Atatürk: “Ermeni soykırımı yok
Türk soykırımı var”
Soykırım yalanlarına Atatürk’ü de alet ettiler
TÜRKSOLU’nda birkaç sayıdır malum imza kampanyasına karşı yayınımızı sürdürüyoruz. Tarihsel gerçekler çarpıtılıyor. Katliamcı bir milletten mazlum Türkler adına özür dileniyor!
Bu tarihsel çarpıtmalara yeni bir tanesi eklendi.
Türk milletinin “milli hafıza”sına yönelik saldırı bu sefer Kurtuluş Savaşı’yla Türklüğümüzü kurtaran Atatürk’e yöneldi.
Malum kampanyayla ilgili tartışmaların tam ortasında Sabah şu manşetle çıktı: “Atatürk’ten Muhteşem Bir Ders”...
Tabii manşeti atan gazete Sabah olunca, şöyle bir irkiliyor insan. Malum Sabah, Çalık Grubu’nun. Yani Tayyip’in “yandaş medya” diye tabir ettiğinden. Yani AKP’li. Yani Atatürkçü değil.
Öyleyse Sabah, Atatürk’ten referans aldığına göre, yeni bir çarpıtmayla karşı karşıya kalacağımız ortada.
Habere göre İnönü azınlıklar aleyhinde Meclis’ten birtakım yasalar çıkarmaya çalışıyormuş. Atatürk ise buna izin vermemiş. Ve şöyle demiş:
“İsmet, ben ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın.”
Olayın gerçek olup olmadığını tabii bilemeyiz. Ancak Atatürk’ten bu anıyı aktaranın kim olduğu sanırız doğru olup olmadığı konusunda bir fikir verecektir: İnan Kıraç! Sorun İnan Kıraç’ın kimliği ya da görüşleri değil, yaşı. Kıraç’ın doğum tarihi 1937...
Bugüne kadar kendi görüşlerini Türk milletine dayatmak isteyenlerin Atatürk’le ilgili “doğru olmayan” anı anlattığını çok gördük. Bunun en ünlüsü Kâzım Karabekir, Rauf Orbay gibilerinin yaptığıdır. Kurtuluş Savaşı’nı öyle bir anlatırlar ki sanırsınız bu milleti kurtaran Atatürk değil de kendileri.
Ancak onlar en azından Atatürk’ü tanıyorlardı. İnan Kıraç ise Atatürk öldüğünde henüz bir yaşındaydı!
Sorunumuz anlatılan anının doğruluğu ya da yanlışlığı değil. Atatürk döneminde azınlık düşmanlığı yapılmadığını zaten biliyoruz. Sonuçta bütün azınlıklar Lozan Anlaşması’nın da hükümleri doğrultusunda bu ülkede özgürce yaşadılar. Kendi dilleriyle eğitim gördüler. Kendi ibadet yerlerine rahatlıkla gittiler. Batının kendi azınlıklarına göstermediği özgürlüğü Atatürk gösterdi.
Bu anının tam da malum imza kampanyasının tartışıldığı dönemde anlatılması anlamlı. Amaç ortada: Atatürk azınlık düşmanı değildi, siz de olmayın.
Ancak bu tartışmanın her şeyden önce zemini yanlış. Malum imza kampanyasına karşı çıkmak ve “sözde soykırım”ın aslında olmadığını savunmak azınlık düşmanlığı yapmak anlamına gelmiyor ki!
Dolayısıyla Atatürk’ün azınlık düşmanı olmaması da “sözde soykırım”ın tartışılmasına göz yumacağı anlamına gelmiyor. Öyleyse gerçekleri anlatmanın zamanıdır. Doğru, Atatürk bir azınık düşmanı değildir. Ancak onlardan özür dileyecek de son kişidir. Çünkü unutulan bir şey var galiba: Atatürk’ün savaş meydanlarındaki çarpışmalarının çoğunluğu ya Yunanla olmuştur ya da Ermeniyle...
Ermeni iddiaları konusunda Atatürk’ün ABD’ye yanıtı
İstanbul’da İtilaf Temsilcilerine ve Amiral Bristol’e,
1. Mondros Ateşkesi’nin imzasından beri kesin barışın yapılmasını bekleyen ulusumuz, ülkenin elde kalan kısımlarından en önemli parçaların çeşitli bahanelerle Anlaşma devletleri tarafından işgalini görmekle acı duymaktadır. Bu durumun barış konferansının adil kararlarıyla değiştirilmesi, hukuki isteklerimiz içinde hakka uygun bir biçime dönüştürüleceğini ümit etmek isterken, barış kararlarımızın olanak ölçüsünde kötü esaslar içinde düzenlenmesi için Avrupa’da olumsuz akımlar doğurmayı çıkarları gereği görenler tarafından Anadolu’da yeniden 20 bin Ermenin öldürüldüğü hakkında çok iğrenç ve kesinlikle gerçek dışı haberler uyduruldu. Bütün Anadolu’da İtilaf Devletlerine ve Amerika hükümetine mensup çeşitli kişiler ve haber alma kaynakları bulunduğu için sözü geçen haberlerin yabancı kaynaklarca inanılmaya değer görülmeyeceğini ummuş ve kesinlikle yapılmamış olan böyle uydurma bir kırımın yalanlanmasını bile gereksiz saymıştık. Fakat bugün gerçek gidişata ait bilgi edinmiş olmaları gereken önemli yabancı şahısların da görüşme yerlerinde bu yalancı haberlere inandıklarını ve hatta aynı sebeple biran önce bir karara bağlanmasını ülkemiz için hayati bir mesele saydığımız barışımızın geri bırakılacağını büyük şaşkınlık ve üzüntüyle görüyor ve ileri sürülen üzücü olayların olmadığını kesinlikle bildirmeye süratle girişmiş bulunuyoruz.
2. Maraş, Urfa ve dolaylarındaki çarpışmalar sırasında Türklerden, Fransızlardan ve Fransız askeri arasında bulunan Ermenilerden ve Maraş merkez kasabası içinde yapılan çarpışmalar sırasında ise iki taraf silahlarının etkisiyle çeşitli unsurlara mensup halktan kayıplar verildiği herkesçe bilinmektedir. Ancak bu, bir Ermeni Kırımı değil, Kilikya ve yöresine dışarıdan getirilen ve yerli halktan silahlandırılan Ermeni askerlerinin kesinlikle sabırla karşılanması imkansız bulunan saldırıları ve işgal kuvvetlerinin sebepsiz yere sürekli olarak işgal sahasını genişletmesi ve özellikle işgal kuvvetleri komutanlarının hırslı Ermeni askerinin İslam Halkı aleyhinde uyguladıkları saldırılar ve yolsuzluklara göz yummaları sonucunda yerli halkın coşması ve karşı koymasıyla meydana gelen çarpışmaların doğal bir sonucudur.
Şunu da eklemek gerektir ki, Kilikya ve dolaylarındaki işgal kuvvetlerine komuta eden kişiler Ermenileri silahlandırarak görevlendirmese ve korumasaydı ve yerli halkın unsurları hakkında adalet ve eşitliğe uygun bir yönetim uygulasaydı ve özellikle mütarekenin yapıldığı sırada İngilizlerdeyken değiştirilerek işgal olunan toprakların sebepsiz ve sürekli olarak genişletilmesinden sakınılsaydı, taraflardan birçok insanların kaybını doğuran acınmaya değer çarpışmalar hiçbir zaman olmayacaktı.
3. İşte Anadolu’da Ermenilerin öldürüldüğüne dair uydurulan yalanların gerçek niteliği bundan meydana gelmiş olup öldürüldüklerinden sözedilen Maraş halkı adına Ermeni delegeleri ve ileri gelenleri tarafından İtilaf Devletleri yetkili delegelerine yapılan yazılı müracaatlar dahi bu gerçeği tümüyle doğrular. İzmir’de yapıldığı gibi bir uydurma Ermeni kırımı meselesi ve tüm dünyayı aldatmak için yaratılan bu kin ve hırs ürünü propagandaların niteliği hakkında uygarlık ve insanlık dünyasının bir kere daha aydınlatılması ve bu suretle haksızlığa uğramış Türk ulusunun iğrenç ve alçakça bir suçlamadan arındırılması için Anlaşma Devletleriyle Amerika hükümetinin adalet severlik duygularına başvururuz. (Ankara, 7 Mart 1920)
Mustafa Kemal
(Bilgi için İstanbul Merkez Kurulu ve Kolordulara yazılacak. Bu şifre sureti İstanbul’da gazetelere, Gazeteciler Cemiyetine, Hakimiyeti Milliyeye, il gazetelerine.)
Bitlis’i Ermenilerden Mustafa Kemal kurtardı
Örneğin Birinci Dünya Savaşı’nda kazandığımız az sayıdaki savaştan biri Ermenilerle Bitlis’te yaptığımızdır. 3 Mart 1916’da Bitlis’i işgal eden Ermenilerden şehri kurtaran Mustafa Kemal olmuştur. O dönem 16. Kolordu Komutanı olan Mustafa Kemal, 8 Ağustos 1916’da Bitlis’i kurtarmıştır. İşgalci Ermenileri ise Nahcivan’a kadar kovalamıştır.
Kurtuluş Savaşı’nın hemen başında Doğu Cephesi’nde Kars ve Erzurum’da Ermenilerle savaşılmıştır. Güney Cephesi’nde de Antep, Maraş, Urfa ve Adana’daki Fransız işgaline karşı direnişte karşımızda Fransız üniforması giymiş Ermeniler bulunmaktaydı.
Ve az bilinen başka bir gerçeği daha anlatalım. 1918 yılında Kafkasya’da İngiliz işbirlikçisi kukla devletler kuruldu: Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan. Bunlardan Ermenistan Taşnakların yönetimindeydi. Ermenistan’daki Taşnak yönetiminin yıkılması Bolşeviklerle Türk Ordusu’nun ortak harekâtıyla gerçekleşmiştir. Ruslar kuzeyden Gürcistan üzerinden, Türkler ise Batıdan Kars üzerinden Taşnak yönetimine saldırmıştır. Ve Türk Ordusu ile Kızıl Ordu Nahçıvan’da buluşmuştur.
Ancak Mustafa Kemal, Bolşeviklerdeki Ermenileri mazlum gören ve soykırıma uğradığına inanan görüşlere de her zaman karşı çıkmıştır. Ermeni tezlerini desteğe devam ederlerse Bolşeviklerle olan anlaşmanın sona ereceği uyarısında da bulunmuştur. Van ve Bitlis’in Ermenilere terk edilmesini öneren Bolşeviklere ise şu sert yanıt vermiştir:
“İçeriğinin yararları ve maksatları taraflarca pek iyi karşılanan söz konusu maddelerin kesin kabulü için Van ve Bitlis vilayetlerinden bir kıt’ayı muayyenenin ayrılarak Ermenilere terki hususunun şart kılınmış olması keyfiyeti, Ankara hükümetini emperyalizm ve kapitalizme karşı çetin bir mücadeleye iştiraki hasebiyle şimdiye değin kendisine bir müttefiki tabii addetmekte haklı bulunduğu Rusya Şuralar Cumhuriyetinin bu bahisteki samimiyeti efkar ve hissiyatından haklı olarak şüpheye düşürdü.”
Sovyetler, Atatürk’ün bu kararlı tavrı nedeniyle, Doğu Anadolu’daki Ermeni isteklerine sırt çevirdiler ve bugünkü sınırlarımıza kavuştuk.
Mustafa Kemal Batıda ise Yunanlılarla savaşmıştır. Trakya ve Ege Bölgesi Yunanlılardan kurtarılmıştır. Ancak Mustafa Kemal bunu yeterli görmemekte, Anadolu’daki Rum azınlığın da ülkeyi terk etmesini istemektedir. Yunan işgali sırasında Rumların, Rus işgali sırasında ise Ermenilerin yaptığı Türk katliamlarını unutmamıştır Atatürk.
Çoğu Rusya’ya, ABD’ye, Fransa’ya ya da Ermenistan’a göçtüğü için Anadolu’da pek fazla Ermeni kalmamıştır zaten. Bu yüzden Anadolu’daki Ermeni nüfus, Türkiye için sorun olmaz. Ancak Türk tarafı, Ermenilerin eski yurtlarına dönme konusunda yapılan ısrarları hiçbir şekilde kabul etmez.
Rum azınlık ise önemli bir sorundur. 1.5 milyon Rum, Yunanistan’la imzalanan “Mübadele Anlaşması”yla Yunanistan’a gönderilir. Bir tek İstanbul ve Adalar’daki Rumlar yerinde bırakılır. Yunanistan’daki bütün Türkler de (Batı Trakya dışında) Anadolu’ya gelir.
Mübadele Anlaşması Lozan’daki en önemli zaferlerimizden biridir. 1.5 milyon Rum’un Anadolu’yu terk etmesi Anadolu’nun Türkleşmesi için çok önemlidir. Rumların bir işgalde tekrar işbirlikçilik yapmaları bu şekilde engellenmiş olur.
Yunanistan’dan Türkiye’ye gelen Türk sayısı ise 500 bindir. Batı Trakya’daki Türklerin Yunanistan’da bırakılması da önemlidir. Yunanlıların bütün ısrarlarına karşın, bu konuda da taviz verilmez. Olası bir Türk-Yunan Savaşı’nda Batı Trakya Türklerinin yaşadığı bölgeler stratejik açıdan savunmamızı güçlendirecektir.
Görüldüğü üzere, Atatürk “Ne Mutlu Türk’üm diyene” demiştir ama, Anadolu’da büyük bir Rum azınlığın bulunmasını da kabullenmemiştir.
İstanbul’da kalan birkaç bin Rum ve Ermeni azınlık ise 10 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti için bir tehdit olamaz zaten.
Atatürk döneminde “soykırım” suçlaması yöneltilemezdi
Peki Mustafa Kemal sözde “Ermeni soykırımı” ile ilgili ne düşünmektedir?
Burada önemli bir noktaya dikkat çekmek isteriz. Türkiye’nin sözde soykırımla ilgili suçlanmaya başlaması Birinci Dünya Savaşı’nın ardından başlar. Özellikle İstanbul işgal edildiğinde, Batılılar soykırım iddialarını kabul ettirmeye çok uğraşırlar. İşbirlikçi Damat Ferit Paşa hükümeti iddiaları araştıran ve (sözde) sorumluları cezalandıran bir mahkeme bile kurar. İngilizler ise Osmanlı’yı savaş döneminde yöneten 140 idarecimizi Malta’ya götürerek yargılar.
Kısacası o dönem bu iddialar çok başımızı ağrıtır. Ancak iddialar Atatürk döneminde uluslararası düzlemde karşımıza hiç getirilmez.
Peki, soykırımın olduğu iddia edilen 1915’e çok yakın olmasına karşı Atatürk döneminde bu iddialar niye dillendirilmedi dersiniz?
Yanıt Atatürk’ün dik duruşunda ve iddialara sert bir şekilde karşılık vermesinde gizli. Bugün imza kampanyasının düzenlenmesine destek olan Cumhurbaşkanları başımızda oldukça başımız uluslararası düzeyde tabii ki çok ağrıyacak.
Atatürk’ün soykırım iddialarına nasıl karşı çıktığını ve asıl katliamcının Ermeniler olduğunu nasıl savunduğunu örnekleriyle ortaya koyalım. Bu konuda şüphesiz çok kaynak ve örnek bulunmakta. Burada yalnızca birkaçına yerverebileceğiz. Ancak Atatürk’ün pek çok demecinde, Erzurum Kongresi konuşmalarında ve Nutuk’ta konuyla ilgili pek çok kez görüş belirttiğini hatırlatalım.
Mustafa Kemal, Amerikalı gazeteci Clanence K. Streit’le 26 Şubat 1921’de yaptığı görüşmede Ermeni Tehciri ile ilgili soruya şöyle yanıt verir:
“Düşmanca ithamda bulunanların sürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şuna inhisar etmektedir:
Rus Ordusu 1915’de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız bir şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.
Bu cinayetleri işleten saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından itibaren kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan istifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinde yapıyorlardı.”
Görüldüğü üzere, Mustafa Kemal iddialara gayet sert bir şekilde yanıt vermektedir. Ve Ermenilerin yürüttüğü sistemli Türk katliamından bahsetmekten çekinmemektedir.
Kısacası Atatürk, bugün pek çok “Atatürkçü”de hakim olan birtakım yanlış görüşlere de sahip değildir. Nedir bu yanlış görüş: “Soykırım yok karşılıklı kıyım var”. Neymiş efendim, Ermeniler çok Türk katletmiş, ama biz de Ermeni öldürmüşüz.
Halbuki bu görüş Atatürk’ün de belirttiği gibi yanlıştır. Bu propaganda, yapmadığımız bir şeyi Türk Milletine kabul ettirmektedir. “Biz de Ermenileri öldürmüşüz” yalanı içten içe Türk Milletine pompalanmaktadır.
Bu tezleri Atatürkçülük adına savunmak büyük bir yanlıştır. Ermeniler, “Türkler bizi soykırıma uğrattı” diyor. Buna Atatürkçülerin verebildiği yanıt ise “Ama siz de Türk öldürdünüz” oluyor. “Karışılıklı kıyım” vardı deniyor. Kısacası çok çekingen ve uzlaşmacı bir yanıt.
Halbuki bu konuda Atatürk kadar net ve dirayetli olmak gerekiyor. Bakın Atatürk Türk Milletinin katliam yapmakla asla suçlanamayacağını nasıl ifade ediyor:
“Milletimiz aleyhinde söylenenler bütünüyle iftiradır. Milletimizin zalim olduğu iddiası baştan başa yalandır. Hiçbir millet, milletimizden daha çok yabancı unsurların inanç ve adetlerine riayet etmemiştir. Hatta denilebilir ki, başka dinlere mensup olanların dinine ve milliyetine riayetkar olan yegane millet bizim milletimizdir. Fatih, İstanbul’da bulduğu dini ve milli teşkilatı olduğu gibi bıraktı. Rum Patriği, Bulgar Eksarhı ve Ermeni Kategikosu gibi Hıristiyan din reisleri imtiyaza sahip oldu. Kendilerine her türlü serbestlik verildi. İstanbul’un fethinden beri, Müslüman olmayanların mezhar bulundukları bu geniş imtiyazlar milletimizin dinen ve siyaseten dünyanın en büyük müsaadekar ve civanmert bir milleti olduğunu ispat eden en büyük delilidir.”
Atatürk’ün başı diktir. Alnı açıktır. Korkmadan gerçekleri ortaya koymaktadır. Batının katliamcı yüzünü de ortaya koyarak Türk Milletini savunmaktan çekinmemektedir: “İngilizlerin sulh zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda’ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz.”
Sözde soykırımın nasıl bir yalan olduğunu da şöyle ifade etmektedir:
“Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı. (...) Gerek umumi harp sırasında gerek mütarekeden sonra Ermeniler ve Rumlar tarafından Müslüman ahaliye yapılan mezalim üzerinde durmak uzun bir hikaye olur. (...) Brest Litovsk Muahedesi’nin akdini müteakip Rusların şark vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur.”
Mustafa Kemal, Ermeni ve Yunan terörünü asıl failinin emperyalizm olduğunun bilincindeydi. 1919’da İzmir’i işgal eden Yunanın aslında İngiliz uşağı olduğunu biliyordu. Maraş, Antep, Urfa ve Adana’yı işgal eden Fransızlar’ın “Ermeni lejyonları” kurduğunu da... Doğu Anadolu’daki Ermeni terörünün arkasında Rusya İmparatorluğu olduğunun da... Nitekim, Doğu Anadolu’yu Ermeni işgalinden tamamen kurtardıktan sonra Meclis’te yaptığı konuşmada şöyle demiştir: “Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Anlaşmasıyla en doğru çözüm şeklini buldu.”
Türk’ün Türk’e propagandasına ihtiyacımız var
Peki bugün Ermeni iddialarına ve yalanlarına karşı çıkanlar, gerçekleri bu netlikte anlatabiliyor mu? Maalesef hayır. Ermeni meselesinde Türkiye’nin temel sorunu işte bu.
Türkiye’de sokakta herhangi birini çevirip sorsanız, “Ermeni iddialarına göre ‘sözde soykırım’da kaç kişi öldürülmüştür?” diye sorsanız “1.5 milyon” yanıtını alırsınız. Peki aynı kişiye “Türk Tarih Kurumu’nun ortaya çıkardığı rakamlara göre Ermenilerin 1914-21 yılları arasında öldürdüğü Türk sayısı kaçtır” diye sorsanız “517.955” yanıtını alabilir misiniz? Maalesef hayır.
Bu Türk Milletinin umarsızlığından değil tabii. Biz büyük bir milletiz. Bugün “özür diliyorum” diye imza kampanyasını sokaklarda stand açarak değil de internetten yapmalarının nedeni budur. Cesaretleri varsa şu kampanyayı bir de Erzurum’da, Van’da, Ermeni terörüne onbinlerce şehit vermiş şehirlerde yapsınlar bakalım...
Ancak Ermenilerin katliamları konusunda bu kadar duyarlı olan milletimiz, gerçekleri bilme konusunda yetersiz kalmaktadır. Çünkü bu ülkede Ermenisi konuşur, Kürdü konuşur, Amerikancısı konuşur, Avrupacısı konuşur... Bir tek Türk konuşamaz. Hatta Türk konuştu mu hemen “ırkçılıkla” suçlanır. Faşist damgası der. “Türk’ün Türk’e propagandası” diye aşağılanır bir de.
Halbuki Atatürk Ermeni meselesinde sessiz kalınmasını hiçbir zaman istememiştir. Aksine, dünya kamuoyunun Ermenilerin yürüttüğü katliamlar konusunda her zaman bilgilendirmeyi bilmiştir.
Örneğin Kurtuluş Savaşı döneminde Fransız işgali sırasında Ermenilerin yaptığı Türk katliamlarının duyurulması çağrısında bulunmuştur:
“Maraş’ta, Fransız ve Ermeniler tarafından Müslümanların katliamı, insanlığı dehşete düşürecek şekilde devam ediyor. Her tarafta derhal mitingler yapılarak merkezi hükümet ve yabancı temsilcilerine, bu zulümlere bir nihayet verilmesi için müracaat olunması ve fiilen müdafaa ile meşgul olan felaketzede Maraşlı dindaşlarımızın, yapılan teşebbüslerden doğrudan doğruya haberdar edilmesi ehemmiyetle rica olunur.
Heyeti Temsiliye adına
Mustafa Kemal”
Görüldüğü üzere Türkiye’de herhangi bir soruna çözüm bulmak aslında çok basit. Mustafa Kemal tavrı almak yetiyor.
Ermeni meselesinde de...
Tabii cesaretiniz ve dirayetiniz varsa..
http://www.turksolu.com.tr/218/erdem218.htmAlıntı.
Atatürkçü olduğunu iddia edenler bari bu konuyu okuduktan sonra atamızı ve Atatürkçü olup olmadıklarını bir daha gözden geçirsinler.
karahan