GİRİŞ
Yıllar önce, ideal toplum yönetimi tasarılarına merak sarmış, bu bağlamda birçok kitap okumuştum. Elimin altındaki birikimde, o tarihte yapmış olduğum bir özet ve karşılaştırma çalışması var. Dediğim gibi, çok yıllar önce yapılmış bir çalışma bu. (Ne kadar önce olduğunu sormayın lütfen; belki bu foruma katılanların kimisi o tarihlerde henüz doğmamıştı.) Dolayısıyla, anlatımında birtakım düşüklükler, anlaşılmazlıklar, Türk dili kullanımına ilişkin beceri noksanları olabilir. Onları hoş görmenizi rica ediyorum.
Aslında okuduklarım daha çoktu ama bu tasarımların arasından üçünü almışım; belki de en ünlüleri oldukları için… Platon, Thomas More ve Tommaso Campanella’nın yapıtları. Bu foruma katılanlar arasında bilgi ve kültür düzeyi öyle yüksek kişiler var ki, hiç kuşkusuz onlar bu yapıtları en az benim kadar hatta belki benden de iyi biliyor. Fakat sadece kulaktan dolma işitmiş hatta beki hiç duymamış olanlar da bulunabilir. Ola ki bu çalışma onlara bir yarar sağlar.
Tarih boyunca insanlar, içinde yaşadıkları ülkenin aksayan ve ahenkli bir toplum düzeninin gerçekleşmesini engelleyen yönlerini incelemiş, kimisi bu toplu yaşam biçiminin düzeltilmesi ya da değiştirilmesi için çaba harcarken, kimisi kişisel ya da sınıfsal çıkarını yeğ tutarak düzenin bozuk yönünden yararlanma yolunu tutmuştur. Kimileri de hem kendi ülkesindeki hem de bildiği ve tanıdığı ülkelerdeki toplum yaşamını daha duyarlı ve bilinçli olarak tüm sosyal, ekonomik ve psikolojik yönleriyle çözümlemeye çalışmış, insan topluluklarının sürdürdüğü yaşantıdan daha iyisinin nasıl bulunabileceğini düşünmüştür. İşte bu düşünürlerden kimileri daha da ileri giderek, -belki de var olan koşullar altında kendi ülkelerindeki düzenin bozukluklarına bir çıkar yol bulunabileceğine ilişkin umutlarını yitirdiklerinden- ideal bir devlet kuruluşunun özelliklerinin ve böyle bir devletin insanlarının niteliklerinin neler olması gerektiğini tasarlamışlardır.
18. yüzyıl ortalarına dek, yazar, düşünür ve kamu yöneticilerinin tasarladıkları ideal devlet biçimlerinde öncelikle insancı sorunlara ağırlık verilmiştir. Sonraları bu konuyu kaleme alanların, -bireysel niteliklerin hiç önem taşımadığı kanısına vararak- ideal devleti yalnızca “toplumsal ekonomik yarar” yörüngesine oturtmaları nedeniyle, yakın geçmişimizde verilen yapıtların ana fikirleri herhangi bir sosyoekonomik doktrinin sunulması, geliştirilmesi ve tartışılması biçimine dönüşmüştür.
İdeal devlet konusu üzerine başlı başına bir hayalî ülkeyi anlatır biçimde yazılmış eserlerin en ünlüsü Platon’un “E Politeia e Peri tes Dikes” adlı çalışmasıdır. Dilimize yapılmış çevirilerinde kısaca “Devlet” ya da “Cumhuriyet” adıyla bilinen bu on ciltlik yapıtında Platon, dengeli bir doğruluk üzerine kurulmuş ve erdem örnekleri ile dolu bir kentin yaşam biçimini Sokrates mantığı yolu ile oluşturmaya çalışır.
Platon’dan iki bin yıl kadar sonra İngiltere’de Kral 8. Henry’nin önceki döneminde şansölyesi olan Thomas More, “Utopia” adını verdiği ideal ülkesini anlatırken bambaşka bir yöntem kullanmıştır. İki kitaptan oluşan Utopia’nın ilk bölümü 16. yüzyıl İngilteresi’nin toplumsal yaralarını deşmekte ve zamanın uygarlık dışı yasaları ile Kilise’yi elde etmiş olan toprak zenginlerinin önayak olduğu baskı rejimini olanca gücüyle eleştirmektedir. Eserin ikinci bölümünde ise, başta özel mülkiyetin kötüye kullanılması olmak üzere, devrin kötülüklerinin hiçbirinin bulunmadığı ideal ülke Utopia, bu ülkede yıllarca yaşamış bir gezginin ağzından anlatılmaktadır.
Thomas More, tarihe, yazarlığından çok politik kişiliği ile geçmiştir ama ütopya sözcüğü de çoğu dillerde, “gerçek olmayan ideal belde” anlamında bir terim olarak yerleşmiştir. (Dilimizde herhangi bir hayal için bile bir deyim olarak “ütopya” sözcüğü kullanılıyor. Asal sözlük anlamına bakarsak,“hiçbir yer” demektir.)
Platon’un düşünce biçimini ve More gibi bir anlatım şeklini kullanan Tommaso Campanella “Civitas Solis” (Güneş Ülkesi) adlı yapıtını hazırlarken, asıl amacı kültürel, politik, sosyal ve ekonomik bakımdan ideal olarak nitelendirilebilecek bir ülkenin tanımlamasını yapmak değildi. Campanella, 16. yüzyıl Katolik Kilisesi’nin katı dogmalarına ve İtalya’yı ezmekte olan İspanyol emperyalizmine karşı bir özgürlük savaşının önderliğini kalemiyle yürütmüş, bunun karşılığını işkence dolu 27 yıllık bir tutsaklıkla öderken, kendi yurdunu görmek istediği üstün biçimi Güneş Ülkesi’nde toparlamıştır.
Sözünü ettiğim üç yazarın her birinin ideal ülke hakkındaki yapıtı dünya çapında küçümsenemeyecek üne sahiptir. Ancak her yazar ideal devletinin hayalî canlandırmasını yaparken, öncelikle evrensel bir insanlık idealini ulusal bir topluluk idealinden üstün görememiş, ayrıca yaşadığı çağın sosyal, ekonomik ve psikolojik sınırlarını aşma çabası kesin başarıya ulaşamamıştır.
16. ve 17. yüzyıllarda aynı amaca yönelik çalışmaları olan diğer birçok düşünürün yapıtları da, çatı ve kapsam bakımından zamanın gerekleri bakımından iki bin yıl öncesinin tasarımını aşmış ama Utopia ve Güneş Ülkesi’ni geçememiştir.
Platon, Thomas More ve Tommaso Campanella’nın oluşturdukları ideal devlet ya da ideal ülke kavramlarını daha uyumlu bir biçimde inceleyip eleştirebilmek için, yapıtlarında öngördükleri politik, ekonomik, sosyal ve dinsel özellikleri kısaca karşılaştıracağım. Bir sonraki bölümde buna yönetim şekli ya da devlet rejimi karşılaştırmasını yaparak başlayacağım.