Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir Tapınak Yapıldı - 25  (Okunma sayısı 2088 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 19, 2010, 01:16:46 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Bir gün Yoapert’e bir haberci geldi. Ona, kendisini yargı çadırında beklediklerini söyledi.

«Hayrola! Bir yargılama mı var?» diye sordu Yoapert öylesine.

Haberci bilmediğini söyledi.

«Peki beni kim çağırıyor? Niçin çağırıyor?»

Haberci onu da bilmiyordu. Sadece hemen gelmesini söylemişlermiş, o kadar.

Gitse miydi?... Olmaz. Önce krala bilgi vermeli, izin almalıydı. Ancak ondan sonra gidebilirdi. Hani inşaata gitse neyse; ona bir şey demezdi. Ancak yargı çadırı için izin vermeyebilirdi. Vereceği bir iş de olabilirdi.

Haberciyi savdı. Dosdoğru çalışma odasına gitti. Zerbal’ı göremedi. Demek ki kral bir başka yerdeydi.

Şimdi tüm sarayı dolaşıp arayacak değildi ya!... Ana giriş kapısına giderek sordu. Kralın atına binip çıkmış olduğunu öğrendi.

Bu durumda, başka bir işi de olmadığına göre oraya gidebileceğine karar verdi.

Acaba kralın yazıcılığına özgü kuşamını da yanına alsa mıydı?

Yok canım! Ne ilgisi var?

Peki onu niçin çağırıyorlardı oraya o zaman?... Belki de önemli bir yargılama işlemi yapılacaktı ve belki bunun kral adına kayda geçirilmesi gerekiyordu.

Evet, evet, öyle olmalıydı. Yoksa onu niçin çağırmış olsunlardı. Önlemsizlik etmiş olmamak için odasına çıkıp kuşamını, hatta not tutmakta kullandığı öteberisini koyduğu çantasını da aldı.

Yargı çadırı tapınak inşaatına da saraya da aşağı yukarı aynı uzaklıktaydı. Geçmişte orada birçok nedenle birçok yargılama yapıldığını biliyordu Yoapert. Ancak hiçbiri onu şu ya da bu bakımdan ilgilendirmediği için gitmemiş, dolayısıyla bir duruşmanın nasıl yapıldığını da hiç görmemişti.

Çadıra vardığında, Zerbal’ın orada olduğunu gördü. Tamam, demek Kral Süleyman da buradaydı. Bir rahat nefes aldı. Böylesi daha iyiydi.

Onun yanına yanaştığında Zerbal, hiçbir şey demeden bir başka görevliyi işaret etti. Bunun anlamı, onun burada herhangi bir görevinin olmadığı, sadece Kral Süleyman da burada olduğu için gelmiş bulunduğuydu.

Bu adam da böyleydi işte. Az konuşurdu. Hatta bazı zaman, işte şimdi yaptığı gibi diyeceğini hiç konuşmadan belirtirdi.

Yoapert, Zerbal’ın gösterdiği görevliyi  tanıyordu: Ben Dekar. Onu sarayda da birkaç kez görmüştü.

Kuşamını taktı. Bu esnada Ben Dekar da onu görmüştü; bir el hareketiyle gelebileceğini işaret etti. Yoapert yanına gelince de, içeriye girmesi için çadırın kapısını yana çekti.

Yoapert çadıra girdiğinde, burasının kırmızı renkli perdelerle donatılmış olduğunu gördü. Tam karşısında taht gibi bir oturma yeri vardı; oraya Harodim Prensi Tito kurulmuştu. Çok uzak bir ülkeden geldiği söylenirdi. Kimileri onu “Akitof” diye anmaktaydı. Oturuş tarzına bakılırsa burada yapılan görüşmeleri o yönetiyordu. Kral Süleyman ise onun sağında yer almıştı.

Yoapert bu durumu yadırgadı. Kralın bulunduğu bir ortamda bir başkası ondan daha üstün bir konumda yer alabilir miydi?... Olabiliyormuş demek.

Kral Süleyman pek sade giyinmişti. Öyle ki, bilmeyen, tanımayan, onu ilk kez burada gören bir kimse Kudüs kralı olduğunu kesinlikle kestiremez, söylense bile zor inanırdı. Buna karşılık Tito’nun üzerinde yakaları sırmalı bir kara cübbe vardı; elinde de bir asa. Önünde üzerine kırmızı bir örtü serilmiş olan bir masa ya da plâtform konmuş, üstüne genellikle madenlerin ince tartı işinde kullanılan, her iki kefesi de boş bir hassas terazi yerleştirilmişti.

Tito’nun solunda daha sade kara cüppeler giymiş dört kişi oturuyordu. Açıkça belli ki yargılama kurulunu oluşturuyorlardı. Hepsi de tanıdıktı: Biri Adoniram, biri Adoniram’ın babası devlet üst düzey görevlisi Abda, biri Akizar, sonuncusu ise Süleyman’ın başrahibi Zadok.

“İlginç bir yargılama kurulu oluşumu.” diye düşündü Yoapert, “Özellikle Adoniram ile Akizar’ın da bu kurulda yar alışı, yapılacak yargılamanın inşaat işiyle bir bağlantısının olduğunu gösterse gerek!”

Şimdi ne yapacağını düşünürken, Kral Süleyman’ın eliyle işareti üzerine gidip onun yanına oturdu. Hiç kimse onu engellemediğine göre, demek doğru olanı yapmıştı. Nitekim Tito ona doğru şöyle bir uzanarak, «Hoş geldin Yoapert.» dedi. Yoapert’in ona kanı kaynamıştı çünkü bu ülkede adını doğru olarak söyleyen ender kişilerden biriydi. Bir kez daha ayağa kalkarak onu selâmladı. Çantasını açıp, not tutmak üzere hazırlandı.

Çadırda, her iki yanda oturmuş daha birçok kişi vardı. Yoapert, onların arasında da tanıdık yüzler gördü; kimisi üst düzey devlet görevlisi, kimisi inşaat ustası… Nitekim Yoapert yerini aldıktan sonra da gelen ve sessizce sağa ya da sola geçip oturanlar oldu.

Son olarak Ben Dekar içeriye girdi ve «Tamamdır, Büyük Yargıç efendimiz.» dedi. Anlaşılan, buradakilerin hepsi öyle kendi keyiflerince değil, özel olarak çağrılarak gelmişti.

Tito, önce yanında oturmakta olan Kral Süleyman’ı selâmladıktan sonra, bir açış konuşması yaptı. «Aranızda buraya ilk kez gelmiş olanlar var; onlar için söylüyorum: Biz burada sadece gerektiği zaman toplanır ve işlendiği ileri sürülen bir suçu inceleyerek yargılama görevini yerine getiririz. Yargı kararını biz beş yargıç veririz ama karar öncesinde burada bulunan herkes söz alarak konu hakkındaki görüşlerini belirtebilir. Biz yargıçlar, kararımızı ancak ondan sonra veririz. Bunun için de önce aklımıza, sonra vicdanımıza danışır, kararımızın adalete uygun olmasını gözetiriz.»

Sol yanına baktı. «Yargıçlardan bir diyeceği olan var mı?» diye sordu.

Akizar elini kaldırıp söz istedi. Oturduğu yerden, «Bu kurulda bulunanlar her zaman göreve hazırdır. Bizim için çalışma zamanı ve süresi diye bir şey de yoktur. Çünkü bir ülkenin geleceği, adaletin sürekli olarak korunmasına bağlıdır. Bunun hiçbir zaman unutmamalıyız.» dedi.

Tito, «Bugünkü yargılama çalışmasına geçmeden önce bazı konular üzerinde burada bulunanların görüşünü almak istiyorum.» dedi, «Yıllardan beri bu ülkede oluşuma ve önemli bir görev üstlenmiş bulunmama karşın anlamını tam olarak çözemediğim bazı sözcük ya da terimler var. Bunlar tüm yargıçları da yakından ilgilendiriyor çünkü zaman zaman bu sözcük ya da terimlerle bu ortamda da karşılaşıyoruz. Sanıyorum ki bu özellikle benim gibi bir başka ülkeden gelmiş olanların çektiği bir sıkıntı. Örneğin “Yahve” ne demek?... Yerel dildeki sözlük anlamı bakımından tam olarak ne anlama geliyor?... Acaba biriniz bunu kısaca açıklayabilir mi?»

Zadok elini kaldırdı. Sonra oturduğu yerden, «Bu sözcük, sözlük anlamı bakımından “bilgeliği sonsuz olan” ya da “sonsuzca bilge” anlamına gelir.» dedi, «Ancak bu yeterli gelmiyorsa, daha ayrıntılı bir tanım yapayım.»

Tito, «Peki ama bazı zaman da bunun yerine “Yakinai” diye bir terim kullanılıyor. O da bununla eş anlamlı ya da özdeş midir?» diye sorunca, Zadok «Hayır, ne özdeş ne de eş anlamlıdır. Her iki sözcüğün kullanıldığı yerler farklıdır. Yakinai “üretici”, yapıcı”, “kurucu” ya da “bir işi gerçekleştiren” gibi bir anlama gelir.» dedi.

Tito, «Anlaşılıyor ki bu gibi sözcükleri sadece duymakla kalmayıp, yanlış bir iş yapmamak için ne anlama geldiğini de iyi bilmeliyiz.» diyerek bu konuşmayı bitirdi.

Yoapert, “Tito nasıl olur da bunları bilmez? Niçin böyle bir konu açtı acaba?» diye düşündü. Ancak hemen sonra, bunları kendisi öğrenmek amacıyla değil, burada bulunup da bilmeyenler varsa onların öğrenmesi gerektiğini düşünerek anlattırdığını kavradı.

Bundan sonra Tito şöyle bir açıklama yaptı: «Burada oluşturulmuş bulunan yargıçlar kurulunun iki değişmez üyesi var. Kişi olarak onlar da değişebilir elbette ama nitelik olarak onların yerine yine benzer kişilerin gelmesi zorunludur: Zadok ve Abda. Birisi dinsel nitelikli ya da felsefi bilgileri, diğeri devletteki görevi nedeniyle yönetimsel ya da sivil bilgileri, bunlarla bağlantılı deneyimlerini bize aktarmak üzere buradadır. Yargılama hangi konu ile bağlantılı olarak yapılacaksa, onun üzerinde üst düzeyde uzman olan iki kişi de aramıza yargıç olarak katılır. Bugün yapacağımız çalışma inşaat alanındaki bir sorundan kaynaklandığı için yılların çok deneyimli ve nice ustalar yetiştirmiş, ustaların ustası Akizar ile, herkesin çok yakından tanıdığı tapınağın mimarı Adoniram Usta aramızda yer almaktadır. Bu demektir ki, bugün burada izleyici durumunda bulunan diğer herkes de gerektiğinde aramızda yer almak üzere göreve çağrılabilir. Bugün çok ilginç bir sorunla karşı karşıya bulunuyoruz ve burada haklı olanın hakkını kendisine teslim etmemiz gerekiyor. Bu nedenle hepinizin ileride size de görev düşebileceğini göz önünde tutarak bugünkü işlemleri dikkatle izlemenizi istiyorum.»

Bir insana herhangi bir işi nasıl yapacağını anlatmak yetmez. O işin olması gerektiği gibi yapılabilmesi için, kişi önce o işin nasıl yapıldığını da izlemeli, salt anlatıma dayanan bilgilerle kendi başına o işi yapmaya kalkışmamalıdır. Çünkü kuramsal bilgi uygulama için yetersizdir. Uygulamaya girişmeden önce yeterince gözlemde bulunmak, işin nasıl yapıldığına ilişkin görsel deneyim edinmek gerekir.
 
Görsel deneyim de iyi ve doğru bir uygulama için yetersizdir. Bir işin nasıl yapılacağı, doğrudan işin içine girilerek öğrenilir. İnsan bu aşamalardan geçerken, aklını kullanarak aynı iş için seçenekler ya da uygulamada daha elverişli olabilmesi için yöntem farklılıkları üretir. Bunlar ise daha önce üretilmiş bir yapıtın aynısının yinelenmemesini, daha yetkin, daha işlevli olanının gerçekleştirilmesini sağlar.

Tito, Akizar’dan bugünkü toplantıda yapılacak duruşmanın konusu hakkında bilgi vermesini istedi.

Akizar’ın anlattığına göre, tapınağın yapımının başlangıcından beri hep birlikte çalışmış, buraya aşağı yukarı aynı zaman çırak olarak gelmiş, sonra kalfalığa geçirilmiş birbirinin yakın dostu iki taş yontucusu varmış. Artık ikisi de çalışmalarının sonucunda usta olmayı hak etmiş durumdaymış. İçlerinden biri, üzerinde çalıştığı ve işlediği taşı bitirmiş; tam götürüp teslim edecekken yitirmiş. Ararken taşını birlikte çalıştığı kalfa kardeşin elinde, teslim etmek üzere götürürken görmüş. Taşı almak istemiş ama öteki bunu kendisinin işlemiş olduğunu, berikinin yitirmiş olduğu taşı görmediğini ileri sürmüş. Hatta onu taşını yitirdikten sonra gelip, kendi taşına sahip çıkmaya kalkışmakla suçlamış. Bunun üzerine de taşını yitirmiş olan kalfa önce ustasına yakınmada bulunmuş ama usta bu sorunu kendi başına çözemediği için yargıçlar kuruluna getirmiş.

Tito, «Kim bu usta? Burada mı?» diye sorunca, izleyicilerden biri ayağa kalkarak «Benim. Adım Yersever. Söz konusu kalfalar benim yanımda çalışıyor.» dedi.

Tito ona «Yersever Usta. Otur lütfen. Biz burada tüm konuşmalarımızı oturarak yaparız.» dedikten sonra, «Akizar Usta’nın anlattığı gibi midir? Senin ekleyeceğin bir şey var mı?» diye sordu.

Yersever şöyle bir açıklama yaptı: «Az sonra buraya kabul edecek olursanız göreceğiniz iki kalfamın arasında iş yapma ve bitirme, zanaattaki beceri ve yeterlik bakımından biraz fark vardır. İkisi de zanaata birlikte başlamış olsa da, içlerinden biri ötekinden daha ileridir ve artık usta olmayı hak etmiştir. Diğerinin ise biraz daha çalışması gerekmektedir. Sanırım sorun da buradan kaynaklanmaktadır. Ancak benim elimde bu iki kalfanın arasında çıkmış olan uzlaşmazlığı giderebilmek, hangisinin haklı olduğunu gösterebilmek bakımından yeterli kanıt bulunmamaktadır. Olsaydı, bu konuyu yargıçlar kuruluna aktarmazdım. Beni bağışlayın, daha fazla anlatacak olursam, sanki taraf tutmuş gibi olur ve yargıçlarımızı etkiler gibi bir duruma düşebilirim. O yüzden söyleyeceklerim bu kadardır.»

Tito konunun anlaşılmış olduğunu ama elbette yakınan ile yakınılanı dinlemenin uygun düşeceğini belirtti. Nitekim bunun için önceden çağrılmış, dışarıda bekletiliyorlardı. Tito’nun yönergesi üzerine, Ben Dekar dışarı çıkıp, yakınan ve yakınılan taş yontucu kalfaları getirdi. İçlerinden biri, üzerindeki oyma ve işlemelerin çok güzel ve incelikli olduğu uzaktan bile görülen, küp biçiminde kocaman bir taş yüklenmişti.

İçeriye girince eğilerek selâm verdiler. Tito’nun ilerlemelerini söylemesi üzerine çadırın ortasına kadar gelip ayakta durdular. O kocaman taşı yüklenmiş olarak içeriye girenin yüzünde sanki bırakırsa birisi kapacakmış gibi endişeli bir görünüm vardı. Ancak Tito’nun uyarısı üzerine taşı yere, ayaklarının ucuna bıraktı.



« Son Düzenleme: Aralık 09, 2010, 02:31:10 ös Gönderen: dogudan »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
6064 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 22, 2017, 11:53:28 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak
0 Yanıt
3016 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2010, 10:31:32 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3473 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 02, 2010, 05:25:21 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2821 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 03, 2010, 12:40:35 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2545 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 04, 2010, 06:31:13 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2620 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 06, 2010, 12:03:30 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2493 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 07, 2010, 03:31:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2638 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2010, 06:09:00 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2607 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 06:33:54 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3647 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2012, 03:17:13 ös
Gönderen: ADAM