Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ORTA ÇAĞDA YAHUDİLER HUKUKU- 3  (Okunma sayısı 3750 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 13, 2010, 12:13:01 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay





Hıristiyan Roma Yahudiler Hukuku

Hıristiyanlık Roma’nın resmi devlet dini olunca, yöneticilerin karşısına yeni birtakım hukuksal sorunlar çıktı. Bir yanda Kilise’nin öğretisine uygun hukuksal formüller, diğer yanda kökleri bin yıla dayanan bir Roma hukuk sistemi vardı. Bu ikisi arasında bocalayan yöneticiler, yeni ve birleşik bir hukuk sistemi yaratmaya uğraştı. Bu ise neredeyse yüz yıl sürdü.

Roma’nın yeni hukuk sistemi 429-438 yılları arasında derlendi ve buna İmparator 2. Theodosius’un adı verilerek “Theodosius Yasası” adıyla yürürlüğe kondu.  Bu yasanın içerdiği Yahudiler hukuku, Pagan Roma’dan kalma hoşgörü ile Hıristiyanlıkta başından beri var olan hoşgörüsüzlüğün bir karışımıydı. Orta Çağ başlarında Avrupa’daki önemli etkisi nedeniyle, bu yasa Latin Hıristiyanlığındaki Yahudiler hukukunun da temeli sayılır.

Theodosius Yasası’nda Yahudilerle bağlantılı maddelerin çoğu Hıristiyan Kilisesi ile diğer dinler arasındaki ilişkiyi konu alan son bölümde yer almıştı. Bir yanda Hıristiyan din adamları sınıfına özel ayrıcalıklar tanıyan, diğer yanda ilk Hıristiyanlığın sapkınlık, Paganizm ve Yahudilik gibi temel rakiplerine savaş açan bir dizi buyruk içeriyordu.

Örneğin, “Sapkınlar Üzerine” başlıklı buyrukta Yahudiler için, “fışkırıp daha geniş alanlara yayılan bulaşıcı ve salgın bir hastalık” denmişti. Sapkınların yanı sıra Yahudiler de Hıristiyanlığın düşmanlara olarak görülmekteydi.

5. yüzyıl başında Yahudiler, artık Paganlar ve sapkınlar ile bütünleştirildi. Bu değişim, Roma’nın Yahudi politikasında temel bir değişiklik olduğunun göstergesidir.

Yasada eski Pagan Roma hoşgörüsü sürdürülmekteydi ama bazı anlatım biçimleri Kilise’nin kaygılarını yansıtıyordu.

Pagan döneminden kalan hoşgörü politikasının özdeki bazı öğeleri, Theodosius Yasası’nın Yahudilerin kişilik ve mallarına delice saldırılar karşısında onları koruyordu. Örneğin şöyle denmişti: “Yahudilere saldıranların tüm kötü davranışları engellenecektir ve sinagogları alışılmış sukûnetiyle kalacaktır.”

420 tarihli bir yasa, sinagogların korunması ile Yahudilerin yaşamını güvenceye almayı birleştirmişti: “Suçsuz olduğu halde, Yahudi olduğu gerekçesiyle hiç kimse ayaklar altına alınamaz ve hiçbir din, herhangi bir kimsenin küstahça davranışa maruz kalmasına neden olamaz. Sinagogları ve ikametgahları, gelişigüzel yakılamaz.” Ancak bu yasal kural Hıristiyanlığın kendine özgü katılığını sergileyen bir deyişle son buluyordu:“Yahudiler de, Hıristiyan dinine saygısız bir harekette bulunmamaları, küstahlaşmamaları konusunda uyarılacaktır...”

İskenderiye’de Paganlar için yeni ayrıcalıklar isteğiyle patlayan Yahudi karşıtı ayaklanmaların ardından, M.Ö. 41 yılında İmparator Claudius, İskenderiyelilere şiddetten uzak durmalarını isteyen bir mektup yazmıştı. Uyruklarına “daha fazla ayrıcalık” isteklerinden vazgeçmelerini buyurarak, Yahudilere gösterilecek hoşgörünün sınırlarını saptamıştı. Nitekim Theodosius Yasası da Yahudiler ve malları için birtakım güvenceleri dile getirmişti: “İğrenç Paganların, Yahudilerin ve sapkınların cüretlerini bastırdık. Buna karşın, saygın Hıristiyanlık bahanesiyle uluorta hareketlerde bulunanların, Yahudileri incitmekten ve onlara zulmetmekten uzak durmaları buyruğumuzdur.”

Yahudilere yönelik düşmanlık, Hıristiyan üstünlük tonuyla uyumlu olan bir başlığın saptadığı koşullarda daha da belirginleşir. Yahudilerin Tiberiye’deki patrike para gönderme hakkı yürürlükten kaldırılır. Bundan böyle tüm katkıların İmparatorluk hazinesine yöneltilmesi gereği buyurulur.

415 tarihli diğer bir yasa da, Patrik Gamaliel’in sorumluluk alanını daraltıp, yetkisini yeni sinagoglar inşa etmekle sınırlar ve ıssız yerlerdeki sinagogların yıkılmasını buyurur. Bu yasayı çıkaran İmparator Honorius, 423 yılında eski sinagogların yıkılmasını yasaklayarak, kendi kendisiyle bir çelişki sergiler.

438 tarihli yeni yasasında İmparator 2. Theodosius, Yahudilere verilen ödünleri genişletir: “Akılcı bir değerlendirmeyle, yeni sinagogların yapılmasını yasaklıyoruz; fakat yıkılma tehlikesi olan eski sinagogların sağlamlaştırmasına izin veriyoruz.”

Yahudilere yönelik ön yargılı dil, Theodosius Yasası’na taşınan Roma hoşgörüsü ilkesini değiştirdi. Bu arada “superstitio” (hurafe) teriminin yaygın olarak kullanıldığı dikkat çeker. Hıristiyanlık öncesi Roma kullanımında aşağılayıcı olan bu terim, Romalı olmayan herhangi bir dini anlatıyordu ama Romalı yazarlar, yansız bir anlatım kullanarak Yahudiliğe de “religio” (din) diyordu. İmparatorluğun Hıristiyanlaşmasından sonra da bu ikilik, bu çelişki sürdü. Ancak 5.yüzyılın girişiyle birlikte “religio” sözcüğü artık sadece Hıristiyanlık için kullanılırken, Yahudiliği tanımlayan “superstitio” sözcüğünün yanına, “iğrenç” ve “alçak” gibi sıfatlar da eklendi. Yasa, Yahudilerin İsa’yı inatla yadsımasına, huysuzluklarına hatta kirliliğine, bulaşıcı hastalık gibi yayılan bir belâ oluşlarına ve Roma’ya yönelik düşmanlıklarına da değinmişti.

Hem Hıristiyanlar hem Pagan nüfus içindeki potansiyel Hıristiyanlar üzerindeki Yahudi gücü, Katolik Kilisesi’ni kızdıran etkenlerdin başında geliyordu. Bu aradaki sorunlardan biri de Yahudi-Hıristiyan evliliğiydi. Yahudilerce kesinlikle benimsenemeyen bu durum Hıristiyanlıkta zina ile eş sayıyordu ve açıkça belirtilmemesine karşın ölümle cezalandırılıyordu.
404 yılında İmparator Honorius’un dayattığı bir yasa, Yahudilerin ve Samarialıların devlet hizmetinde çalışmasını yasakladı. İmparator Theodosius da 438 yılında bu yasağı bir kez daha belirtti ve sivil yönetimin tüm dalları için geçerli hale getirdi.

Aradan yüzyıllar geçtikçe Yahudileri Batı dünyasında silah taşımalarına olanak veren görevlerden uzaklaştıran bu yasalar, Hıristiyanlar üzerinde otorite kurabilecekleri görevlerden uzaklaştırmaları dürtüsünü de başlattı.

Kilise’nin özel kaygısı, Yahudilerin, ellerindeki köleleri olumsuz etkilemesi olasılığıydı. Bu endişe, aile hizmetine giren erkek kölelerin sünnet edilip ritüelik suya batırma yoluyla dine döndürülmelerini emreden Yahudi kuralından ileri geliyoyordu. Theodosius Yasası’nı yapanlar, “Hiçbir Yahudinin Hıristiyan bir kölesi olamaz.” kuralını da getirdi.

Klasik Roma hukuku, yasaklanan hadım etme geleneğine benzediği için sünneti zaten yasaklamıştı. Ne var ki, Hıristiyan Roma hukuku, konuyu din değiştirme bakımından yeniden odağına aldı. İlk Hıristiyan İmparator Constantinus, «Eğer bir Yahudi, Hıristiyan ya da başka bir tarikattan bir köleyi satın alıp sünnet ederse, bu şekilde sünnet edilen kişiyi köle olarak tutamaz.» diye buyurmuştu. 417’de yürürlüğe giren bir yasaya göre, zaten Hıristiyan kölelere sahip bir Yahudi, sadece “gönüllü ya da gönülsüz, kendi tarikatının pisliğini bu kölelere bulaştırmamak” koşulu ile onları elinde tutabilirdi. Her zaman olduğu gibi, yasayı çiğnemenin cezası ölümdü. Yahudilerin köle sahipliği üzerinde yoğunlaşma, Hıristiyan hukukunda yüzyıllarca sürdü. Yasa koyucular, “Hiçbir imansız, bir Hıristiyana üstün olamaz.” temel ön yargısıyla yasalar düzenledi.

Başlangıçta Hıristiyan Yahudiler hukuku, Yahudiler karşısında Hıristiyanların üstünlüğünü korumayı amaçlayan hoşgörüsüz dil ve sınırlamaların, Roma’dan arta kalan bir hoşgörüyle karışımından oluşuyordu. Altıncı yüzyıl başlarında derlenen Justinianus Yasası, bütün bölümleri dokunulmadan taşıyarak ana sistemi büyük ölçüde korudu; bazı maddeleri kaldırırken, bazılarını da değiştirdi. Yapılan revizyonun bir bölümü, bu gerilim dönemine özgü sertleşen tutumları ve artan bir sapkınlık korkusunu yansıtmaktaydı. Bu nedenle de, yasa maddelerinde sapkınlar, sürekli olarak Yahudiler ile ilişkilendiriliyordu.

535 tarihli bir yasa, sinagogların kiliseye dönüştürülmesini, Paganların ve sapkınların toplantılarına izin verilmeyeceğini buyuruyordu. Justinianus’un Yahudilerle ilgili ünlü yeni yasası, Tevrat’ın Tesniye bölümünün okunmasını yasakladı. Bu yasanın yürürlüğe girmesi, Hıristiyanlık öncesi ve Hıristiyan Roma hukukunun yüzyıllarca süren politikasına kökten aykırı bir tarzda Musevîliğin gereklerini yerine getirme özgürlüğünü ortadan kaldırıyordu.

Justinianus’un yasası Doğu Roma İmparatorluğu’nda geçerliydi. 11. yüzyılın sonunda Roma hukuku incelemeleri yeniden canlanıncaya kadar Batı dünyasında bilinmedi. Batı Avrupalı hukukçular ve Kilise adamları arasında hâlâ Theodisius Yasası kullanılıyordu. Bu yasa, 506 yılında kısaltılmış bir biçimiyle değiştirildiği Vizigot İberya dışındaki Batı ülkelerinde hiçbir zaman resmen yürürlükten kaldırılmadı. Hukuksal statüsü, diğer hukuksal kaynakların statüsüyle aynı oldu.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
4233 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2010, 01:01:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3560 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2010, 03:28:49 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
5038 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 21, 2010, 11:49:32 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3041 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 22, 2010, 02:24:57 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3325 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 06, 2010, 12:23:34 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2923 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 08, 2010, 11:03:50 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3440 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 16, 2010, 09:23:52 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3304 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 20, 2010, 10:15:27 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3564 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 23, 2010, 10:21:15 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3586 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 26, 2010, 01:38:42 ös
Gönderen: ADAM