Genel tanımından pek farklı bir şey değil...
Vicdan özgürlüğü, insanın, inançlarında hiçbir koşul ve sınırlamaya bağlı kalmaksızın, kendi vicdanından başka hiçbir varsayımsal güce hesap vermek zorunda olmayışıdır. Vicdan özgürlüğüne sahip olan kişi, isterse dogmalara da inanabilir, isterse batıl inançlar da edinebilir. Eğer bu özgürlük gerçekten varsa, hiç kimse onun inanışlarına ve benimseyişlerine karışamaz.
Vicdan özgürlüğü yalnızca “başkalarının inançlarını benimsemek zorunda olmamak” değildir. İnsanı, kendi inançlarını başkalarına zorla kabul ettirme tutkusundan ve girişiminden sakınmaya da yöneltir.
Elbette «Vicdan özgürlüğü “din” ile çelişkili midir?» diye bir sorunun yanıtını aramalıyız.
Vicdan özgürlüğüne sahip bir kişi, belirli bir dinin inançlısı da olabilir; hatta bu dinin tüm yükümlülüklerini eksiksiz yerine getiren bir kişi, bir dindar bile olabilir. Fakat dinsel yükümlülüklerini, sadece öyle olması gerektiği için değil, aklını ve buyrultusunu kullanarak yerine getirir. Ancak bağnaz dinciler (yobazlar), böyle bir olguyu benimseyemez.
Bir toplumda vicdan özgürlüğünün var olabilmesi ve yaşayabilmesi için, her şeyden önce dinsel inançlarda “tolerans”, her dine ve her inanca saygı göstermek gerekir. Oysa bağnazlık yaygınsa, buna göz açtırılmaz, çünkü bağnazlığın olduğu yerde tolerans yaşatılmaz.
«Bağnazlık nedir?» diye de sorar mıydınız? Sordunuz varsayalım.
Bir inancı, bir ülküyü, bir geleneği, bir göreneği, bir töreyi, bir ilkeyi, bir bilgiyi, bir düşünüyü, bir yorumu ya da bunlardan birkaçını, körü körüne ve aşırı ölçüde inatla savunarak, gerektiğinde ondan başkasını ya da bir başka türlüsünü de benimseyebilme eğilimini kesinlikle gösterememek bağnazlıktır. Eski dilde buna “taassup” denirdi.
Bağnazlık kendini özellikle dinsel inançlar alanında gösterir; ama salt din ile sınırlı değildir. Toplumsal yaşamın birçok alanında, örneğin politikada, ekonomide, meslekte ve işte, sosyal ilişkilerde, hatta bilimde ve sanatta bile bağnazca tutumlarla ve davranışlarla karşılaşılabilir.
Kavram karıştırmasını önlemek için «Bağnazlık ile tutuculuk (mihafazakârlık) aynı şey midir?» diye soralım.
Bunlar birbirine karıştırılmamalı ve eş anlamlı tutulmamalıdır.
Tutuculuk, olanı olduğu gibi koruma ve sürdürme eğilimi olarak tanımlanabilir. Geçmişin bilgi birikimi ve deneyimi üzerine kuruludur. Yanılgısı, geçmişte uygulanmış olanın bugün için de hiçbir değişiklik gerekmeksizin geçerli olduğunu sürdürdüğünü kabul etmektir.
Tutucu bir insan, değişimden ve yeniliklerden pek hoşlanmaz; ama eleştiriye dayanıklıdır. Bağnaz bir insan ise eleştiriye hiç dayanamaz; eleştirildiğinde ya da yanılgısı gösterildiğinde savunmasını saldırıya geçerek yapar; bu bakımdan bağnazlık “tutuculuğun aşırılığı” olarak nitelenebilir.
Tutucu bir insan iyi bulmadığı düşünülere tolerans ile gösteremese bile bunları hoşgörüyle karşılayabilir. Bağnaz bir insandan ise ne tolerans ne hoşgörü beklenir.
Masonluğun bir öğretisi olduğuna göre şu da sorulabilir: «Masonlukta masıonlara bağnazlıktan arınma yolu gösterilir mi?»
Masonluğun öğretiminin kapsamında, masonların kendilerini gerek dogmalara karşı korumaları, gerekse her an uyanık olup hiçbir zaman bağnazlığa düşmemeleri için birtakım öneriler ve öğütler vardır.
Örneğin masonlara “özgür düşünce” sahibi olmaya çalışmaları önerilebilir. Özgür düşünce sahibi olan bir insan zaten dogmalara karşı dirençlidir ve zaten bağnazlığa sapmaz. Ötesi her masonun kendisine bırakılır. Masonluğun bir öğretiminin bulunmasına karşılık Masonluk bir “öğretim kurumu” olmadığı için, masonlara bilimsellik dışında bir yöntem gösterilmez. Her mason kendi yöntemini kendisi bulur.