Kimi kaynaklarda ilk kez 1937 yılında nörolog ORTON tarafından, kimi kaynaklarda ise 1963 yılında özel eğitimci KIRK tarafından ortaya atıldığı belirtilen öğrenme bozukluğu genel anlamı ile özel bir akademik alanda belirgin bir bozukluğu ifade etmektedir. Bilişsel yetilerin düzgün olmayan dağılımı söz konusudur. Sözel öğrenme bozukluğu ve sözel olmayan öğrenme bozukluğu olarak iki alt gruba ayrılmaktadır. Sözel öğrenme bozukluğu konuşma, dinleme, anlama, muhakeme etme, okuma, yazma hatta matematiği de içeren dile dayalı her tür problemi kapsar ve bazı çocuklarda bu problemlerin hepsi bir arada görülebilir. Sözel olmayan öğrenme bozukluğunda ise, daha çok görsel, mekansal algılama, motor koordinasyon, karmaşık dokusal ve algısal yetilerde, mekanik, aritmetik ve bilimsel akıl yürütme gibi konularda sorunlar olur. Sosyal muhakeme, yüzde duygusal ifade tanıma sorunları görülebilir, kişiler arası ilişkilerde bozukluk olur. Bu bozukluk Asperger sendromu ile ilişkili bir klinik tablo olarak değerlendirilmektedir. Öğrenme bozukluğu bu şekilde iki alt gruba ayrılmakla beraber, %80 gibi bir oranla görülen disleksinin (okuma güçlüğü) her tür öğrenme bozukluğunu tanımlamak için kullanıldığı görülmektedir. Önceleri bozukluğun kız erkek oranı 1’e 4 olarak bilinirken günümüzde bazı çalışmalar bu oranı eşit olarak göstermektedir.
Sözel öğrenme bozukluğu için yaygın bulgular bu bozukluğu olan çocukların beyinlerinin farklı yapıya sahip olduğu ve bu çocukların beyinlerinin sağ yarıküresinin sol yarıküresine oranla daha geniş olduğu şeklindedir. Araştırmalar, hamileliğin ikinci üç ayında beynin sağ yarıküresinden sol yarıküresine geçmesi gereken hücrelerin sol yarıküreye geçmeyip frontal lobda kalarak olgunlaşamadıklarını göstermiştir.
Sözel olmayan öğrenme bozukluğu ise beynin sağ yarıküresindeki akmadde sorunlarına bağlanmıştır. Bu nörolojik bulgular çocuğun neden bazı günler bir kelimeyi doğru yazarken başka bir gün yazamadığını ya da “kaç yaşındasın?” sorusunu “iyiyim” şeklinde cevapladığını açıklamaktadır. Bu gibi durumlar çocuğun aile ve okul tarafından yanlış değerlendirilmesine sebep olabilmektedir. Ailede ve okulda çocuk için “tembel, isteksiz, akıllı ama çalışmıyor, istemediği için yapmıyor” gibi yorumlar yapılabilir. Çocuktaki problemi iyi bir şekilde anlayabilmek ve değerlendirebilmek için iyi bir klinik değerlendirme şarttır. Klinik değerlendirmede:
* İyi bir aile öyküsü
* Farklı ortamlarda ve farklı kişilerden alınan davranışsal bilgiler
* Çocuğun gelişim öyküsü
* Okul geçmişi
* Yaşları büyük çocuklarda depresyon ölçeği, kendilerini değerlendiren ölçekler, projektif testler vb.
* Psiko-eğitsel test bataryası (zeka, başarı, sözel ifade, yazılı ifade, matematiksel bilgi, genel bilgi)
* Testler sırasındaki davranışsal gözlemler
* Okul çalışmalarının örnekleri
Ayrıca değerlendirme sırasında öğrenme bozukluğunun dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ile %50 oranında beraber görüldüğü unutulmamalıdır.
Teşhis açıklandığında sorunlarının zeka geriliğinden farklı olduğunu öğrenen pek çok çocuk rahatlıyor. Çocuklara ve ailelere öğrenme bozukluğunu çan eğrisi şeklinde açıklamak faydalı olabilmektedir.
Bu çocuklarda hastalığın seyri zeka düzeyi, erken tanı ve müdahale, kişilik yapısı, yoğun eğitim, teşvik edici bir çevre ve aile gibi faktörlere bağlı olarak değişiklikler gösterir. Evde birden fazla dilin konuşulması, sıklıkla okul değiştirme, ailenin problemi kabul edememesi sorunu daha karmaşık bir hale getirebilir. Okulda başarısızlıkla beraber okuldan uzaklaşma, depresyon, madde kullanımı gelebilmektedir. Bu çocukların pek çoğunun kendine güveni olmuyor ve bu nedenle ailenin buradaki rolü çok önemli bir hal alıyor. Aile öğreten değil, moral destek veren bir rol almalıdır:
* Aile, çocuğun problemini bir bahane olarak kullanmasını engellemeli, iyi olduğu alanları bulmalıdır. Çocuk iyi olduğu alanları bulup öğrenmeli ve gerekli koşullarda kendini koruyabilmelidir. Örneğin sınıfta anlamadığı bir konu olduğunda “Özür dilerim ancak takip etmekte zorlanıyorum, bir daha anlatır mısınız?” diyebilmelidir.
* Bazen çocuk için öğrenmeyi zorlaştıran özellikler yetişkinlikte önemli bir değer haline gelebiliyor. Bu kişiler, dünyayı normal insanların gördüğü gibi görmedikleri için problemleri daha farklı şekillerde çözen yaratıcı kişiler olabiliyorlar.
* Düzenli ve iyi eğitim almış bazı çocuklar normal yaşıtlarından daha iyi işlevlerde bulunur hale gelebiliyorlar çünkü dünyayı ve olayları anlamaları konusunda onlara baştan bir harita verilmiş oluyor.
* Bazı çocuklar ileride mimarlık gibi daha çok görsel beceri gerektiren alanlarda ya da bilgisayar, matematik gibi konularda meslek sahibi oluyorlar.