Dünyayı tanımlamak, açıklamak ve geliştirerek değiştirmek vurgusuyla, işitilmeyen dil kavramının önemi üzerinde duracak ve bilinç kavramına ilişkin değerlendirmemi sizlerle paylaşacağım. Dil, bilinç kavramlarına tanımsal yaklaşımlarda bulunup, daha sonra da dilin işitilmemesi, başka deyişle okumaz-yazmazlık ve bu halin şaşırtıcı olmayan sonuçları üzerinde duracağım. Birkaç bölüm alacak…
Tartışabilmek için tanımların birliğine gereksinim olduğundan hareketle, bilinç ve dil kavramlarını hangi tanımla ele aldığımı belirten öyküyle başlamak istedim.
Aslında karmaşık ama asla dolaşık olmayan öykü, sanki her şey bir an içinde olup bitmiş kadar kısadır, üstelik her gün ve her an gözümüzün önünde yaşanır. Bizim de yaşadığımız ve de şahit olduğumuz nedir?
“ Bazı canlıların varlıklarıyla doğada sadece bir takım değişikliklere neden olduğu, kendileri dışındaki doğadan sadece yararlanabildikleri ve ancak doğanın onlara sundukları çevrenin sınırları içinde yaşayabildikleri. Oysa dik durup, iki ayağı üzerinde yürümeye başladığından ve elini kullandığından bu yana bir canlının ise doğaya egemen olabildiği, dolayısıyla da dünyaya açık yaşabildiği.”
Hangi nedenle, ya da hangi özellikler ile canlılar dünyasında sonucu itibariyle bu kadar büyük bir yaşamsal fark vardır? Sonuçta konu temel ihtiyaçların karşılanması için çaba harcamaksa, örnek çok. Mesela acıkan aslan, avından gelen işaretlerle harekete geçen içgüdüsü sayesinde, avını yakalamak için ciddi çaba sarf eder. Amacına ulaştığında da doğanın kendine sunduğu çevrede beslenmiş ve yaşayabilmeyi sürdürmüş olur. Bir dahaki ava kadar ve başkasının avı olmadan yaşamı sürdürme hali; çok açıktır ki doğaya egemen olmayı değil, doğanın verdiği çevre ile sınırlanmış bir yaşamı belirtir. Demek ki çabanın var olması bir fark yaratmaz. Fark yaratan şey, çabanın bilinçli olmasıdır. Bilinçli çaba göstermek, yani emek sarf etmek ise tek bir canlıya mahsustur. Kime? Homo Sapiens Sapiens’e. Yani bildiğini bilen canlıya. Bu canlı sadece emek harcamamış, temel ihtiyaçlarının karşılanmasında kendi gibi olanlarla işbirliği yapmak zorunluluğu ile birlikte, önce konuşmuş sonra da yazmıştır. Başka bir deyişle duygu ve düşüncelerini anlatmak için söz dizgelerini yani dili var etmiş ve düşüncesini de dil temeli üstünde yükseltmiştir. Böylece kendisi için ikinci bir doğa anlamına gelen kültürü kurmuştur. Homo Sapiens Sapiens’in yani insanın diğer canlılara göre farkı işte buradadır. Fark; insanın yaşamını sürdürmek için bilinçli eylemleriyle dili dillendirebilmesinde, dili dillendirdikçe de bilinçli eylem yapabilmesindedir.
İnsana biraz daha yaklaşalım ve canlılar dünyasında onun ayırt edilmesini sağlayan bazı özelliklerini biraz daha yakından tanımaya çalışalım diye düşündüm.
Biz insanlar doğanın ürünüyüz ve yaşambilimsel evrimin sonucu var olduk. Belli bir çevrede yaşamaya uygun olmayan organlar, yok denecek kadar az içgüdü, az gelişmiş duyular ile hayata tehlikelerle dolu bir başlangıç yaptık, üstelik diğer hiçbir canlının olmadığı kadar uzun bir süre bakıma ihtiyaç duyduğumuz bir çocukluk dönemimiz var. Ama donatımdaki bu eksikliğin yerini doldurma, bu açığı kapamak için davranma ve eylemde bulunma gücümüz, içinde bulunduğumuz ham doğa koşullarını yaşanabilir bir çevreye döndürmemizi sağladı.
Süreç şöyleydi:
1.İhtiyaçları karşılayan araçları ürettik,
2.Yeni ihtiyaçlarımız oluştu.
3.Soyumuzu ürettik.
Olmadı, hala doğaya egemenlik açısından bir arpa boyu yol gidememiştik ve bunun da farkında değildik.
Ve sonunda en büyük adımı attık. Kendimiz gibi olanlarla işbirliği yaptık. İşbirliğinin zorlamasıyla iletişim yolunu bulduk. Üretimimiz toplumsallaştı. Biz konuşur olduk. Konuştukça anlar ve tanımlar olduk. Biz toplumsal varlık olduk.
İşbirliği sonucu oluşan toplumsallıkla gördük ki, birbiriyle sıkı sıkıya bağıntılı ve aynı anda var olan iki insansal hazine var.
Gördüklerimizden biri şu idi: Biz insanlar dolaylı olarak özdeksel yaşamımızı da üretiyoruz, yani üretim biçimimiz yaşamımızı dile getiriş biçimimiz oluyor. Bu dile getirişin ürünü olan bilinç ile yaşam biçimlerimizi yansıtıyoruz. Üstelik gördük ki bilinç sadece yaşam biçimimizi yansıtmıyor, aynı zamanda belirliyor da. Doğayı tanıyabildiğimiz ölçüde kendi yararımıza değiştirdiğimizin ve ona egemen olduğumuzun bilincine vardıktan sonra insanlaşma tarihini başlattığımızı bildik. Başka bir deyişle gördük ki ikili yönü olan bilinçli eylem, bize doğa yasalarını tanımayı ve doğru olarak uygulamayı sağlayan insansal bir üstünlüktür. [/i
Peki bu nasıl bir üstünlük?[/i]