p, ç, j, g) harflerini eklersek otuziki elde edilir. Alemde her ne varsa otuzikiye tatbik olunur
Hurufiler, Kur'an'da manası açık ve kesin ayetler (muhkemat) ile sure başlarındaki (mukattaat) ve manası anlaşılamayan yani çeşitli te'vile musait ayetler (muteşabihat) hakkında, tefsir alimleriyle aksi görüştedirler. Kur'an'ın sırrının yirmidokuz surenin başında gelen huruf-ı mukattaatda toplandığı kabul edilmiştir. Bu harfler ondört adettir:
Hurifîlerce asıl kelam-ı ilahı bu ondört huruf-ı mukattaattır ki, vech-i adem (insan yüzü) ondan feth olunmuştur, denir. insan yüzündeki ana hatlarının kendileri ve bulundukları yer itibariyle toplam sayıları olan ondört ile, huruf-ı mukattaatın ondört eşitliği buna delil gösterilir.
(he-zel/mim-nun/gaf-dat-le/ra-be-ye) "Bu Tanrımın faziletindendir" ve "Bu Tanrı'nın faziletidir" beyanlarında olduğu gibi, Kur'an-ı Kerim'de göçen (fazl:fe-dat-le) kelimesinden kastedilenin Fazlullah-i Hurufi olduğu ve insanın yüzünde de (Fazl:fe-dat-le) isminin okunduğu iddia edilir.
HURUFİLİĞİN İRAN SINIRINI AŞMASI
İran'da XIV. asır sonlarında Esterabad havalisinde ortaya çıkan Hurufîlik kısa bir sürede ülke sınırlarını aşarak Hindistan, Azerbaycan, Irak, Suriye, Anadolu ve Rumeli'ye sıçradı. İran hudutları içinde sık takibata uğrayan Hurufiler, akidelerini yaymak, kendilerine bir yurt bulmak için bilhassa Osmanlı Ülkesine adeta sığınmışlardır. Fazl'ın baş halifesi Ali el-A'la (ö. 822/1419) Anadolu'ya gelerek, Hacı Bektaş Tekkesi'nde inziva ederek Hurufîliği yaymaya başlamıştır
HURUFİLİK VE OSMANLI SARAYI
Bir ara Hurufiler Fatih Sultan Mehmed (saltanatı: 1451-1481)'in Sarayına kadar nufuz etmişlerdir. En başta hurufları sayesindeki gizli sayı ve harf manalarıyla sarayı etkilemiş olsalarda daha sonra ulemayı telaşa düşürmüşlerdir. Fatih Sultan Mehmed’in sarayında üst düzey devlet görevlilerine kadar pek çok kişiyi kendi bünyesine çekmede başarılı olan huruflar bazı dengeleri sarsmaya başlamış huzursuzluk çıkarma yolundaki amaçlarına yaklaşıldığının farkındalardı. İşte Ulemayı telaşa düşüren bu olayda, Vezir Mahmud Paşa (ö. 879/1474)'nın gayreti ve Mevlana Fahreddin-i Acemi (ö. 865/1460)'nin yardımıyla Hurufiler korkunç bir şekilde cezaya çarptırılmışlardır Bundan sonra Anadolu ve Rumeli'deki Hurufiler, kendilerini gizleyerek, ekseriye Bektaşı gibi görünerek varlıklarını uzun süre muhafaza etmişlerdir .
XIV. asrın ikinci yarısı sonlarında Hurufîliğin İran'da ortaya çıkmasıyla beraber, kısa bir müddet sonra bu fırkanın esasını ve prensiplerini ortaya koyan pek çok eser telif edilmiştir. Zaman zaman takibata uğrayan bu fırkanın taraftarlarıyla beraber kitaplarının da yok edilmesine rağmen halen dünyanın muhtelif kütüphanelerinde Hurufi eserlerine rastlanmaktadır
NOT: bu yazıdaki bilgi ve belgeler cavidan name adlı eserden doğrudan olduğundan alıntıların yanına kaynakçasını belirtmemiş bulunmaktayım. kaynakça cavidan name dir. CAVİDAN NAME adlı eser hurufi kurucusunun zamanında yazmış olduğu ve o dönemki insanlara okutup öğrettiği bir eserdi. bugünlerde çeşitli yazarlar tarafından yorumlarıyla beraber yayımlanmıştır. benimde kütüphanemde eskiden kalma bir cavidan name esri bulunmakta ve bu bilgileri kitabın önsözünden ilgilerinize sunmaktan mutluluk duyarım.
saygılarımla.